- Tianenmen Meydanı’ndan Urumçi’ye Özgürlük Yolu

Adsense kodları


Tianenmen Meydanı’ndan Urumçi’ye Özgürlük Yolu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 7 June 2012, 02:21 pm GMT +0200
Tianenmen Meydanı’ndan Urumçi’ye Özgürlük Yolu
Cüneyt YENİGÜN • 54. Sayı / GÜNDEM


1989’da Tianenmen Meydanı’nda “daha çok demokrasi ve özgürlük” talebiyle toplanan on binlerce Çinli öğrenci Çin ordusunun makineli tüfeklerinin hedefi olmuş, Çin kaynaklarına göre yaklaşık iki bin öğrenci ölmüştü. O gün Çinli öğrencilerin taleplerini görmek istemeyen Çin, bugün Doğu Türkistan’da daha zor bir durumda, adeta bir yol ayrımında. Çin, “yeni” işgal ettiği bölgelerde, ya politikalarını meşru hale getirir, ya da binlerce yıldır dünya tarihinin tekerrür ettiği gibi bu bölgede iktidarını kaybetmeye mahkûm olur.

Doğu Türkistan’da Haziran ve Temmuz 2009’da meydana gelen acı olaylar,dünya kamuoyunun dikkatini yeniden bölgeye çekti. Çin kaynaklarına göreiki yüz civarında olan ölü sayısı, bu yazı kaleme alındığı sıralardabölgeden gelen haberlere göre üç bin civarındaydı. Çin her ne kadarekonomisini 1972’den itibaren libarelleştirse de, siyasal rejimi halendünyada nadir kalmış komünist idarelerden biri. Sovyet Rusya’da 1989’dafiilen başlayan reform hareketleri, hemen hemen tüm komünist ülkelereyayıldı. O dönemde ekonomisi liberal olan Çin’de de daha fazla özgürlükve demokrasi adına birçok gösteri yapıldı. Bunların en önemlisi,Tianenmen Meydanı’nda toplanan on binlerce üniversite öğrencisine Çinordusunun makineli tüfeklerle ateş açması ve Çin kaynaklarına göre ikibin öğrenciyi öldürmesiydi. Aynı dönemde Sovyet Rusya’da ise 90 yılınardından ilk yerel seçimler yapılıyordu. İki büyük komünist ülkedefarklı yollar seçildiği çok açıktı. Sovyet Rusya meşruiyeti arttırmaadına reformlarla halka açılıyor, Çin ise sistemi korumak adınayıllardır yaptığı gibi “yoldaşlarını” katlediyordu. 20 yıl sonra her nekadar farklı sebeplerle çıkmış olsa da, onyıllardır süren komünizm vedinî/etnik baskıların bir neticesi olarak, bu sefer Doğu Türkistan’dapatlak veren olaylara Çin Hükümeti’nin yine tek taraflı müdahaleörneklerini yaşıyoruz. Ama Doğu Türkistan’ın hikâyesi Tianenmen’denoldukça farklı.

Genel bir bakış

Türkistan, ÇinSeddi, Hazar Denizi, Sibirya, İran, Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibetarasında bulunan ve yüzölçümü 5.340.066 km2 olan bölgedir. Batı’daki 5Türk Cumhuriyeti, “Batı Türkistan” olarak anılırken, doğusunda kalan1.824.418 km2’lik Çin Özerk Bölgesi ise “Doğu Türkistan” olarakadlandırılıyor. Doğu Türkistan Özerk Bölgesi, Çin’in yüzlerce yıldırdoğal sınırı olan Çin Seddi’nin ardındaki tek toprağı. Tarihi 9000 yılöncesine dek uzanan bölge, tarih boyunca Hun İmparatorluğu, GöktürkHakanlığı, Uygur, Karluk ve Karahanlı Devletleri’ne bağlı kalmıştı.Türkler ve Çinliler arasında geçen savaşlar boyunca Çinliler, tarihîİpek Yolu’nu kontrol altında tutmak için Doğu Türkistan’ı 6 kez istilaetmişlerdi. Doğu Türkistan 751’den itibaren 1000 yıl süreyle ya Türkyönetimleri altında, ya da bağımsız olarak yaşamıştı. 1757’deki Mançurişgaliyle yeniden Çin işgali başlamış ve bu işgalden bu yana bölgedeyüzlerce ayaklanma olmuştu.

