saniyenur
Tue 27 December 2011, 08:13 pm GMT +0200
10- Tevhid Üzere Ölen Kimsenin Kesinlikle Cennete Gireceği
26- Hz. Osman (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allah'tan başka ilah olmadığını (kalben) bildiği halde ölürse cennete girer.” [50]
Açıklama:
Ehl-i Sünnete göre; imanını kurtaran kimse mutlaka cennete girecektir. Büyük günah işleyen kimse, tevbe etmeden ölürlerse durumları Allah'a kalmıştır. Dilerse onlan affeder ve hiç azab etmeden cennetine koyar, dilerse dilediği müddet onları cehennemde cezalandırdıktan sonra cennetine götürür. Tevhid üzere ölen bir mümini, günahları ne kadar çok olursa olsun cehennemde ebedi bırakmadığı gibi, kafir olarak dünyadan giden bir insanı hayr ve iyilikleri ne kadar çok olursa olsun ebediyen cennetine sokmaz.
Kadı İyâz'a göre;
“Allah ve Resulüne şehadet getirerek iman edenlerden Allah'a asi olanlar hakkında alimler arasında görüş ayrılığı vardır.”
Dolayısıyla hadis; “Ya asi kimsenin günahı affedilecektir yada şefaat sayesinde cehennemden çıkarak cennete girecektir” diye te'vil olunmuştur. Resulullah (s.a.v.)'in “Cennete gider” buyurması da, “Cehennemde azab olunarak cezasını çektikten sonra girer” manasına gelir. Aksi takdirde şeriatın delilleri, birbiriyle çelişmiş olur.
Ehl-i Sünnete göre; Kelime-i şahadet iie kalbin Allah'ı bilmesi, birbirine bağlıdır. Biri bulunurda diğeri bulunmazsa o imanın bir faydası yoktur.
27- Ebu Hureyre (r.a) yada Ebu Saîd el-Hudrî (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
Tebuk Gazvesinde insanlara şiddetli bir açlık isabet etti. Bunun üzerine insanlar, Resulullah'a gelip ona:
“Ey Allah'ın resulü! Bize izin versen de yanımızda bulunan develerimizi boğazlasak. Böylece hem etini yeriz ve hem de yağlarını kullanırız” dediler. Resulullah (s.a.v.):
“Öyle yapın!” buyurdu. Derken Ömer çıkageldi. Resulullah'a (s.a.v.):
“Ey Allah'ın resulü! Bunu yaparsan binilecek hayvan azalır. Öyle yapacağına, bu insanlara, yiyeceklerinin fazlasını getirmeye davet et. Sonra onlar için bu yiyeceklere bereket vermesi için Allah'a dua et. Böylece Allah'da yiyeceklere bereket ihsan eyler” dedi. Resulullah (s.a.v.):
“Evet, doğru söylüyorsun” buyurdu.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), deriden yapılma bir yaygı getirip onu yaydı. Daha sonra insanlara, yiyeceğinden fazla olanını getirmesini istedi.
Hadisin ravisi diyor kî: Öyle kî bazısı bîr avuç mısır, bazısı bir avuç hurma, bazısı bir parça bir şey getirmeye başladı. Nihayet deriden yapılma yaygının üzerinde bu getirilenlerden az bir şey toplandı. Resulullah (s.a.v.), bu toplanan yiyecekler üzerine bereket duasında bulundu. Daha sonra Resulullah (s.a.v.):
“Artık kaplarınıza istediğiniz kadar alın” buyurdu.
İnsanlar, kaplarına yiyecek aldılar. Öyle ki, askerler içerisinde doldurmadık bir tek kap bırakmadılar. Sonra da doyuncaya kadar bunları yediler. Ayrıca bir hayli de yiyecek arttı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.):
“Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim, Allah'ın resulü olduğuma şahitlik ederim. Eğer bir kul, şüphe etmemek suretiyle Allah'a bu iki şahadetle kavuşursa cennete girmekten alıkonulmaz” buyurdu. [51]
Açıklama:
Tebûk, Şam ile Medine arasında bulunan bir şehirdir. Medine'ye on dört konak mesafededir.
Bu gazaya çıkılmasının nedenlerinden birisi; Bizanslılann büyük bir orduyla müslümanların üzerine hareket haîinde oldukları ile ilgili haberdir. Bu haberin araştmlmasına yeterli zaman bulunamadığı için Resulullah (s.a.v.) derhal gerekli hazırlıkları yaparak yola çıkmıştır. Savaş olunmadan geri dönülmüştür.
Yine burada da Kelime-i şahadet getiren kimsenin cennete gireceği belirtilmektedir.
