saniyenur
Thu 2 August 2012, 06:56 am GMT +0200
Toplumun Ve Sistemlerin Gelişmesi
İnsanların inançlarını istedikleri gibi pratiğe aktarabilecekleri ve huzurlu bir hayat sürdürebilecekleri âdil sistemin kurulması için dürüst ve muttaki fertlerin yardımlarının yanısıra bir peygamber de gereklidir. Ama bu, insanların genel eğitimini sağlayacak kusursuz karakter ve mükemmel tavırlı çalışanlardan oluşan yetenekli bir takımın hazır olabilmesi için seçkin kişilerin uygun terbiye ve eğitimine ihtiyaç duyar. Çünkü; Allah'tan korkup sakınan, dürüst ve faziletli kişiler olmaksızın toplumda adaletin ayakta tutulması başarılamaz. İşte bu yüzden, Allah'ın bütün Rasulleri en üstün karakter ve davranışa sahiptiler. Bütün Rasuller kendi örnek davranışlarıyla diğer insanları etkilemek ve böylece kendilerinden sonra davalarını devam ettirebilecek dürüst ve takvalı çalışanlardan meydana gelen bir ekibi yavaş yavaş hazırlamak zorundaydılar.
Aynı durum, Allah'ın yeryüzündeki son Rasulu Hz. Muhammed için de geçerliydi. Peygamberlik görevinde kendisine oldukça fazla yardımı dokunan mükemmel bir dürüstlük ve kişilik sahibi idi. Kuran onun bu mükemmel kişiliğinden de bahseder (68: 4). Rasülullah, insanları eğitmek gayesiyle Allah tarafından gönderildiğini; kendisine iyi eğitimi bahşeden müteallimin Allah olduğunu; iyi davranışlarını mümkün olan en güzel biçimde yine O'nun öğrettiğini ifade etmiştir (Tirmizi). Rasülullah başka bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: "Allah, en iyi davranış ve ahlâkı, daha yaratışında insana ilham etmiştir." (Tirmizî).
Bu vasıflar en mükemmel şekliyle Rasûlullah'da mevcuttu ve yeryüzünde Allah'ın son elçisi olma görevini ifa etmeye bütünüyle ehil olduğunu gerek sözleri gerekse uygulamaları İle teyit etti. Eksiksiz kişilik vasıfları ve mükemmel davranışlarının izlerini, bu asil şahsiyet ve zarif davranış cevherlerini dünyanın diğer toplumlarına taşıyan yüzbinlerce izleyicisine bıraktı.
Ahlâkın kemale erdirilmesi, Rasûlullah'in misyonunun asli gayelerinden biridir. Hakikatte, kişinin toplumdaki yerini belirleyen temel etken onun karakteridir. Ahlâkı olmayan fert, insan hayatının herhangi bir boyutunda bir dereceye ulaşamaz. Diğer insanların hayatlarını etkileyen ve hatta insanlık tarihindeki olayların akışını ve yönünü belirleyenler hep vasıflı kişilerdir. Şahsiyeti oluşmayan fert akıntıya kapılmış saman çöpü gibi hâdiselere kapılıp giderken kişiliği oturmuş, nitelikli fert olayları beraberine alıp tarihin akışını kendi gayretleri ile değiştirir.
İnsanlık tarihi ve düşünce hayatının incelenmesi, kişilik gücünün, kişiye ait hedef ve gayenin niteliği ve şiddeti ile belirlendiğini gösterir. Ferdin hedefi ne kadar asil ve yüce ise karakteri de o kadar güçlü ve mükemmeldir. Rasûlullah'in karakterinin büyüklük ve muhteşemi iğ in in temelini kavramak için, insanın ve cinnin yaratılış gayesini şu sözlerle beyan eden Kur'ân'a başvurmalıyız:
"Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (51: 56).
Diğer bir ifadeyle, Alllah'a itaat (kulluk) yaratılışın aslî gayesidir. Gerçekte bu, Allah'ın hakiki dinidir ki bu, İslâm olarak tesmiye edilir.
Allah'a ibadet, Kur'ânî ahlâkın kaynağıdır ve Allah'ın kulu olmayı kabullenen ferdin her hareketinin arkasındaki gerçek âmil güçtür. Rasûlullah Allah'a kulluğun mükemmel bir örneği olduğundan, hem söz hem de hareketleri ile Kur'ân ahlâkını somutlaştırmıştır. Bu yüzden, Rasûlullah'in ahlâkı hakkında soru soran şahsa, hanımı Aişe Sıddık, "Onun ahlâkı Kur'ân'dır" cevabını vermiştir. Aİşe Sıddik'ın gerçekte kastettiği, Rasûlullah'in pratik hayatta Kur'ân-ı Kerim'in nesnel bir göstergesini oluşturduğu idi. Diğer bir ifadeyle, O, Kur'ân öğretisinin canlı ve pratik simgesi idi. Topyekûn Allah'a kulluğu onun bütün hareketlerine yansımıştır. Bu yüzden hayatının her cephesinde davranışları; nezaket ve kabalık, sevgi ve nefret, bağışlama ve sertlik, azizlik ve sıkıştırmak gibi aşırı uçlar arasında kusursuz bir ılımlılığı temsil ederdi.
