ezelinur
Sat 13 February 2010, 03:41 pm GMT +0200
Adamın biri, kendisine elbise dikmesi, kumaş boyaması, ev inşâ etmesi veya ekmek pişirmesi, ya da bunlara benzer işleri yapması için bir işçi icar eder; işçi o elbiseyi bozar veya ekmeği yakar veyahut binanın inşaatına bir zarar getirirse tazminat ödemesi ve bozduğu şeylerin bedelini ödemesi gerekir mi, gerekmez mi? Mezheble-rin bu konudaki detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
(37) Hanefîler dediler ki: Ücretli işçi, özel ve müşterek işçi olmak üzere iki kısma ayrılır:
Müşterek işçi, sadece bir müstecire (işverene) bağlı olmayan işçidir. Müs-tecirindcn başkasına da çalışabilir veya çalışmaz. Müşterek işçinin, müsteci-rinden başkası için de çalışabileceğine şu örneği verebiliriz: Meselâ bir terzi,dikmek için birçok kimselerden elbiselik kumaş alırsa veya bir demirci, ya da marangoz kendi dükkânlarında çalışarak birçok kimselerden İş alırlarsa, rnüstecirinden (işvereninden) başkası için de çalışan müşterek işçi örneğim oluştururlar. Müstecirinden başkası için çalışmayan işçiye örnek olarak da şunu gösterebiliriz: Bir sanatkâr, süresiz olarak başkasının işyerinde çalışırsa müstecirinden başkası için çalışmamış olur. Meselâ bir kişi, kendi evinde pencere çerçeveleri yapmak üzere bir marangozu icar eder ve ona günlük ücret vermezse, bu marangozun bu durumda o işverene bağlı kalması gerekmez. Her ne kadar çalışmasa da başka bir işverene iş yapabilir. Bu çalışmaya mukavele çalışması denir.
Özelişçiye gelince, bu tek ücretli işçi adını alır. Bu işçi, kendisini icar eden işverenden başka işveren için çalışamaz. Bu, günlük ücret alan bir gündelikçi gibidir ve icar edildiği iş dışındaki başka bir işe mesâi sarfedemez. Söz gelimi adamın biri, kendisine pencere çerçeveleri yapması için bir marangozu bir aylığına icar ederse, bu marangozun bu bir aylık süre içinde başkasından iş alması sahih olmaz. İşveren bu süre içinde başkası için çalışmamasını şart koşmuş olsa da, olmasa da durum böyledir. Aslında en İyisi, işverenin akid yaparken bu hususu kesin karara bağlaması ve: "Sadece benim için çalış; başkası için çalışma" demesidir.,İşverene âit bir mal müşterek işçinin elinde telef olursa hüküm ne olacaktır? Bu hususta tafsîlât vardır. Elinde bulunan ve işverene âit olan bu mal, ya kendisinin fiiliyle, ya da başkasının fiiliyle telef olmuştur. Eğer kendi fiiliyle telef olmuşsa, tecâvüzkâr kendisi olsa da, olmasa da tazminat ödemesi gerekir. Adamın biri, dikmesi için terzinin birine bir elbiselik kumaş verir de, terzi bu kumaşı kendi şahsı için kullanır ve kasden telef ederse, yahut da kumaşı biçerken hata ettiği için elbiseyi bozarsa, ittifakla tazminat ödemesi gerekir. Boyacı da boyama esnasında elbiseyi döverken telef ederse aynı şekilde tazminat ödemesi gerekir. Bir sanatkâr, elindeki işlemekte olduğu başkasına âit malı telef ederse, tazminatım ödemekle yükümlü olur. Çünkü sanatını sağlam yapmaktan sorumludur. Hata yapması, onun için mazeret teşkil etmez. Müşterek işçinin elinde bulunan işverene âît mal, başkasının fiiliyle telef olursa ve eğer işçi de bu telefiyetten sakınma imkânına sahip olur da taksirli davranırsa, yine malın bedelini ödemekle yükümlü olur. Aynı şekilde üzerinde çalışıp İşlemekte olduğu başkasına âit kumaşı sandığa koyma imkânına sahip olduğu halde ihmalkârlık edip o kumaşı muhkem olmayan bir yere bırakır; sonra o kumaşa yağ isabet edip bozarsa veya çocuklar o kumaşla oynayıp bozarlarsa veya çahmrsa, yine bedelini ödemesi gerekir. Ama telefiyetten sakınması mümkün olmazsa, meselâ o kumaşı muhkem bir yere saklar, sonra da ilâhî takdir sonucu çıkan bir yangında yanarsa, yâ da çahmrsa tazminat ödeyip ödemeyeceği hususunda ihtilâf edilmiştir: Bazıları derler ki, bu işçi iyi halli olarak da bilinse kötü halli olarak da bilinse tazminat ödemekle yükümlü olur. Bazıları da derler ki, hiç bir surette tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Diğer bazıları derler ki; bu işçi eğer iyi halli olarak biliniyorsa tazminat ödemez. Kötü halli olarak biliniyorsa tazminat öder. Eğer hangi halde olduğu bilinmiyorsa, sulh olmak için yan tazminat öder. Bazıları da derler ki; bu durumda işçinin iyi veya kötü halli oluşuna bakılmaz. Her halükârda sulh olmak için, telef olan malın yarı kıymetini Öder.
Şunu da belirtelim ki, telef olan bir insan için tazminat ödemek gerekmez. Diyelim ki adamın biri, bir hayvan icar eder de sırtına biner ve sahibine de hayvanı sürmesini emreder; yürüyüş esnasında üzerindeki adam düşer, bir tarafı kırılır veya ufalanırsa, hayvan sahibi tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Çünkü insan, cinayete mâruz kalırsa, bedeli tazmin edilir. Oysa burada cinayet yoktur. Çünkü hayvanı sürmesi için hayvan sahibine emri veren, müstecirin kendisidir. Gemiye binen ve suya düşüp de boğulan yolcunun bedeli de tazmin edilmez.
Tabibin yaptığı operasyon nedeniyle ölen kişi için de tazminat ödenmez. Yalnız tabibin de operasyon yaparken mûtad yerlerin dışına çıkmaması ve vücudun gereksiz kısımlarında operasyona girişmemesi, çalışma esnasında normal olarak gereken bütün önlemleri alması şarttır. Ama bu önlemlerden birini almaz da hastanın bir organını telef ederse veya bu sebeple öldürürse, taksirli davrandığından dolayı suçlu olur. Hasta ölmez de bir uzvu telef olursa, telef olan bu uzvun tam diyetini ödemesi gerekir. Ölürse diyetinin yarısını Ödemesi gerekir. Çünkü birinci durumda, bölünmez olan tam bir uzvu telef etmiş olmaktadır. Dolayısıyla o uzvun diyetini tam olarak ödemesi gerekir. İkinci durumdaysa iki sebepten ötürü can telef etmiştir: