- Teğabün talâk ve tahrim sûreleri

Adsense kodları


Teğabün talâk ve tahrim sûreleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Tue 4 January 2011, 08:12 pm GMT +0200
TEĞÂBÜN, TALÂK VE TAHRÎM SÛRELERİ


7281- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Kim Allah'a inanırsa O, onun gönlünü

doğruya yöneltir" mealindeki âyetini (Teğâbün, 11) şöyle yorumladı: "Yani kişi birçok musibetlerle karşılaşır ve bunların Allah tara­fından geldiğini bilir de teslim olup razı olur­sa." [Buhârî]

7282- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona: "Ey iman edenler! Eşlerinizden, ço­cuklarınızdan size gerçekten düşman olanlar vardır, işte onlardan sakının!" mealindeki âyet­ten (Teğâbün, 14) sordular, şöyle cevapladı:

"Bunlar Mekke ahalisinden müslüman olup, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gitmek istediler. Fakat eşleri ve çocukları on­lara mani olup bırakmak istemediler. Nihayet bunlar Allah Resulüne sallallahu aleyhi ve sel-lem geldiklerinde insanların dinde fakihleşip oldukça mesafe aldıklarını gördüler. Bunun üzerine kendilerine önceden mâni olmak iste­yen eşlerini ve çocuklarını cezalandırmak iste­diler. Bunun üzerine bu âyet indi. " |Tirmizî|

7283- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

O, "Ey Peygamber! Kadınları boşadığı-nızda onları iddetlerini gözeterek boşayın!" mealindeki âyetini (Talâk, 1): "Yani iddetleri-ne doğru boşayın." şeklinde yorumladı.

Mâlik dedi ki: "Bununla her bir temizlik devresinde bir kere boşamağı kastetmiştir."

7284- Muâz radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey insanlar! Allah'tan sakınmayı amaç edinirseniz; size rızık sermayesiz ve ticaretsiz de gelir." Sonra şu âyeti okudu: "Kim Al­lah'dan korkarsa Allah ona bir çıkar yol kılar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır." (Talâk, 2) [Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

7285- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Cahş'ın kızı Zeyneb'in yanında kalır, onun yanında bal şerbeti içerdi. Ben ve Hafsa an­laştık, dedik ki: 'Allah Resulü hangimizin ya-

nına girerse, ona şöyle diyecektir: 'Sende ma-ğafir kokusu duyuyomm. Mağâfir (Arkıt ağa­cının sakızı) mi yedin?'Derken birinin yanına gelip girmiş ve o da ona bunu söylemiş. O sal-lallahu aleyhi ve sellem de şu cevabı vermiş: 'Hayır; Zeyneb bini Cahş'ın yanında bal şer­beti içtim. Bir daha bal içmem.'

Bunun üzerine 'Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığım sen neden kendine yasak ediyorsun'mealindeki âyel (Tahrîm, 1) indi. Âişe ile Hafsa'ya hitaben de 'Eğer ikiniz tev-be ederseniz..,* mealindeki âyet (Tahrîm, 4) nazil oldu.

'Bilakis bal içtim, artık onu bir daha iç-memeye yemin ettim bunu kimseye söyleme!' dediği için, hani Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, 'Hanımlarından birine gizli bir şey söylemişti' (Tahrîm, 3) âyeli nazil olmuştur."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî]

7286- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "(Hz.)  Ömer'e,  Peygamber  sallallahu aleyhi ve sellem'in; Allah'ın haklarında:'Eğer ikiniz tevbe ederseniz kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur" buyurduğu (Tahrim, 4) iki ha­nımı hususunda sormak isledim. Bir fırsatını bulamıyordum. Nihayet Ömer hac için yola çıktığında ben de onunla beraber çıktım. Der­ken bîr müddet gittikten sonra Ömer halktan ayrıldı. Onunla beraber ben de elimdeki ibrik­le saptım. Def-i hacetini yaptı. Sonra bana geldi, eline su döktüm, abdest aldı.

Fırsat bu fırsat deyip ona şöyle dedim: 'Ey mü'minlerin emîri! Allah'ın haklarında 'Ey iki (kadın) eğer siz Allah'a tevbe ederseniz kaymakta olan kalpleriniz düzelmiş olur' bu­yurduğu o iki kadın kimdir?"

