- Tecessüsün tecessüm ettiği yer

Adsense kodları


Tecessüsün tecessüm ettiği yer

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 8 June 2012, 03:33 pm GMT +0200
Tecessüsün tecessüm ettiği yer: Üçüncü sayfa
M. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ • 53. Sayı / GÜNDEM


Gazeteciliğin, en geniş anlamıyla evrende olup bitenleri ve insanların yapıp ettiklerini haberleştirmenin sınırları var mıdır? Pek çok ahlâki öğreti, birey olarak bile kişiyi çevreleyen kurallar vazederken, ötekinin hukukunun söz konusu olduğu bir sosyal haberleşme ortamında birtakım sınırların çizilmemesi düşünülemez elbette. Bir medya mensubunun neyi, nasıl haberleştireceği konusunda iki tür bağlayıcı/sınırlayıcı format ortaya çıkıyor: Birincisi, toplumun genelinin ilişkilerini ilgilendiren kamu hukuku kuralları –ki bunlar cezai müeyyideyi haizdir. İkincisi de, yasal yaptırıma sahip olmayıp daha çok vicdani baskıya dayanan ve sonuçları sadece kınanma şeklinde tezahür eden etik/ahlâk kuralları.

Cemil Meriç, romanın neden bizde değil de Batı’da ortaya çıktığını anlatırken “Topal Şeytan” örneğini verir ve sonucu “Osmanlılarda aylak tecessüsün olmaması”na bağlar. Bizde, başından aylak sıfatını attığımız takdirde bile dinî ve geleneksel kültürde kerih bir durumu ifade eden tecessüs, bir yönüyle modern dönemde Avrupa’nın bilimsel gelişmesinin temel dürtüsüdür. Zaten kelime, sözlük anlamı itibariyle “başkalarının gizli yönlerini veya ayıplarını araştırma”yı ifade ederken, Batı dillerinde (Fr. Recherche; İng. Search) daha nötr ve bilimsel terimlerle karşılanıyor. Cemil Meriç, tecessüsün romana kaynaklık etmesi nedeniyle, romanı Osmanlı’ya yakıştıramazken, kitle iletişim araçlarının ve medya teknolojilerinin hem tecessüsten beslenen, hem de onu körükleyen bir etkileşimle güçlenip yayıldığı görülüyor.

Müslümanca bir gazeteciliğin mümkün olup olmadığının tartışıldığı ortamlarda “Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın” (Hucurat, 12) ya da “Kişiye günah olarak her duyduğunu aktarması yeter” gibi Kur’an ve hadisten düsturlar etkili bir çerçeve çiziverir. Aynı şekilde Mecelle’de yer alan “Bâtılı tasvir bâtıldır” hükmü de bu çerçeveye katkıda bulunur. Aslında Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Mery’nin “Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir” ölçüsüne bakınca da, gayet hassas ve makul bir dengenin orada da var olduğu anlaşılır. Böylece idealde öngörülen ölçütlerin pek de sorunlu olmadığını söyleyebiliriz.
Peki ya pratikte gazetecilik mesleği nasıl işliyor? Temel öznesi ve bir anlamda nesnesi insan unsuru olan gazetecilik, merak ve tecessüsünün kamçıladığı ve baş döndürücü bir teknoloji desteğini arkasına aldığı meslekî ortamda nasıl şekilleniyor? Doğrusu teori-pratik arasındaki ezeli gerilimi burada da görüyor ve sahaya yansıyan gazeteciliğin “şişede durduğu gibi durmadığı”nı biliyoruz.

Meriç’in kerih gördüğü romanı hepten temize çıkartacak denli bir masumiyetle anmaya neden olacak bir gazetecilik pratiği daha çok Anglosakson tarzının bir hediyesi olarak 1950’lerden beri üçüncü sayfalarda somutlaştı. Farklı, anakronik, trajik, sapkın ve marjinal olana duyulan merakı tahrik etme ve onu alenileştirerek meşru kılma üzerine kurulu üçüncü sayfa gazeteciliği en mümbit ortamı İngiliz Kraliyet Ailesi’nin yaşam biçimine odaklanarak keşfetti. Bu türün dünya gazetecilik tarihine en kanlı canlı armağanı da zaten Prenses Diana’nın Paris’teki Pont de l’Alma tünelinde vuku bulan trajik ölümü oldu. Bu anakronik hanedan mensubunun, sapkın ve marjinal yaşamının trajik bir sonla bitmesi üzerine paparazzi gazeteciliği tartışılsa da zayıflamadı; tersine şöhretini artırarak alenileşti. Zaten ilk başlarda bulvar gazetelerinin üçüncü sayfalarına sıkıştırılan ve müşterisi de kendisi gibi aykırı olan üçüncü sayfa haberciliği üç ayrı biçimde yayılmacı bir dönüşüm geçirdi.

