reyyan
Mon 6 September 2010, 07:43 pm GMT +0200
Tekrar mı? Sanat mı?
Yrd. Doç. Cüneyt Eren
Giriş
Tekrar, Arapça bir kelime olup, sözlükte aynı bir kelimenin veya aynı bir düşüncenin, belli bir davranışın, tesadüfi olarak veya otomatik ya da kasıtlı olarak yeniden söylenmesi, ifade edilmesi veya yapılmasına denir. Tekrarın edebiyatın çarkları içerisinde öğrenme, vurgulama ve şuur altına alma maksadıyla sıkça kullanılagelen bir üslûp olduğu tartışmasız bilinmektedir.Bu yönüyle tekrar, belâgat sanatı içerisinde önemli bir yer teşkil eder. Kur'ân'da varid olup olmadığı hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür;
1) Bunlar içerisinde en meşhur olanı, Kur'ân'da zahir ve mutlak bir tekrarın var olduğu görüşüdür.
2) Diğer bir görüş ise Kur'ân'da tekrarı kabul etmez. Onlara göre Kur'ân-ı Kerim'de tekrar gibi görünen olgu, Kur'ân'ın değişik hikmetler taşıyan bir i'caz örneğidir.
3) Bir başka görüş ise tekrar çeşitleri ile ilgilidir. Bu görüşe göre, Kur'ân'da mutlak tekrar olmayıp, bazı çeşitleri itibariyle vardır
Simdi sırasıyla bu görüşleri inceleyelim:
1. Kur'ân'da Tekrar Vardır
Kur’ân-ı Kerim'de tekrar olduğunu ileri sürenlerin başında Bedruddin Zerkeşî (745/794), ibn Kuteybe (213/276), el-Kadı Ebû Muhammed ibn Atiyye, Celaluddın es-Suyutî (911/1506) ve Zemahşerî (538/1143) gelir.
İmam Zerkeşî, "Araplar, hitaplarında müphem bir husus olduğunda onu tahkik etmek veya mânâyı tekid için tekrara başvuruyorlardı. Kur'ân onların diliyle nâzil olduğundan, hitap tarzı da onların aralarında geçerli usûllere göre olmuştur." der (Zerkeşî, 3/9). Ona göre tekrar, lâfız veya onun muradifinin yeniden zikredilmesidir (3/10-11). Bazılarına göre tekrar, kâinatta görülen bir vakıadır. İnsanın hayat boyunca tekrarla yemek yemesinden, su içmesinden ve hava teneffüs etmesinden tutun, bitkinin tekrar sulanmasına, güneşin tekrar doğmasına kadar bir çok hususta tekrarı müşahede etmekteyiz. Keza konuşmanın nesir ve şiirinde de tekrar, bir prensip olarak kendisini göstermektedir (Alûsî, 20). Zamahşerî de, "Tekrar yoluyla mânâ muhatabın ruhuna öyle yerleşir ki, bu, kökleşmiş bir akide hâlini alır. Bu da, insan fıtratının âşina olduğu bir husustur." der (Zemahşerî, 5:160).
2. Kur'ân'da Tekrar Yoktur
Muhammed Kutub, Kur'ân'da tekrar bulunmadığını iddia edenlerdendir. Ona göre tekrar zannedilen, Cennet meyveleri örneği müteşabihattandır (Kutub, 245). Muasır Ürdün ulemasından Fadıl Hasan Abbas da Kur'ân'da tekrar bulunduğu iddiasını reddeder. Ona göre, tekrar zannedilen âyetler, iyice tetkik edilse, bir çok hikmete mebnî oldukları ortaya çıkacaktır (Abbas, 21).
3. Tekrar, Çeşitlerine Göre Hem Vardır Hem Yoktur
Bu görüş, genel anlamda tekrarın, çeşitleri içerisinde değerlendirilmesini hedefler.
