- Teyemmümü Meşru Kılan Sebebler

Adsense kodları


Teyemmümü Meşru Kılan Sebebler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Tue 26 January 2010, 05:47 pm GMT +0200

Teyemmümü meşru kılan sebebler iki esâsa dayanmaktadır:

1. Suyun bulunmaması: Su ya hiç bulunmaz, veya bulunur da abdeste, ya da gusle yetecek miktarda olmaz.


Şafiî ve Hanbeliler dediler ki: Temizlenmeye yetecek kadar su bulunmaz ise de mevcûd suyla vücûdun yıkanılabilen yerleri yıkanır. Geri kalan kısmı da teyemmüm edilir.


2. Su bulunduğu halde kullanmaktan âciz olunması veya âciz olunmayıp da, her hangi bir ihtiyaçtan ötürü kullanılamaması. Sözgelimi gusül veya abdest için yeter miktarda su bulunur, ama kullanma imkânı ol­maz veya kullanma imkânı olur da içme gereksinimi nedeniyle kullanıla­maz. Nitekim bu sebebin izahı da ileride yapılacaktır.

Şimdi de suyu kullanmaktan âciz olmakla ilgili sebebleri bir yana bı­rakalım da suyu bulamayan kişinin durumunu ele alalım: Suyu bulama­yan kişi; farz namazlar, cenaze namazı, cuma namazı, bayram nama­zı, tavaf ve nafile namazı -kişi farzı kılmayıp da sadece nafileye niyet etse bile ve benzeri suyla yapılan temizlikle edâ edilebilecek olan ibâdet­leri teyemmümle de edâ edebilir.


Malikiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi mukîm ve sağlıklı ise ce­naze namazı için teyemmüm edemez. Ancak kendisinin cenaze namazını kıl­dırması gerekir veya kendisinden başka bu işi yapabilecek abdestli biri bu­lunmazsa teyemmüm etmesi sahîh olur. Bir farz namaz için teyemmüm et­miş olan kişi, buna bağlı olarak aynı teyemmümle cenaze namazını da kıla­bilir. Hasta veya misafir bir kimse, cenaze namazını kendisinden başka kıldıracak biri bulunsun, bulunmasın teyemmümle cenaze namazını kılabilir ve kıldırabilir.

Malikiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi sağlıklı ve mukîm biri ise farzlara tâbi olmayan müstakil nafile namazlar için teyemmüm edebilir. Ancak misafir ve hastalar böyle değildirler.


Suyu bulamayan kişinin sağlıklı veya hasta olması, mukîm yeya misafir olması, sefer mesafesinin de doksan kilometreden az veya çok olması, seferinin mubah veya memnu olması veya sefer esnasında masiyet işlemesi aynı olup hüküm bakımından bir derişiklik gerektirmez.

Suyu bulup da bazı şer´î sebeblerden ötürü onu kullanmaktan âciz olan bir kimse, suyu bulamayan kimsenin hükmüne tâbi olup abdestle ya­pılabilen bütün ibâdetleri teyemmümle edâ edebilir. Acizlik sebeblerine örnek olarak şunları gösterebiliriz: Bir kişi, suyu kullanmaktan ötürü has­ta olacağını veya hasta ise hastalığının artacağını ve şifâsının gecikece­ğini zanneder ve bu zartriında tecrübelerine veya müslüman mütehassıs bir doktorun haberine dayanırsa suyu kullanmayıp teyemmüm ede­bilir. Aynı şekilde kendisi ile su arasında bulunan bir düşmanın gerek şah­sına, gerek malına ve gerekse ırzına tecâvüz etmesinden korkarsa, -bu düşman ister insan olsun, ister yırtıcı bir hayvan olsun- yine suyu kullan­mayıp teyemmüm eder.


