- Tunus neden Mısır ve Suriye olmadı?

Adsense kodları


Tunus neden Mısır ve Suriye olmadı?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Fri 6 September 2013, 12:46 am GMT +0200
Tunus neden Mısır ve Suriye olmadı?



Tunus'taki devrim sonrası sürecin Mısır, Libya veya Suriye gibi olmaması faktörü açıklanıyor

Arap devrimlerinin yaşandığı ülkelerde karşı devrim hareketleri siyasi ve toplumsal kaosa yol açarken Tunus'taki üçlü koalisyon hükümetinin (troyka) büyük ortağı Nahda Hareketi Partisi (Nahda) Genel Başkanı Raşid el-Gannuşi ülkede yaşanmakta olan siyasi krizin çözümü için yoğun çaba sarfediyor.

Gannuşi, 17 Aralık Tunus Devrimi sonrası ülkesine döndüğü andan itibaren geçtiğimiz günlerde Mısır’da yaşanan olayları adeta o günden görmüş ve gelecek planını ona göre şekillendirmişti. Mısır'da Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın (İhvan) hataları olarak sıralanan birçok konuda Gannuşi'nin farklı bir yol takip etmesi dikkati çekiyor. Tunus'taki devrim sonrası sürecin Mısır, Libya veya Suriye gibi olmaması Gannuşi'nin "hikmeti" veya "Gannuşi faktörü" ile açıklanıyor. Peki "Gannuşi faktörü" Tunus'ta nasıl bir fark oluşturdu?

Genel seçimlerde elde ettiği yüzde 42'lik oy oranı ile tek başına hükümet kurma yetkisine sahip Nahda, bu gücü biri sosyal demokrat, diğeri liberal laik ve solcu iki partiyle paylaşmayı tercih etmiş “Emek ve Özgürlük için Demokrasi Bloğu Partisi (et-Tekettül)” ve “Cumhuriyet için Kongre Partisi (el-Mu’temer)” ile üçlü koalisyon hükümetini kurmuşlardı.

Gücü paylaşmayı tercih etti

Uzun sürgün ve hapis yıllarından sonra ülkesine döndükten sonra seçimlerden galip çıkan partinin lideri olması hasebiyle başbakan olabilecekken o, tercihini Nahda Hareketi ve partisini yönetmekten yana koydu. Cumhurbaşkanlığına liberal demokrat, seküler bir ismi, bir insan hakları aktivisti Munsif Marzuki’yi önerdi. Meclis başkanlığı görevini ise sosyal demokrat Mustafa bin Cafer deruhte etti.

Gannuşi, ülkenin ve halkın menfaati için uzlaşmanın bir "amentü mesabesinde" olduğuna sürekli vurgu yaptı.

Ülkede yaşanan her siyasi gerilimde el-Gannuşi, şaşırtıcı, hatta “oyun bozucu” teklifler getirdi. Mesela en son siyasi krizde şaşırtıcı bir teklifle “kısır siyasi tartışmaları bırakın. Gelin hükümeti birlikte yeniden kuralım” dediğinde tüm muhaliflerini adeta ters köşeye yatırdı.

İslam-demokrasi uyumunu savunan ilk teorisyen

Soğuk savaş dönemi İslamcı kuşağın içinde İslam ve demokrasi uzlaşısına vurgu yapan ilk “İslamcı” teorisyen Raşid el-Gannuşi 1990’lı yıllarda yazdığı “El-hurriyyatü’l-amme fi’d-devle’l-İslamiyye" (İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler) adlı kitabında İslami demokrasiyi savunmuştu. Dönemin İslamcı ideologlarının hemen hepsi demokrasiyi “şirk” ya da “küfür” olarak görürken Gannuşi çok açık ve net bir biçimde İslam-demokrasi uyumu, İslam devleti içinde laik veya Marksist bir partinin kurulabileceği, kadının devlet başkanı olabileceği gibi muhataralı konuları net bir biçimde savunarak, İslami kesimin önüne koyduğunda doğu Arap dünyasındaki özellikle selefiler kendisini "tekfir" etmişti (din dışı saymıştı).