Bu tarihten günümüze dek DoğuTürkistan’da, Doğu Türkistan İslam Devleti, Doğu Türkistan Devleti veDoğu Türkistan Cumhuriyeti isimleriyle 3 ayrı bağımsız devletkurulmuştu. 1863 yılında Yakup Han yönetiminde, Şarki (Doğu) Türkistanİslam Devleti adıyla kurulan ilk devlet, zamanın büyük devletleriOsmanlı, Rusya ve İngiltere tarafından tanınmış, ardından Yakup Han’ıntalebi üzerine, Sultan Abdülaziz, Doğu Türkistan’a hem yardım göndermişhem de resmen himayesine almıştı. Bunun üzerine Doğu Türkistan’daSultan Abdülaziz adına hutbe okunmuş, paralar bastırılmıştı. Diplomatikolarak Abdülaziz adına hutbe okunması ve para basılması bu bölgenindevlet başkanının Osmanlı Sultanı olduğu anlamına gelmekteydi. YakupHan’ın ardından, çıkan taht kavgası sonucunda ülke parçalanınca,1878’de Çin, Doğu Türkistan’ı işgal etmiş ve 1884’te Doğu Türkistan'ınadını “yeni eyalet, yeni topraklar” anlamına gelen “Xingiang” (Sincan)olarak değiştirmişti. 1911’de Mançu-Çin İmparatorluğu yıkıldığında DoğuTürkistan hâlâ esaret altındaydı. 1933’te yeniden Doğu TürkistanDevleti adıyla bağımsızlığını ilan eden Uygurlar, ilk olarak eskidenbağlı bulunduları devletin devamı olan Türkiye’ye telgraf çekmiş ve ilkDışişleri Bakanı’nın ifadesiyle “gök bayraktan al bayrağa selam”cümlesiyle mektubuna başlamıştı. Bu bağımsızlık kararını engellemeyeçalışan Çin ise, Rusya’dan asker ve silah yardımı almasına rağmen buayrılmayı engelleyemedi. II. Dünya Savaşı öncesi bölgeyi işgal edenSovyetler, savaş sırasında askerlerini Doğu Türkistan’dan çekmekzorunda kaldı. Bunun üzerine Ali Han Töre öncülüğündeki Uygurlar 1944tarihinde Gulca şehrinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.Fakat 5 yıl sonra 1949’da Mao’nun komünist darbesinin hemen ardındanStalin’in de onayı ile Çin, Doğu Türkistan’a yeniden girdi. Bölge, ogünden bu yana komünist rejim altında özerk bölge olarak Çinegemenliğinde yaşıyor.

Komünist sistemin kapalılığı ve Türknüfusunu daha az göstermesi nedeniyle Doğu Türkistan’ın demografikyapısı hakkında sağlıklı olarak bilgi sahibi olmak oldukça zor. Uygurkaynaklarına göre, Doğu Türkistan’da 30 milyon Müslüman Türk’ünyaşadığı, bunların etnik köken olarak Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek,Tatar ve Dunganlar’dan (Çinli Müslümanlar) oluştuğu, Çinliler’in ise20-25 milyon olduğu söyleniyor. Çin kaynakları ise bölgede 8,3 milyonUygur’un yaşadığını iddia ediyor. 1952’de Doğu Türkistan, Sincan UygurÖzerk Bölgesi adıyla küçük özerk ünitelere parçalanarak Özerk Eyalethaline getirilmişti. Bugün Doğu Türkistan’da sekiz “yönetim bölgesi” vebeş özerk alt bölgesi bulunuyor.