Şafiiler dediler ki: Sefere çıkan kişi bu seferinde âsi ise, suyu da bu­lamazsa teyemmüm edip namazını kılar. Sonra da bu namazı iade eder. Ama hastalık ve benzeri sebeplerden ötürü suyu kullanmaktan âciz olursa teyemmüm etmesi sahîh olmaz. Ancak bu durumdaki âsi misafir, isyanından töv­be ederse teyemmüm edip namaz kılar ve sonra bu namazı iade etmesi de gerekmez.

Malikiler dediler ki: Bu işten anlayan müslüman bir doktorun ol­maması hâlinde bu hususta kâfir bir doktorun haberine de îtimad edilebilir. Yine aynı şekilde kendi şahsî tecrübelerine veya karakter bakımından kendi­sine uyan kimselerin kişisel deneyimlerine de âdî karineler olarak dayanabi­lir.

Şafiiler dediler ki: Teyemmüm edecek kişiye îtimad telkin ettikten sonra kâfir de olsa mütehassıs doktorun bu konuda haber vermesi yeterli görülür. Ama kişisel deneyimlerin bu hususta geçerlilikleri yoktur. Ancak kişi, tıptan anlarsa bu hususta kendi şahsıyla ilgili olarak deneyimlerine da­yanabilir. Ama doktor değil veya tıptan da anlamıyorsa teyemmüm edip na­maz kılması caiz olur. Bilâhare iyileştikten sonra da namazını iade etmesi gerekir.


Su bulunur da, o esnada veya daha sonra ihtiyaç doğacak olursa, şüpheye değil de zanna dayanarak susamaktan korkarsa veya kendin­den başka bir insanın veya öldürülmesi helâl olmayan bir hayvanın, sal­dırgan olmayan köpeğin helak olacak şekilde susamasından veya şid­detli bir eziyete uğramasından korkarsa, bu durumda o suyu kullanma­yıp teyemmüm eder ve suyu da muhafaza eder.


Hanbeliler dediler ki: Siyah köpek de saldırgan köpek gibidir. Susuzluktan ölse bile onun için su saklanmaz.


Yine aynı şekilde hamur yoğurmak, yemek pişirmek veya afvedilmeyen bir necaseti gidermek için suya ihtiyâç doğarsa kuyuda ve benzeri (sarnıç gibi) yerlerdeki suyu, rnevcûd olmayan su hükmüne koyduğu gerekçesiyle; kova veya ip bu­lunmadığı takdirde, suyun şiddetli soğukluğu nedeniyle kullanılması hâ­linde zarar doğacağına kuvvetli bir zanla kanâat eder ve bu suyu ısıtmak­tan da âciz olursa yine teyemmüm eder. Suyun bulunmaması hâlin­de araştırılmasına ilişkin olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda an­latılmıştır.


Şafiiler dediler ki: Bu necasetin kişinin bedeni üzerinde olması şart­tır. Eğer elbisesinin üzerinde bulunursa, necaset yerinde kalmakla birlikte abdest alır. Teyemmüm etmez. Elbisesinden başka örtünecek bir şeyi bulun­maz ise de çıplak olarak namazını kılar. Ve bu namazını daha sonra iade etmesine de gerek kalmaz.

Malikiler dediler ki: Su âletini veya suyu elde etmek için kullanı­lan aracı bulamayan kişi teyemmüm edemez. Ancak vakti içerisinde bu alet ve edevatı bulamayacağına kesin hüküm verirse veya zanla karar verirse teyemmüm edebilir.

Hanefiler dediler ki: Suyun şiddetli derecede soğuk olmasından ötü­rü korkulması hâlinde teyemmüm edilemez. Ancak kişide büyük hades hâli vukubulup gusletmesi gerekiyorsa bu korkudan ötürü teyemmüm edebilir. Çünkü soğuk suyla gusletmekte tehlike söz konusudur. Ama kişide küçük hades hâli yani abdestsizlik durumu varsa teyemmüm edemez. Ancak ab­dest alması hâlinde bir zarara uğrayacağı muhakkak ise teyemmüm edebilir.