Örneğin, İmam Hattabî'ye göre tekrar, memduh ve mezmum olmak üzere ikiye ayrılır. O, tekrarında ihtiyaç bulunmayan mezmum tekrarın Kur’ân-ı Kerim'de yer almadığını söyler (Bahazık, 203). Ona göre tekrar, Kur'ân'da tâzim edilmesi gereken mühim konularda gelmektedir. El-Hâkkâtu me'lhâkka; el-Kâriatu me'l-Kâria gibi. Ve yine bu meyanda Kur'ân kıssaları içerisinde tekrar olup olmadığı tartışılmıştır. Söz gelimi Seyyid Kutub, Kur'ân kıssalarında tekrar olduğunu kabul etmez ve şu açıklamayı yapar: "Kur'ân kıssalarından bir kısmının bir kaç sûrede tekrarlandığını gören bazı kimseler, bunu sırf tekrardan ibaret sanırlar. Hâlbuki, tam bir anlayışla tetkik edildiğinde görülür ki, herhangi bir kıssanın bir parçasının tekrar tekrar anlatılması, yeni bir mevzua ışık tutmak ve yeni bir meseleyi aydınlatmak içindir. Ve anlatılan kısım, sadece o mevzu ile alâkalı bir parçadır." (S. Kutub, 1:112).
Eski Ezher şeyhlerinden Muhammed el-Hıdır Hüseyin (1876-1958) de Kur'ân kıssalarında tekrarı reddederek, "Kur'ân kıssalarında tekrar yoktur. Bir sûrede zikri geçen aynı kıssa diğer bir sûrede daha değişik mânâ ve hikmetleriyle gelir" der (et-Tunusî, 537-554).
Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın konuyla ilgili görüşü ise şöyledir: "Muhatap Âdem, Nuh, Musa (aleyhimusselâm) ile ilgili bazı kıssaların tekrar edildiğine şahid olur. Aslında tam bir tekrar yoktur. Sûrenin genel havası ve siyak münasebetiyle aynı kıssa her seferinde değişik ayrıntılar eklenerek farklı üslûpla ele alınır ve bu farklı detaylar değişik ibretlere medar olurlar.. …Keza aynı şahısla ilgili kıssanın çeşitli yerlerde zikredilen unsurları, ihtilâf veya zıtlık olmaksızın, bir tek konu teşkil eder. Değişik pasajlar bir araya getirildiğinde konunun büyük ve detaylı bir tablosu elde edilir." (S. Yıldırım, 110).
Kur'ân'daki kıssaların tekrarı mutlak değildir. Aynı kıssa, herhangi bir sûrede, o sûrenin ana temasına ve takip ettiği daha başka maksatlara uygun düşen, hizmet eden yanlarıyla anlatılır. Kur’ân, kıssanın bir halkasını nazara verdiğinde, normal olarak daha önce zikretmediği yeni bir hususu sevk eder ve lâfızlarında da bazı değişiklikler yapar. Meselâ, Kur'ân'da en çok tekrarlanan kıssa Hz. Musa kıssasıdır. Bu kıssa takriben otuz yerde varid olmuştur. Bu tekrarlarda altı yer hariç, kıssaya siyaktan dolayı tevcihî işaretler vardır. Esas halkalar ise hemen hiç tekrar edilmez. Eğer kıssanın bir bölümü (sahnesi) tekrar edilmişse, muhakkak yeni bir şey getirilmiştir. Bu kıssa, öteki kıssalar hakkında da bilgi verir. Binaenaleyh, dikkatsiz, tetkiksiz sathi Kur'ân okuyucularının zannettikleri gibi, Kur'ân kıssalarında mutlak tekrar yoktur (Çelik, 12).
