- Tövbe nedir

Adsense kodları


Tövbe nedir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Sevdacık
Mon 30 August 2010, 02:04 pm GMT +0200
Tevbe; dönmek, pişman olmak demektir. Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terkedip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir.Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelal tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır.
Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tevbesi olur ki Allah-u Zülcelal'in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir.
Tevbe hem dil ile hem de kalp ile yapıldığı zaman ve bunun yanında daha önceden yapılmış günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alametlerindendir. Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Nur; 31)
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: "O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır." (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelal, günahkar kulunun tevbesini kabul etmekten öte bundan memnun olur, sevinç duyar. Allah-u Zülcelal'in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından ötürü sevinmesinden daha büyüktür. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelal gündüz günah işleyenlere tevbe etmeleri için gece kudret elini uzatır. Gece günah işleyenlere, tevbe etmeleri için gündüz kudret elini uzatır. Bu durum güneş batıdan doğuncaya kadar, devam eder."
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Göklere kadar yükselen günah işleseniz de sonra pişman olsanız, Allah-u Zülcelal tevbenizi kabul eder." (Tirmizi: 3540)
Bütün bu zikrettiğimiz ayet ve hadislerden de anlaşılmaktadır ki tevbe farzdır. Her ne olursa olsun, şüphesiz Allah-u Zülcelal tevbeleri kabul edendir. Tevbesiz ölmek, imansız gitmeye sebep olabilir. Hz. Ali radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: "Tevbe etmek farzdır. Fakat tevbeyi gerektiren şeyleri terketmek ondan önce farzdır."
Şayet bir insan, bu ayet ve hadisleri nazar-ı itibara alırsa, hergün aldığı her nefese karşılık akıllıca bir şekilde tevbe etmelidir. Bundan dolayı bütün hayırlı amellerin başında ve sonunda istiğfar etmek, amelin içinde bulunan gaflete keffarettir. İşte Nakşibendi yolunun mensupları hem ibadet etmekte, hem de gafletle yapmış olduğu ibadetinin akabinde "Estağfirullah" diyerek keffaretini vermektedirler.
Tevbe, saliklerin vuslata (Allah'a ulaşma) ermek için uğradıkları ilk kapıdır. Taliplerin ulaştıkları ilk makamdır. Tarikat çok temiz ve Allah-u Zülcelal'e vuslata mani olan şeylerden münezzeh olduğu için ancak bütün hata ve günahlarından tevbe edip, kötü fiilleri terkedenleri kabul eder. Bunların dışında kalan türlü günahlara girip, isyankâr olmuş kişileri bünyesine doğrudan kabul edip barındırmaz.
Seyyid Abdulkadir Geylani kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Tevbe eden kimse, buluğ zamanından bu yana; kulağından, gözünden, dilinden, elinden, ayağından ve diğer bütün azalarından meydana gelen hatalarını düşünmelidir. Sonra ömrünün her gününe, hatta her saatine göz atıp, kendi kendine günah defterini hatırlayarak, küçük ve büyük günahlarının hepsini mülahaza etmelidir. O hatalarını işlerken yanında bulunan arkadaşlarının, hatasına yardımcı ve ortak olanları, o günahları işledikleri yerleri kendine göre başkalarının görmesinden sakladıkları; fakat:
"Kiramen kâtipleri yaptıklarınızı bilirler." (İnfitar; 11-12)
" İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar " (Kaf; 17)
"Allah-u Zülcelal'in insana müekkel melekleri vardır ki, önünden ve arkasından takip edip Allah-u Zülcelal'in izniyle onu hıfz ederler."
İşte bu şekilde düşünen kimse, Allah-u Zülcelal'e karşı haya edip utanır, korkar ve böylece kalbinde pişmanlık doğar. Pişmanlık duyan kimse yaptıklarından dolayı acziyetini idrak eder ve hemen tevbe eder.
Zinnûn-i Mısrî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Her bir âzânın tevbesi vardır. Kalp ve gönlün tevbesi, şehveti terketmek için niyet etmektir. Gözün tevbesi, harama bakmayıp, gözü haramdan sakındırmaktır. Dilin tevbesi, kötü söz söylemekten, insanları çekiştirmekten, koğuculuk yapmaktan kaçınmaktır. Kulağın tevbesi, kötü ve yaramaz sözleri dinlememesidir. Ayağın tevbesi, yasak edilen kötü yerlere gitmemesidir. Ağzın tevbesi, haram yemekten kendisini korumaktır. Tenasül uzvunun tevbesi ise fuhuştan uzak durmaktır."
Günahları terketmek ve emirleri yerine getirmek için tevbe etmek farz; vacibleri yerine getirmek için tevbe etmek vacip, sünnetleri yerine getirmek için tevbe etmek sünnet, mekruh-u tenzihiden sakınmak için tevbe etmek mendup, vesvese ve kalbe gelen havatırdan tevbe etmek de sevap olmak üzere beş kısımdır.