Bölge zengin petrolyataklarıyla dolu. Doğu Türkistan’ın petrol rezervi, Çin’in toplampetrol rezervinin yüzde 80’ninden fazla. Çin, Fransız ve Alman petrolşirketlerinin bölgede yaptığı araştırmalarda Irak ve İran’dan dahafazla petrol olduğu belirtiliyor. Bölgede 118 çeşit maden var. Şimdiyekadar 5000 yerde maden bulundu. Çin’deki bütün maden ocaklarının yüzde85’ini teşkil ediyor. Bugün Doğu Türkistan’ın 50 altın yatağı, 7 bakır,32 kurşun, 46 demir, 5 uranyum, 5 volfram, 13 kalay, 2 cıva, 6 amonyak,70 kömür (170 milyar ton) maden ve yatağı bulunuyor. Dünyanın en büyüktuz madeni de burada. Bölge Çin’in tarım ambarı niteliğinde. Pamuküretimi Çin’in toplam üretiminin yarısını oluşturuyor. Tüm buzenginliklere rağmen, gelirlerin Pekin’e aktarılması Doğu Türkistan’ışu an dünyada en geri kalmış bölgelerden biri yapıyor.

Halkınyüzde 50'si Uygur Türkçesi ile konuşuyor. Bin seneden berikullandıkları Arap Alfabesi 1969’da yasaklandı. Okuma oranı yüzde 40.Yayınların ancak yüzde 16'sı Uygur Türkçesiyle çıkıyor. 1998 sonrasıüniversitelerde eğitim Çince ağırlıklı oldu.

Genel sorunlar

Resmî İsim:“Doğu Türkistan” adı, ülkenin resmî, tarihî, siyasi, coğrafi ve milliadı. “Yeni müstemleke”, “Yeni kazanılan yer” anlamlarını taşıyan“Şincang”, “Xingiang” veya “Sinkiang” adları Doğu Türkistan adınıunutturmak amacıyla 1884 yılında Mançu-Çin yönetimi tarafındandeğiştirildi. Hâlbuki Doğu Türkistan gibi aynı statüde bulunanMançurya’nın, İç Moğolistan’ın ve Tibet’in milli adları aynenkullanılıyor.

Özerklik: Çin İdaresi, Doğu Türkistan'ıntarihi sakinleri ve tüm özellikleriyle aynı olan çeşitli Türk boylarını13 ayrı millete ayırmıştı. Ülkeyi bu boyların adı ile özerk bölge,özerk il, özerk ilçe ve hatta özerk köylere bölmüştü. Bu özerkyönetimlerin başındaki idareciler Türklerden tayin ediliyor, ancakbunların yardımcıları daima Çinlilerden oluşuyor. Fakat bütün yetki vesorumluluk Çinli yardımcılarının elinde. Özerk yönetimin idarecilerininatanması seçim ile değil, Merkezî Çin Hükümeti tarafından tayin ilegerçekleştiriliyor.

Göçmenler: Doğu Türkistan’ın enönemli sorunlarından birisi, bölgeye planlı şekilde yerleştirilen Çinligöçmenler meselesi. Bölgenin demografik yapısını değiştirmek, halkıkontrol ve baskı altında tutmak, Türk nüfusunu azınlığa düşürmek,gelecekte yapılması muhtemel referanduma hazırlanmak gibi amaçlarlasistemli şekilde Çin Hükümeti’nce bölgeye yerleştirilen Çinligöçmenler; toplumun güvenliğini, huzurunu bozuyor, sosyal dengelerialtüst ediyorlar. Ayrıca bölgenin köy ve kasabalarından toplananTürkler, Çin’in diğer bölgelerine zorla tehcir ediliyorlar.

Eğitim:Çinliler, binlerce Uygur, Kazak ve diğer öğretim görevlilerini Sovyetyanlısı diye suçlayarak okuldan uzaklaştırıp, mecburi çalışmakamplarına göndermişti. Çin Anayasası, mevcut yasalar ve Özerk Bölgeyasaları ile Doğu Türkistan Türkleri’nin kendi dilleri ile eğitimgörmeleri, anadilleri ile kültürlerinin korunması ve geliştirilmesibelirtilmiş olmasına rağmen, uygulamada bu hakların hiçbiri mevcutdeğil.

Dil: Özerklik Yasası’nda, özerk bölgede resmîdil, etnik halkın ana dili olarak belirtilmiş. Ama eğitimde veistihdamda Çince bilmeyenlere bu hak verilmiyor. Çince bilmeyen Türköğrenciler kontenjan açığı olmasına rağmen, üniversite ve yüksekokullara kayıt olamıyor. Basın-yayının büyük bölümü Çince. Türkçeyayınların oranı sadece yüzde 16.

Din: ÇinAnayasası’nın 36. Maddesi'nde “Her bir Çin vatandaşı dinî inanç veözgürlüğüne sahiptir. Devlet, vatandaşın normal dinî faaliyetlerinikorur, kimse dini bahane ederek sosyal düzeni bozamaz, insanlarınsağlığı ile oynayamaz ve devletin eğitim programına karşı çıkmagirişiminde bulunamaz; dinî inanç, dinî cemaat ve dinî hareketler dışgüçlerin kontrolünde olamaz” yazılı. “Din Hürriyeti”ne Anayasa ilemüsaade edilmiş olmakla birlikte, dinî inanç, dinî cemaat ve dinîhareketlerin tüm yabancı dünya ile ilişkileri kesildi ve Devlet EğitimProgramı ile baskı altına alındı. Bugün camiye giden bölgedeki insanlarönce fişlenip ardından, sorgusuz sualsiz tutuklandıkları için camilerboşalmış durumda.

Nükleer Denemeler: Çin’in “NükleerAraştırma Merkezi” ve “Atom Deneme Alanı”, Doğu Türkistan’ın Lob-Norbölgesinde yer alıyor. Çin, bu bölgede 1964’ten bu yana hiçbir koruyucutedbir alınmadan toplam 48 nükleer test gerçekleştirdi. Çin, nükleersilahların sınırlandırılması konusunda uluslararası anlaşmalara aykırıolarak 15 Mayıs 1995 tarihinde yaptığı nükleer denemeyi laboratuartestlerini gerçekleştirecek bilgisayar teknolojisinin olmadığıgerekçesiyle yerüstünde yaptı. Bu nükleer denemeler, çok şiddetlisarsıntılara (6.8) sebep oluyor. 1984’teki patlamadan sonra, ülkeningüneyindeki tarihî kent Kaşgar’da yapılan bir araştırmada 5 bin kadargencin hemen hemen aynı zamanlarda kör veya felç oldukları tesbitedilmiştir.

Doğum: Çin Hükümeti aile planlama politikasıadı altında Doğu Türkistan'da Türk nüfusunun artmasına engel olmakiçin, doğum kontrolü kanununu acımasızca uyguluyor. Bu kanuna göreşehirlerde oturanların 1, köylerde oturanların 2’den fazla çocuk sahibiolmaları yasak. Kota fazlası olarak doğan bebekler, Çin Devlet Planlamagörevlilerinin baskısıyla doktorlar tarafından ailelerin rızasıalınmadan götürülüyor ve ilaçla, iğneyle öldürülüyor, hatta bazenbebekler ana karnındayken bile katlediliyor. Geniş kırsal kesimlerdeyasağa uymayan hamile kadınlar zorla evlerinden alınıp gayr-i sıhhişartlar altında toplu kürtaj yapılıyor. Kural dışı doğan çocuklara isimverilmiyor, vatandaşlık hakkı tanınmıyor.