Bir Değerlendirme
Konu ile geçen misalleri arttırmamız mümkündür. Fakat, şu hususun altını çizmek gerekir. Bu konu, öteden beri bazı müsteşriklerin serrişte ettikleri bir husustur. Yukarıda adı geçen bazı Müslüman âlimler, meseleye müsteşriklere cevap açısından yaklaşmışlardır. Oysa, mesele Kur’ân'ın kendisi içinde mütalâa edilmelidir. Bir lâfzın birkaç yerde geçmesi tekrar demek midir, bu konuda üzerinde durmak gerekir. Lâfız, evet çok defa, mânâya hizmet eder; fakat aynı zamanda, belâgata da hizmet eder; daha da önemlisi, kendisi için serdedildiği hedefe hizmet eder. Dolayısıyla konu, çok yönlü ele alınmalıdır. Ayrıca, herhangi bir lâfız, mânâ-yı ismîsiyle, yani sadece kendi adına ele alınmamalıdır. Her lâfzın, bulunduğu cümle, paragraf ve metinde kendine has bir yeri olduğu gibi, o cümle, paragraf ve metnin bütünlüğü içinde de bir yeri vardır. Bu bakımdan, meselâ bir binada taş veya tuğla, çimento gibi ana malzeme, binanın hemen hemen tamamında kullanılır. Buna karşılık, kereste gibi belirli yerlerde kullanılanlar, cam gibi daha az yerlerde kullanılanlar da vardır. Bu temel prensibi kâinatta her yerde görürüz. Kâinattaki bütün varlıkları oluşturan kaç temel madde vardır; ama bu temel maddeler, sayısız çeşitte varlığa malzeme olmuştur. Dolayısıyla, eğer aynı kelime, ibare ve cümlelerin farklı yerlerde kullanılması gerekliyse, bunu kullanmamak eksikliktir. Kullanılması ise, mezmum bir tekrar değil, bir lüzum hâlini alır. Ayrıca, aynı lâfız bir kaç mânâya da gelebilir. Kanaatimizce mesele, bütün bu hususlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Meselenin bir diğer boyutu da şudur. Kur’ân-ı Kerim, her şeyden önce, belli maksatları olan bir irşat kitabıdır. O, her çağda ve her yerde her seviyeden insana hitap eder. Bunun dışında, onda çok farklı hususlar da yer aldığı gibi, 'tasrif', yani ana fikir ve verilmesi gereken mesajları, farklı yerlerde, farklı konular içinde, farklı açılardan, farklı delillerle, fakat daima birbirini destekler ve neticede aynı hedefe parmak basar bir üslûpta takdim etmek, Kur’ân'ın en önemli üslûp özellik ve esaslarından biridir. Yine, Kur’ân, 23 yılda çoğu defa farklı hâdiseler üzerine inmiş, bazen sorulan sorulara cevap vermiştir. İnsan hayatı, birbirinden bağımsız ve kopuk malzemelerden mürekkep değildir. Bu hayatın, her bir karesi diğerleriyle içten münasebet içindedir ve hepsi birden bir bütünlük arz eder. Hattâ, bu karelerin belirgin kenarları, çizgileri bile yoktur. Dolayısıyla, elbette kullanılan malzemede benzerlikler, aynılıklar olacaktır. Ama, bu aynılıklar hiç bir zaman tıpatıp değil, mislîdir, yani misliyle aynılık vardır.
İddia Edilen Tekrar Çeşitleri ve Kur'ân
Kur'ân-ı Kerim'de tekrar olduğunu iddia edenler, onu çeşitleri ile değerlendirmektedirler. Bu meyanda tekrarı bir kaç kısma ayırmışlardır. Bunlar, yaygınlık sırasıyla şunlardır:
Âyetlerin tekrarı,
Kıssaların tekrarı
Anahtar bir kelimenin tekrarı
Bazı emir ve nehiylerin tekrarı
Harf tekrarı.
