müzzemmil
Fri 16 September 2011, 05:56 pm GMT +0200
Toplanan Zekâtların Kimlere Verileceği
Bu konuda Kur'an şöyle buyurur :
“Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, Sadaka üzerine (toplamağa) memur olanlara, kalpleri (müslümanlığa) ısındırılmak istenenlere, kölelere, esirlere, borçlulara, Allah yolunda ve (ihtiyacı olan) yolculara mahsustur. Allah hakkıyle bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.» [65]
Sadaka, Allah rızası için muhtaçlara karşılıksız verilendir. Bu da iki kısımdır. Birisi farzdır ki buna Zekât deniyor. Diğeri ise, üzerine zekât farz olmayan kimsenin verdiğidir. Bu ayette geçen “sadakalar» dan maksat, ödenmesi farz kılınan zekâttır.
Bu açıklamalardan sonra şimdi de, Bakara S. yukarda meali yazılan 3. ayetini, zekât ayetinin neshedip etmediğini araştıralım.
Yukarda belirtildiği üzere gerçi (Bakara : 3) ayeti, haber mahiyetinde olup dolaysiyle emir anlamını taşımaktaysa da, ihtiva ettiği hükümde, zekâtla yükümlü olan veya olmayan diye bir açıklık yoktur. Genellikle ayet, nasıl olursa olsun, Allah yolunda harcama yapanları hedef edinmektedir. O halde, zekât ayeti ile bu hükümde her hangi bir değişme, yâni nesholma söz konusu değildir diyenleri daha isabetli görmek gerekir. Nitekim İmam Suyutı İtkanînda, ayni sebeplere temas ederek, “Bakara S.. 3. ayeti muhkemdir» der. [66]
2- “Muhakkak iman edenler, hidayete de erişenler, nasranîlerden de, Sabiîlerden de, Allah'a ve Ahiret gününe iman edenlerden ve iyi iş işleyenlerin, Allah katında müjdelenen ecirleri vardır, onlar için korku yoktur, mahzun da olmazlar.» [67]
Mücahit ve Dahhâk ile İbni Mezahim, bu 62. ayetin, neshedilmediğine inanırlar. Diğer bir kısım alimler ise bunun, meali altta yazılı ayetle neshe uğradığını söylerler : [68]
“Kim ki İslâmdan başka bir din ararsa, ondan asla (aradığı din) kabul olunmaz. Ve o, Ahirette en büyük zarara uğrayanlardandır» [69]
Bu ayeti Kerimede, geçmiş ümmetlerden, peygamberlerine iman edenler kasd edildiğine göre, neshedilmediğine inananların görüşlrine katılmak gerekir.
3- “... İnsanlara da güzellikle söyleyin...» [70]Meali yazılı olan şu emrin, Tevbe Sûresinin “Haram olan aylar çıktığı zaman, Allah'a ortak koşanları bulduğunuzda öldürün» mealindeki 5. Ayetiyle neshedildiğini söyleyenler varsa da, Ata İbni Ebi Rabah ve Ebu Ca'fer Muhamed Bini Hasan Bini Ali ibni Ebi Talip, aksi kanaatta olup muhkem olduğunu söylemişlerdir.[71] Ama karşı görüşlü fikir sahiplerinin neye istinaden bu görüşlerde olduklarına dair bir kayda rastlamadık.
Bununla beraber, mensûh olduğu iddia edilen bu ayetin tamamına ait mealini okuyunca “İnsanlara da güzellikle söyleyin» emrinin, Hz. Muhammedin ümmetine değil, İsrail oğullarına vaktiyle verilmiş olan bir emrin hikâyesi olduğu görülür. İşte ayetin tüm meali şerifi :
“Vakta ki İsrail oğullarından - Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapın, insanlara güzellikle söyleyin, namaza kıyamedin, zekât verin - diye teminatlı söz almıştır. Sonra içinizden birazı hariç, sözünüzden döndünüz ve siz hala da, yüz çevirmektesiniz.» [72]
Görüldüğü üzere haber mahiyetinde olduğundan bu Ayetin, neshedilmesi ilmî görüşe aykırıdır bizce.