Asimilasyon:Çinli yetkililer, Uluslararası Af Örgütü de dâhil olmak üzereuluslararası insan hakları örgütleri temsilcilerinin araştırma yamakamacıyla Doğu Türkistan’a girmelerine izin vermiyorlar. DoğuTürkistan’da dış dünyaya insan hakları ihlalleri ile ilgili bilgiaktardığı tespit edilen herkes keyfi gözaltı, işkence ve öteki ciddiinsan hakları ihlallerine maruz kalıyorlar. Bu baskıdan dolayı bölgedenbilgi akışı hemen hemen durmuş durumda. Bunun bir örneği de, son onyılda bölgedeki ölüm cezaları ve infazlar konusunda uluslararasıkamuoyunun bilgisinin olmaması. 2002 yılına kadar Uluslararası AfÖrgütü, Doğu Türkistan da dâhil olmak üzere Çin’in bütününde yıllıkolarak bu tür vakaları belgeleyen raporlar yayınladı. Çin’de insanlarınsiyasi suçlar yüzünden ölüm cezasına çarptırıldığı tek yer DoğuTürkistan. Resmî medya, olayları nadiren duyuruyor veya ölümlerin,infazların teröristlerle yapılan çatışmada meydana geldiğinibildiriyor. 11 Eylül 2001'den itibaren Çin de uluslararası modayı takipederek, Doğu Türkistan'da uyguladığı sert önlemleri, sindirmepolitikalarını, insan hakları ihlallerini ve Çinlileştirmepolitikalarını, terörle, hatta El-Kaide elemanlarıyla savaşın birparçası olarak gerekçelendirerek uluslararası arenada meşruiyetoluşturmaya çalışıyor. Aralık 2001’de Çin, kendi ifadesiyle “terörist”suçluları cezalandırmak için yasanın zaten içerdiği önlemleri daha dakesin hale getirmek amacıyla Ceza Yasası’nın bazı maddelerinideğiştirdi. Uluslararası Af Örgütü Mart 2002’de yayınladığı bir rapordabu değişikliklerin ifade ve dernek kurma özgürlüğünü daha da bastırmakiçin kullanılabileceğine dair kaygılarını vurguladı. Bunun yanındasürgündeki Doğu Türkistanlılar tutuklanacakları korkusuylaakrabalarıyla görüşemiyorlar. Merkezî hükümet, Doğu Türkistan’da kalanaile üyelerine pasaport ya da başka seyahat belgelerini vermeyerek ülkedışındaki akrabalarını görmelerini engelliyor.

Fakat Çin’in DoğuTürkistan’a yönelik en korkunç uygulaması asimilasyon ve etnik temizlikhareketi. Rakamlar dünya tarihinde görülmemiş boyutlarda: 1949-2008arasında öldürülen Uygurların sayısı 59 milyon! 1949 - 1952 yıllarıarasında 2 milyon 800 bin, 1952 - 1957 arasında 3 milyon 509 bin, 1958- 1960 arasında 6 milyon 700 bin, 1961 - 1965 arasında 13 milyon 300bin, 1965’ten sonraki olaylarda tam 35 milyon kişi öldürüldü veyatutuklandılar ve bir daha geri dönmediler. Haziran 2009’da New YorkTimes’ta eski anayasa hukukçusu Gleen Greenwald imzasını taşıyan yazıdayer alan “Eğer Uygurlar Müslüman değil de Hristiyan olsalardı Batı tümbunlara izin verir miydi?” sorusu oldukça yerinde bir sual.

Dünya ve Doğu Türkistan

ABDSoğuk Savaş döneminde Komünist Blok içerisindeki farklı etnik gruplarıKomünist Devletleri zayıflatıcı bir unsur olarak kullanmak üzeredestekledi ve örgütledi. Yetmişli yılların başında ABD politikadeğişikliğine giderek Rusya’ya karşı Çin’e yakınlaştı. ABD her ne kadarDoğu Türkistan’da olanları en iyi bilen ülke olsa da, hem Çin ile olanekonomik ilişkilerini bozmamak, hem de daha sonra gerektiğindekullanmak üzere, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinigörmemezlikten geliyor.

Zaten benzer sorunları olan RusyaFederasyonu da, Çin’i Doğu Türkistan konusunda kınamaktan çok uzak. Tamtersine Şangay İşbirliği Örgütü de (Rusya, Çin, Kazakistan,Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan), 2 aktörü birbirine siyasi veekonomik olarak daha da yakınlaştırdı. Türk Cumhuriyetleri içinde deÇin'e söz söyleyebilecek bir otorite ve güç bulunmuyor. Aksine bölgeülkeleri bölgedeki devletlerin güvenliği için tehdit oluşturanbağımsızlık yanlısı ve İslamcı görüşlere karşı Çin ile işbirliğiiçindeler. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonraki ilk iki yıl içinde tümTürkî liderler Çin'i ziyaret etmiştir. Hepsi de Çin ile aralarını iyitutmak istiyor ve Doğu Türkistan sorununu gündeme bile getirmiyorlar.