Şimdi sırasıyla bu çeşitleri görelim:
Âyetlerin Tekrarı
Kur'ân-ı Kerim'de sözü edilen tekrar çeşitleri içerisinde belki de en meşhuru bazı âyetlerin tekrar edildiği iddiasıdır. Bu iddiaya göre, Kur'ân-ı Kerim'de bazı âyetler bir çok hikmete mebni tekrar edilmişlerdir. Kanaatimizce, meseleye öncelikle her dilin kendi ölçüleri içerisindeki karakteristik yapısı göz önünde bulundurularak bakmakta fayda vardır. Cümle, malûm olduğu üzere kelime gruplarından oluşan mânâlı sözlerdir. Duygu, düşünce ve fiili ifade eden bir cümleyi oluşturabilmek için gerekirse aynı lâfzı birden fazla kullanmak, dilin karakteristik özelliğinden olsa gerektir. Buna aceleci bir hükümle tekrar hükmü verilmesi yanlış olmalıdır. Diğer yönden, Kur'ân'ın İlâhî mesajının kendine has karakteristik üslubu da unutulmamalıdır. İlk bakışta tekrar gibi gözükse bile, tekrar gibi gözüken bu şeyde teknik olarak gizli bir sanat ve i'caz vardır. Bu hususu bazı misallerle izah etmeye çalışalım:
Tekrar olduğu iddia edilen âyetlerden biri Kâfirûn Sûresi'nde geçen 3 . ve 5. âyetlerdir. İlk bakışta lâfızlarında müştereklik görünen 3. ve 5. âyetler arasında aslında mânâ yönüyle büyük farklılık bulunmaktadır. 3. âyet, ekser müfessirlerin ittifakıyla hâli anlatmaktadır. Yani Resûlullah (s.a.s), müşriklerin vahyin indiği andaki hâllerini tasvir adına, "Sizler, benim taptığıma tapmıyorsunuz" demektedir. Lâfzen aynı görünen 5. âyette ise durum farklıdır. Burada Allah Teâlâ'nın Resûlü'ne gaybdan haber vermesi ile gerçekleşen mûcizevî "Sizler, benim taptığıma (istikbalde de) tapacak değilsiniz" ihbarı söz konusudur. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, bu mevzuda şöyle der: "..Siz de benim ibadet etmekte bulunduğum Ma'buduma ibadet edicilerden değilsiniz. Yahut siz de benim gibi tevhid ve ihlâs ile ibadet etmediniz, etmiyorsunuz ve etmezsiniz. Bu iki âyet ilk bakışta evvelkilerin tekrarı gibi görünür. Bunda müfessirlerin iki vechi vardır: Birisi, mahza te'kid ile takviye için tekrar edilmiş olmasıdır ki, üçüncü menfi cümle, ismiyye olarak daha kuvvetli bir surette birinciyi, dördüncü de aynıyla üçüncüyü mânâ itibariyle te'kit eder denilmiştir." Elmalılı, burada böyle te'kidli bir tekrarın dil açısından mümkün görünmediğini izah ettikten sonra şu neticeye varır: "Şu hâlde bunda lugavî mânâsıyla bir te'kit ve takviye zahir olsa da, ıstılah mânâsıyla bir te'kit zahir değildir. Bu bir atıftır, atıf ise az çok başkalık ifade eder, onun için cumhur, bu âyetlerde mânen tekrar olmadığını ve binaenaleyh sade te'kit değil, her birinin bir tesis olduğunu beyan etmişlerdir." (Yazır, 9:6224-6226)
Şimdi de, hakkında tekrar olduğu beyan edilen kıblenin tahvili ile ilgili âyetlere göz atalım;
(Ey Muhammed!) Elbette İlâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz. Haydi çevir yüzünü Mescid-i Haram'a doğru! Siz de ey mü'minler, nerede olursanız olunuz çevirin yüzünüzü oraya doğru. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rabbileri tarafından olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir (Bakara/2: 144).
Her nereden yola çıkarsan çık, sen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de ey mü’minler! Her nerede olursanız yüzünüzü oraya doğru çevirin ki, halk aleyhinizde kullanacak bir delil bulamasın. Yalnız onlardan haksızlık edenler başka! Siz de onlardan değil, Ben'den çekinin ve o tarafa yönelin ki, size olan nimetlerimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu tutmuş olasınız (Bakara/2: 150).
