- Uhuddan beter günler ve taif

Adsense kodları


Uhuddan beter günler ve taif

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 9 November 2010, 03:53 pm GMT +0200
Uhuddan Beter Günler ve Taif



Mekke Ehalisi iman etmiyor. Müslümanlara çok sıkıntı veriyordu. İşkenceye başlamış, işi. azdırmışlardı. Resulullah çok üzüldü. Hicretten bir yıl önce elliiki yaşında idi. Zeyd Bin Harise'yi alarak Taif'e gitti. Taif halkına bir ay nasihat eyledi. Hiç kimse iman etmedi. Alay etdiler. işkence yaptılar. Yuhaladılar. Çocuklar taşa tutdular. Ümmidsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken , mübarek bacakları yaralandı. Zeyd'in başı kan içinde kaldı. Çok sıcak bir saatte, yol kenarında bitkin halde oturdular. Orada bulunan bağ sahibi , Rebi'a oğuulları Utbe ve Şeybe adanda iki zengin kardeş, köleleri Addas ile birer salkım üzüm gönderdi. resulullah "sallallahü aleyhi ve sellem", üzümü yirken Besmele okudu. Addas "radıyallahü anh", o zaman hırıstiyan idi. (Yıllarca buradayım. Kimseden böyle söz duymadım. Bu nasıl sözdür) dedi"

TAM İLMİHAL

Seadet-i Ebediyye

43. Baskı 331.Sh.



Ebu Leheb'in Yeniden Saflarına dahil olması ile küfür cephesi daha da azıttı. Bu şartlarda Mekke'de İslam'ı yaymak nerede ise imkansız hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimiz, onuncu yılda Şevvalin yirmiyedinci günü yanına evladlığı Zeyd bin Harase'yi de alarak Taif'e gittiler...

Belki, bu şehrin insanlarını Müslüman yapmak mümkün olurdu... Bu ümidle önce Beni Bkr ve Vayil kabilesine vardılar; dini islamı anlatıp nasihat ettiler. Allahü teala'dan bahsettiler, son Nebi olduklarını açıkladılar...

Fakat hiç ir şey tesir etmedi; kimse iman şerefine kavuşamadı. bu iki kabilede netice alamayınca Kahtanlılara gittiler... Anlattılar, anlattılar. bu kabile mensupları azcık yumuşar gibi oldularsa da vazgeçtiler. Büyük Peygamber ümidlerini kırmayarak Zeyd radıyallahü anh ile birlikte Sakif kabilesini buldular.

Sakif'in üç büyüğü vardı; üç kardeş: Abdi Yalil, Mes'ud, Habib...

Aziz peygamberimiz, Sallallahü aleyhi ve Sellem, bunları hidayete çağırdı; kendilerine dinimizi izah buyurdu. Fakat kalpleri mühürlü bu adamlar, Efendimize hakaret ederek; nefret kusmaya başladılar:

Biri:

-Sen Peygamber falan değilsin; anlattıkların yalan dedi.

İkincisi:

-Allah, Peygamber olarak gönderecek senden başka kimse bulamadı mı? Diye ağır bir söz sarfetti.

Üçüncüsü:

-Seninle ne konuşulur ki? Eğer, Peygambersen çok yüksek mertebedesin, sana muhatap olamayız. Peygamber değilsen bizimle işin ne?

Taif sert kayalıklar gibi. Bu sözler, taşlara kayalara anlatılsaydı belki o cansız varlıklar çatlardı ama işte Kureyş kafirlerinden sonra Taif müşrikleri de insafsız bir katılık içindeydiler. yüce peygamber, Taif'de bir miktar olsun taraftar kazanacağını tahmin etmişti; fakat ne yazık ki onardan umduğu anlayışı bulamadı.

-Bari dedi, habibullah, bu sözleri başka yerde söylemeyin. Konuştuklarımız aramızda kalsın. Bu iyiliği olsun yapın.

Maksatları Kureyş zalimlerinin Taif'den kuvvet bulup daha da kudurmamasıydı. İlahi cilve... Bir aylık Taif çalışması böyle bir sonla kapanıyordu... Taif'in liderleri bu en masum ricayı alay dolu küçük kahkahalarla karşıladılar...

-Demek konuşulanlar aramızda kalsın öyle mi? Merak etme aziz Peygamber! Biz sır saklarız; üzülme. Elbette kimse duymayacak.

Ahiz zaman Nebisi, Hazret-i Zeyd ile birlikte elem ve kederler içinde yeniden Mekke yoluna çıktı. Az bir mesafe almışlardı ki atılan taş ve yuha çığlıkları ile ürperdiler. bir sürü serseri iki gece olarak yol kenarına dizilmiş, insanlığı kurtuluşa çağıran Hak Peygambre sövüp sayıyor ve eteklerine doldurdukları taşları gözleri döne döne savuruyorlardı.