Çinpazarını kazanmak için birbirleriyle yarışan Avrupa ülkelerininrekabetini çıkarları doğrultusunda kullanmayı da iyi bilen Pekinyönetimi, ABD'ye karşı denge oluşturabilmek için AB ile olanilişkilerini geliştiriyor. Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, Kasım 2005’teyaptığı AB ülkeleri ziyaretinde İngiltere, Almanya ve İspanya'ya resmiziyaret gerçekleştirdi. Jintao'nun en önemli beklentisi, AB'nin 1989yılında Çin'e koyduğu silah ambargosunun kaldırılmasıydı. Ancakbaşından beri ABD bunu engelliyor. Çin ile AB’nin ticaret konusundaişbirliği ve ortaklık ilişkileri gelişirken, insan hakları konusundagerginlik yaşanıyor. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı insan haklarıihlalleri ve insanlık dışı uygulamaları basın-yayın organlarında yeralırken, devletler düzeyinde dillendirilmiyor. 2003 sonrasında Almanya,Doğu Türkistan’daki faaliyetleri “terörist eylem”olarak tanımlamıştı.

AfganistanBaşkanı Karzai ise, Çin ile ilişkilerini üst düzeyde tutmak içinelinden geleni yapmakta ve 2002’deki açıklamasında “Afganistan'dabulunan Uygurlar’ın Çin'e iade edilmesi ve Doğu Türkistanteröristlerine karşı işbirliği” yapacağına dair söz vermişti. Bununüzerine Çin, Afganistan'a 150 milyon dolar yardımda bulunmuştu. Bunakarşılık İran Cumhurbaşkanı Hatemi, 2000’deki Çin ziyareti sırasındaDoğu Türkistan'ı da ziyaret sebebini “Müslüman halklarla buluşmageleneğinin devamı” olarak açıkladı ve Müslümanların ortakçıkarlarından dolayı Çin’in bölgenin durumunu iyileştirme yönündeönemli rol oynayabileceğini belirtti.

Türkiye, Çin ve Doğu Türkistan

Türkiye,birçok Avrupa devleti gibi Çin Halk Cumhuriyeti ile 4 Ağustos 1971tarihinde diplomatik ilişki kurdu. 1960’ların sonlarına doğru ABD,Rusya’ya karşı stratejik ortaklık bahanesiyle Çin ile ilişkilerinidüzeltme yoluna gitti, ABD’nin bu keskin politika değişikliğine paralelolarak Türkiye de bu politikaya uydu. İki ülke arasındaki ilişkiler ilkolarak 1982’de sıcaklaşmaya başladı. Özal döneminde ise ilişkilernegatifleşti. 1990-1994 yılları Çin’in “Pan İslamizm ve Pan Türkizm’inDoğu Türkistan’daki yayılmaları ve buna karşılık uygulanacak tedbirler”adlı raporunda, Doğu Türkistan ayrılıkçı hareketinin menşeinin Türkiyeolduğu ileri sürüldü.

Türkiye’nin Doğu Türkistan’a 1996 yılınakadar verdiği destek, günübirlik çıkışlarla sınırlı kaldı ve sistemlibir politika haline dönüşemedi. Ayrıca Türkiye doğrudan Çin’i karşısınaalmaktan kaçındı, 1996 yılından itibaren Doğu Türkistan sorununa dahamesafeli yaklaşmaya başladı. Bu dönemde Çin’le kurulan yakın ilişkilerözellikle silah alım anlaşmalarının etkisiyle gelişti. 1996-2002arasında Türkiye Çin’in toprak bütünlüğünü öncelikli olarak göz önündebulunduran bir politika izledi. Fakat Türkiye’nin iki yönlü Çinpolitikasını kesin hatlarla birbirinden ayırmak mümkün değil.Türkiye’nin hükümetlere göre değişen Çin ve Doğu Türkistanpolitikalarını açıkça görebilmek mümkün. Cumhurbaşkanı Turgut Özal,Mart 1992’de İstanbul’da Doğu Türkistan eski Devlet Başkanı İsa YusufAlptekin ile görüştü, “Sovyet yönetimi altındaki TürkCumhuriyetleri’nin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra sıranın DoğuTürkistan’a geldiğini” söyledi. Sultanahmet Meydanı’ndaki bir parka İsaYusuf Alptekin’in adı verildi ve açılış konuşmalarında Çin’e sertmesajlar gönderildi. Bunun üzerine Çin Büyükelçisi parkın ve DoğuTürkistan Anıtı’nın açılışının Çin’in içişlerine müdahale olduğunusöyleyerek durumu protesto etti. 1995’te İzmir 3. Dünya TürkleriKonferansı’nda Cumhurbaşkanı Demirel “Çin Seddi ve Balkanlar arasındakiTürk halklarının bazılarının hâlâ yabancı egemenliği altındayaşadığını” söylerek Doğu Türkistan’a desteğini açıkça dile getirdi.

