sumeyye
Sat 1 May 2010, 02:17 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:
Burada vahşî hayvanların artığı meselesi mevzubahis. Amr İbnu´l-As bu artığı necis bilmekte, su ihtiyaçlarını önlerine çıkan havuzdan gidermezden önce vahşi hayvanların bu suya banıp banmadıklarını sormaktadır. Tabiî ki hayvanlar banmışsa su kirlidir, ondan istifade edemeyecektir.
Ancak Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bu mevzuda farklı bir bilgiye sahip: Vahşilerin artığı suyu kirletmez, içilebilir. Havuz sahibine "...Bize bunu söyleme" demesinin ma´nâsı, Zürkânî´ye göre: "Bizi asıl olan yakîn üzere bırak. Burada asıl olan suyun temiz olmasıdır. Bilmediğimiz takdirde kirliliğine değil, temizliğine hükmedeceğiz. Bize göre kirlenmiş olması bir şekkdir, şekk ise arızîdir, asıl olan yakîni bozmaz.[22] Yani haber versen de vermesen de her iki durum da nazarımızda birdir" demektir. Bu ma´nâya, Hz. Ömer´in müteakip cümlesi delil olmaktadır. Zira orada hükmü kesindir: "Bir vahşinin peşinden su alacağız, o da bizim peşimizden sulanacak: Yani, "Her şeye rağmen sudan alacağız, bâri vahşi buradan sulandı" diyerek içimize rahatsızlık atma demek istemektedir.
Hz. Ömer, bu davranışıyla sünnete muhalif bir harekette bulunmuş olmuyor. Çünkü Resûlullah´tan bu meselede şunu hatırlatmaktadır: "Vahşinin karnına aldığı onundur, geri kalan da bize temizdir ve içeceğimizdir."
Bu açıklama ve hüküm Mâlikîlere göredir. Onlar, az sayılan temiz suya düşen pislik, onun tad, koku, renk gibi aslî vasıflarından birini değiştirmedikçe, az suyun kirli (necis) sayılmayacağına hükmederler, sadece mekruh addederler. Halbuki diğer mezheplere göre az sayılan (küçük havuz veya iki kulleden az olan) suya tek damlalık necis bir şey de düşse pis sayılır. Binaenaleyh, artıklar mevzuunda da hüküm şöyledir: Köpek, kurt, aslan, kaplan, domuz gibi yırtıcı hayvanların, vahşi kedilerin artıkları pistir, zaruret olmadıkça ne içilir, ne de temizlikte kullanılır. Bu hayvanların salya ve terleri de necistir, karıştığı, bulaştığı şeyleri aynı şekilde necis kılarlar.[23]
ـ3499 ـ7ـ وعن حميد الحميرى قال: ]لَقِيتُ رَجًُ صَحِبَ النَّبىَّ # أرْبََعَ سِنِينَ كَمَا صَحِبَهُ أبُو هُرَيْرَةَ. قالَ: نَهَى رَسولُ اللّهِ # أنْ تَغْتَسِلَ المَرْأةُ بِفَضْلِ الرَّجُلِ أوْ يَغْتَسِلَ الرَّجُلُ بِفَضْلِ المَرْأةِ، زاد في رواية: وَلْيَغْتَرِفَا جَمِيعاً[. أخرجه أبو داود، واللفظ له، والنسائي .
7. (3499)- Humeyd el-Hımyerî anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a, Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)´ın yaptığı gibi dört yıl arkadaşlık yapmış bir zatın yanına geldim. Dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), erkeğin artığıyla kadının gusletmesini veya kadının artığıyla erkeğin gusletmesini yasakladı."
Bir rivayette şu cümleyi ziyade etti: "İkisi birden suya ellerini soksunlar!"[24]
AÇIKLAMA:
Hadis, açık olarak görüldüğü üzere, karıyla kocanın birbirlerinin artığıyla yıkanmalarını men etmektedir. Her ikisi aynı anda sudan almaları halinde caizdir. Ancak, kaptan suyu birisi diğerinden önce alırsa caiz değildir.
Hadisten çıkan hüküm bu olmakla beraber bu babta başka hadisler de var. Bazıları müteakiben görüleceği üzere, kadın ve erkeğin birbirlerinin artığı ile abdest almaları veya gusletmeleri meselesinde farklı görüşler ileri sürülebilmiştir.
Şöyle ki:
1) Kadın ve erkek birbirlerinin artığı ile beraber de, arka arkaya da temizlenebilirler.
2) Birbirlerinin artığı ile temizlenmek mekruhtur.