-Deli, büyücü! Demek Peygambersin ha! Hadi taşlar sana değmesin öyleyse!...

Zeyd, radıyallahü anh, nur etrafında dönen pervane gibi Sevgili Peygamberimizin çevresinde fır dönerek zalim taşlara hedef oluyor ve Peygamberini korumaya uğraşıyordu.

Fakat ne mütecavizler üç beş kişi, ne taşar beş on tane... Yağmur gibi taş yağıyor.

-Yapmayın, etmeyin, yalvarıyorum, biz size ne yaptık, sonra pişman olacaksınız atmayın, bu suçu i=lemeyin, ilişmeyin bize, bırakın yolumuza gidelim!

Hazret-i Zeyd, bir taraftan Peygamberimizi hedef olmaktan kurtarmaya çabalarken aynı zamanda saldırgan sürüsünü de iknaya çalışıyordu...

Ama laf anlayan olmadığı için kendisi ve Peygamberimiz kanlar içinde kaldı.Efendimiz ayağından, fedakar Zeyd başından yaralanmıştı...

Taş atıp yuha çekenler öylesine zamlid ki Sevgili Peygamberimiz, yapılan hücumlardan dermansız kalıp yere oturmak zorunda kaldığında ayağa kaldırıp zorla yürütüyor ve taşlama ve yuhaya devam ediyorlardı... Allah'ın hikmeti bunlar Mekke müşriklerinden beter çıkmıştı. Taif zulmü iki garip yolcunun düşe kalka yaralana yaralana kanlar içinde Mekke ile Taif arasında Batni Nahle isimli yere varmalarına kadar sürdü. Buraya geldiklerinde bir bağ gördüler ve kendilerini yorgun ve bitkin bir halde bir asma gölgesine attılar...

Sevgili Peygamberimiz biraz dinlendikten sonra kanlarını sildi, abdest aldı ve iki rekat namaz kıldı. Ve o an bile yüce Allah'a ne güzel dua etti.

-Ya Rabbi; sana zaaf ve aczimi arz ederim. Sana muhtacım. Merhametlilerin en merhametlisi, keremlilerin en keremlisi sensin. Kusurların mazeretini sen kabul eder, yolunu şaşırmışlara sen hidayet verirsin. Sen, kalbi kırıkların sığınağısın. Ey Allah'ım dualarımı da ancak sen kabul edersin. Halbuki bakaları benden yüz çevirir ve kalbimi kırar. Ya Rabbi hatalarım sebebiyle affına sığınıyor; rızanı istiyorum. La havle vela kuvvte illla billahil aliyyilazim...

...Bağ sahipleri Utbe ve Şeybe, yerleri yüksekte olduğu için Resulullaha apılanları ve onun arkadaşı ile birlikte bağlarına sığınmasını görmüşlerdi... Acıdılar ve köleleri Addas'a iki yabancıya üzüm götürmesini söylediler. Addas, üzümü ikram edince Büyük nebi, yemeye Besmele çekerek başladı. bu, az ileride oturmuş kendilerini seyreden Addas'ın dikkatini. Kölenin bir şey daha dikkatini çekmişti. bu yabancının yüzünün nuru... Evet, şu kadar kahır ve sıkıntıya rağmen onun yüzünde başka kimsede görülmeyen bir güzellik vardı...

Addas dayanamayarak sordu:

-Bu kadar senedir buradayım üzüm yemeye başlarken söyldiğin sözü ilk defa duyuyorum. Bu nasıl bir kelime?

Bu defa Peygamberimiz sordular.

-Nerelisin.

-Ninovalıyım.

-Ya? Yunus aleyhisselamın memletindenmişsin.

-Sen Peygamber misin?

-Evet.

-İsmin ne?

-Muhammed.

Yüzü böylesine güzel; sözleri kadar tatlı bir insan imsansız yalan söylemez. Seni incil ve Tevrat'ta okudum. Benim bildiğime Allah, seni Mekke'de vazifelendirir. Fakat Mekke'liler sana inanmayıp eziyet ederek şehirden çıkma mecburiyetin bırakırlar ama bir zaman Mekke'yi fethedersin. Sen Hak Hak Peygambersin; kaç zamandır haberini ekliyordum. Sanu lutfen dinini öğret... iman ediyorum. İşleri güçleri hak yemek, dünyalık toplamak olan şu zalim şehvetperestlerden bıktım. İyilik fukarası bu adamlardan nefret ediyorum.

Diyerek mübarek Peygambemerimizin el ve ayağını öptü... Peygamberimiz Addas'a İslamiyeti öğrettiler. Böylece bir köle daha Sultan oldu.

Utebe ve Şeybe, epeyce uzatan olanları görüyorlar. Addas'ın Resulullah, sallallahü aleyhi ve selleme gösterdiği hürmeti farkedince şaşırdılar ve...

-Eyvah, dediler, köle elden gidiyor.

