- Tefsir tarihinde neden kadınların ismi yok?

Adsense kodları


Tefsir tarihinde neden kadınların ismi yok?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 15 June 2011, 07:02 pm GMT +0200
Tefsir tarihinde neden kadınların ismi yok?



Dr. Serpil Başar 'Kur'an'ın İlk Kadın Yorumcuları' adlı çalışmasında Asr-ı Saadet'ten günümüze kadınların Kur'an'ı anlama ve yorumlama gayretlerini ele alıyor

Dr. Serpil Başar, İslam'ın ilk yıllarından itibaren kadınların Kur'an'ı anlama ve anlatma çabalarını 'Kur'an'ın İlk Kadın Yorumcuları' adlı çalışmasıyla ele alıyor. Kitapta, Hz. Aişe, Hz. Ümmü Seleme, Hz. Hafza ve daha bir çok kadının, Peygamber Efendimiz'in kutsal kitabımız Kur'an'ın getirdiği ilahi mesajları yayma çabasındaki yardımlarına dikkat çekiliyor.

Öncellikle çalışmanızın çıkış noktasından bahseder misiniz biraz?

Tefsir tarihindeki klasik eserlerde kadın varlığını görememek çıkış noktam oldu. Müfessirlerden bahseden klasik eserlerde ilk asırda bu alanda oldukça itibarlı olan Hz. Aişe'nin isminin bile çok sık yer almayışı dikkatimi çekmişti. Oysa ilk muhataplar olarak kadınlar da mutlaka vahyi anlamak-yaşamak üzerine gayret sarf etmiş olmalıydılar diye düşündüm. Ancak, eserlerde doğrudan isimleri geçmiyordu. İncelediğimizde görülüyor ki, bugün tefsir usulü olarak bilinen konularda ya o konuda bilgi nakleden olarak ya da o konuda kendi görüşünü bildiren olarak bir zihinsel emekleri mevcut. O halde kadın müfessirler niçin bilinmiyorlardı? Bugün Hz. Aişe üzerine yapılmış akademik çalışmalarda onun tefsir alanına önemli getirileri olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yakın dönemde yapılan bu çalışmalardan geriye doğru, ilk klasik kaynaklara baktığımızda bu isim bile hemen söylenmemiştir. Suyuti ve Zehebi gibi tefsir âlimlerince "sahabeden tefsir ile ilgilenen pek çoktur, Aişe onlardan biridir, ancak rivayetleri yeterli değildir" şeklinde açıklamalar gördüğümde gerçekten böyle mi ve onun dışında başka kadınlar neler yaptılar diye sorarak bu çalışmaya başladım. Sahabeyi tanıtan klasik kaynaklarda, "kadınlar" bahsinin hep ayrı ciltlerde ele alınışı, alfabetik isim sıralamalarında kadınların bu isim sıralamasına alınmayıp, ayrıca kendi içinde ele alınışları, rivayet (bilgi) naklindeki niceliksel bakış (rivayet sayısı) da beni kadınların ele alınıp incelenerek, tefsir alanında nerede olduklarını tespit etmeye götürdü.

SEKSENİKİ KADIN YORUMCU VAR

Çalışmanızın hazırlanış aşamasında temel olarak hangi materyallerden yararlandınız?

Araştırmamda temel klasik tefsirler, tefsir usulü eserleri, sahabelerin hayatlarını anlatan sahabe tabakâtları, ünlü kadınlardan bahseden biyografi eserleri ve hadis kaynaklarından yararlandım. Tefsir kaynaklarında geçen rivayetlerden hareketle isimlere ulaşıp, tanıtımlarını diğer eserlerden sağlayıp, rivayetlerini hadis kaynaklarından karşılaştırdım. Kadınların katkısını tespit ederken, elbette o tarihte kimlerin hangi gün ne yaptıklarını tespit etmek mümkün değildi. Benim için önemli olan, kimin hangi alanda tefsir kaynaklarında yer aldığı idi. Bu yüzden ancak tefsir kaynaklarına yansımış olan isimleri tespit etmek mümkün olabildi. Bu çalışmada ilk asırda yorumcu olarak tespit ettiğim isimler, Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme oldu. Bunlar dışında bilgi nakleden olarak 82 isim tespit ettim ve listelerine araştırmamda yer verdim.