3) Beraber temizlenirlerse caizdir.
4) Kadın hayız, erkek cünüb değilse temizlik caizdir.
5) Erkeğin artığı ile kadının temizlenmesi caizdir, kadının artığı ile erkeğin temizlenmesi mekruhtur.
6) Temizliğe beraber başladı iseler, aynı kaptan temizlik, her ikisine de caizdir, aynı anda veya peşpeşe su almaları farketmez.
Bu altı farklı görüşten birincisi muhtar olan görüştür. Yani birbirlernin artığı ile kadın ve erkek temizlik yapabilirler. Nitekim 3499, 3500, 3503 numaralı hadisler, bunun örneğini bizzat Resûlullah´tan göstermektedir. Keza 3504 numaradaki hadis bu tatbikatın Resûlullah devrinde, Ashab arasında cârî olduğunu göstermektedir.[25]
ـ3500 ـ8ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]اغْتَسَلَ بَعْضُ أزْوَاجِ النَّبىِّ # في جَفْنَةٍ فََجَاءَ رسولُ اللّهِ # ليَغْتَسِلَ مِنْهَا أوْ يَتَوَضَّأ. فَقَالَتْ: إنِّى كُنْتُ جُنُباً. فقَالَ #: إنَّ المَاءَ َ يَجْنُبُ[. أخرجه الترمذي وصححه .
8. (3500)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerinden biri bir tekne içerisinden su alarak yıkanmıştı. Aynı teknede yıkanmak veya abdest almak üzere Aleyhissalâtu vesselâm geldi. Zevcesi:
"Ben cünübtüm!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Su cünüb olmaz!" buyurdular."[26]
AÇIKLAMA:
1- Cenâbet kelimesi asıl itibariyle uzaklık ma´nâsına gelir. Bu sebeple garib yani gurbette olan kimseye de cünüb denir. Münâsebet-i cinsiyede bulunan kimseye cünüb denmesi, Kur´an okumak, namaz kılmak gibi bazı ibadetlerden uzak kalmasından dolayıdır. Cünüb olan kimse ağız, burun ve boğaz dahil bütün vücudu yıkamadan bu uzaklıktan (yasaktan) kurtulamaz.
2- Yukarıda da belirtildiği üzere, aynı kaptaki su ile kadın ve erkeğin gusletmesi veya abdest alması caizdir. Nehyedici hadisin mukaddem, tecviz edenin ise muahhar olduğu, dolayısıyle öncekinin mensuh bulunduğu belirtilmiştir. Hattâbî şu rivayeti kaydeder: "Dört şey cünüb olmaz: Elbise (hayızlının ve cünübün teri ile kirlenmez), insan (cünüb olunca kirlenmez, binaenaleyh cünüb bir kimse ile veya müşrikle müsâfaha edecek olsa kirlenmez), toprak (bir yerde cünüb kimsenin yıkanması ile orası kirlenmez), su (cünüb kimse elini batırmakla veya içinde yıkanmakla kirlenmez)."
3- Bu hadisten şu hüküm de çıkarılmıştır: Cünüb kimse elini yıkamadan su kabına daldırarak su alsa, o su mâ-i müsta´mel sayılmaz. Mamafih yıkanma işinin tekne içinde cereyan etmiş olabileceği ihtimalinden hareketle "mâ-i müsta´mel temizdir" hükmüne giden olmuşsa da, "teknenin içinde yıkanmak âdet değildir, ondan elle su alınmıştır" diye itiraz edilmiştir.[27]
ـ3501 ـ9ـ وعن أبي جحيفة قال: ]خَرَجَ عَلَيْنَا رسولُ اللّهِ # في الْهَاجِرَةِ فَأتِىَ بِوَضُوءِ فَتَوَضَّأ فَجَعَلَ النَّاسُ يَأخُذُونَ مِنْ فَضْلِ وَضُوئِهِ، مَنْ أصَابَ مِنْهُ شَيْئاً يَمْسَحُ بِهِ، وَمَنْ لَمْ يُصَبْ مِنْهُ أخَذَ مِنْ بَلَلِ يَدِ صَاحِبِهِ[. أخرجهُ الخمسة إ الترمذي، واللفظ للشيخين .