Şafiiler dediler ki: Kişi, suyu ısıtmaktan veya yıkandıktan sonra ken­dini ısıtmaktan âciz olursa ister büyük hades hâlinde, ister küçük hades ha­linde olsun şiddetli soğuk olması nedeniyle suyu kullanmaktan korkarsa teyemmüm edebilir. Ancak bilâhare namazını iade etmesi vâcib olur.

Malikiler dediler ki: Suyun kendisinden iki mil veya daha fazla bir (iki mil = 3360 m.) uzaklıkta bulunduğuna kesin hüküm verir veya zanne­derse suyu araştırmasına gerek kalmaz. Ama suyun iki milden az bir mesa­fede bulunduğuna kesin kanâat getirir veya zanneder yahut da bu hususta bir şüpheye düşerse o zaman, eğer bir güçlüğe ve zahmete de uğramayacaksa suyu arar. Yok eğer bir güçlüğe ve zahmete uğrayacaksa süvari de olsa suyu aramasına gerek kalmaz. Fakat yine aynı şekilde suyu kendisine verme hususunda cimrilik etmeyeceklerine inandığı veya zannettiği yahut da şüphe ettiği veya vehmettiği arkadaşlarından da su istemesi gerekir. Suyu kendisi­ne vereceklerine inandığı veya zannettiği hâlde istemeyip de teyemmüm etmişse namazı kesinlikle iade etmesi gerekir. Suyu vereceklerinden şüphe et­tiği için teyemmüm etmişse ve henüz vakit de çıkmamişsa iade etmesi lâzım gelir. Ama suyu kendisine vereceklerini vehmetmiş de teyemmüm etmişse bu sebepten dolayı namazı iade etmesi mutlak olarak gerekmez. Bu iki durum­da namazı iade etmenin şartı, onların yanında suyun bulunup bulunmadığı­nın belirlenmesidir. Eğer onlarda su bulunmadığı anlaşılırsa namazı iade et­mesi lâzım gelmez. Eğer memleketinden uzakta değil ise, borçla da olsa ken­disine ihtiyâç duymayacağı bir parayla ve normal bir fiyatla suyu satın al­ması gerekir.

Hanbeliler dediler ki: Suyu bulamayan kişinin, onu kendi yükündeki eşyaları arasında, eşyalarına yakın yerlerde veya kendilerinde bulunmadığı kesin olmayan yol arkadaşlarının yanında araması vâcib olur. Eğer suyu is­temeden veya aramadan teyemmüm etmişse bu teyemüm sahîh olmaz. Ama su uzakta olursa araması vâcib olmaz. Buradaki uzaklıktan maksat, örfe göre uzak sayılan bir mesafedir.

Hanefiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi eğer şehirde ise, yakı­nında su bulunduğunu zannetsin veya etmesin, teyemmümden önce suyu araş­tırması vâcib olur. Ama suyu bulamayan kişi seferi ise, suyun kendisine bir milden daha az bir mesafede olduğunu zannederse ve ararken canına, ya da malına bir zarar gelmeyeceğinden emîn olursa suyu araması vâcib olur. Ama suyun bir mil veya daha fazla uzaklıktaki bir mesafede bulunduğunu zannederse, -tehlike sözkonusu olsun olmasın- suyu araştırması vâcib olmaz. Ayrıca kişinin suyu kendisinin ararnasıyla başkasına aratması arasında da bir fark yoktur. Kendilerinden istemesi hâlinde vereceklerini zannettiği ar­kadaşlarından su istemesi de vâcibtir. Suyu istemeden önce teyemmüm ederse bu teyemmümü sahîh olmaz. Suyu vereceklerinden şüphe edip de teyemmüm eder ve namazını kılarsa, sonra da kendilerinden istediğinde verirlerse na­mazı iade etmesi gerekir. Ama namaza başlamadan önce kendisine suyu ver­mezler de namazdan sonra verecek olurlarsa kılmış olduğu bu namazı iade etmesi gerekmez. Eğer bu arkadaşları suyu ancak parayla vermeye niyetli iseler ve onu suyun kıt bulunduğu yakın mıntıkalardan birindeki piyasayla veya az fazlasıyla satacak olurlarsa; eğer ihtiyâcından fazla bir parayla ala­biliyorsa bu durumda suyu satın alması ona vâcib olur. Ama normal fiya­tından çok daha pahalıya satmaya kalkarlarsa bu durumda suyu onlardan satın alması vâcib olmaz. Teyemmüm edip namazını kılabilir.

Şafiiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi, onu, vaktin girmesinden önce ister kendi yük eşyaları arasında, ister kervandaki arkadaşlarından is­teyip aramakla yükümlüdür. Bu durumdaki kişi, ya bizzat kendisi seslene­rek su ister veya güvendiği birine izin vererek onunla ilânat yaptırabilir. Te­ker teker her birine sordurur. Ancak vakit daralmışsa teyemmüm edip na­mazını kılabilir. Vakte saygıdan ötürü herkesten ayrı ayrı istemesine gerek kalmaz. Eğer içinde bulunduğu mıntıkada su çoğunlukla bulunabiliyorsa bu durumda teyemmümle kılmış olduğu namazı iade etmesi gerekir. Aksi tak­dirde gerekmez. Bütün bunlardan sonra da suyu bulamazsa kendisi için üç durum söz konusu olur:

1. Suyun, kişinin seslendiğinde imdat alabilecek bir mesafede bulun­masıdır. Bu mesafe kişinin, suyun yanından imdat için seslendiğinde, arka­daşları her ne kadar kendi işleriyle meşgul olsalar bile bu çağrıyı işitip ken­disine yardıma koşabilecekleri bir mesafedir. Ayrıca bazı kimseler bu mesa­feyi, normal bir gözün, şahısları birbirinden ayırdedebilecek şekilde görebi­leceği son noktaya kadar olan mesafe diye tanımlamışlardır.

2. Kişiyle su arasında yakın bir mesafe bulunmasıdır. Yani kişiyle su arasında yarım fersahlık (2520 m.) veya daha az uzunlukta bir mesafe bu­lunmalıdır.

3. Kişi ile su arasında uzak bir mesafenin bulunmasıdır. Yani kişi ile su arasında 2520 m. den fazla bir mesafe bulunmalıdır. Seslenildiğinde im­dat alınabilecek mesafeye gelince kişi, bu mesafede suyun bulunduğuna ya kesin kanâat getirir veya tereddüde düşer. Eğer kesin kanâat getirirse bu du­rumda kendi canının, malının veya menfâatlerinin tehlikeye düşeceği söz ko­nusu olmazsa suyu araması vâcib olur.

Vaktin çıkmasından emîn olunması şartı sözkonusu değildir. Bu mesa­fede suyun bulunup bulunmayacağı hususunda tereddüde düşerse kendi ca­nının, malının ve menfâatlerinin tehlikeye düşmesinden, arkadaşlarından kopmamaktan ve vaktin çıkmamasından emîn olursa suyu araştırması vâcib olur.

Yakın mesafeye gelince kişi, eğer bu mesafe içerisinde suyun varlığına kesin kanâat getirir; canına, malına veya menfâatlerine bir tehlike gelmeye­ceğinden de emîn olursa suyu araması vâcib olur. Bu bölgede suyun çoğunlukla bulunabileceği biliniyorsa vaktin kaçırılmayacağından emîn olması şart değildir. Ama bulunduğu bölgede suyun çoğunlukla bulunduğu bilinmiyor­sa vaktin kaçırılmayacağından emîn olması da şarttır.

Uzak mesafeye gelince suyu bulamayan kişi, bu mesafe içerisinde su­yun bulunacağı hususunda kesin bir kanâat sahibi olsa bile suyu araması vâ­cib olmaz.


Bir kişi suyu bulur ve kullanmaya muktedîr olur, fakat suyu kullandığı takdirde vaktin çıkmasından korkarsa yani, abdest aldığı takdirde vakti kaçıracağına; ama teyemmüm ettiği takdirde vakte yetişebileceği­ne kanâat getirirse bu kişinin yapacağı teyemmümün sahîh olup olmaya­cağı hususunda mezheplerin detaylı görüşleri aşağıda sunulmuştur.