4- “Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendilerince besbelli olduktan sonra, hasetten ötürü, sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek hevesine düştüler. Allah'ın emri gelinceye kadar, şimdilik onları affedin, dokunaklı konuşmayın. Şüphesiz Allâhu Taâlâ, her şeye kadirdir.» [73]
Bu mealin içinde geçen “şimdilk onları affedin, dokunaklı konuşmayın» tarzındaki beyan, meali altta yazılı ayeti kerime ile neshedümiş bulunuyor. [74]
“Kendilerine kitap verilenlerden, ne Allah'a, ne Ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldıklarım haram tanımayan, hak dini din olarak kabul etmeyenlerle, aşağılık kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın» [75]
Ayeti Kerimenin mealinde geçen “affedin dokunaklı konuşmayın» emirinin “şimdilik» kaydiyle ve bu hususta “Allah'ın emri gelinciye kadar» muvakkat olduğu bellidir. Nitekim Allah'ın emri, Tevbe süresinin meali yukarda yazılı 29. Ayetiyle geldi ve Ehli kitaba karşı gösterdikleri, affetme ve yumuşak konuşmaya ait hükümler, neshedilerek kalkmış, onlarla savaşmak emri gelmiştir.
Görülüyor ki Tevbe Sûresinin bu 29. Ayeti gelmeden önce Müslümanlar, henüz gerekli kuvvette değillerdi ve bunun için kafirlerle “mümkün mertebe iyi geçinme» emri verilmişti. Ama ne zaman ki kuvvetlendiler, işte o zaman da, onlarla cizye alıncıya kadar savaşma emri geldi, eski yumuşaklıktan vaz geçildi.
Tekrar edelim ki nesholan, “fa'fu vesfahû» (Şimdilik onları affedin dokunaklı konuşmayın) diye okunan emirlerdir. Ayetin geri kalanı muhkemdir. [76]
Bu Ayetin İniş Sebebi
Kâ'b Bini Malik diyor ki :
“Yahudi Şâ'iri Ka'b Bini Eşref, Resülüllâh aleyhisselâm Efendimizi hicveden şiirler okur, Kureyşli müşrikleri Müslümanlar aleyhine kışkırtırdı. Gerek Mekke müşrikleri ve gerek Yahudiler, hicretten sonra bile, Resülüllâh Aleyhisselâma ve onun sahabîlerine her fırsatta eziyyet etmekteydiler. Allah bu “affetme» ye ait Ayeti Kerimeyi göndermiş, Müslümanlara sabrı emretmiştir.» [77]
5- “Meşrık ve mağrıp Allah'ındır, (onun için) nereye yönelirseniz, Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır. Şüphe yok ki Allah, geniş kudretiyle her şeyi bilicidir»[78][79]
Ayetin İniş Sebebi
Hz. Cabir Bini Abdullah (r.d.) dedi ki :
“Resülüllâh Aleyhisselâm yola çıkardığı bir Askerî kıt'ada ben de vardım. Karanlık basınca kıbleyi bilemedik. Bir kısmımız “işte kıble bu taraftadır, biz biliyoruz» dedi o tarafa kıldı. Bâzılarımız da “işte kıble bu tarafta biz biliyoruz» dediler o tarafa kıldık. Fakat kıldığımız tarafları çizgilerle işaretlemiştik. Sabah olup güneş doğunca, çizgilerden yanlış tarafa yönelerek kıldığımızı anladık. Seferden dönünce bu durumu Resülüllâha söyledik. O da sükut etti, ve “şark ta garp ta Allah'ındır. Ayeti indi».
Bu Ayeti Kerimenin “Fe eynema tüvellü fesemme vechullahi» (yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah'ın yüzü yanı kıblesi) oradadır» cümlesi, kıblenin değişimine ait, meali altta yazılı Ayetle neşhedilmiştir. Ayetin diğer cümleleri muhkemdir.