9. (3501)- Ebû Cuhayfe (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle vakti yanımıza çıktı. Kendisine abdest suyu getirildi. Abdest aldı. Halk, onun abdest suyundan arta kalanı kapışmaya başladı. Bir parça alabilen, onu (teberrüken) vücuduna sürünüyor idi. Hiç alamayan, arkadaşının elindeki yaşlığa değmeye çalışıyordu."[28]
AÇIKLAMA:
Ashab, Resulullah´ın abdest suyu ile teberrükte bulunmuştur. Muhtelif rivayetler bunu te´yid eder. Buhârî´nin bir rivayetinde, Ashab´ın bu sudan kapabilmek için aralarında "mukâtele" ettiklerini ifade eder. Tabiî ki gerçek bir kavga mevzubahis değil, ama bir tezâhüm ve itişme mümkündür. Bu artığa yetişemeyenlerin, Resûlullah´ın elindeki su bulaşığıyla teberrük cihetine gitmelerinin belirtilmesi, söylediğimiz hususu teyid eder. Aleyhissalâtu vesselâm traş olduğu zaman saçlarını, terlediği zaman terini toplama gayreti rivayet edilmiştir. Bu rivayetler Ashab´ın Aleyhissalâtu vesselâm´a gösterdiği alâka ve sevginin derecesini anlamamızda yardımcı olur.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çeşit alâka ve teberrük gayretine müdahale etmemiş, sükûtuyla rıza göstermiştir.[29]
ـ3502 ـ10ـ وعن نافع: أنْ ابنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ] بَأسَ أنْ يُغْتَسَلَ بِفَضْلِ المَرأةِ مَا لَمْ تَكُنْ حَائِضاً أوْ جُنُباً[. أخرجه مالك .
10. (3502)- Nâfi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anh) dedi ki: "Kadın hayızlı veya cünüb olmadıkça artığıyla yıkanmada bir beis yoktur."[30]
AÇIKLAMA için 3500 numaralı hadise bakın.
ـ3503 ـ11ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كُنْتُ أغْتَسِلُ أنَا وَالنَّبىُّ # مِنْ إنَاءِ وَاحِدٍ تَخْتَلِفُ أيْدِينَا فِيهِ مِنَ الجَنَابَةِ[.وفي رواية: »مِنْ قَدَحِ يُقَالُ لَهُ الْفَرْقُ. قالَ سُفُيَانُ: وَالْفَرَقُ ثََثَةُ آصُعٍ«. أخرجه الخمسة إ الترمذي، وهذا لفظ الشيخين.»الْفَرَقُ«: بفتح الراء وسكونها: قدح يسع ستة عشر رطً.»وَالصَّاعُ«: مكيال يسع أربعة أمداد. »وَالمُدُّ«: رطل وثلث بالعراقي .
11. (3503)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Ben ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tek bir kaptan su alarak cenabetten yıkanıyorduk ve ellerimiz kabın içine beraber girip çıkıyordu.
Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "...Farak denen bir kaptan." Süfyân der ki: "Bir farak, dört sa´ hacminde (bir ölçek) dir."[31]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, farklı şekillerde rivayet edilmiştir. Bir vechinde Hz. Âişe: "Ben ve Resûlullah aynı kaptan su alarak yıkanırdık. Bazan O, benden önce davranır (sudan alırdı) bazan da ben, O´ndan önce davranır (sudan alır)dım. Ben önce alınca: "Bana da bırak!" derdi. O önce alınca da ben, "Bana da bırak!" derdim."
2- Farak, Onaltı rıtl hacminde bir ölçek.
3- Daha fazla açıklama için 3500 numaralı hadise bakılsın.[32]
ـ3504 ـ12ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَ الرِّجَالُ وَالنِّسَاءُ يَتَوَضّأونَ في زَمَانِ رسولِ اللّهِ # جَمِيعاً مِنْ إنَاءِ وَاحِدٍ[.
أخرجه البخاري ومالك، وأبو داود والنسائي.
12. (3504)- İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında erkekler ve kadınlar beraberce bir kaptan abdest alıyor idiler."[33]
AÇIKLAMA:
Şârihler, abdest sırasında kadın ve erkeklerin aynı kabın etrafında abdest alma hadisesinin örtünme emrinden önceye ait olduğunu belirtirler. "Örtünmenin farz kılınmasından sonra kadın ve erkekler ayrılmıştır, beraber abdest almaları mevzubahis olamaz" derler. Böyle bir beraberliğin karıkoca ile mahremlere tecviz edilebileceği de ayrıca belirtilmiştir.[34]
ـ3505 ـ13ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ لِى رسولُ اللّهِ # لَيْلَةَ الجِنِّ مَا فِي إدَاوَتِكَ؟ قُلْتُ: نَبِيذٌ. قالَ: ثَمَرَةٌ طَيِّبَةٌ وَمَاءٌ طَهُورٌ، فَتَوَضَّأ مِنْهُ[. أخرجه أبو داود، واللفظ له والترمذي. »ا“داوَةَ«: المطهرة، وهى إناء من جلد كالسطيحة ونحوها .