Şafiiler dediler ki: Su mutlak olarak bulunduktan sonra vaktin çık­ması endişesiyle teyemmüm etmek doğru olmaz. Zîrâ suyun olmaması, te­yemmümün caiz olmasını sağlamaktadır. Su bulunduğu takdîrde teyemmüm caiz olmaz.

Hanbeliler dediler ki: Vaktin kaçırılması korkusuyla teyemmüm yapmak caiz olmaz. Ancak teyemmüm yapan kişi misafir olur, yakınında su bulunduğunu bilmesine rağmen suya gidip abdest alması hâlinde vaktin çıkmasından korkar ise, bu durumda teyemmüm edip namazını kılar. Bilâ­hare namazını iade etmesine de gerek kalmaz. Aynı şekilde misafir olan bir şahıs suya ulaşır, ancak suyla abdest alması hâlinde vaktin daralmasından korkarsa veya suyun sılayla dağıtılması nedeniyle sıra kendisine gelinceye kadar vaktin çıkmasından endişe ederse teyemmüm edip namazını kılar ve bilâhare namazını iade etmesine de gerek kalmaz.

Hanefiler dediler ki: Bu takdirde kılman namazla ilgili olarak üç durum söz konusu olur:

1. Vakte bağlı olmayan nafile namazlar. Bu namazların vakitlerinin kaçırılması diye bir korku sözkonusu değildir.

2. Cenaze ve bayram namazları gibi bedeli bulunmayan ve dolayısıy­la vaktinin kaçırılmasından ötürü endişe söz konusu olan namazlar.

3. Cuma ve beş vakit farz namaz gibi bedeli olmakla birlikte vaktinin geçmesinden ötürü endişe sözkonusu olan namazlar. Cumanın bedeli öğle namazıdır. Beş vakit namazın bedeli ise, şâir zamanlarda kılınan kaza namazlarıdır. Nafilelere gelince bunlar için su bulunması hâlinde teyemmüm edilmesi caiz değildir. Ancak kılınacak olan nafile; öğle, akşam ve yatsı na­mazlarından sonra kılınan vakte bağlı sünnetler iseler, bunların tehîr edil­meleri dolayısıyla abdest alındığı takdirde vaktin çıkmasından korkulursa bu durumda teyemmüm yaparak vakte ulaşmak caiz olur. Cenaze ve bay­ram namazlarına gelince İçişi, suyun bulunması hâlinde abdest alacak olursa bunların vaktinin geçmesinden korktuğu takdîrde teyemmüm etmesi caiz olur.

Cumaya gelince; suyun bulunması hâlinde abdest alınacak olursa cu­manın vaktinin geçmesinden korksa bile kişi, yine abdestini alır ve vakti ge­çirir, sonra da cuma yerine öğle namazını kılar. Farz olan vakit namazları da cuma hükmündedirler. Kişi bunlar için teyemmüm edip namazını kılarsa bilâhare iadesi gerekir.

Malikiler dediler ki: Kişi küçük hades hâlinde abdestin dört orga­nını yıkamak veya büyük hades hâlinde vücûdun tümünü suyla yıkamaktan ötürü vaktin kaçırılmasından korkarsa teyemmüm ile namazını kılar. Bilâ­hare iadesi de gerekmez. Cuma namazı için abdest alındığı takdîrde vaktin çıkmasından korkulursa teyemmüm edildiği takdîrde bu teyemmümün sahîh olup olmayacağı hususunda iki görüş mevcud olup bunlardan meşhur olan görüşe göre kişi, bu durumda cuma namazı için teyemmüm etmemeli­dir. Cenaze namazına gelince, suyu bulamayan kişi bu namazı kılmak için teyemmüm edemez. Ancak kendisinden başka bu namazı kıldıracak kimse bulunmazsa teyemmüm etmesi caiz olur. Nitekim bu husus, daha önce de anlatılmıştır.[116]