“Biz yüzünü (Vahyi bekliyerek) çok kerre göğe doğru çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni (Ya Muhammed) hoşnut olacağın bir kıbleye dönderiyoruz. Yüzünü artık (namazda) Mescidi Haram tarafına (Kâ'beye) çevir. Siz de (ey mü'minler) nerede bulunursanız, yüzerinizi (namazda) o yana döndürün. Şüphe yok ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rablarından gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onlann yapacaklarından gafil değildir.»[80][81]
Ayetin Nüzul Sebebi
Buharî ve Müslim, Berra Bini Azibden şu rivayeti naklederler :
“Resülüllâh, Medine'ye gelince ilk defa, Ensardan dayılarına indi. Ondan sonra Beyti Makdise doğru onaltı ay namaz kıldı. Kâ'be varken, Beyti Makdise doğru namaz kılması ona acayip geliyordu. Sonra Resülüllâh, Kâ'beye doğru, ilkin olarak bir kavımla İkindi namazını kıldı. Cemaat arasından birisi çıkıp Mescide geldi ki herkes, Beyti Makdise doğru rükü'a varmıştı. O gelen zat yüksek sesle “Allah'a şehadet ederim ki, Peygamberle beraber ben, namazı Mekke tarafına doğru kıldım» dedi. Mescittekiler ise, Beyti Makdise doğru namaz kılmakta devam ettiler.
Bunun üzerine, kıblenin Kâ'beye tahvilinden haberi olmayıp ta Beyti Makdise doğru namaz kılmış ve ölmüş olanların “namazları olmadı» yolunda bir endişe doğmuştu. Bunun üzerine meali “Allah sizin imanınızı, zayîeder olmadı» olan “Vemakânelâhu liyudı'a İmanekum» Ayeti indi.» [82]
Berra Bini Âzipten bir de şu rivayet var : “Resülüllâh, Beyti Makdise doğru namaz kılarken, çok kere, göğe bakar, vahyi beklerdi. Allâhu Taâlâ, (kıblenin tahviline ait olan) “Kad nera» (ile başlayan) Ayeti Kerimeyi indirdi.
Müslümanlardan bir kısmı; - Beyti Makdise doğru kıldığımız namazların ve bir de, Kıblenin Kâ'beye tahvilnden haberi olmadığı halde, oraya doğru namaz kılmakta devam ederken ölenlerin akıbetlerini bilseydik nolurdu - dediler. Bunun üzerine de (Vema kânellâhu liyudı'a îmanekum) Ayeti indi» [83]
İbni Abbastan da şöyle bir rivayet vardır : “Kur'anda ilk defa bir husus, iki defa nesholundu ki o da, Kıbledir. (Hangi tarafa dönerseniz, Allah'ın kıblesi oradadır) mealindeki ayet indi, Rsülüllâh, Beyti Makdise doğru kıldı, Beytüllâhı (Kâ'beyi) bıraktı. Ondan sonra, tekrar ayet geldi, bu defa, Beyti Makdisi bıraktı ve Kâ'beye yöneldi.»[84] İbni Kesir, çeşitli hadisi şeriflerden topladığı bilgileri özetliyerek der ki,
Resülüllâh, önce Beytül Makdise doğru namaz kılmakla emrolundu. Bu sebeple namazını, Kâ'benin iki rüknü (Haceri Esvet ile Rükni Yamani) arasında kılardı. Böylece hem Kâ'beye ve hemde, Beytül Makdise doğru kılmış oluyorlardı. Medine ye hicret ettikten sonra, Hem Kâ'beye ve hem de Beytül Makdise doğru kılmak imkânı kalmadığı için, Beytül Makdise doğru kılmak zorunda kalmıştı. Sonra kâ'beye dönüp kılması emredildi.[85]
Bakara Sûresinin 149, 150. ayetleri de, Kâ'beye doğru kılınmasını emreder.
6- “De ki (Ya Muhammed) siz (Arapdan bir Peygamber geldi diye) bizimle Allah Hakkında çekişiyor musunuz? Halbu ki o, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size ait. Biz ona bütün samimiyetimizle bağlanmışız.» [86]
Meali yukarda yazılı Ayeti kerimede geçen “Lena A'malüna veleküm a'mâlüküm» (bizim yaptıklarımız bize sizin yaptıklarınız size) cümlesi, Tevbe Süresindeki 29. Ayetin “cizye verinciye kadar kâfirlerle savaşın» emri ile nesh olmuştur.