Ömer cevab verdi; "Hayret sana ey Ab-bâs'm oğlu!"

Zührî der ki: Vallahi (Ömer bu sorudan) hoşlanmadı. Fakat kendisine sorulan suali gizleyip cevapsız da bırakamazdı; bu neden­le: 'O iki kadın Hafsa ile Âişe'dir' dedi.

Sonra (Ömer) hadisin devamını şöyle zik­retti:

'Biz kadınlarına tahakküm eden bir Ku-reyş topluluğu idik. Medine'ye gelince kadın­larına mahkum olan, kadın sözü dinleyen in­sanlarla karşılaştık. Tabii bizim kadınlarımız onların kadınlarından bu huyu kapmağa baş­ladılar. Evim Ümeyyeoğullarının mahallesi olan Medine'nin dış mahallelerindeydi.

Bir gün hanımıma kızmıştım. Baktım ba­na karşılık veriyor. Onun bana böyle cevap vermesi hoşuma gitmedi, kabul etmedim. Bu defa bana şöyle dedi: 'Neden cevap vermem­den hoşlanmıyorsun? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımları bile Allah Resû-lü sallallahu aleyhi ve sellem'e rahatlıkla kar­şılık veriyorlar. Halta onlardan biri kalkıp gündüz akşama kadar onunla konuşmamazlık yapabiliyor.' Bunu duyunca hemen Hafsa'nm yanına koştum ve sordum: 'Siz Allah Resulü­ne kafa mı tutuyor sunuz?' 'Evet' deyince, Ömer şöyle dedi: "Vay halinize! İçinizden bu­nu yapan büyük bir hüsrana uğrar. (İçinizden) Allah Resulünü kızdıran kişi Allah'ın gaza-

bından nasıl emin olabilir? Bu taktirde o he­lak olmuş demektir. Onun için sana tavsiyem, O'nu bii' daha rahatsız etme! onunla dünyalık için tartışmaya girme! Ne istersen ondan de­ğil, benden iste! Komşunun -Âişe'yi kastedi­yor- Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'e daha güzel ve daha sevimli gelmesi, sa­kın ha seni aldatmasın!'

(Ömer anlatmaya devam etti) Ensâr'dan benim bir komşum vardı. Onunla Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e nöbetleşe iner­dik. Bir gün o gider inen vahiy haberlerini getirirdi, bir gün de ben inen vahiyleri ona getirirdim.

O sıralarda Gassân kabilesinin bize harp açmak için atlarını nallattıklarından söz edi­yorduk. Bir gün mutad olduğu üzere arkada­şım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına indi, sonra akşama doğru gelip kapımı çaldı. Bana seslendi. Yanına çıktığımda şöyle dedi: 'Büyük bir olay oldu.'

'Ne oldu? Yoksa Gassânhlar mı geldi?' di­ye sordum.

'Hayır, ondan da daha büyük bir olay ol­du, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellenı hanımlarını boşadı' dedi. 'İşte şimdi Hafsa büyük bir hüsrana uğradı, zaten yakında bu­nun böyle olacağmı tahmin etmiştim'dedim.

Sabah namazımı kılınca, hemen elbisemi giydim, hızla inip Hafsa'nm yanına vardım; baktım ki ağlıyor. Sordum: 'Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem sizi boşadı mı?'

'Bilmiyorum; işte kendisi. Şu yatak odası­na çekilmiştir' dedi.

Onun siyah bir kölesi vardı, yanma var­dım ona: 'Haydi Peygamber'den Ömer için izin iste!' dedim. Adam gitti, dönüp gelerek şöyle dedi:

'Senin için izin istedim? Hiçbir şey deme­di, sadece sustu.'

Hemen oradan ayrılarak, minberin yanına gidip oturdum. Bir de baktım orada, kimileri ağlayan bir grup oturuyor. Ben de biraz otur­dum. Sonra dayanamadım tekrar kölenin ya­nına vardım ve: 'Haydi git benim için tekrar izin iste!' dedim. Gitti, girdi ve sonra çıktı, şöyle dedi: 'Senin geldiğini ona söyledim, ce­vap vermeden sustu.' Tekrar minberin yanına

oturdum, sabredemedim, tekrar köleye gidip 'Haydi gir de benim için izin iste!' dedim. Gi­rip çıktı ve şöyle dedi:

'Senden ona bahsettim, sustu' deyince, ar­kamı döndüm gitmeye başladım. Daha birkaç adım atmadan köle beni çağırdı; 'Haydi gel gir, izin çıktı' dedi.