Gerçekte O, Kur'ân'da açıklanan bütün güzel vasıfları üzerinde barındıran mükemmel bir ahlâk ve kulluk timsaliydi. İman ve ihsan, tevekkül ve takva, haşyet ve inabe, adalet ve itaat, ihlas ve vefa, sıdk ve kerem, şeceat ve istiğna, havf ve tevazu, gayret ve hamiyet, cüret ve azimet, kuvvet ve şevket, sabır ve sebat, nazm ve zabt, uhuvvet, cihad-ı müselsel ve amel-i sâlih, emri bi'l ma'ruf ve nehyi ani'l münker gibi bütün güzel ve övgüye lâyık nitelikleri Allah'a ibadetinin sonucudur.
Kur'ân-ı Kerim'de zikredilen bütün güzel ve asil nitelikler, Allah'ın kulunun (abdullah) asıl ayırdedici özellikleridir. Eğer biri gerçekten kul olamıyorsa; o, ne muttakidir, ne muhsindir, ne sıddıktir, ne de mütevekkil. Kulluk o derece önemlidir ki, Allah tarafından peygamber seçilen her kişi için ilk zorunlu kural kılınmıştır. "Şüphesiz o (Nuh), bizim mümin olan kullarımızdandı." (37: 81); İbrahim peygamber (37: 111), Musa ve Harun peygamberler (37: 122), İlyas peygamber (37: 132) ve bütün peygamberler (37: 171) de Öyle. İbrahim, İshak ve Yakub peygamberler Allah'ın bütünüyle imanlı kulları idiler. Hepsi Allah'ın seçilmiş faziletli kulları arasındaydı. Hz. Muhammed de kendisinin Allah'ın bir kulu olduğunu şu sözlerle zikreder: "Ben de bir kulum ve Allah'ın kulunun yediği gibi yerim."
Bu husus, Isra ve Furkan sûrelerfnde şöyle İfade edilir:
"Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) ne yücedir." (17: 1). "Alemlere uyarıcı-korkutucu olsun diye, Furkan (hakkı batıldan ayıran Kur'ân)ı kulu (Muhammed'e) indiren (Allah) ne yücedir." (25: 1).
Allah'ın bütün rahmeti, ihsanı ve lûtfu Rasûlullah'da tamamlanmış ve onun hayat tarzı mükemmelleştirilmiştir. Bu yüzden, kulluk nimetinin ve bu nimetin vazgeçilmez yapı taşlan ile niteliklerinin Hz. Muhammed'de tamamlanıp mükemmelleştirilmiş olması gerektiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Diğer bir ifadeyle, yukarıda belirtilen kulluk vasıfları mükemmel şekilleriyle Peygamber'in şahsında bulunmalıdır. Bu sebeple Rasûlullah "Beni en güzel şekilde yaratan ve bana güzel bir huy veren Allah'a hamdolsun." (Beyhaki), "Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." {Muvatta ve Müsned-i Ahmed) buyurmuştur. Bu, ilişkide bulunduğu kişilerin kendisini sevmesine yol açan en güzel şahsiyet ve mükemmel davranışlarla Hatemü'l Enbiya Hz. Muhammed'in donatıldığının açık bir göstergesidir. Kendisine en güzel şahsiyet vasıflarının bahsedilmesi daha önceki bölümlerde de açıklandığı üzere Rasûlullah'in uygulamalarıyla teyid edilmiştir. Bu vasıflar; onun devlet başkanı, hâkim, askerî lider, kanun koyucu, yönetici, öğüt verici, tacir, baba, eş, ıslahatçı, eğitimci gibi alanlarda ortaya koyduğu çok değişik faaliyetleri esnasında oldukça farklı kişilerle olan ilişkilerinde açıkça gözlenir. Hayatın her yönünü kaplayan eşsiz mahiyette bir prensipler zincirini ardında bırakırken şahsen örnek oluşu ile bu prensiplerin güvenilirliğini, uygulanabilirliğini ve mükemmelliğini teyit etmiştir.
Hakikaten, kulluğun en güzel ve en mümtaz vasıflarını kendinde toplayan gerçek ve mükemmel bir "abdullah" idi. Dinî, iktisadî, sosyal, kültürel ve millî, milletlerarası seviyede siyasî meselelerde dahil olmak üzere insan faaliyetinin her sahasında bu vasıfları insanlara göstermiştir. Kısacası, bütün insanlık için mükemmel bir örnektir. Muhammed kadar farklı durum ve konumlarla muhatap olup da bütün prensiplerini, düsturlarını ve değerlerini, büyük oranda insanlığa yüzyıllar boyunca istifade edebilecekleri sosyal bir düzeni başarıyla kurup doğruluklarını ve güvenirliklerini ispatlayarak pratiğe aktaran başka bir insan tarihte yoktur.
İnsanoğlunun bütün hayatını kucaklayan yüce prensipleri öğreten, kendi uygulamaları ile bunları gösteren ve ardından bu ideallere dayanan sosyal bir sistemi kuran sadece Hatemü'l Enbiya Hz. Muhammed'dir.