7- “Şüphe yok ki Safa ile Merve, Allah'ın ziyaret yerlerindendir. Kim o kâ'beyi, Hac veya Umre (niyeti) ile ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde üzerine bir günah yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır işlerse, muhakkak ki Allah, onu hakkiyle bilici ve ecrini varicidir.»[87][88]
Bu Ayeti Kerimenin İniş Sebebi
Buharı ve Tirmizînin rivayet ettiklerine göre,
“Hz. Enes (r.d.) dan Safa ile Merve konusu sorulmuş o da -biz o ziyareti Cahiliyet devrinin bir gereği görüyorduk. Vakta ki İslâm Dini geldi, biz buraları (onlara benzememek için) ziyaretten vaz geçtik. Allâh'da “İnnessefavel merveh» Ayetini gönderdi- diye cevap verdi. [89]
İniş sebebi de yukarda yazılı bulunan Ayeti Kerimenin içinde ki,
“Felâ cünahe aleyhi en yettavvefe bihima ve men tetav: ve'a hayren» (Safa ile Merveyi tevaf edenin üzerine günah yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır işlerse) olan kısmı, Ebulkasım Hibetullâha göre şu Ayetle nesh olmuştur.
“Kendisi sefih olmayanlardan başka, kim İbrahimin Milletinden yüz çevirir?» [90]
Ayeti Kerimenin neshedilen hükümlerine göre, Safa ile Merveyi tavaf etmek bir tatavvu'dur. Yâni tavaf edilirse sevap var, edilmese günah yoktur. Ama Bakara Sûresinin bu hükmünü nesneden 130 Ayeti ise, Safa ile Mervenin tavafı ibrahim Milletinin (Dininin) bir şi'ari olduğuna işaretle onun bırakılmamasını, yâni buraların tavaf edilmesini zımnen emretmektedir.
Bilinmektedir kî, Safa ile Merve arasında tavaf eden ilk insan, Hz. İbrahim Aleyhisselamın milletinden zevcesi ve ismail Aleyhisselamın da annesi Hz. Hacer hatundur. Vak'a şudur :
İbrahim Aleyhisselam, biraz erzak, biraz da su bırakarak, zevcesi Haceri ve süt emen oğlu İsmail Aleyhis selamı, o zaman tamtakır, susuz ve erzaksız bir yer olan Kâ'benin civarına Terkedip ayrılmıştı. Ancak ayrılmak üzreyken Hz. Hacer İbrahim Aleyhisselama,
- Erzak ve suyu bulunmayan kimsesiz issiz buralarda beni bırakıp ta nereye gidiyorsun? dedi. İbrahim Aleyhisselam ise, İlâhi emri ifa etmesine manî olacak her hangi bir acıma hissine kapılmamak için, çok sevdiği zevcesinin yüzüne bakamıyordu. Bunun üzerine Hz. Hacer Hatun sorusuna devamla,
- Ya İbrahim yoksa sana Allah böyle mi emretti? dedi. İbrahim Aleyhisselam “evet» deyince bu defa Hz. Hacer Hatun,
- O halde Allah bizi zayi etmez, diyerek ilâhi emre teslim oldu.
Bir zaman sonra erzak ta su da bitti, susuzluktan helak olacak duruma gelen çocuk ve anne Hacer Hatun, etrafta su varmı? diye çocuğu bırakıp etrafı yoklamağa başladı. Ancak çocuğunun başına bir felâket gelmesi ihtimali içinde hem su arıyor, hem de çocuğunu gözlüyordu. Süratli adımlarla arama yaptığı yer, Safa ile Merve tepeleriydi. Bu iki tepe arasında yedi defa gidip gelen Hacer Hatun çok daralmıştı.
Hz. İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Hz. Hacer uzaktan bir ses duydu ve o sese karşılık vererek “eğer yanında su varsa bana su ver» dedi. Sonra bakar ve Zemzemin bulunduğu yerde çok yakışıklı bir insan görür ve oraya koşar. İnsan sandığı o kişinin bir Melek olduğunun farkına varır. O anda bu Melek, kanadıyle yere vurur ve yerden gürül gürül bir su fışkırır. Sonra bu Melek ona “sakın zayi olmaktan korkma, Bu çocukla babası ileride burada bir ev yapacaklar, Allah ehlini muhakkak zayi etmiyecektir. [91]
Böylece Safa ile Merve arasındaki tavaf (gidip gelme) tatavvû olmaktan çıkmış, yapılması vacip bir ibadet haline gelmiştir. Eğer Din alimleri bu mevzuda ihtilafa düşmeselerdi, Farz da olabilirdi. Esasen Sahih olan Hadîsi şeriflere göre, Peygamber Aleyhisselâm, Safa ile Merve arasını sa'yetmiş (yürümüş) ve “Huzu annî menasikeküm» (Hac usullerini benden alın) buyurmuştur.