Tevbenin durumuna göre hükmü böyle olduğu halde, tevbeden kaçmak Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretinden kaçmak, rahat ve huzuru kabul etmemektir. Bu da insanın kendine yapabileceği en büyük zulüm ve işkencedir.
Allah-u Zülcelal bu kişiler hakkında şöyle buyurmuştur: "Kim günahına tevbe etmezse onlar zalimlerin tâ kendileridir." (Hucurat; 11) Tevbe ancak, sahibinin tevbenin ne demek olduğunu bilmesiyle sahih olur. Bunun için de şu hususların bilinmesi lazımdır:
1- İnsan tevbe etmediği takdirde, günahların zulmetinden (kirinden) temizlenemeyeceğini bilmelidir.
2- Tevbe etmeye muvaffak olduğu zaman sevinmelidir.
3- Allah-u Zülcelal'in her an kendisinin durumunu bildiğini ve her an kalbine nazar ettiğini unutmamalıdır.
Ebu Zer radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur: "Ey kullarım! Siz hepiniz gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben de bütün günahları yargılarım. Şu halde günahların mağfiretini taleb edin ki günahlarınızı mağfiret edeyim." (Müslim, Bir:55)
Allah-u Zülcelal'in rububiyetini (Rablığını) ve kendi acziyetini ve ubudiyetini (kulluğunu) kabul ve idrak eden kişiler hakkında da Allah-u Zülcelal şöyle buyurmuştur: "Onlar; kötü bir iş işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anıp hemen günahlarından tevbe ve istiğfar ederek mağfiret dileyenlerdir. Zaten günahları, Allah'tan başka kim affedebilir? Bir de onlar işledikleri günahta, bile bile ısrar da etmezler." (Al-i İmran; 135) (Müslim,Tevbe:31) (Rad; 11) ayet-i kerimelerinde bildirildiği gibi, bir an bile uyumayan ve yorulmayan gözlerinden ve kendisini koruyan, hayır ve şerrini yazan işlerini, amellerini ve nefeslerini sayan mükerrem meleklerden, gizli ve aşikâre kalplerden geçenleri bilen Allah-u Zülcelal'den gafil bulunduğu yerlerin hepsini bir bir düşünmelidir.
Tevbe dönmek, pişman olmak demektir. Yani, İslam dininin emir ve hükümleri dahilinde, haram ve yasak olan şeyleri terk edip, helâl ve mübah olan şeyleri yapmak demektir.
Kulun işlediği günahlardan dönerek tevbe etmesi ve Allah-u Zülcelâl tarafından af ve mağfiret edilmesi, dil ile kalbin birlikte pişmanlık duyarak tevbe etmesine bağlıdır. Sadece diliyle tevbe edip, kalbinde günahına devam etme yönünde bir meyil olursa bu tevbe yalancıların tövbesi olur ki; Allah-u Zülcelâl' in bu şekilde yapılan tevbeleri kabul etmesi mümkün değildir.
Tevbenin hem dil hem de kalp ile yapılması ve bunun yanında geçmişteki günahlara düşmemeye azmedilmesi, tevbe eden kişinin tevbesinin kabul olunmasının en büyük alâmetlerindendir.
Çünkü Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah'a tevbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Nur; 31) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: “O (Allah) kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır.” (Şûra; 25)
Allah-u Zülcelâl, günahkâr kulunun tevbesini kabul etmenin ötesinde bundan memnun olur, sevinç duyar. Allah-u Zülcelâl' in tevbe edenler için sevinmesi, çölde yiyeceğini ve bineğini kaybeden kimsenin onları bulmasından dolayı sevinmesinden daha fazladır.
Tevbe, bir sabun gibidir. Sahibini günahların kirlerinden temizlemek suretiyle tertemiz yapar. Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “ ... Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım” ( Taha; 82) buyurmuştur.
Bir kimse, günahların çirkinliğini ve sonunun ateş olduğunu bilir, Allah-u Zülcelâl'in azabına karşı kendi acizliğini hatırlarsa, günahlardan kendisini muhafaza etmeye gayret eder ve hemen tevbeye sarılır.
                                                                                                                                                                   Hiç kimse nefsinin hilelerinden emin olup tevbeyi terk etmemelidir. Çünkü Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede: “Fakat, insan ileriye doğru daima kötülük yapmak ister.” (Kıyame; 5) buyurmuştur. Onun için insan daima kendisini kontrol altında tutmalı, daima tevbe üzere bulunmalıdır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)' de bir hâdis-i şeriflerinde: “Her kim, tevbe etmeye devam ederse, Allah da onun sıkıntısını neşeye çevirir, darlığına bir çıkış yolu bulur ve ummadığı bir yerden onu rızıklandırır.”
Tevbe, bütün müminlere farzdır. İnsan tevbe ettikten sonra kendisini bütün hata ve günahlardan uzak tutmaya gayret etmelidir. Bu nedenle Hz. Ali (R.A) demiştir ki: “Tevbe etmek farzdır. Fakat tevbe etmeyi gerektiren şeyleri terk etmek ondan önce farzdır.” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur.

