sumeyye
Wed 9 February 2011, 05:26 pm GMT +0200
Teşrî Siyaseti: Teşri Esnasında İzlenen Tavır:
Teşrî esnasında nasıl bir tavır sergilendiğini öğrenmek işitiyorsan doktorun halini düşünmelisin. Bilindiği gibi uzman bir doktor, hastalarını tedavi esnasında, onlara hastalıkları hakkında bilgi verir ve onlardan inceliklerini asla kavrayamayacakları bir takım şeyleri yapmalarım ister. O, duyularla algılanabilen hastalık belirtilerini, gizli olan hastalığı teşhise yarayacak bir yol olarak kullanır. Meselâ cildin kırmızılığından ve diş etlerinin kanamasından kanın bünyeye galebe çaldığı sonucunu çıkarır. Yani zahir olan bu belirtileri, gizli bulunan hastalığın yerine ikame eder. Hastalığın şiddetine, hastanın yaşına, memleketine, mevsime, ilacın kuvvetine.., bakar, bütün bunların sonucunda hastaya uygun gelecek ilaç miktarını belirler ve hastaya o ilacı kullanmasını söyler. Muhtemelen gözlemlerinden genel bir kural da çıkarır. Bu yine mazinnenİn (belirtiler), hastalığın sebebi yerine ikame edilmesi, tedavi edici olarak belirlediği ilaç miktarını da, insanı hasta eden unsurun giderilmesi, ya da bedene zarar verici halden bir başka hale dönüşmesi makamına ikame yoluyla olur. Böyle bir genelleme sonucunda meselâ şöyle der:
“Kimin cildi kızarır ve diş etleri kanarsa, tıb kuralları gereği onun aç karnına iğde (unnâb) şurubu ya da bal şerbeti içmesi gerekir. Kim de bunu yapmazsa, çok sürmez ölür.” Veya:
“Kim şöyle şöyle hazırlanmış bir macundan bir miskal kadar alırsa, ondan şu şu hastalık gider”, ya da
“Filanca hastalıktan korunmuş olur” şeklinde bir genellemeye gider. Sonra, tecrübe ve bilgi sonucu ulaştığı bu genel kural, insanlar arasında yayılır ve gereği doğrultusunda amel edilir. Böylece Allah Teâlâ, onun sayesinde pek çok insanı yararlandırmış olur.
Bilge bir hükümdarı düşün. Ülkenin ıslâhından, ordunun yönetiminden sorumlu olan bilge hükümdar, arazilere ve çıkardıkları ürünlere bakar, ziraatçileri ve bekçileri gözetir, onların geçinmeleri için zaruri olan ihtiyaçları tespit eder... Bütün bunlardan sonra toprağın kaldırabileceği oranda öşür ve haraç (vergi) koyar. Öbür taraftan idari kademede hizmetine alacağı insanları seçerken, duyularla algılanabilen davranış şekillerini ve zahiri karineleri, yardımcılarda bulunması gereken ahlâk ve yeteneklerin yerine ikâme eder, yani gözüken emarelere bakarak onlar içerisinde ahlâklı ve yetenekli olanlarını istihdam eder. Emri altındaki insanların ihtiyaçlarına bakar, yardımcılarının azlık ya da çokluğunu dikkate alır ve toplanan gelirleri ona göre aralarında ihtiyaçlarını karşılayacak, onları sıkıntıya sokmayacak şekilde dağıtır.
Öğretmenin, çocukları eğitmek için nasıl davrandığını düşün. Efendinin, kölelerini idare etmesine bak. Bütün bunlar, karşılanması amaçlanan ihtiyacın onlar eliyle giderilmesi içindir. Çocuklar ya da köleler neyin maslahat olduğunu bilmemektedirler, dolayısıyla onu gerçekleştirmek de istememektedirler. Bu yüzden sıvışmak, mazeret ileri sürmek, aldatmaya gitmek gibi davranışlara girebilmektedirler. Bu tavırlar karşısında öğretmen ya da efendi, yanlışı, daha meydana gelmeden önce görmekte ve onu ortadan kaldırmak için girişimde bulunmaktadır. Onlar, eli altındakilerle gece gündüz demeden ilgilenmekte, böylece onlar için açık bir kapı bırakmamaktadırlar; dolayısıyla fırsat bulup da sıvışmak imkânları yoktur. Böyle bir eğitim altında bulunan çocuklar ya da köleler, sonunda isteseler de istemeseler de, beklenilen sonuca ulaşırlar.
Kısaca, çok farklı kabiliyetleri içerisinde bulunduran, kendilerinden ne istenildiğini bilmeyen, dolayısıyla ona karşı arzulu da bulunmayan büyük kalabalıkların eğitimini üstlenen herkes, bazı düzenlemelere, zaman ayarlamasına, bazı konum ve şekillerin belirlenmesine zorunlu olarak ihtiyaç duyar. Böylece insanlardan bunlara uymalarını ister ve onları sorumluluklarına mesnet kılar.