1996’danitibaren Türkiye’nin Doğu Türkistan politikası değişti. Yusuf Alptekinparkı kapatıldı, Doğu Türkistan bayrağı indirildi ve Doğu TürkistanŞehitleri Anıtı değiştirildi. Başbakan Ecevit’in “Doğu Türkistan ikidevlet arasında siyasi sorun olmaya devam ederse, tavırlarısertleşebilir, Çinlilerin hassasiyetini gözönünde tutmak gerekir”sözleri dönemin değişen politikasını özetliyordu. Bundan sonra DoğuTürkistan toplantılarına resmî katılım yasaklandı, sözde “DoğuTürkistan Kurtuluş Örgütü” üyesi 10 kişi yakalandı ve Çin CumhurbaşkanıJiang Zemin Nisan 2000’de Türkiye’yi ziyaret etti. 2002’den itibarenbir yandan Çin ile ikili ve ticari ilişkiler geliştirilirken, diğeryandan Doğu Türkistan meselesine özellikle STK’lar aracılığıyla destekverilmeye başlandı. Zamanla Doğu Türkistan’a verilen önem, devlet vehükümet düzeyinde de kendini gösterdi, bölgeye ziyaretler dedüzenlenmeye başladı. En son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Haziran2009’daki Doğu Türkistan ziyareti bunu doruk noktaya taşıdı. Temmuz2009’daki olaylarda tutuklanan 6 bin Uygurlu’nun idamla karşı karşıyaolduğunun açıklamasının ardından, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, ÇinDışişleri Bakanı Yang Jiechi’yi arayarak, kamuoyunda oluşan tepkiyiaktarması Türkiye’nin konuya seyirci kalmayacağını gösterirnitelikteydi. Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin konuyu BM’ye taşıyacağınıaçıklaması ve Temmuz ortasında “adeta soykırım” sözcüklerinikullanması, hem Çin’in tepkisini çekti, hem de tüm dünya kamuoyunundikkatini Doğu Türkistan’a çevirmesine yol açtı. Bu penceredenbakıldığında Türkiye’nin hükümetler düzeyinde en üst ilgisini 2009yılında gösterdiğini görüyoruz.

Çözüm önerileri

İkiliilişkilerde ve uluslararası oturumlarda Çin, Doğu Türkistan’daolabilecek derin krizleri önlemek için Doğu Türkistan'ın ÇinAnayasası’nda mevcut otonomisini vermeye ikna edilmeli. Bölgeyle bağıve menfaati olan Japonya, Pakistan, Hindistan, İran, Türkiye gibi diğerülkelerle, bölgeyi kalkındıracak sosyo-ekonomik alanda işbirliğigeliştirilmeli.

Türkiye'nin bölgede Osmanlı döneminden kalanefsanevi bir imajı, ortak etnisite, din paydası ve ticari potansiyelibulunuyor. Bölge halkları Türkiye’ye sempatiyle bakıyor ve Türkiye’ninbölgeye yatırım yapmasını istiyor. Türkiye, bölgede yaşanan vahşet veinsan hakları ihlallerini uluslararası forumlarda dile getirmeli vebaşta BM ve 57 üyeli İslam Konferansı Örgütü olmak üzere uluslararasıve insan hakları kuruluşlarını harekete geçirmeli. Doğu Türkistangençlerine Türkiye’de eğitim yapma imkânları sağlanmalı. Müşterekaraştırma kurumları kurulmalı, bilimsel araştırma ve yayınfaaliyetlerine önem verilmeli.