Hemen gidip içeriye girdim ve selâm ver­dim.

Dirseklerinde iz bırakmış bir hasıra yas­lanmış oturuyordu. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Hanımlarım boşadın mı?' Başını bana doğru kaldırıp: '//ayir'dedi. 'Allahü Ekber' dedim ve ilave ettim: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Biliyorsun, biz Kureyş toplulu­ğu kadınlarımıza hakimdik, (istediklerimizi onlara yaptırırdık) Medine'ye gelince, birtakım insanlara kadınlarının hakim olduğunu, (kadın­larının sözlerini dinlediklerini) gördük. Bizim kadınlarımız da onlardan bu huyu kapmaya başladılar, (kendilerine söz geçiremez olduk.) Hatta bir defasında hanımıma kızdım, o da ba-

na cevap vermeye, benimle tartışmaya başladı. Bana karşılık vermesine daha da kızınca, 'Sen bana ne kızıyorsun, vallahi Peygamber'in ha­nımları da Peygarnber'e cevab veriyorlar. Hat­ta onlardan birisinin sabahtan akşama kadar Peygamber'İ yalnız bıraktığı da oluyor' dedi. Ben de ona şu cevabı verdim: 'Şu halde onlar­dan bunu yapanlar büyük bir hüsran içindedir­ler. Helak olmaları muhtemeldir. Onlardan biri, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i öf­kelendirdiği için Allah'ın gazabından nasıl emin olabilir?' Şu halde helak olur gider.*

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca tebessüm etti. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! (Kızım) Hafsa'ya geldim ve dedim ki: 'Komşunun -Âişe'yi kas­tediyor- Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in nezdinde senden daha güzel ve sevim­li olması, sakın ha seni yanıltmasın!' Bunu du­yunca bir kere daha gülümsedi. 'Ey Allah'ın Resulü! Senin yanında biraz daha kalabilir miyim?' deyince, 'Evet' dedi ve ben de otur-

dum. Evinde başımı yukarıya kaldırınca, val­lahi üç tane deri (post) dışında dikkati çekebi­lecek bir şey gözüme ilişmedi ve dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua buyur-san da ümmetine biraz daha dünyalık verse; bakınız Allah kendisine ibadet etmedikleri halde Rumlara ve Perslere dünyalarını geniş­letmiş, (bir çok imkânlar bahşetmiş.)'

Hemen doğruldu, sonra şöyle buyurdu: 'Ey Hattâb'ın oğlu! Yoksa şüphe mî ediyor­sun? Allah onlara iyilikleri dünya hayatında erken vermiş (âhirette ise onların bir nasiple­ri yoktur.)'

Söylediğime pişman oldum ve 'Ne olur, Allah'tan benim için mağfiret iste ey Allah'ın Resulü!" dedim. O pek çok gücendiği için ha­nımlarının yanma bir ay girmemeye yemin et­mişti. Sebep ise ifşa etmesini istemediği bir sözü Hafsa'nın Âişe'ye söylemiş olmasıdır."

Öyle ki, onlara yönelik kızgınlığının şid­detinden dolayı sonunda Allah, onu (Tahrim sûresi) ile uyarmıştı.

7287- Zührî dedi ki:

Urve, Âişe'den naklen bana bildirdi: "Ara­dan yirmidokuz gün geçtiği zaman Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem (yemini gereğin­ce) benim yanıma gelip girdi, böylece (hanım­larını dolaşmaya) benden başladı. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Sen bizim yanımıza bir ay gelmiyeceğine dair yemin etmiştin. Oy­sa yirmİdokuzuncu günü geldin, yanıma gir­din. Günleri saydım.'

Bunun üzerine: 'Ay (bazen) yirmidokuz gün çeker' buyurdu."

