- Umudun çağrısı

Adsense kodları


Umudun çağrısı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 4 December 2010, 03:12 pm GMT +0200
Umudun Çağrısı


 

M. Nihat Malkoç
 
I.
 
Umut, acılara gebeydi gece şafakta can çekişirken
Yediveren çiçek misaliydi kanayan düşlerimiz
Mavi göklerden güneşini çalmışlardı yetim çocukların
Tuz buz olmuştu fecirde bir öksüzün cılız umutları
Darmadağın sol yanım, uykular paramparça kuşluklarda
 
Bin parçaya bölündük şarapnel kıymıklarıyla
Her parçamız yedi başlı ejder misali buldu can
Kanat oldu bizlere büyüttüğümüz onca kutlu dilekler
Gözyaşlarına saklandı firar eden hüzünler ve sevinçler
Yağmur sularıyla yaramızı yıkadı ışıktan kanatlı melekler…
 
II.
 
Bir coğrafya cayır cayır yanarken…
Gözyaşlarımızla söndürdük nefret ateşlerini
Dualara tutunduk uçurumların eşiğinde
Secdemiz Allah’adır, bükülmedik kula biz…
Sonsuzluğa uyuduk şahadet beşiğinde
 
Bir yanardağın alevinde boy verir tevhit goncaları
Daralan vakitlerde zamanın göğüs kafesine iner bir balyozun gölgesi
Bir yıldız düşer hilalin suda gülümseyen kalbine
Sağır duvarların soluğu kesilir kan rengi şafaklarda
Ölüm munisleşir, bir diriliş muştusu olur göğüs kafesinde
 
III.
 
Gece, orta yere döker kirli çamaşırlarını
Öfkeler biler yorgun savaşçıların paslı kılıçlarını
Akıl tutulur, mantık savuşur, aşka gelir gül yüzlü düşünceler
Bir kum tanesi kadar görünür gözüne dünya
Prangalarından kurtulur kalbini elinde taşıyan mücahit…
 
Bir kurşunun gölgesinde secdeye kapanır kan çiçekleri
Kerpetenlerle sökülürken göğüs kafesinden taşan can kırıkları
Rüzgârlar tarar bir yiğit savaşçının sırma saçlarını
Âhların kundağında vehimlere gömülür simsiyah heyulalar…
 
IV.
 
Cinnetin batağında taşlaşırken kaskatı yürekler
İnsanlığın salâsı verilir şahadet parmağı misali ince minarelerden
Bir ruh göklere yol alır direnişin çelikten kanatlarıyla
Biteviye kanar yarası adanmış bir yiğidin her şafak vakti
Mesafeler kaybolur zilletten izzete giden nurlu yollarda
 
Sükûtun diliyle söylenir en acı sözler ölümün koyağında
Yarınları çalınmış çocuklar izini sürer hiç söylenmemiş sözlerin
Bir kalbin ışığı söndürülür cılız nefeslerle şahadet pınarında
Ezelden ebede dörtnala koşar içimdeki yılkı atları
Ölümsüzlük katarına katılır bembeyaz güvercinler…
 
V.
 
Hayat son perdesini indirirken zamanın gözbebeklerine
Kelimeler düğümlenir sükûtun tenhasında
Asık suratlı çağ kusar kursağında biriktirdiklerini
Tebessümler firar eder dudaklardan sabır taşı çatlarken…
 
Aynalarda boğulur açık denizlerde iz süren bahriyeliler
Yağmur bile paklayamaz nefretin kirli çamaşırlarını
En büyük madalyası olur şehidin kanayan mübarek yarası
Bir özgürlük türküsünün nağmelerine gömer közleşen acısını
 
VI.
 
Vuruldukça çoğalır, öldükçe yaşar gözü pek serdengeçtiler
Göklerin tenhasında asılı kalır kan ve barut kokusu
Sükût değirmeninde bir ses böler ömrün gaflet uykusunu
Ölümsüzlük, harabeler içinde bir çınar gibi kök salar derinlere
 
Mimsiz medeniyetten medet umanlar suya yazmakta yazı…
Zira tankların paletleri altında ezilmekte merhamet
Bu çağın Ebreheleri fillerini sürmekte mazlumların üstüne
İnsanlık Ebabilleri boşuna bekler kör şafaklarda
Gör ki vicdanlar aslına rücu etmedikçe kuşlar geri dönmeyecekler…
 
VII.
 
Bir mermi ömrün en muhkem son kalesini yerle bir ederken
Buruşturulur hayat, umutlar gömülür mayınlı yollara
Yakup’undan ayrılır, kör kuyularda bir el bekler ay yüzlü Yusuflar…
Gözü pek bir nefer hayatın zehrini şifa diye yudumlar son nefesinde
Ardına kadar açılır sürmeli kapılar kutlu yolun yolcusuna…
 
Yıldızlar nöbet bekler kutlu bir kabrin mermerde atan nabzında
En Sevgili karşılar hakikat yolcusunu yolların kavşağında
Misk ü amber yayılır şehidin kanayan yarasından mavi göklere
Gece atar üzerinden simsiyah yorganını, bir inşirah müjdesi düşer sabaha
Ey ölüm zırhını kuşanan şehit; müjdeler olsun kutlu ervaha!