Yrd. Doç. Cüneyt Eren
Giriş
Tekrar, Arapça bir kelime olup, sözlükte aynı bir kelimenin veya aynı bir düşüncenin, belli bir davranışın, tesadüfi olarak veya otomatik ya da kasıtlı olarak yeniden söylenmesi, ifade edilmesi veya yapılmasına denir. Tekrarın edebiyatın çarkları içerisinde öğrenme, vurgulama ve şuur altına alma maksadıyla sıkça kullanılagelen bir üslûp olduğu tartışmasız bilinmektedir.Bu yönüyle tekrar, belâgat sanatı içerisinde önemli bir yer teşkil eder. Kur'ân'da varid olup olmadığı hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür;
1) Bunlar içerisinde en meşhur olanı, Kur'ân'da zahir ve mutlak bir tekrarın var olduğu görüşüdür.
2) Diğer bir görüş ise Kur'ân'da tekrarı kabul etmez. Onlara göre Kur'ân-ı Kerim'de tekrar gibi görünen olgu, Kur'ân'ın değişik hikmetler taşıyan bir i'caz örneğidir.
3) Bir başka görüş ise tekrar çeşitleri ile ilgilidir. Bu görüşe göre, Kur'ân'da mutlak tekrar olmayıp, bazı çeşitleri itibariyle vardır
Simdi sırasıyla bu görüşleri inceleyelim:
1. Kur'ân'da Tekrar Vardır
Kur’ân-ı Kerim'de tekrar olduğunu ileri sürenlerin başında Bedruddin Zerkeşî (745/794), ibn Kuteybe (213/276), el-Kadı Ebû Muhammed ibn Atiyye, Celaluddın es-Suyutî (911/1506) ve Zemahşerî (538/1143) gelir.
İmam Zerkeşî, "Araplar, hitaplarında müphem bir husus olduğunda onu tahkik etmek veya mânâyı tekid için tekrara başvuruyorlardı. Kur'ân onların diliyle nâzil olduğundan, hitap tarzı da onların aralarında geçerli usûllere göre olmuştur." der (Zerkeşî, 3/9). Ona göre tekrar, lâfız veya onun muradifinin yeniden zikredilmesidir (3/10-11). Bazılarına göre tekrar, kâinatta görülen bir vakıadır. İnsanın hayat boyunca tekrarla yemek yemesinden, su içmesinden ve hava teneffüs etmesinden tutun, bitkinin tekrar sulanmasına, güneşin tekrar doğmasına kadar bir çok hususta tekrarı müşahede etmekteyiz. Keza konuşmanın nesir ve şiirinde de tekrar, bir prensip olarak kendisini göstermektedir (Alûsî, 20). Zamahşerî de, "Tekrar yoluyla mânâ muhatabın ruhuna öyle yerleşir ki, bu, kökleşmiş bir akide hâlini alır. Bu da, insan fıtratının âşina olduğu bir husustur." der (Zemahşerî, 5:160).
2. Kur'ân'da Tekrar Yoktur
Muhammed Kutub, Kur'ân'da tekrar bulunmadığını iddia edenlerdendir. Ona göre tekrar zannedilen, Cennet meyveleri örneği müteşabihattandır (Kutub, 245). Muasır Ürdün ulemasından Fadıl Hasan Abbas da Kur'ân'da tekrar bulunduğu iddiasını reddeder. Ona göre, tekrar zannedilen âyetler, iyice tetkik edilse, bir çok hikmete mebnî oldukları ortaya çıkacaktır (Abbas, 21).
3. Tekrar, Çeşitlerine Göre Hem Vardır Hem Yoktur
Bu görüş, genel anlamda tekrarın, çeşitleri içerisinde değerlendirilmesini hedefler.