28- Ubâde İbnu's-Sâmit (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun bir ve ortaksız olduğuna ve Muhammed'in, O'nun kulu ve resulü olduğuna, yine İsa'nın da O'nun kulu, kadın kulunun oğlu, Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, yine cennetin hak ve cehennemin de hak olduğuna şahadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah o kimseyi cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse oradan cennete koyacaktır” [52]
Açıklama:
İman ile ilgili hadislerin en kapsamlı olanlarından birisi budur. Hadiste, İslam akidesinin temel esasları açıklanmakta ve belli başlı bazı batıl inançlar reddedilmektedir: Tevhid inancı, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği, Ahiret inancı, Hz. İsa'nın babasız olarak yaratılması, imanlı olarak ölen kimsenin şirk ve küfür dışında büyük günah İşlemiş bile ebedi olarak cehennemde kalmayıp imanı ve az da olsa işlediği amel sebebiyle cennete gideceği inancı. Hz. İsa (a.s)'a “Kelime” denilmesinin sebebi, “Ol” kelimesi nedeniyle dünyaya gelmesindendir. “Ruhullah” denilmesinin sebebi ise Cebrail tarafından annesinin gömleğinin yenine üfürülen ilahi emirden vücud bulmasındandır.
29- Sunâbîhî yoluyla Ubâde İbnu's-Sâmit (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
Sunâbîhîderki:
“Ölmek üzere olan Ubâde İbnu's-Sâmit'in yanına girdim. Onun bu halini görünce ağladım. Bana:
“Hele dur bakalım! Niye ağlıyorsun? Vallahi, bu halimde bile seninle ilgili benden şahitlik istense senin için mutlaka şahitlik ederim. Bana şefaat hakkı verilse senin için mutlaka şefaatte bulunurum. Gücüm yetse sana mutlaka faydalı olurum” dedi. Daha sonra da şöyle dedi:
“Vallahi, bir hadis hariç, Resulullah (s.a.v.)'den, içerisinde sizin için hayr bulunan hiçbir hadis işitmemişimdir ki, onu sizlere rivayet etmiş olmayayım. O hadisi de, bugün sizlere son anımı yaşarken rivayet edeceğim. Ben, Resulullah (s.a.v.)'i:
“Kim Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şahadet getirirse Allah o kimseye cehennemi haram kılar” buyururken işittim.[53]
Açıklama:
Sunâbîhî, Ubâde İbnu's-Sâmit'in İlahi huzura çıkacağı için ağlamaktadır.
Bu hadiste, daha önce geçen hadisler gibi, Kelime-i şahadet getiren kimseye Allah'ın cehennemi haram kılacağı belirtilmektedir.
30- Muâz b. Cebel (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
“Ufeyr” denilen eşeğin üzerinde Resulullah (s.a.v.)'in terkisinde idim. Bana:
“Ey Muâz! Allah'ın, kulları üzerinde ve kulların da Allah'ın üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ben:
“Allah ve resulü daha iyi bilir?” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“Doğrusu Allah'ın kulları üzerindeki hakkı; Allah'a kulluk etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların yüce Allah üzerindeki hakkı ise; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseye azab etmemesidir” buyurdu. Ben:
“Ey Allah'ın resulü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi?” diye sordum. Resulullah (s.a.v.):
“Müjdeleme! Çünkü (buna) güveni(p de amel işlemeyebilirler” buyurdu.[54]
Açıklama:
Hak: Mevcut veya kesinlikle meydana gelecek olan her şeydir. Buna göre ölüm, cennet, cehennem haktır. Çünkü bunlar, kesinlikle meydana geleceklerdir.
Übbî'ye göre kulların Allah üzerindeki hakkı, şer'an onlara verilmesi lazım gelen şeylerdir. [55]
Bazı alimlere göre ise Resulullah (s.a.v.)'in, “Kulların Allah'ın üzerindeki hakkı” buyruğundan maksat; Allah'ın kulları üzerindeki hakkına mukabele olmak içindir. Yoksa kulların yüce Allah üzerinde bir hakkı olamaz.
Ufeyr, Peygamber (s.a.v.)'in merkebinin ismidir.
Müslim, İman 53 (32)'de geçtiğine göre, Muâz, ölüm döşeğindeyken günahı boynundan gitmesi için bu hadisi nakletmiştir.
31- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
“Bir defasında bir toplulukta beraberimizde Ebu Bekr ile Ömer'de olduğu halde Resulullah (s.a.v.)'in etrafında oturuyorduk. Derken Resulullah (s.a.v.) yanımızdan kalkıp gitti. Tekrar yanımıza dönmesi uzun sürdü. Biz, ona bir kötülük yapılmasından korkup endişeye düştük. Hemen kalktık. ilk telaşa kapılan bendim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)'i aramaya çıktım. Nihayet Ensar'dan Neccar oğullanna ait bir bahçeye gelince, bahçenin kapısını bulabilir miyim diye onun etrafını dolaştım. Fakat bahçenin kapısını bulamadım. Bir de baktım ki, akar bir kuyudan gelen bir kanalın bir bahçenin içine giriyor. Derhal tilkinin büzüldüğü gibi büzülerek Resulullah'ın yanına giriver)dim. Bana:
“Ebu Hureyre misin?” diye sordu. Ben de:
“Evet, ey Allah'ın resulü!” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“Niye geldin?” diye sordu. Ben de:
“Aramızdaydın. Birden kalkıp gittin. Sonra da yanımıza dönmede geciktin. Sana bir kötülük yapılmasından korkup endişeye düştük. ilk endişe eden de ben oldum. Dolayısıyla seni aramak üzere bu bahçeye kadar geldim. Tilkinin büzüldüğü büzülerek içeri girdim. Diğer insanlar da seni aramak üzere arkamda gelmektedirler” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“Ebu Hureyre” deyip bana ayakkabılarını verdi ve:
“Şu iki ayakkabımı götür. Bu bahçenin arkasında kalbi yüzde yüz inanarak “Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur” diye şahadet getiren kime rastlarsan onu hemen cennetle müjdele” buyurdu.
ilk rastladığım Ömer oldu. Ömer, bana:
“Ey Ebu Hureyre! Bu ayakkabılar da nedir?” diye sordu. Ben de:
“Bunlar, Resulullah (s.a.v.)'in ayakkabılarıdır. Beni bunlarla gönderip kalbi yüzde yüz inanarak “Allah'tan başka bir ilah yoktur” diye şahadet getiren kimseye rastlarsam onu hemen cennetle müjdeleyeceğim” dedim. Ömer, iki eliyle mememin arasına vurdu. Ben de kalçamın üzerine düştüm. Ömer:
“Ey Ebu Hureyre! Geri dön” dedi. Ben de Resulullah (s.a.v.)'in yanma geri döndüm. Nerdeyse ağlamak üzereydim. Ömer, beni takip etmiş. Bir de baktım ki, ömer peşimden beni takip ediyor. Resulullah (s.a.v.):
“Ey Ebu Hureyre! Ne oldu sana?” diye sordu. Ben de:
Söylediğini yapmak üzere yolda giderken Ömer'e rastladım. Benimle gönderdiğin haberi ona söyledim. Bunun üzerine Ömer, bana, iki mememin arasına öyle bir vurdu ki, kalçamın üzerine düştüm. Bana:
“Geri dön”emrini verdi” dedim. Resulullah (s.a.v.), ona:
“Ey Ömer! Bu yaptığına seni sevk eden şey nedir?” diye sordu, Ömer:
“Ey Allah'ın resulü! Annem-babam sana feda olsun. Sen, kalbi yüzde yüz inanmış olarak “Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur” diye şahadet getiren kime rastlarsa onu cennetle müjdelesin diye Ebu Hureyre'yi ayakkabılarınla gönderdin mi?” dedi. Resulullah (s.a.v.):
“Evet gönderdim” buyurdu. Ömer:
“Aman böyle yapma! Çünkü korkarım ki, insanlar buna güvenip (amel işlemekten geri) kalırlar. Dolayısıyla bırak da şu yaptıklarını amel etsinler”. dedi. Resulullah (s.a.v.):
“Öyleyse bırak şunları” buyurdu. [56]
Açıklama:
Ebedi cehennemden kurtaracak iman; kalple tasdik ve dille ikrardan meyadan gelir.
Resulullah (s.a.v.)'in, ayakkabılarını Ebu Hureyre'ye vermesi, onu gördüğüne bir alamet olsun ve onun kendisine söyeleyeceği şeyleri daha kolay kabul etmeleri içindir.
Hz. Ömer'in, Ebu Hureyre'nin göğsüne vurması onu yere sermek veya ona eziyet etmek için değil, söylediği sözden vazgeçirmek içindir.
