- Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının geleceği

Adsense kodları


Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının geleceği

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
admin
Fri 29 June 2012, 07:35 pm GMT +0200
Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının geleceği
Mesut ÖZCAN • 62. Sayı / DÜNYA


Bir yıldan daha uzun bir zamandır Ermenistan ile ilişkilerin dalgalı seyri ülke gündemini yoğun şekilde meşgul ediyor. Geçtiğimiz sene bahar aylarında Türkiye ile Ermenistan arasında bazı görüşmelerin yapıldığı ve bir yakınlaşma ihtimali olduğu ortaya çıkınca, konuyla ilgili eleştiri ve övgüler gündeme oturmuştu. Daha sonra halen onaylanmayı bekleyen protokoller imzalandı. Son dönemde ise iki ülke arasında yakınlaşma sürecinin tehlikeye girdiği yorumlarına neden olan Ermenistan’da Anayasa Mahkemesi’nin protokollerle ilgili yorumu, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen tasarı ve İsveç Parlamentosu’nun kabul ettiği tasarılar tartışmaları alevlendirdi.

Sürekli yeni gelişmelerin olduğu bir konuda güncel gelişmelerden ziyade genel resim ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmakta fayda var. Türkiye ile Ermenistan arasındaki son yıllarda ortaya çıkan yakınlaşma sürecinin arka planını değerlendirdiğimiz zaman, bu gelişmenin büyük ölçüde Türkiye’nin inisiyatifi ile ortaya çıktığını unutmamamız gerektiğini görüyoruz. Türkiye’nin bu girişiminin ardında yatan nedenler ise çeşitli. Son yıllarda diasporadaki Ermeni lobileri faaliyetlerini ciddi şekilde artırdılar. Bunda 1915 olaylarının yüzüncü yılının yaklaşmasının da etkisi var. Ayrıca Türkiye, dış politikası üzerinde sürekli Demokles’in Kılıcı gibi sallanıp duran bu unsurdan kurtulmak zorunda. Aksi takdirde, bu sorun her dış politika girişimini baltalayan bir faktör olarak ülkenin karşısına çıkıyor. Bunun yanında, Ankara’nın son iktidar döneminde ortaya koyduğu “komşularla sıfır problem” politikasının bir gereği olarak da, Ermenistan ile ilişkilerimizin geliştirilmesini beklemek zaten normaldi. Ayrıca, bir önkoşul olmamakla beraber, AB adayı olan Türkiye’nin Ermenistan gibi bir komşusu ile ilişkilerinin geliştirilmesi sürekli olarak çeşitli AB başkentlerinden yapılan bir çağrıydı.

Yukarıda bahsi geçen tüm unsurların yanında, Türkiye’yi bu noktada adım atmaya iten diğer bir faktör de 2008 yazında Gürcistan ile Rusya arasında yaşanan kısa süreli savaştı. Bu gelişme bize gösterdi ki, Kafkasya bölgesindeki statüko pek sağlıklı bir yapı arz etmiyor ve bu statükonun uzun süre devam etmesi pek mümkün değil. Ayrıca en ufak bir kıvılcım, tüm bölgeyi ciddi şekilde sıkıntıya düşürebilecek gelişmelere neden olabiliyor. Bölgedeki üzeri örtülmüş sorunlar, içine NATO gibi örgütlerin de sürüklenebileceği çatışmalara dönüşme riskini taşıyor. Kafkasya’da uzun süredir devam eden en önemli sorunlardan birisi olan Karabağ sorununun da bir çözüme kavuşturulmadığı zaman benzer görüntülere neden olması ihtimali, Türkiye’yi harekete geçme konusunda tetikleyen bir faktördü. Türkiye’nin beklentisi, özellikle Azerbaycan’ın Türkiye ile Ermenistan arasındaki süreç konusunda ikna edilebilmesi için Karabağ sorununda çözüm yönünde bazı adımların atılması idi. Ayrıca Türkiye’nin Azeri tarafına dostça yapması gereken bir tavsiye de, silahlanarak ve zaman içerisinde güç dengesinin kendi lehlerine dönmesini bekleyerek Karabağ sorununa bir çözüm bulmanın pek mümkün gözükmediği.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki süreçte son dönemde ortaya çıkan duraksama Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokoller ile ilgili yaptığı değerlendirme sonrasında başladı. Türkiye Ermenistan tarafının sürecin içini boşaltmak için çalıştığını düşünerek, protokoller imzalanırken hazır bulunan ülkelerin devreye girerek süreci kesintiye uğratmamak için çaba göstermelerini isterken, çeşitli ülkelerde üst üste soykırım tasarıları gündeme gelince durum daha da gerginleşti. Türkiye’de de hükümete iki yönde de eleştiriler gelmeye başladı. Bazı yorumcular sürecin sona erdirilmesini, protokoller ve açılım çalışmaları nedeniyle zaten Azerbaycan’ın da kaybedildiğini dile getirerek hükümetin protokollerden geri adım atması gerektiğini söylüyorlardı. Diğer bazı yorumcular ise verilen tepkilerin abartılı olduğunu ve hükümeti başlangıçta gösterdiği cesareti şimdi gösterememekle suçluyorlardı.

Bu noktada hükümete yönelik eleştirilerden birisi bu türden tasarıları kabul eden ülkelerdeki büyükelçilerin çekilmesi noktası. Büyükelçilerin çekilmesinin Türkiye’nin tutumunun anlatılması noktasında başka zorlukları beraberinde getirmekle beraber, karşı tarafa bir tepki verilmesinin gereği de aşikâr. Bu noktada, İsveç hükümetinin kendi meclislerinin aldığı kararı doğru bulmadıklarını açıklayan ifadelerinin ardından büyükelçinin geri döneceğinin açıklanması bu ülkeyle olan ilişkinin sürmesine verilen önemi gösteren bir tutum olarak değerlendirilmeli.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin baskı altında karar almayacağını açıklayarak önceki senelerde uygulanan mantığın artık geçerli olmadığını ortaya koydu. Bu noktada Türkiye, diaspora ile Ermenistan arasındaki farklılıkları ön plana çıkararak ve Ermenistan’ı muhatap alarak yoluna devam edecek gibi görünüyor. Zaten iki ülke arasındaki yakınlaşma siyaseti de bu bağlamda ortaya çıkmıştı. Akıldan çıkarmamamız gereken nokta, bu sorun ile gerçek anlamda yüzleşilmediği müddetçe, bu sorunu çözmek için çaba harcanmadığı müddetçe sürekli olarak dış politikanın önünde bir engel oluşturacağı. Ermeni diasporasının ve Ermenistan’ın 2015 yılına kadar enerjisini bu konu üzerinde yoğunlaştıracağını dikkate alırsak, süreci ertelemenin ülkemize kazandıracağı şeylerin sınırlı olacağını görürüz. O nedenle gelen çeşitli eleştirilere rağmen, bu süreci devam ettirmek yolunda çaba harcanmalı. Bu yakınlaşma sürecinin kolaylıkla ilerleyeceğini beklemek yanlış. Bunun böyle olmayacağı daha İsviçre’de ilk imzalar atılırken yaşanan gecikmeden belli olmuştu. Fakat bölgesinde daha aktif bir dış politika güden Türkiye, bu ayak bağından kurtulmalı. Bunu gerçekleştirmek kolay olmamakla beraber başlatılan sürecin devamı sağlandığında sonuca ulaşılması mümkün. Türkiye önceki yıllarda ortaya koyduğu ortak komisyon çalışmalarına vurgu yapmaya devam etmeli ve konuyu siyaset gündemi dışında tutmaya çalışmalı.