- Toplanma Hürriyeti Hakkı

Adsense kodları


Toplanma Hürriyeti Hakkı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Thu 23 September 2010, 12:13 am GMT +0200
19. Toplanma Hürriyeti Hakkı

Fikir beyan etmek hürriyeti ve söz söyliyebilmek ser­bestisinin gereklerinden biri de toplanma hürriyetidir. Bir toplumda muhtelif fikirlerin bulunması tabi bir işdir. Kur'an-ı Kerim muhtelif yerlerde herkesin her hususta fikrinin aynı şekilde olmayacağını belirtmiştir. Bir usul ve bir nazariye etrafında toplanmış bulunanlar bir millet vü­cuda getirdikleri halde yine bu camianın arasında bazı hususî fikir akımları de bulunur Bu fikir akımlarının men­suplarının fikirleri bazan birbirine yakın olur, bazan da uzak olur. Kur'an-ı Kerim bu hususta şu işarette bulun­muştur:

"Sizin içinizden bir ümmet olmalıdır ki, bunlar mârufu emretmeli, münkerden men eylemelidirler."

(Ali İmran: 104).

Amelî ve fiilî yaşayışta "iyiliğin" adına "mâruf" diyo­ruz. "Kötülüğe" de "münker" ismi veriyoruz. Muhtelif düşüncelere göre bu ikisinin arasındaki farklar da muhte­lif olacaktır. Bu ihtilaflardan da yine muhtelif fikir akımları ortaya çıkacaktır. Bundan daha açık bir şey olabilir mi ki? Zümreler ve partiler de nitekim bu şekilde ortaya çıkmış­lardır. Ve nitekim, bizim fıkhımızda olduğu gibi siyasî nazariyemizde de muhtelif zümreler ve fikirler mevcuttur. Sorulacak soru şudur ki, İslâmî Anayasada (Düstur) ve Hukuk beyannamesinde, muhtelif fikir sahiplerinin fikirle­rini beyan etmeleri yolunda toplanma serbestisi hakkı var mıdır, yok mudur? Bu sorunun en mükemmel cevabını Hazret-i Ali ile Havaric'in karşılaşmaları hadisesinde gö­receğiz. Hazret-i Ali Radi-yallahu Taalâ anh, böyle bir muhalif fikir cereyanı ile karşılaştıkları zaman, bu fikir mensuplarına bir arada toplanmak için müsaade vermiş­tir. Ve o zaman Haricilere şöyle buyurmuştu:

"Siz eğer kılıca davranmayıp da kendi nazariyenizi başkalarına kılıçla ve zorla kabul ettirmezsiniz, sizin için tamamen serbestlik vardır."

 

 
20. Başkasının yaptığı işten sorumlu olmamak.


İslâm tâlimine göre insan ancak kendi yaptığı işten sorumludur. Amellerinin cezasını da mükâfatını da ken­disi görecektir. Başkasının işlerinden ve başkasının su­çundan dolayı bir başka kimse ne mesul olur, ne de ona suç yüklenip ceza verilebilir. Kur'an-ı Kerim, bu usul hak­kında şöyle hidayet buyurmuştur:

"Kimse kendi yükünden başka birisinin yükünü yük­lenmez."

(En'am: 163)

Başka birinin yerine başka birini yakalamak İslama sığmadığı gibi, sakallının yerine bıyıklıyı da cezalandır­mak İslam ölçülerine sığmaz.

 

21. Şüpheler üzerine hüküm yürütülemez.

İslâmda herkese şu hak tanınmıştır: Herhangi bir şe­kilde, tahkik edilmeksizin ve ispat olmaksızın, kimsenin hakkında sadece şüphe üzerine hüküm yürütülmez Bu bahis hakkında Kur'an-ı Kerim'in açık hidayeti şöy-ledir: Herhangi bir suç hakkında haber verilirse, derin araş­tırma yapılıp tahkik etmek gerekir. Olabilir ki, her ne se­bepten olursa olsun, bilmemezlik veya başka bir sebeple birisine haksızlık edilmiş olur.[234]

Yine bu hususta Kur'an-ı Kerim şöyle işaret buyur­muştur:         

"Şüpheden tamamen kaçınız, çünkü bazı şüpheler günahtır."

(Hücurat: 12).

Kısaca, İslâmın insanlara verdiği haklar bunlardır. İslâmın düşüncesi tamamen açık ve mükemmel bir şe­kilde insan yaşayışının başından beri verilmiştir. Herşeyden mühim mesele de şudur ki, bugünkü dünyada insan hakları (Declaration of Human Rights) ilân edildiği

halde, böyle bir beyannameyi icra edilebilecek bir müeyyide ve etkin bir kuvvet yoktur. Sadece yüksek bir ölçüden ve bir temenniden başka bir şey olamamıştır. Bu ölçüye de hiçbir millet amelî şekilde bağlı değildir. Bu mevzuda etkili bir anlaşma da yapılmamıştır. Bütün mil­letleri de bu haklara bağlı bulunmak için mecbur edecek bir şey de yoktur.

Fakat Müslümanların durumları böyle değildir. Onlar Allah Taalânın kitabına ve O'nun Resulünün Sallallahu aleyhi ve sellem, sünnetine ve hidayetlerine bağlıdırlar. Allah tarafından O'nun Resulü, esas hakları tam bir ay­dınlıkla ortaya koymuştur. İslâmî hükümet kurulunca da bu haklara dikkat etmesi icabedecektir. Böyle bir hükü­met bu hakları hem müslümanlara teslim etmelidir, hem de diğer milletlere. Bu iş içinde herhangi bir anlaşmaya ihtiyaç yoktur. Filan millet, bizim milletimizin haklarını teslim etmiyor, biz de kendi ülkemizde yaşayan o milletin mensubu fertlere bu hakkı teslim etmeyelim diye de bir şey olamaz. Belki müslümanlara verilecek olan bu hak­lar, müslümanlara da, bu müslümanların dostlarına da, müslümanların düşmanlarına da aynı şekilde tanınacak­tır.