saniyenur
Wed 20 June 2012, 03:02 pm GMT +0200
Tüketimin Vasıfları
İslam'da mal tüketiminin kendine has belli hususiyetleri vardır. Birincisi dünyevi ve uhrevi harcama arasında bir fark yoktur. Dünyadaki diğer dinlerde dini harcama, dini olmayan ya da dünyevi harcama arasında açık bir sınır çizgisi vardır. Dünyevi ya da dini olmayan ameller olduğu gibi uhrevi veya dini diye adlandırılabilen belirli ameller de vardır. İslam bir amel veya harcama ile diğeri arasında böyle bir ayırım yapmaz. Yetimler ve dullara yapılan harcamalar hayırlı ve faziletli bir amel olduğu gibi genç, akrabalara, ebeveyne, çocuklarınıza ve kendinize yaptığınız harcamalar da faziletli bir davranış olarak mütalaa edilir veya geçimini kazanmak İçin işyerine gitmek, alın teriyle dürüstçe çalışmak, ayrıca namaz kılmak ve hacca gitmek de faziletli ve iyi birer ameldirler.
Kur'an'ın şu ayeti de bu hususta öneme haizdir: "Onlar sana nereye sarf edeceklerini sorarlar. De ki: 'Sizin için hayır, maldan ana-ba-baya, hısımlara, yetimlere, yoksullara yolcuya sarfettiğinİz şeydir. Hayırdan her ne işlerseniz şüphesiz Allah onu bilendir." (2: 215). "Hayırdan her ne işlerseniz şüphesiz Allah onu bilendir" sözleri açıkça gösteriyor ki, sizinle olan yakınlığına bakmaksızın muhtaç ve fakirlerin iyiliği için yapacağımız bütün yardımlar, Allah yanında faziletli amellerdir. Ve fazlasıyla mükafatl andırılacak tır.
islam, aşağıdaki hadiste de belirtildiği gibi bir kişinin ailesinin iyiliği için yaptığı harcamaya büyük önem verir. Ve bunu bir ibadet kabul eder. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda harcadığın para, bir köle azad etmek için verilen para, bir biçare fakire tasad-duk ettiğin para ve ehl-ü iyaline sarfettiğin paralar yok mu? İşte bunların ecir bakımından en büyüğü ailene sarfettiğin paradır." (Müslim ve Tİrmizi).
Gerçekte İslam, kişinin kendisine, çocuklanna ve ebeveynine yaptığı tüm harcamaları faziletli dini bir davranış ve bir tür ibadet olarak değerlendirir. Bu, Peygamber'in aşağıdaki hadislerinde daha iyi açıklanmıştır: "Birisi, Rasulullah'a, sahip olduğu bir dinan ne yapması gerektiğini sordu. Rasulullah; 'Onu kendine harca' buyurdu." Yine bir başka hadisinde Rasulullah "kendiniz için harcayın" buyurmuştur. (Ebu Davud).
Rasulullah "Bir kişi Allah'ın rızasını umarak aile efradına infak ederse, bu o kimse için sadakadır" buyurmuştur. (Buhari)
Başka bir zamanda Peygamber "kendin, hanımın, çocukların ve hizmetçin için harcadığın herşey senin için bir rahmettir" buyurmuştur. (Müslim, Ebu Davud ve Nesei).
Yine Nebi "Dul kadınlarla, miskinlerin işlerine koşanlar, bıkmaksızın geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan kimse gibidir." buyurmuştur. (Müslim, Ebu Davud, Nesei).
Nitekim İslam, kişiye mali harcamaları ilk önce kendisine, sonra hanımına ve çocuklanna, akrabalarına vs. yapmasını emreder. Bütün bu harcamalar birer dua ve ibadet olarak mütala edilir. Meşhur "sadaka evde başlar" atasözü, İslamın yukarıda bahsedilen ilkesinin önemini en iyi şekilde açıklamaktadır.
İkinci hususiyet, tüketim, kifayet miktarı ile veya hayatın zaruri ihtiyaçları İle sınırlanmaz, konforu ve hatta helal zevkleri bile ihtiva eder. Kur'an-ı Kerim, bu bölümün sonunda açıklanacağı gibi hayatın zevklerinden, kolaylıklarından ve konforundan en iyi şekilde yararlanmamıza cömertçe müsade eder. Kur'an sadece hayatın eğlencelerinden zevk almaya izin vermekle kalmaz diğer yandan hayatın zevklerinden ve konforundan nasiplenen insanlara dürüst, namuslu olmayı emreder ki bu, onların müsade edilen sınırda kalmalarını sağlar. Hz. Süleyman, bu dünyada bir kişinin düşünebileceği bütün lükse ve konfora sahip birisi ve aynı zamanda bir peygamberdi. Peygamber'ın ashabından birisi olan Hz. Osman, Arabistan'ın en zenginlerinden biriydi. Ayrıca Peygamber tarafından "en zengin" diye isimlendirilmişti.