Örneğin, İmam Hattabî'ye göre tekrar, memduh ve mezmum olmak üzere ikiye ayrılır. O, tekrarında ihtiyaç bulunmayan mezmum tekrarın Kur’ân-ı Kerim'de yer almadığını söyler (Bahazık, 203). Ona göre tekrar, Kur'ân'da tâzim edilmesi gereken mühim konularda gelmektedir. El-Hâkkâtu me'lhâkka; el-Kâriatu me'l-Kâria gibi. Ve yine bu meyanda Kur'ân kıssaları içerisinde tekrar olup olmadığı tartışılmıştır. Söz gelimi Seyyid Kutub, Kur'ân kıssalarında tekrar olduğunu kabul etmez ve şu açıklamayı yapar: "Kur'ân kıssalarından bir kısmının bir kaç sûrede tekrarlandığını gören bazı kimseler, bunu sırf tekrardan ibaret sanırlar. Hâlbuki, tam bir anlayışla tetkik edildiğinde görülür ki, herhangi bir kıssanın bir parçasının tekrar tekrar anlatılması, yeni bir mevzua ışık tutmak ve yeni bir meseleyi aydınlatmak içindir. Ve anlatılan kısım, sadece o mevzu ile alâkalı bir parçadır." (S. Kutub, 1:112).
Eski Ezher şeyhlerinden Muhammed el-Hıdır Hüseyin (1876-1958) de Kur'ân kıssalarında tekrarı reddederek, "Kur'ân kıssalarında tekrar yoktur. Bir sûrede zikri geçen aynı kıssa diğer bir sûrede daha değişik mânâ ve hikmetleriyle gelir" der (et-Tunusî, 537-554).
Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın konuyla ilgili görüşü ise şöyledir: "Muhatap Âdem, Nuh, Musa (aleyhimusselâm) ile ilgili bazı kıssaların tekrar edildiğine şahid olur. Aslında tam bir tekrar yoktur. Sûrenin genel havası ve siyak münasebetiyle aynı kıssa her seferinde değişik ayrıntılar eklenerek farklı üslûpla ele alınır ve bu farklı detaylar değişik ibretlere medar olurlar.. …Keza aynı şahısla ilgili kıssanın çeşitli yerlerde zikredilen unsurları, ihtilâf veya zıtlık olmaksızın, bir tek konu teşkil eder. Değişik pasajlar bir araya getirildiğinde konunun büyük ve detaylı bir tablosu elde edilir." (S. Yıldırım, 110).
Kur'ân'daki kıssaların tekrarı mutlak değildir. Aynı kıssa, herhangi bir sûrede, o sûrenin ana temasına ve takip ettiği daha başka maksatlara uygun düşen, hizmet eden yanlarıyla anlatılır. Kur’ân, kıssanın bir halkasını nazara verdiğinde, normal olarak daha önce zikretmediği yeni bir hususu sevk eder ve lâfızlarında da bazı değişiklikler yapar. Meselâ, Kur'ân'da en çok tekrarlanan kıssa Hz. Musa kıssasıdır. Bu kıssa takriben otuz yerde varid olmuştur. Bu tekrarlarda altı yer hariç, kıssaya siyaktan dolayı tevcihî işaretler vardır. Esas halkalar ise hemen hiç tekrar edilmez. Eğer kıssanın bir bölümü (sahnesi) tekrar edilmişse, muhakkak yeni bir şey getirilmiştir. Bu kıssa, öteki kıssalar hakkında da bilgi verir. Binaenaleyh, dikkatsiz, tetkiksiz sathi Kur'ân okuyucularının zannettikleri gibi, Kur'ân kıssalarında mutlak tekrar yoktur (Çelik, 12).