Diğer rivayette şu ek yer almıştır: 'Bu ay, yirmi dokuz çekmiştir.' Sonra şöyle dedi: 'Ey Âişe! Sana bir şey anlatacağım, ancak anne babana danışmadan ve onlardan izin isteme­den cevap vermek için acele etmel'Onâsn sonra:

"Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: 'Eğer siz dünya hayatım ve zinetini istiyorsa­nız, gelin sizin boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi iyilikle bırakayım ... büyük mükâfat ha­zırlamıştır.' (Ahzâb, 28-9) âyetini okudu.

Babam ve annemin buna razı olmayacak­larını, Peygamber'den ayrılmamı islemeye-

çeklerini biliyordum. Onun için dedim ki: "Bunun için mi anne babama danışıp izin is­teyeceğim; benim tercihim Allah ve O'nun Resulü ile âhİret yurdudur."

7288- Diğer rivayet:

Âişe O'na dedi ki: "(Bu hususta) Seni ter­cih ettiğimi diğer hanımlarına söyleme!"

Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sel-lem'İn cevabı şu oldu: "Allah beni tebliğ edici olarak gönderdi, beni şaşırtıcı olarak göndermedi."

7289- Onun rivayetlerinden:

"Bu hadise, kendilerine hicâb (örtünme) emredilmeden önceydi."

Onda ayrıca şöyle geçmektedir:

"Ömer, Âişe ile Hafsa'nm yanına girip onları kınadı. Hafsa'ya şöyle dedi: 'Vallahi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sevmediğini (sana gücendiğini) anladım. Ben olmasaydım seni boşayacaktı.'

Yine onda şöyle geçiyor: 'Ey Rebâh! Hay­di git benim için Allah Resulünden içeri gir­mem için izin İste! Zannederim ki Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem benim Hafsa için geldiğimi sanmıştır. Vallahi eğer bana onun boynunu vurmamı emretse gözünün ya­şma bakmam vururum.'

(Ömer) Dedi ki: (Bu esnada) Sesimi de yükselttim. Bunun üzerine o bana izin verdi.

Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'den, hanımlarını boşamadığını, halka söy­lemesi için izin istedi ve o da izin verdi. Bunun üzerine Ömer, mescidin kapısında durup halka avazının çıktığı kadar şöyle seslendi: 'Ey in­sanlar! Bilin ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarını boşamamıştır.'

Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yüzündeki öfkeyi görünce, şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Kadınlarının hakkında seni üzen nedir? Neden canın sıkılıyor? Sen onları boşarsan, Allah melekleri, Cibril, Mi-kâil, ben, Ebû Bekr ve bütün mü'minler se­ninle beraberiz.'

Ömer dedi ki: 'Allah'a hamdolsun ki, söy­lediğim sözü Allah'ın (âyetle) doğrulayacağı­nı ummadığım konuşmalarım azdır. Nihayet şu âyet (tahyîr) nazil oldu:

'(Ey Peygamber eşleri!) Eğer o, sizi bo-sarsa, Rabbi ona sizden daha hayırlı olan (kendini Allah'a veren, inanan, boyun eğen, tevbe eden, kulluk eden, oruç tutan, dul ve ba­kire) esler verebilir.' (Tahrîm, 5)

Onda yine şöyle geçer: "Onunla o kadar konuştum ki yüzünden öıkesi gitti, neşesin­den gülmeye başladı. Gülüşü bakımından da insanların en güzeli idi." (Ömer) dedi ki: Son­ra Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (aşağı) indi. Ben de indim. Ancak ben kütüğe tutunarak indim. Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ise yerde yürür gibi ona eliy­le dokunmadan indi.

Dedim ki: "Sen odada ancak yinnidokuz gün kaldın.' Şöyle buyurdu:

'Ay (bazen) yirmidokuz çeker.'

Dedi ki: Şu âyet nazil oldu:

'Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki o haberi Peygamber' e ve buyruk sahibi olanla-

ra götürselerdi onlardan sonuç çıkarmaya ka­dir olanlar elbette onu bilirdi.' (Nisa, 83)

Ömer dedi ki: İşte ben (bu işten) sonuç çı­karmaya kadir olanlardandım. (Bu sonucu Al­lah'ın izniyle çıkartmıştım.) Bunun üzerine tahyîr âyeti nazil oldu."