Bunun için tüketici, harcamalarında müsrif ya da cimri olmadıktan sonra servet sahibi olmak ve konfordan yararlanmak, hatta hayatın bazı lükslerinden nasiplenmek takva ve dindarlığa zıt olarak mütalaa edilmez.
İstekler: Ekonomide istekler, insan ihtiyaçlarına ilave olarak bu ihtiyaçları tatmin etme arzusu ve gücü anlamındadır. Nitekim efektif ihtiyaçlar yani tatmin edilebilen ihtiyaçlar, istekler olarak adlandırılır. İstekler ve onların tatmini, kişinin ekonomik uğraşının temel özelliğidir. Hakikatte bütün mallar insanın isteklerinin tatmini için elde edilir. Bundan dolayı şimdi insan isteklerini ve onlann tatmini konusunu tartışacağız.
İnsanın istekleri sınırsızdır. Eğer bir istek tatmin edilirse başka bir istek ortaya çıkar, bu da elde edilirse gene başka bir istek gelir ve böylece insan hayatı boyunca sonsuz istekler zincirini tatmin etmek için çabalar, ama asla tatmin olmaz. Gerçekte, insanı istekleri tatmin etme konusunda sürekli çaba sarfetmeye yönelten, işte, isteklerin bu sonsuzluk özelliğidir. Kur'an-ı Kerîm bu hususiyeti şu İfadelerle açıklar: "Hakikaten insan pek hırsına düşkün ve sabırsız olarak yaratılmıştır." (70: 19).
Bu yüzden insan fıtratı isteklerini elde etmede sabırsız ve hırslıdır. O asla hiçbir şeyle tatmin olmaz. Her yeni istek ona daha çok hız sağlar. Hakikatte bu, kişinin başarısının ve ilerlemesinin anahtarıdır. Ali İmran Suresi "Kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten yığın yığın biriktirilmiş mallar, salma atlar, hayvanlar ve ekinlerden-ileri gelen- şehvetler sevgisi insanlar için bezenip süslenmiştir." (3: 14).
İnsanın bunları sevmesi makul sınırları aşmadığı müddetçe tabii ve zararsızdır. Bu gibi şeylere karşı mutedil bir sevgi kişiye isteklerini tatmin için gayret etmesi konusunda teşebbüs gücü sağlar. Fecr Suresi: "Malı, pek çok bir sevgi ile seversiniz." (89: 20). İstekler sadece malla tatmin olduğu için insan malı sever ve ona sahip olmak için çok çabalar. Yukarıdaki ayet kişinin mala sahip olmayı ne kadar çok istediğine isnaddır.
İnsanın aşın mal sevgisi Hümeze Suresinde şöyle tarif edilmiştir: "O sanır ki malı kendisini Ölümsüz kılmıştır." (104: 3). Burada hayatı boyunca durmadan daha fazla mal kazanmak için çabalayan bir kapitalistin hisleri tanımlanmaktadır. O inanagelmiştir ki, malı kendisini ölümsüz kılar ve hep baki kalan, sonsuz bir saadete ulaştırır. Peygamber da insanın doymak bilmeyen tamahkârlığım ve doymak bilmeyen mizacını birçok vesilelerle belirtmiştir. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah insana bir vadi dolusu altın verseydi insan ikincisini isterdi, eğer ona ikincisi verilseydi o gene üçüncüsünü isterdi, insanı topraktan başka hiçbir şey doyurmaz." (Bunari).
İnsanın mala karşı büyük bir sevgisi, görüldüğü gibi, arzularının devamlı artması ve tatmin edilememesinden dolayıdır. İnsan devamlı olarak artan isteklerini karşılamak için çok daha fazla mal kazanmak yolunda çabalar. İnsanın istekleri hiçbir zaman bitmeyeceği için onun daha fazla servet elde etme arzusu da hiçbir zaman son bulmaz. Eğer istekler olmasaydı veya istekler sınırlı ve tatmin edilebilir olsaydı, hayatta bu kadar çok çabalama olmazdı. Dünya telaş ve koşuşturmadan uzak olurdu. Şu bir gerçek ki insanın endüstride, bilimde, teknolojide ve hatta kültürde ve medeniyette ilerlemesi, insanın çok çeşitli şekillerde, çok daha fazla mala sahip olma çabasının bir sonucudur. İnsanlığın bütün bu gelişmesinin ekonomik çabalar sonucu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
İnsan bütün servetini isteklerini tatmin için harcar. Onun bazı istekleri-yiyecek, giyecek, barınak vs. gibi-kendisi için temel ihtiyaçtır; diğerleri verimliliğinin artışı veya muhafazası için lüzumludur. Geride kalanlar ise hayatın rahatını ve konforunu sağlar.