13. (3505)- İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Cin gecesinde bana:
"Kabında ne var?" diye sordular. Ben: "Nebîz!" dedim.
"Güzel bir meyve, temiz bir sudur" buyurdular. Sonra da onunla abdest aldılar."[35]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, Resûlullah´ın cinlerle buluştuğu gecede, nebîz denen hurma şırası ile abdest aldığını ifade etmektedir.
2- Nebîz: Hurma, üzüm, buğday, bal, arpa gibi hammaddeden yapılan bir şıradır. Bu maddeler suyun içinde ıslatılmak suretiyle elde edilir. Bu şıra tahammür etmediği takdirde temizdir. Ancak temizleyici değildir. Bu sebeple ulemâ nebîzin temizlikte ve dolayısıyla abdest ve gusülde kullanılmayacağına hükmetmiştir. Su, renk, koku, tad, akıcılık gibi kendine has vasıflarından birini haricî bir maddenin karışması ile kaybederse, bu ikinci madde temiz dahi olsa mutlak su olmaktan çıkar, mukayyed su olur. Mukayyed su temiz dahi olsa temizleyici değildir. Sadedinde olduğumuz hadiste nebîzin temiz olduğunda şüphe mevzubahis değil, ancak temizleyici değildir, abdestte kullanılamaz.
Rivayetin senedinde yer alan Ebû Zeyd sebebiyle hadisin zayıf olduğu belirtilir. Ayrıca senedde kopukluk da var. İbnu Hibbân, Ebû Zeyd´ den ülemânın tek bir hadis rivayet ettiklerini; bu hadisin de Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas´a muhalefet ettiğini söyler. Ebû Hanîfe: "Nebîzden başka su olmazsa, nebîzle abdest alınabilir" demiştir. Ebû Yusuf bu durumda, "teyemmüm"e hükmeder. İmam Muhammed, "Her ikisi de" der. Ebû Hanîfe´nin Ebû Yusuf´un görüşüne rücû ettiği de rivayet edilmiştir.
Aynî, Ebû Bekr er-Râzî´den naklen, bu üç görüşün de üç ayrı rivayet halinde Ebû Hanîfe´den mervî olduğunu, bunlar arasında "Nebîzle, niyet şartıyla abdest alıp teyemmümü terk" rivayetinin meşhur olduğunu belirtir.
Ebû Dâvud´un rivayetinde nebîzle abdest almayı -başka su olmasa dahi- İmâm Şâfiî ve Ahmed ve İshâk rahimehumullah hazerâtının reddettiklerini, İshak´ın "Kişi böyle bir durumda nebîzle abdest alacak olsa arkadan bir de teyemmüm etse bence daha uygun olur" dediğini kaydeder.
Nebîzle abdest olmayacağını kesin bir dille ifade edenler "...Bu durumlarda su bulamazsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin..." (Nisâ 43) âyetine istinad ederler. İbnu´l-Arabî nebîzin su sayılmayacağını çünkü içerisine, ıslatılan maddeden tad, renk gibi hususiyetlerin geçtiğini belirtir. Tirmizî, nebîzle abdesti reddedenlerin Kur´an´ın ruhuna daha yakın ve daha isabetli olduklarını belirtir. Tahâvî de, sadedinde olduğumuz İbnu Mes´ud hadisinin zayıflığını belirttikten sonra "Ne seferde, ne hazerde nebîz ile abdest alınamayacağına" hükmeder.
İbnu´l-Arabî, "Su ile teyemmüm arasına başka bir şey koymayı, Kur´an´ın az yukarda kaydettiğimiz sarih hükmünün bir nevi neshi olacağını, halbuki Kur´an´ın bir âyetini, yine Kur´an´ın bir başka âyetinin veya mütevatir bir hadisin neshedebileceğini sahih bile olsa haber-i vâhidle Kur´an´ın neshi mümkün değilken böyle zayıf bir hadisle Kur´an´ı neshetmenin mümkün olamayacağını" söyler.
Bu hususta mevzunun leh ve aleyhinde başka mütalaalar da dermeyan edilmiştir. Hepsini vermeye gerek görmüyoruz. Şu kadarını söyleyelim ki, bütün bu açıklamalar İmam-ı Azam´ın "su olmadığı durumda nebîzle abdest alınır" fetvasını cerhe yönelmiştir.[36]