7290- Onun rivayetlerindendir:

"Ömer'e bir âyet hakkında soru sormak için tam bir yıl bekledim. Ondan çekindiğim için soramadım. Nihayet hac yolculuğuna çı­kınca, ben de kendisiyle birlikte çıktım. Hac dönüşü yolumuzun bir yerinde Ömer def-i ha­cet yapmak için halktan uzaklaşıp misvak ağaçlarının bulunduğu yere gitti. Bekledim, işini bitirince kendisiyle beraber yürüdüm ve sordum:

'Ey Müminlerin emîri! Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem'e karşı sözbirliği yapan o iki kadın kimdi?'

'Hafsa ile Âişe idi' dedi. Dedim ki: "Tam bir seneden beri bu soruyu sana sormak isli-

yordum, senden çekindiğim İçin bir türlü ce­saret edemedim.'

'Bunda korkacak ne vardır? Bildiğim bir şey varsa ve senin de buna kanaatin varsa, çe­kinme sor! Şayet ben o meseleyi biliyorsam mutlaka sana söylerim.'

Sonra Ömer şöyle devam etti; 'Vallahi biz cahiliyet devrinde kadınlara hiç önem ver­mezdik. Nihayet Allah kadınlara nasıl davra­nacağımızı ve mallarımızı onlara nasıl taksim edeceğimizi bildiren âyetler inzal buyurdu.

Bir gün bir iş üzerinde kendi kendime dü­şünürken karım bana: 'Şöyle şöyle yapsan da­ha iyi olur'dedi. Ben de ona dedim ki: 'Sana ne oluyor, niçin burdasın, benim işime ne ka­rışıyorsun?' Bunun üzerine bana şöyle karşı­lık verdi: 'Doğrusu hayret sana ey Hattâb'ın oğlu! Hiç sana karşılık verilemsini istemez misin? Kızın Hafsa Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e çok rahatlıkla karşılık veri­yor. Bu nedenle (bazen) bir gün boyunca Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kızgın kalıyor.' Ömer (bunu duyunca,) kalktı ve doğ­ruca (kızı) Hafsa'nın evine gitti ve yanına gir­di.' Benzeri rivayet.

Onda şöyle geçer: 'Ömer, Hafsa'nın ya­nından çıktı. Sonra akrabası olduğu için Üm-mü Seleme'nin evine girdi. Onunla da konuş­tu. O şöyle dedi:

'Hayret sana ey Hattâb'ın oğlu! Her şeye müdahale ettin, şimdi de Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem ile hanımlarının arasına da mı girmek istiyorsun?' Ömer dedi ki:' Onun böyle söylemesi bana bayağı tesir etti; içimdeki öfkemi bir anda teskin etti. Onun ya­nından hemen çıkıp Ensâr'dan bir dostumun yanına gittim. Çünkü ortalarda görünmediğim zaman, bana haberleri o iletirdi.

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: Bilahare o, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn yanı­na girince olan bitenleri anlattı. Ümmii Sele­me'nin kendisine söylediğini de anlatınca, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedi.

Onda yine şöyle geçer: Ağladım. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Ey Ömer seni ağlatan nedir?'

'Ey Allah'ın Resulü! Kİsra ile Kayser'İ görmüyor musun, lüks içinde yaşıyorlar. Sen

Allah elçisi olduğun halde onlardaki imkan­dan mahrumsun' dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Dünya onla­rın, âhiretin ise bizim olmasını istemez mi­sin?' [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî]

7291- Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat''ta ley-yin bir isnadla:

Ömer dedi ki: "Hafsa'mn yanına girip şöy­le dedim: 'Allah Resulünü rahatsız etme, onda olmayan bir şeyi isteme! Saçının yağı dahi ol­sa, ihtiyacın olan her şeyi gel benden iste!'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sa­bah namazını kıldırdıktan sonra güneş doğun­caya kadar cemaatle birlikte mescidde oturur­du. Sonra kalkar hanımlarım bir bir dolaşırdı. Onlara selâm verirdi ve onlara dua ederdi. Hafsa'ya bir çömlek bal hediye edilmişti."

Devamında mağâfır (bal şerbeti) kokusu kıssasını anlattı ve nihayet şöyle dedi: "O bir baldır. Vallahi onu bir daha asla yemem!"