Kitabınızdan anladığımız kadarıyla ilk asırda kadınlar bazı konularda görüş birliği içinde olmayabiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum, ayet hakkında uygulamadaki ayrıntılarda meydana gelmektedir. Örneğin, sütannelik hükümlerinde Hz. Aişe, bir çocuğun üç defa emzirilmesinin süt akrabalığı meydana getireceğini düşünürken, Ümmü Seleme ancak iki yıl emzirmenin bir süt akrabalığı oluşturduğunu düşünür. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den gelen farklı bir açıklama da yok ise, bu hanımlar bu şekilde kendi görüşlerini açıklamışlardır.

Günümüzde erkek yorumcuları göz önünde tutarak, kadın yorumcuların karşılaştıkları zorluklardan bahseder misiniz biraz?

Ayet ile yorumcu arasındaki özne-nesne ilişkisi, önemli olmak ile birlikte, erkek akademisyenler ile kadınlar arasında bu zorluk noktasında bir fark yok. Bugün ülkemizdeki asıl sorun, kadınların ilahiyat fakülteleri sonrasında tefsir alanına yeterince yönelememeleri ve akademik kadrolarda yer bulamamalarıdır. Bu nedenle tefsir alanında akademik ünvana sahip kadın sayısı erkeklere göre çok az. Sonuçta da ülkemiz açısından günümüzde kadın müfessirlerden ve onların bakış açılarından pratikte bahsedemiyoruz. Bayanlar özellikle tefsir alanına yönlenmek için bir teşvik ve destek de hala görmüyorlar. Kadınların dini tahsilinde, hafızlıkla başlayan bir temel ile birlikte Arapça'nın öğrenilmesi ve klasik kaynakların okunması ağırlıklı olmalı ve bu birikim üzerine çalışmalar sadece yüksek lisans-doktora seviyesinde kalmayıp en az doçentlik seviyesini yakalayabilmeli ki biz "kadın müfessirlerden" bahsedebilelim.

İlk muhataplar meraklı ve gayretli

İlk asırdaki kadınların vahyi anlama ve uygulama gayreti ile günümüzdeki kadın yorumcuları karşılaştırırsak nasıl farklar görüyorsunuz?

İlk asırda kadınlar, önce vahye muhataplıklarını sorguluyorlar. Hangi emre ne kadar muhatap oldukları, dinlerini nasıl yaşayacakları, mevcut yaşamlarının dine ne kadar uygun olduğunu anlamak, onların öncelikleri oluyor. Bu yüzden "Kur'an'ı anlamak-yorumlamak" tabiri tam olarak "Kur'an'ı yaşamak" olarak alınıyor. En çok da kadınlara özel haller, ibadetler ve hükümleri, evlilik-boşanma, nafaka, süt emzirme, velayet gibi konular. İlk muhataplar Kur'an karşısında öğrenmeye istekli ve uygulama gayretinde bir profil çiziyor. Bugün de kadınlar Kur'an'ı anlamak için gayretliler diyebiliriz. Ancak akademik düzeyde yorumcu kadınlardan bahsetmek, sayıları çok az olduğu için pek kolay değil.

Ahirette eşlerini de yanlarında istiyorlar

Peki kadınlar o dönemde en çok hangi konuları merak etmişler?

Hanımların merak ettikleri konuların başında kadınlara özel haller, ibadetler ve ayrıntılı hükümleri, nikah, boşanma, nafaka ve ölümden sonraki hayat konularına yoğunlaşmakta. Ama benim dikkatimi çeken sorularından biri, eşlerini kaybedip tekrar evlenenlerin, öldükten sonra ahirette hangi eşleri ile o sonsuz hayatı paylaşacaklarını merak etmeleri idi. Hz. Peygamber "Cennetlik hanım, hangi eşinin ahlakı daha güzel ise onunla olacaktır" cevabı ile o hanımları rahatlatmıştır. Bu soru bana, önce onları küçümsetti, ancak daha sonra kadınların zihninde "eş olmak-eşi olmak" dışındaki bir yaşamı, ahirette bile kurgulayamadıklarını gösterdi ve ciddi anlamda düşündürdü. Rum, 30/21 ve A'raf, 7/189. gibi, dünyada sükûna-mutluluğa ve huzura ermenin eş olmanın anlamı olarak açıklandığı ayetlere baktığımızda, cennete ermişken bile yanlarında eşlerini istemeleri anlamlıydı.

Yeni Şafak