sumeyye
Sun 23 January 2011, 01:53 pm GMT +0200
5. Teslimin, Akdi Yapan Eliyle Olmaması:
Yasak sebeplerinden biri, teslim işinin satıcının elinde olmamasıdır; kişinin elinde olmayan bir malı satması gibi. [1207]Mebinin teslimi, müşteri lehine satıcı üzerine gereken bir haktır. Ancak mahkemeye intikâl ettirmek veye hüccet ikâme etmek, yahut koşuşturmak ve çeşitli çarelere başvurmak, yahut hakkın elde edilmesine, ölçülmesine gerek duymak gibi yollarla bulabileceği bir şeyi satması; mesele içinde mesele çıkmasına, aldanma ve hüsrana sebep olur. Hiç kimse yanında bulunmayan bir şeyi, aşırı bir çaba göstermeden bulabileceğinden emin olamaz. Müşteri aldığı şeyi hemen teslim almak ister, fakat satıcının yanında bulunmaz. Bu durumda satıcı, hakkını ifa etmek durumunda olan alıcısından hakkını vermesini ister, yahut sattığı şeyi ele geçirmek için dağa avlanmaya, yahut çarşıya satın almaya gider, yahut arkadaşından kendisine hibe etmesini ister... Bütün bunlar son derece şiddetli nizalara sebebiyet verecek şeylerdir.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Yanında olmayan şeyi satma! [1208]
Rasûlullah (s.a.), "garar" satışını da yasaklamıştır. [1209] Garar, bilinmezlik[1210] demektir; varlığı kesin olarak bilinmeyen bir şeyin satımı gibi.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir yiyecek maddesi satın alırsa, onu tamamiyle teslim almadan önce satmasın.[1211]
Bu yasağın sadece yiyecek maddelerine mahsus olduğu söylenmiştir. Çünkü en çok ihtiyaç duyulan ve en çok alınıp satılan mallar bunlardır ve sadece tüketilmek suretiyle istifade edilir. Tam olarak teslim almadığı zaman, ola ki satıcı onda bazı tasarruflara kalkışmış olabilir ve o zaman mesele içinde mesele çıkar.
Diğer menkul şeyler hakkında geçerli olduğu da söylenmiştir. Çünkü menkul eşyanın, değişme, arızalanma ihtimali vardır. Bu durumda ise husûmet doğar. İbn Abbâs (r.a.): "Zannederim her şey yiyecek gibidir." demiştir[1212]İlleti dikkate aldığımızda bu görüş, kıyasa daha uygun gözükmektedir. [1213]
6. Akdin, Tabiî Âfetler Dikkate Alınmadan Yapılması;
Rasûlullah (s.a.), kendi zamanında münakaşalara sebebiyet veren bazı durumlara şahit olmuş, bu gibi durumlarda şayet akit yapılması halinde nizalann doğmasının tabiî olduğunu görmüş, bu yüzden de bazı yasaklamalara gitmiştir. Nitekim Zeyd b. Sâbit'in[1214] sözü bunu açıklamaktadır. O şöyle demiştir:
"İnsanlar, meyvelere isabet eden âfetler sebebiyle münakaşalarda bulunurlar ve satın alan, 'Meyveye âfet isabet etti, olgunlaşmadan döküldü, fesada gitti, koktu..." gibi itirazlarda bulunurdu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.), meyveler olgunlaşmaya yüz tutmadan satılmasını yasakladı. [1215] Ancak meyvelerin hemen devşiril-mesinin şart koşulması hali bundan bir istisnadır.
Başaklar ağarmadıkça ve âfetten kurtulmadıkça satılmasını da yasaklamıştır. [1216]
Tabiî âfetlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Ne dersin? Allah Teâlâ, meyve vermese biriniz kardeşinin malını ne karşılığında almış olacak?[1217]
Yani bunun bir garar içerdiğini, çünkü helak olma ihtimalinin çok büyük olduğunu açıklamıştır. Helak olması halinde müşterinin parayı vermesi gerekecek, fakat ortada mal olmayacaktır. Oysa ki akdin, bu tür bilinmezliklere tahammülü yoktur.
"Bey'u's-sinîn[1218]de böyledir. Bu, belli bir ağacın meyvesini bir sene ya da daha fazla süre boyunca satmaktır. [1219]
7. Şehir Ve Pazar Düzeninin Bozulmasına Sebep Olması:
Akdin, şehirdeki pazar düzeninin bozulmasına, başka insanların zarar görmesine sebep olması. Bu durumda bu gibi satış türlerinin üstüne gidilmesi ve engellenmesi gerekir.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Alış veriş için pazara gelen kervanı karşılamayın! Birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın! Kişi, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın! Pazarlık kızıştırmayın! Şehirli, bedevi namına satış yapmasın! [1220]
[1207] Meselâ miras yoluyla ya da bir başka yolla elde edeceğini umduğu bir malı, henüz eline geçirmeden satmak gibi.(Ç)
[1208] Ebû Dâvûd, Büyü', H. No: 3503.
[1209] Ebû Dâvûd, Büyü', 3376.
[1210] Bilinmezlik vücudda, yani satılan şeyin var olup olmamasında olursa akit bâtıl; evsafında olursa, yani varlığı biliniyor ama nitelikleri bilinmiyorsa akit fasit olur. (Ç)
[1211] Müslim, Büy', 29.
[1212] Bu konuda bkz. Davudoğlu, Müslim Şerhi, 7/620 vd.
[1213] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/337-338.
[1214] Zeyd b. Sabit: Ensârdan olan bu sahâbî, Rasûlullah (s.a.) Medine'ye geldiğinde on bir yaşında bulunuyordu. İlk katıldığı savaş Hendek'tir. Rasûlullah (s.a.), Tebük gününde sancağı ona vermiştir. Zeyd, Rasûlul-lah'ın (s.a.) vahiy katipliğini yapardı. Rasûlullah'a (s.a.) Süryanice mektuplar gelirdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) ona Süryanice'yi öğrenmesini emretti ve o da kısa zamanda bunu öğrendi. Ferâizi en iyi bilendi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.) zamanlarında gerçekleşen Kur'ân'ın cem ve istinsahı görevlerinde komisyon başkanlığı yapmıştır. H. 45 yılında vefat etmiştir.
[1215] Ebû Dâvûd, Büyü', 3372.
[1216] Ebû Dâvûd, Büyü', 3368.
[1217] Ebû Dâvûd, Büyü', 347 .
[1218] Ebû Dâvûd, Büyü', 3375.
[1219] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/338-339.
[1220] bkz. Müslim, Büyü', 8-22
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/339.