Gannuşi'nin bu liberal, demokrat çoğulcu siyaset anlayışı ve hoşgörü atakları, o dönemdeki kimi İslami kesimlerin aforozcu duvarlarına çarparak geri döndüğü gibi, ne ilginçtir ki şimdi de çok keskin ve katı ideolojik marjlara sahip laik ve sol tandanslı muhalefetin katı duvarlarına çarparak geri dönüyor. Tam bu noktada ülkede, büyük çoğunluğu diktatörlük döneminde teşekkül etmiş medyanın tek sesli ve ideolojik tutumu da hükümetin özellikle de Gannuşi ve Nahda’nın önünde ciddi bir handikap olarak duruyor.

Diğer taraftan Gannuşi’nin bu liberal ve demokrat söyleminin tabana ulaşamıyor oluşu, parti içindeki, devrim öncesi süreçte sürgünde yaşayanlarla, Tunus’ta hapishanelerde yıllarını geçiren parti kadrolarının arasındaki gerilim Nahda’yı zaman zaman tökezletebiliyor.

Nahda ve Gannuşi'ye medya karartması

İktidara geldiğinden bu yana sürekli “ulusal uzlaşı” vurgusu yapan Nahda’nın, geçtiğimiz aylarda yeni anayasa yapım sürecinde İsrail’le ilişkileri anayasal suç sayan madde teklifini onaylamaması, devrime giden süreçte diktatörlük dönemi mağdurlarının haklarının tazmin edilmesi konusunda ayak sürümesi gibi birçok konuda “uzlaşı” eksenli bir tutum izlemesi az önce bahsettiğimiz Nahda içindeki gerilimi tırmandırması pahasına hükümetin bu konulardaki “uzlaşı” eksenli siyasetine rağmen ülkedeki tek sesli ve ideolojik basın Nahda’yı, “radikal selefi bir örgüt”, liderini ise “fanatik bir Taliban ya da el-Kaide şeyhi” gibi sunmakta meslek etiği açısından bir beis görmüyor.

Gannuşi'nin bütün uzlaşmacı tavrına rağmen Tunus medyası onu halk kitlelerine “radikal İslamcı, fanatik bir terörist” gibi takdim ediyor. Bu da bazı halk kesimlerinde yankı bulabiliyor. Gerek Şükri Beliyd gerekse Brahmi suikastleri sonrasında yapılan gösterilerde “katil Gannuşi” sloganlarının atılması, “Vampir Gannuşi” yazılı pankartların taşınması bunun tipik birer göstergesi. Entelektüel kesimde de durum çok farklı değil. Bazı Tunuslu akademisyen ve yazarlar Gannuşi’nin herhangi bir kitabını okumadıklarını itiraf ediyor. Onların Gannuşi ve Nahda algısı, büyük oranda Bin Ali rejiminin ve onun medyasının kara propagandaları üzerinden şekillenmiş.

Tüm bunlara rağmen Nahda, özellikle de Gannuşi, ılımlı ve uzlaşmacı tavrından taviz vermiyor. Birkaç ay önce AA muhabirine açıklamalar yapan Gannuşi, “Mütemadiyen uzlaşı çağrısında bulunuyorsunuz. Bununla birlikte tüm bu uzlaşma çağrılarınız katı ideolojik duvarları aşarak ulaşması gereken yere ulaşamıyor. Söylemde ve siyasette bir değişikliğe gitmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, “Ulusal ve uluslararası muhalefet tam da bizi böyle bir şeye itmeye çalışıyor. Sertleşmemizi ve kabalaşmamızı istiyorlar. Bizim buna iltifat etmediğimizi görünce çılgına dönüyorlar” diyerek kimi muhalif kesimlerdeki ideolojik körlüğün zararlarına dikkati çekmişti.

Anadolu Ajansı