Bir Değerlendirme
Konu ile geçen misalleri arttırmamız mümkündür. Fakat, şu hususun altını çizmek gerekir. Bu konu, öteden beri bazı müsteşriklerin serrişte ettikleri bir husustur. Yukarıda adı geçen bazı Müslüman âlimler, meseleye müsteşriklere cevap açısından yaklaşmışlardır. Oysa, mesele Kur’ân'ın kendisi içinde mütalâa edilmelidir. Bir lâfzın birkaç yerde geçmesi tekrar demek midir, bu konuda üzerinde durmak gerekir. Lâfız, evet çok defa, mânâya hizmet eder; fakat aynı zamanda, belâgata da hizmet eder; daha da önemlisi, kendisi için serdedildiği hedefe hizmet eder. Dolayısıyla konu, çok yönlü ele alınmalıdır. Ayrıca, herhangi bir lâfız, mânâ-yı ismîsiyle, yani sadece kendi adına ele alınmamalıdır. Her lâfzın, bulunduğu cümle, paragraf ve metinde kendine has bir yeri olduğu gibi, o cümle, paragraf ve metnin bütünlüğü içinde de bir yeri vardır. Bu bakımdan, meselâ bir binada taş veya tuğla, çimento gibi ana malzeme, binanın hemen hemen tamamında kullanılır. Buna karşılık, kereste gibi belirli yerlerde kullanılanlar, cam gibi daha az yerlerde kullanılanlar da vardır. Bu temel prensibi kâinatta her yerde görürüz. Kâinattaki bütün varlıkları oluşturan kaç temel madde vardır; ama bu temel maddeler, sayısız çeşitte varlığa malzeme olmuştur. Dolayısıyla, eğer aynı kelime, ibare ve cümlelerin farklı yerlerde kullanılması gerekliyse, bunu kullanmamak eksikliktir. Kullanılması ise, mezmum bir tekrar değil, bir lüzum hâlini alır. Ayrıca, aynı lâfız bir kaç mânâya da gelebilir. Kanaatimizce mesele, bütün bu hususlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Meselenin bir diğer boyutu da şudur. Kur’ân-ı Kerim, her şeyden önce, belli maksatları olan bir irşat kitabıdır. O, her çağda ve her yerde her seviyeden insana hitap eder. Bunun dışında, onda çok farklı hususlar da yer aldığı gibi, 'tasrif', yani ana fikir ve verilmesi gereken mesajları, farklı yerlerde, farklı konular içinde, farklı açılardan, farklı delillerle, fakat daima birbirini destekler ve neticede aynı hedefe parmak basar bir üslûpta takdim etmek, Kur’ân'ın en önemli üslûp özellik ve esaslarından biridir. Yine, Kur’ân, 23 yılda çoğu defa farklı hâdiseler üzerine inmiş, bazen sorulan sorulara cevap vermiştir. İnsan hayatı, birbirinden bağımsız ve kopuk malzemelerden mürekkep değildir. Bu hayatın, her bir karesi diğerleriyle içten münasebet içindedir ve hepsi birden bir bütünlük arz eder. Hattâ, bu karelerin belirgin kenarları, çizgileri bile yoktur. Dolayısıyla, elbette kullanılan malzemede benzerlikler, aynılıklar olacaktır. Ama, bu aynılıklar hiç bir zaman tıpatıp değil, mislîdir, yani misliyle aynılık vardır.
İddia Edilen Tekrar Çeşitleri ve Kur'ân
Kur'ân-ı Kerim'de tekrar olduğunu iddia edenler, onu çeşitleri ile değerlendirmektedirler. Bu meyanda tekrarı bir kaç kısma ayırmışlardır. Bunlar, yaygınlık sırasıyla şunlardır:
Âyetlerin tekrarı,
Kıssaların tekrarı
Anahtar bir kelimenin tekrarı
Bazı emir ve nehiylerin tekrarı
Harf tekrarı.