Tevbe Hakkında Ayet-i Kerime'ler

BAKARA SÛRESİ
(37) Derken, Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.

BAKARA SÛRESİ
(54) Mûsâ kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilah edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir."

BAKARA SÛRESİ
(128) "Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın."

BAKARA SÛRESİ
(160) Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lanetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.

BAKARA SÛRESİ
(187) Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.

BAKARA SÛRESİ
(222) Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever."

BAKARA SÛRESİ
(279) Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(89) Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(90) Şüphesiz iman ettikten sonra inkar eden, sonra da inkarda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(128) Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.

NİSÂ SÛRESİ
(16) Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

NİSÂ SÛRESİ
(17) Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(18) Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, "İşte ben şimdi tövbe ettim" diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.

NİSÂ SÛRESİ
(26) Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(27) Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.

NİSÂ SÛRESİ
(64) Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.

NİSÂ SÛRESİ
(92) Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü'min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü'min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NİSÂ SÛRESİ
(146) Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah'a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir mükafat verecektir.

MÂİDE SÛRESİ
(34) Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.

MÂİDE SÛRESİ
(39) Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

MÂİDE SÛRESİ
(71) (Bu yaptıklarında) bir bela olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.

MÂİDE SÛRESİ
(74) Hâlâ mı Allah'a tövbe etmezler ve ondan bağışlanma istemezler? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

EN'ÂM SÛRESİ
(54) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: "Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

EN'ÂM SÛRESİ
(43) Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya... Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.

EN'ÂM SÛRESİ
(42) Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.

A'RÂF SÛRESİ
(153) Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

A'RÂF SÛRESİ
(143) Mûsa, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.

TEVBE SÛRESİ
(3) Hacc-ı ekber gününde1, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah'a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!

TEVBE SÛRESİ
(5) Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

TEVBE SÛRESİ
(11) Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.

TEVBE SÛRESİ
(15) Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE SÛRESİ
(27) Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(74) Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkar ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

TEVBE SÛRESİ
(102) Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(104) Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmediler mi?

TEVBE SÛRESİ
(106) (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah'ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE SÛRESİ
(112) Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü'minleri müjdele.

TEVBE SÛRESİ
(117) Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir.

TEVBE SÛRESİ
(118) Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah(ın azabın)dan yine ona sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.

TEVBE SÛRESİ
(126) Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belaya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.

HÛD SÛRESİ
(3) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O'na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.

HÛD SÛRESİ
(52) "Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin."

HÛD SÛRESİ
(61) Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yok. O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı.Öyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.

HÛD SÛRESİ
(90) "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir."

HÛD SÛRESİ
(112) Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.

NAHL SÛRESİ
(119) Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

İSRÂ SÛRESİ
(25) Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.

MERYEM SÛRESİ
(61) Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz onun va'di kesinlikle gerçekleşir.

TÂ HÂ SÛRESİ
(82) "Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim."

TÂ HÂ SÛRESİ
(122) Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.

NÛR SÛRESİ
(5) Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

NÛR SÛRESİ
(10) Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?

NÛR SÛRESİ
(31) Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!