Bu hususta Kadı İyâz ile bazı alimler derler ki:
“Hz. Ömer'in bu fiili ve Peygamber (s.a.v.)'e müracaat etmesi, ona itiraz ve emrini kabul etmemek değildir. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'in Ebu Hureyre'yle gönderdiği sözde ümmetinin gönlünü almak ve onlara müjdede bulunmaktan başka bir şey yoktur. Dolayısıyla Hz. Ömer, ümmet bu müjdeye güvenerek amel ve ibadeti terk eder endişesiyle onun gizlenmesi ve bu gizlemenin müslümanlar için o peşin müjdeden daha hayrlı olacağı değerlendirmesinde bulunmuştu. Nitekim bu düşüncesini Resulullah (s.a.v.)'e arzettiğinde Peygamber (s.a.v.) onun bu fikrini onaylamıştı.” [57]
Ayrıca bu hadiste; aralarındaki dostluk ve diğer sebeplerden dolayı razı olacağını bildiği bir kimsenin mülküne izinsiz girmenin caiz olduğu görülmektedir. Çünkü Ebu Hureyre, o bahçeye izinsiz girmiştir. Peygamber (s.a.v.)'de ona bir şey dememiştir. İzin meselesi, sadece mülkle geçerli olmayıp hayvanına, arabasına binmek, araç-gerecini kullanmak, yemeğini yada meyvesini yemek gibi hususlar hep aynı hükme tabidir.
32- Mahmûd b. Rebî' yoluyla İtbân b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
Mahmûd b. Rebî der ki:
“Medine'ye gelmiştim. İtbân'la karşılaştım.” Ona:
“Kulağıma, senden bir hadis geldi” dedim. İtbân:
“Gözüme bir şey isabet etmişti. Resulullah (s.a.v.)' e, “Bana kadar gelip evimde namaz kılmanı ve evimi namazgah yapmayı arzuluyorum” diye haber yolladım.
İtbân sözünde devamla der ki:
“Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), Allah'ın dilediği kadar ashabıyla birlikte gelip içeri girdi. O, evimde namaz kılıyordu. Sahabileri de, kendi aralarında konuşuyorlardı. Daha sonra (münafıkların, müslümanlara yaptıkları söz konusu çirkin davranışların) en çoğunu ve en büyüğünü Mâlik b. Duhşum'a isnat ettiler. Peygamber (s.a.v.)'in ona beddua etmesini, bu nedenle de onun helak olmasını istediklerini ve onun başına bir bela gelmesini arzu ettiklerini söylediler. Derken Resulullah (s.a.v.), kıldığı namazı bitirip:
“Bu adam, “Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın resulü olduğuma” şahadet etmiyor mu?” diye sordu. Sahabiler:
“Doğrusu bunu, kalbinde olmadığı halde söylüyor” dediler. Resulullah (s.a.v.):
“Allah'tan başka İlah olmadığına ve benim de Allah'ın resulü olduğuma şahadet getirmeyen bir kimse, cehenneme girer yada cehennem ateşini tadar” buyurdu.
Enes der ki:
“Bu hadis, benim hoşuma gitti”. Oğluma da:
“Bu hadisi yaz” dedim. O da bu hadisi yazdı.[58]
Açıklama:
Orada haklarında söz edilenler, münafıklardı. Onların çirkin halleri ile kötü uygulamalardan ve müslümanlara reva gördükleri zahmetlerinden bahsedilmiş, sonuç itibariyle de kabahatin büyüğü, Mâlik b. Duhşum'a yükletilmişti. Halbuki Mâlik b. Duhşum, Bedir gazasına katılmıştı. Dolayısıyla da ondan nifak beklenemezdi. müslüman olduktan sonra yaptığı bütün icraat, böyle bir suçlama altında kalmasına engeldi. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.), sahabilerin bu konudaki düşüncesine katılmayıp “Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed O'nun Resulüdür” diye şahitlik eden bir kimsenin cehenneme girmeyeceğini bildirmiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.), onun, Kelime-i şahadeti samimane getirdiğine kanaat getirmiştir. Dolayısıyla da onun imanının sadakat ve samimiyetinde asla şüphe etmemek gerektiğini ortaya koymuştur.[59]
Ayrıca bu hadis, hadis ve diğer ilimleri yazmanın caiz olduğunu göstermektedir.
[50] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/65, 69; Nesâî, Amelu'l-Yevnı ve'l-Leyl, 1113- 115; Ebu Avâne, Müsned, 1/6-7; İbn Hibbân, Sahih, 201
[51] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/11; Ebu Yala, Müsned, (1199); İbn Hibbân, Sahîh, 6530.
[52] Buhârî, Enbiyâ 47; İbn Hibbân, Sahîh, 207.
[53] Tirmizî, İmân 17, 2638; İbn Hibbân, Sahih, 202
[54] Buhârî, Libas 101, Cihad 46; Tirmizî, İman 18 2643; Nesâî, Kübrâ, 8/411-412; İbn Hibbân, Sahîh, 210.
[55] Übbî, Müslim Şerhi, 1/199-200
[56] Ebu Avâne, Müsned, 1/9-10.
[57] Nevevî, Müslim Şerhi, 1/237.
[58] Buhârî, Salat 46; Nesâî, Sehv 73; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/449; Ebu Avâne, Müsned,1/13.
[59] Nevevî, Müslim Şerhi, 1/242.