Şimdi sırasıyla bu çeşitleri görelim:
Âyetlerin Tekrarı
Kur'ân-ı Kerim'de sözü edilen tekrar çeşitleri içerisinde belki de en meşhuru bazı âyetlerin tekrar edildiği iddiasıdır. Bu iddiaya göre, Kur'ân-ı Kerim'de bazı âyetler bir çok hikmete mebni tekrar edilmişlerdir. Kanaatimizce, meseleye öncelikle her dilin kendi ölçüleri içerisindeki karakteristik yapısı göz önünde bulundurularak bakmakta fayda vardır. Cümle, malûm olduğu üzere kelime gruplarından oluşan mânâlı sözlerdir. Duygu, düşünce ve fiili ifade eden bir cümleyi oluşturabilmek için gerekirse aynı lâfzı birden fazla kullanmak, dilin karakteristik özelliğinden olsa gerektir. Buna aceleci bir hükümle tekrar hükmü verilmesi yanlış olmalıdır. Diğer yönden, Kur'ân'ın İlâhî mesajının kendine has karakteristik üslubu da unutulmamalıdır. İlk bakışta tekrar gibi gözükse bile, tekrar gibi gözüken bu şeyde teknik olarak gizli bir sanat ve i'caz vardır. Bu hususu bazı misallerle izah etmeye çalışalım:
Tekrar olduğu iddia edilen âyetlerden biri Kâfirûn Sûresi'nde geçen 3 . ve 5. âyetlerdir. İlk bakışta lâfızlarında müştereklik görünen 3. ve 5. âyetler arasında aslında mânâ yönüyle büyük farklılık bulunmaktadır. 3. âyet, ekser müfessirlerin ittifakıyla hâli anlatmaktadır. Yani Resûlullah (s.a.s), müşriklerin vahyin indiği andaki hâllerini tasvir adına, "Sizler, benim taptığıma tapmıyorsunuz" demektedir. Lâfzen aynı görünen 5. âyette ise durum farklıdır. Burada Allah Teâlâ'nın Resûlü'ne gaybdan haber vermesi ile gerçekleşen mûcizevî "Sizler, benim taptığıma (istikbalde de) tapacak değilsiniz" ihbarı söz konusudur. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, bu mevzuda şöyle der: "..Siz de benim ibadet etmekte bulunduğum Ma'buduma ibadet edicilerden değilsiniz. Yahut siz de benim gibi tevhid ve ihlâs ile ibadet etmediniz, etmiyorsunuz ve etmezsiniz. Bu iki âyet ilk bakışta evvelkilerin tekrarı gibi görünür. Bunda müfessirlerin iki vechi vardır: Birisi, mahza te'kid ile takviye için tekrar edilmiş olmasıdır ki, üçüncü menfi cümle, ismiyye olarak daha kuvvetli bir surette birinciyi, dördüncü de aynıyla üçüncüyü mânâ itibariyle te'kit eder denilmiştir." Elmalılı, burada böyle te'kidli bir tekrarın dil açısından mümkün görünmediğini izah ettikten sonra şu neticeye varır: "Şu hâlde bunda lugavî mânâsıyla bir te'kit ve takviye zahir olsa da, ıstılah mânâsıyla bir te'kit zahir değildir. Bu bir atıftır, atıf ise az çok başkalık ifade eder, onun için cumhur, bu âyetlerde mânen tekrar olmadığını ve binaenaleyh sade te'kit değil, her birinin bir tesis olduğunu beyan etmişlerdir." (Yazır, 9:6224-6226)
Şimdi de, hakkında tekrar olduğu beyan edilen kıblenin tahvili ile ilgili âyetlere göz atalım;
(Ey Muhammed!) Elbette İlâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz. Haydi çevir yüzünü Mescid-i Haram'a doğru! Siz de ey mü'minler, nerede olursanız olunuz çevirin yüzünüzü oraya doğru. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rabbileri tarafından olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir (Bakara/2: 144).
Her nereden yola çıkarsan çık, sen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de ey mü’minler! Her nerede olursanız yüzünüzü oraya doğru çevirin ki, halk aleyhinizde kullanacak bir delil bulamasın. Yalnız onlardan haksızlık edenler başka! Siz de onlardan değil, Ben'den çekinin ve o tarafa yönelin ki, size olan nimetlerimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu tutmuş olasınız (Bakara/2: 150).