Bu hususta üç içtihat vardır :
A- Safa ile Merve arasında sa'yetmek Haccın erkânındandır. Terkedenin haccı batıl olur. Şafiî ve Malikî bu kanaattadırlar. Bunların dayanağı, sahabîden, İbni Ömer, Cabir ve Ayişe (r.d.) nin rivayetleridir.
B- Sa'y Haccın rükünlerinden olmayıp vaciptir. Terkedene kurban kesmek icab eder. Ebu Hanife ve Sevrî bu içtihattadırlar.
C- Sa'yetmek tatavvûdur, terkinde bir şey lâzım gelmez. Bu da İbni Abbasin, Enesin, İmamı Ahmed'in sözlerine göredir.
Şimdi de haklı olarak akla gelebilecek şu soruyu ele alalım;
Mensûh (hükmü kalkmış) Ayetin önce inmiş bulunması, Nâsihin (hükmü kaldıran) Ayetin ise sonradan gelmiş olması rilen Ayet, Bakara sûresinin 158. sırasında yazılmış, onu nesmantığınn bir icabıdır. Halbu ki yukarda mensûh gösteheden ayet ise, Bakara Sûresinin 130. sırasında bulunuyor. Bu sıraya göre nasih önce, mensûh da ondan sonra oluyor ki akla uymuyor. Nasıl olur?. Bunun cevabı şudur.
Hz. Osman (r.d.) Mushaf'ının tertibinde, ayetler, iniş sırasına göre değil, Nâsih mensûh bölümünde ifade edildiği gibi, bulundukça peyder pey sıralanmışlardır. Nitekim sûreler de, keza nüzul sırasına göre tanzim edilmemişlerdir. Yalnız Ayetlerin hangi Sûreye ait olduğuna daha çok îtina gösterilmiştir. Bu sebeple bazen nâsih, mensûhtan önce yazılmış olabilir.
8- O (Allah c.c.) size ölüyü, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için kesileni Ka’tiyen haram kıldı. Fakat kim bunlardan yemeye muztar kalırsa, saldırmamak ve haddi geçmemek (ölçüyü kaçırmamak) şartiyle - onun üzerine günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (c.c.) çok yargılayıcıdır, bihakkın esirgeyicidir» [92]
Bu Ayeti Kerimede ifade edilen, bütün ölülerin ve bütün kanların haram kılındığıdır. Ayetteki bu “bütünlük ifadesi, aşağıdaki Hadisi şerifle neshedilmiştir; diyor Hibetullâh: [93]
“Uhullet lena meytetani ve demani, Essemekü'vel ceradu, vel kebidu vettihalü» (bize iki ölü ve iki kan halal kılındı. Balık, çekirge, ciğer ve dalak)
Ayeti Kerimelerin Hadisle (yani Peygamberimizin sözü, fîlu hareketi ve başkasının vakıf olduğu söz ve hareketini sükütle karşılaması) neshedilip edilemeyeceğinin açıklamasını “Ayetlerin hadîsle neshi mümkün mü?» başlığı altında yapmışızdır. Orada da ifade ettiğimiz veçhile burada, ayeti neshettiği iddia edilen hadîsin, ayeti neshettiği değil, onu açıkladığı ve haram olan ölü etlerinden, çekirge ve balığın, kandan da ciğer ve dalağın kasdedilmediğini açıklamıştır demek, daha uygundur bizce.
9- “Sizden birinize ölüm gelip çattığı vakit, eğer mal bırakacaksanız, anaya, babaya, yakın akrabaya meşru bir surette vasıyyette bulunmak, takva sahipleri üzerine bir haktır» [94]
Meali şerifi yukarda yazılı bulunan Ayeti Kerime, yine mealini aşağıya aldığımız Ayeti kerime ile neshedilmiş, hükmü kalkmıştır.