Çin Hükümeti terörizm ve teröriçermeyen politik radikalizmi birbirinden ayırt etmeli. DoğuTürkistanlılar’ın Çin Anayasası’nda var olan otonomilerini vermeli.Doğu Türkistan’a göçü durdurmalı, Doğu Türkistan’a Tibet modelinebenzer uygulamalarla etnik varlığına saygılı, ekonomik ve sosyalkalkınma programı uygulamalı. Bölgenin kültürel, demografik ve ekolojikkarakteristikleri korunmalı. Çin’den Doğu Türkistan’a planlı olarakgetirilen sistematik göçe son vermeli, bu amaçla devletçe yapılanteşvik ve propaganda durdurulmalı, Çin’in de imzaladığı BM’in IrkAyrımcılığını Kaldırma Komitesi ile garanti altına alınan “Bir yerdenayrılma”, “taşınma” hakkını Uygur Türkleri’ne de uygulamalı. Şehirleregöçmelerine engel olmamalı, bu konuda mevcut yasa ve yönetmeliklerkaldırılmalı, Doğu Türkistanlılar’ın yurtiçi ve yurt dışına yapacaklarıseyahatlere getirilen kısıtlamalar kaldırılmalı. Doğum kontrolüuygulamasına Çin’de nüfus yoğunluğunun en düşük olduğu bölge olan DoğuTürkistan’da son verilmeli. Lop-Nor bölgesinde yapılan nükleerdenemeler uluslararası baskılar sonucu durdurulmuştu; bunların gizlicedevam etmesine izin verilmemeli.

91 sonrası uluslararasısistemde bağımsızlık yolunda ilerleyen milletler/bölgeler, sistemingüçlü aktörlerine bir çeşit “bağımsızlık bedeli” ödüyorlar. BugünKosova kendisini tanıyan devletlere ülkenin doğal kaynaklarını uzunyıllar işletme hak ve imtiyazlarını verdi. Doğu Timor’da da aynı durumyaşanıyor, bağımsızlık yolunda en büyük destekçisi Portekiz ve AB’ye,ülkesindeki doğalgaz ve petrol çıkarım ve işletim haklarını verdi.Musul, Kerkük ve tüm Irak’ta da aynı sahne yaşanıyor. Irak’ı“Saddam’dan kurtaran ABD”, Irak’taki hemen hemen tüm petrol kuyularınınbaşına oturdu. Doğu Türkistan da, bölgesindeki altın, petrol, doğalgaz,kömür ve uranyum madenlerini bağımsızlık yolunda bedel olarak vermeyehazır gözüküyor; bunu tüm uluslararası platformlarda sık sık dilegetiriyor. Diğer aktörlerin çekindiği en önemli sorun, Endonezya veyaYugoslavya’dan çok daha güçlü bir Çin’in konunun baş aktörü olması.

Çinuluslararası platformda çok güçlü, çünkü veto hakkını elinde tutanBirleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi üyesi; ama unutmamakgerekir ki, Sovyet Rusya da 1991’de 15 parçaya dağılırken BMGK daimiüyesiydi. İkincisi Çin Yönetimi, idam ve infaz gibi klasik komünisttedbirleriyle Doğu Türkistan’ı yok edemez; hatta ilelebet idare deedemez. Çin yönetiminin (ve hatta tüm iktidar sahiplerinin) unutmamasıgereken klasikleşmiş bir siyaset bilimi kuralı var: İktidarın güç vemeşruiyet üzerine kurulu olduğu gerçeği. Güç polis ve ordudur;meşruiyet ise hükümet/devlet politikalarının halk tarafından kabulgörmesidir. Bu iki kuralı, ama özellikle meşruiyet sorununu, gözardıeden iktidarlar er veya geç ya yıkılır, ya da sözkonusu bölge üzerindeiktidarlarını kaybeder. Miloseviç Yugoslavyası, Sovyet Rusyası, SaddamIrak’ı bunun yakın örneklerinden. 1989’da Tianenmen Meydanı’ndatoplanan Çinli öğrencilerin istediği “daha çok demokrasi ve özgürlük”taleplerini görmek istemeyen Çin, Doğu Türkistan gibi “yeni” işgalettiği bölgelerde, ya politikalarını meşru hale getirir, ya da binlerceyıldır dünya tarihinin tekerrür ettiği gibi bu bölgede iktidarınıkaybetmeye mahkûm olur.