"Hafsa'nın günü (sırası) gelince, Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Babamla bir işim var, ona gitmeme müsaade eder misin?' Ona izin verdi.

Ondan sonra cariyesi Mâriye'ye haber gönderdi, geldi ve Hafsa'nın evine girince, onunla cinsî ilişki kurdu. Derken Hafsa baba­sının evinden döndü, geldi, kapıyı kapalı gö­rünce, oturdu, bekledi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem heyecanla çıktı ve alnında ter vardı. Öte yandan Hafsa ağlıyordu; neden ağ­ladığını sorunca, şu cevabı verdi: 'Demek ki bana bunun için izin verdin. Cariyeni evime aldın, yatağımın üstünde onunla cinsî ilişki kurdun. Bunu onlardan hiçbir kadına yapma­dın. Ey Allah'ın Resulü, bu sana helal olmaz."

Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Vallahi doğru söylemedin. O benim cariyem değil mi­dir? Allah onu bana helâl kılmıştır. Fakat (ar­tık) o bana haramdır.

Bunu, razı olasın diye yapıyorum. Ancak diğer hanımların bundan haberleri olmasın, kimseye söyleme! Bu söz sende bir emanettir.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çıkar çıkmaz Hafsa, Âişe ile arasındaki duva­ra vurup, şöyle seslendi: 'Müjde! Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem cariyesini artık kendisine yasak etti. Allah bizi o cariyeden kurtarıp rahatlattı. 'Bunun üzerine Allah: 'Ey Peygamber! Hanımlarının hoşnutluklarını is­teyerek, Allah'ın sana helâl kıldığını kendine neden haram kılıyorsun? ... birbirinize arka verirseniz' mealindeki âyeti (Tahrim, 1-4) in­zal buyurdu.

'Eğer ikisi ona karşı birbirlerine arka çı­karlarsa...' mealindeki âyette (Tahrim 4) an­latılan kadınlar Âişe ile Hafsa'dır. İddia ettik­lerine göre, o iki kadın birbirlerine bir şey gizlemeyeceklerine dair ittifak etmişler.

(Ömer dedi ki:) Kendisi olmadığı zaman haberleri kendisine İlettiğim, sık sık görüştü­ğümüz Ensâr'dan bir arkadaşım vardı."


7281- Bu tefsîr Sahîh-i Buhârî'de (tefsîr Teğâbün VI, 67), Alkame an İbn Mes'ûd muallak senedi ile yeralmıştır.

7282- Bu hadisi Tirmizî (3317), Muh. b. İshâk an Muh. b. Yûsuf an İsrâîl an Simâk b. Harb an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7283- Mâlik (talâk 79, s. 587), Abdullah b. Dînâr an İbn Ömer asl-ı senedi tahrîc etti.

7284- Râvilerinden İsm. b. Amr el-Becelî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 125).

7285- Bu hadisi bu lafızla Buhârî (talâk 8/2, VI, 166-7), Müslim (talâk 20, s. 1100-1) ve Nesâî (talâk 17, VI, 151-2), İbn Cüreyc an Atâ an Ubeyd b. Umeyr an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ayrıca daha uzun bir metinle Buhârî (talâk 8/3, VI, 167), Müslik (talâk 21, s. 1101-2) ve Ebû Dâvud (3715), Ebû Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7286-7288- Bu rivayetleri Buhârî (ilm 27, I, 147-9; mazâlim 25/2, III, 103-6; nikâh 83, VI, 147-9), Müslim (talâk 34, s. 1111-3), Tirmizî (3318) ve Nesâî (siyâm 8/2, IV, 137-8), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. ebî Sevr an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Müslim'e aittir.

7289- Bu rivayeti Müslim (talâk 30, s. 1105-6), İkrime b. Ammâr an Simâk Ebî Zümeyl an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7290- Bu rivayeti Müslim (talâk 31-3, s. 1108-10), Yahyâ b. Sâid an Ubeyd b. Huneyn an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7291- Râvilerinden Leys'in kâtibi Abdullah b. Sâlih hakkında ihtilâf vardır (Mecma‘ V, 10).


Bilal2009
Mon 15 July 2019, 03:00 pm GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Mon 15 July 2019, 07:45 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..