“Allah size tavsiye (emr) eder ki, evlatlarınız hakkında (bir) erkeğe iki kız payı miktarıdır. Fakat onlar, ikiden fazla kızlar ise, (ölenin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır, (kız) bir tek ise, o zaman (bırakılanın) yarısı onundur, (ölenin) çocuğu varsa, ana ve babadan her birine, terikenin, (bırakılanın) altıda biri (verilr.) çocuğu olmayıp ta, ona ana ve babası mirasçı olduysa, üçte biri anasınmdır.[95] (erkek-kız) kardeşleri varsa, o vakit altıda biri anasınındır.[96] (Ama bu hükümler ölenin) edeceği vasiyet (in yerine getirilmesin) den veya borç (unun ödenmesin) den sonradır. [97] Siz babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu hükümler) Allah'tan birer farzlardır. Şüphesiz Allah hakkiyle bilicidir, tek hüküm ve hikmet sahibidir» [98]
Görülüyor ki, neshedilen [99]Ayeti Kerime, insanlara, ölümden önce, malları hakkında yakınları için vasıyyette bulunmayı emretmekteydi. Onu nesneden [100]Ayet ise, vasıyyeti kaldırmış, ölenin kalan mallarından, kimlere ne mikdar verileceğini bizzat hisselendirmiştir.
10- “Ey iman edenler, sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı (farzolunduğu) gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz olundu) gerekirki (günahlardan) korunasınız.» [101]
Bu ilâhi emre göre Müslümanlar, eski ümmetlere farz kılınan orucun tıpatıp şartlarına uygun biçimde oruç tutmakla yükümlü olmuşlardı.
Eski ümmetler, akşamdan akşama iftar ediyorlar, geceleri kadınlarına yanaşamıyorlardı. Yanaştıkları taktirde onlara, gerek o gece ve gerekse, ertesi günün iftarına kadar uyku haram kılınmıştı.
Tabiiydi ki Müslümanlar da, ayni şekilde oruç tutmağa başlamışlar, ayni şartlara riayete mecbur kalmışlardı. Gerçi Hıristiyanlar, istediklerinde iftardan sonra hemen uyuyabilmekteydiseler de, Müslümanlar Yatsı namazından sonra ancak, kadınlarıyla birleşmedikleri takdirde uyuyabilirlerdi. [102]
[65] Tevbe : 9/60.
[66] İtkan : C. 2, S. 22
[67] Bakara : 2/62.
[68] Ennasih vel Mensûh S. 11
[69] Aliimran : 3/85.
[70] Bakara: 2/ 83.
[71] Ayni eser S. 12
[72] Bakara: 2/83.
[73] Bakara: 2/109
[74] Ayni eser S. 12
[75] Tevbe : 9/29.
[76] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 28-31.
[77] Esbabunlnüzü S. 19
[78] Bakara: 2/115.
[79] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 31.
[80] Bakara: 2/144.
[81] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 31-32.
[82] Dürrülmensür C. 1, S. 141, Tef. tbni Kesir C. 1, S. 189, Meha-sinüt-tevil C 2, S. 279
[83] Tef. îbni Kesir C. 1, S. 189, Dürrümensür C. 1, S. 142
[84] Esbabun-nüzül S. 21
[85] Tef. İbni Kesir C. 1, S. 195
[86] Bakara: 2/139.
[87] Bakara: 2/158.
[88] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 32-34.
[89] Dürrülmensür C. 1, S. 159
[90] Bakara: 2/130.
[91] Sahihi Buharî'den özetlenmiştir.
[92] Bakara: 2/173.
[93] Annasih vel mensûh S. 15
[94] Bakara : 2/180.
[95] Geri kalanı babanındır.
[96] Geri kalanı yine babanındır.
[97] Terikeden, önce borç ödenir, kalırsa üçte birinden, ölünün vasiyeti yerine getirilir, g-eri kalanı da miıasgılara taksim edilir.
[98] Nisa: 4/II.
[99] Bakara: 2/180.
[100] Nisa: 4/II.
[101] Bakara: 2/183.
[102] Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 34-39.