İlk olarak 1970’lerin ortasından başlayarak açılan ve Türkiye’ye gelmesi 1990’ları bulan özel televizyon kanalları, kamu tekelinden gına gelmiş bulunan ahaliye renkli bir dünya sunmak adına vicdani baskıya dayalı etik kurallarını limitlerine kadar zorladılar. İtalya’da Berlusconi’nin Milano’da yerel ölçekte başlayan özel kanal serüveni, hemen hemen aynı dönemlerde değişik ve daha büyük ölçeklerde Ted Turner, Rupert Murdoch, Israel Asper, Robert Maxwell, Kerry Packer gibi tekelleşen figürler eliyle ABD, Kanada, İngiltere, Fransa ve Avustralya’da yaygınlaştı. Özel kanallar üzerinden yapılan yayınlar medyada devasa bir üçüncü sayfa içeriğinin teşekkül etmesine neden olunca, pespayeleşen üçüncü sayfa yayıncılığının gizemi tehlikeye girdi ve sonuçta “şifreli kanallar” çözümü bulundu. Perdeler yırtılır, şifreler çözülürken, üçüncü sayfanın ekrana taş(ın)an öyküsü bu minval üzere halen devam ediyor.

İkinci dönüşüm süreci daha dar bir mecrada, yazılı basının kendi içinde ve iki ayrı biçimde gerçekleşti. Kapitalist tüketim anlayışının benimsediği arz-talep ilişkisi çerçevesinde üçüncü sayfadaki kan, şiddet, cinsellik, drama haberlerine duyulan ilgi, bu tarzın kimi durumlarda aynı gazetenin son sayfasına, daha da kötüsü ilk sayfa ve manşetine taşınmasına sebep oldu. Genellikle ciddi yayınların tercih ettiği bir başka yol ise, üçüncü sayfa içeriğini ayrı bir eke ya da gazeteye taşımak oldu. Hem karizmayı çizdirmemek, hem de müşteriyi kaybetmemek adına bulunan bu yol, kaldıysa eğer, okur denilen türü de tatmin etmeyi amaçlıyordu. Artık arkaik kalan gerçek okur tipi bayiden gazete alırken genellikle şuna benzer bir diyalog yaşıyordu:

- Abi, ekini unuttun.
- Yok. Ben köküyle iktifa ediyorum.

Tabii bu durum, evdeki hanımın ısrarla telkinde bulunmadığı olay ve kişiler için geçerliydi. (Hamiş: Bey, nerde bunun eki?)

Üçüncü sayfa tarzının üçüncü ve son dönüşüm süreci ise elektronik gazetecilik alanında yaşandı ve halen sürüyor. Sadece bu tarz haberciliği öne çıkaran yığınla internet sitesi bir yana, en soğukkanlı biçimde habercilik yapan veya “ideolojik takılan” gazeteler bile sanal ortama geçince bir gevşeme haline avdet ediyor. Gazetelerin internet versiyonunun ana yüzünden itibaren, toplumsal gerçeklik ölçeğinde istisnayı teşkil etmesi gereken cinayet, tecavüz, sapkınlık ve bilumum marjinal biçimlerin müşteriyi meşgul ettiği görülüyor. Özgür ve demokratik medya mecrası olarak teoride kendisinden çok şey beklenen internet gazeteciliği, denetimsizliğin verdiği başıboş ve “başı hoş”lukla toplumsal istisnayı kural haline getirerek tek başına bir üçüncü sayfa olmaya doğru gidiyor.

Ne dersiniz? Eskinin biraz haşarı, ama çekingen ve dar; tecessüsü istisna, setri kaide kılan üçüncü sayfaları şimdi tercihe şayan mı olacak?