Addas, müslüman olunca Peygamberimizin yanında kalmak ve kendisine hizmet etmek, gelecek sıkıntıları göğüslemek istediğni arz etti.

Allah'ın Resulü; tebessüm ve teşekkür ettiler:

-Hayır, buyurdular. Şimdilik efendilerinin yanında kal. Az zaman sonra ismim her tarafta duyulacak. O zaman bana gelirsin...

Büyük Nebi ve Zeyd radıyallahü anh, bir müddet dinlendikten sonra Addas'a veda ederek mekke'ye doğru yürümeye başladılar.

Addas, bağ sahiplerine gelince Utbe ve Şeybe kendisine çıkıştılar:

-Ne oldu ki, O adamın elini-ayağını öptün?

-Bunu siz bilemezsiniz.Bana öyle bir şey söyledi ki ancak Peygamberler haber verebilir...

Efendileri Addas'a daha çok sinirlenerek, ağırdılar:

-Hadi canım şuradan! Peygambermiş. Seni kandırmış.

Addas, huzur içinde cevap verdi:

-Siz ne söylerseniz söyleyin.O, yeryüzünün en üstün insanıdır...

İki kardeş irkildiler, bir tuhaf oldular fakat bir şey demediler.

Peygamberimizle evladlığı Zeyd Mekke'ye doğru yaklaşırken, üstlerinde bir beyaz bulutun onları yakıcı, kaynatıcı güneşten koruduğunu farkettiler. Allah'ın Habibi dikkatle bakınca bulutun içinde Cebrail aleyhisselamı gördü.

Büyük Melek Şanlı Peygamberi selamladıktan sonra:

-Sana Mekke ve Taif'den reva görülen kötü muameleler Allahü tealanın malumudur. Bu sebeple vereceğin emri ifa için dağler meleğini de benimle yolladı. kendisine istediğni emredebilrsin, dedi.

Bunun üzerine dağladan sorumlu melek, selam ve hürmetlerini arz ederek konuşmaya başladı:

-Emret; Kuaykan ve Ebu Kubeys dağlarını şu isyankar insanların üzerine devireyim. Sana tabiyim.

Peygamberimiz şöyle buyurdular:

-Hayır! Ben alemlere rahmet olarak gönderildim. Bunlar zalim. Fakat nesillerinden temiz müminler gelebilir. ben buna duacıyım.

Akşam oldu. Yeryüzünün en kahraman, ama en garip iki insanı namazdalar.

Efendimiz, İmam Errahmar Suresini okuyorlar.

.............





Bu esnada Nusaybin cinnilerinden dokuz kişi de orada hazır. dikkatle Resul-i's-sakaleyn/İnsanların ve cinnin Peygamberini dinliyorlar. Kur'an'a hayran kaldılar. Namaz bitince göze göründüler. Peygamberimiz bunlara İslamiyeti anlatarak onları imana çağırdı. Reteddüt etmeden müslüman oldular ve çeşitli zamanlarda Resulullah'a yeni arkadaşlarını getirerek öbek öbek hak dine girdiler.

Ahir zaman Peygamberi ile uğruna canını tereddütsüz feda etmeye hazır Zeyd radıyallahü anh, Addas ile karşılaştıkları bu yerde bir kaç gün kaldılar. Çünkü; müminlerin Mekke-i mükerreme'den yolladıkları haberlere nazaran düşmanlar, Sevgili Peygamberimize Taif'te yapılanları öğrenmiş ve bu sebeple cür'etleri artmıştı. bir çılgınlığa kakışmaları hiçten bile değildi. Peygamberler Peygamberi en emniyetli yer olarak hira mağarasını düşündü. Kısa bir zaman için buraya çekildiler... Ortalık yatışınca da bir köylü vasıtası ile Süheyl bin Amr'e Mekke'ye girebilmeleri için aracı olmasını rica ettti. Süheyl, kendisinin taşralı olduğunu; istenen desteği vermeğe kudretinin yetmeyeceğini haber saldı.

Efendimiz bu defa Humsaal ismindeki köylüyü Adiy oğlu Mutim'e gönderdi. Mutim "Peki" dedi ve Peygamberimizle Hazret-i Zeyd Mekke'ye girerken yedi oğlu ile birlikte silahlı vaziyette onlara sahip çıktılar.

Peygamberimiz önce Kabe-i Şerifi ziyaret ederek iki rekat namaz kıldı...

Seneler sonra bir gün Aişe radıyallahü anha validemiz bu sıkıntı dolu günleri hatırlatan bir sual tevcih ettler:

-Ya Resulallah, Uhud harbinden daha kederli bir günün oldu mu?

-Taif'lilerden gördüğümü Uhud muharebesindeki kafirlerden çekmedim.

Hiç bir Peygamberin yaşamadığı kadar sıkıntılar silsilesi...


ALINTI