hafiza aise
Tue 19 April 2011, 10:14 am GMT +0200
Tebük
Tebliğ ve irşad eksenli bu gidiş gelişler yaşanırken Şam cihetinden yeni bir haber gelmişti. Hristiyan Araplar Hirakl'e mektup yazmış ve "Hani şu peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan adam vardı ya, işte O öldü ve arkadaşları da kıtlıktan kırılıyorlar; mal ve mülkleri yok oldu! Şayet onları da kendi dinine dahil etme gibi bir düşüncen varsa, bu işin tam zamanıdır!" diyor onu kışkırtmaya çalışıyorlardı. Bu arada, Lahm, Cüzam, Amile ve Gassôiı gibi kabileler de ayaklanmış, Bizans'ın yapacağı böyle bir faaliyette, onlarla birlikte hareket edeceklerine dair sözler vermişlerdi.
Öbür tarafta Allah Resülü'nün elçisini öldürüp de Mı1te'de karşısına çıkan Cassan meliki Şurahbil İbn Amr, Medine'ye saldırmak için fırsat kolluyordu! Belli ki ortada yine kiilli bir senaryo vardı; zira beri tarafta da Yahudiler Efendimiz'e gelmiş:
- Ya Eba'l-Kasım, diyorlardı. Şayet söylediklerinde gerçekten doğru isen, Şam taraflanna git; zira oralar, peygamberler diyandır!340
Zamanlama açısından bakıldığında bunlann hepsi çok anlamlıydı! Kendilerinde karşı koyacak güç bulamayanlar, o gün için en güçlü devletlerden biri olan Bizans'ı harekete geçirmek istemiş ve uzaktan bakarak maksadına ulaşmanın planlannı yapmıştı! Üstesinden gelemedikleri bu yeni gelişme karşısında son kozlarını oynuyorlardı!
Bu sıralarda Şam cihetinden Medine'ye gelen bir kısım tüccarlar, Bizans'ın öncü kuvvetlerinin Belkô'y« kadar geldiklerinin haberini getirmişlerdi!
Üzücü bir haberdi; zira bu, İslam'ın aydınlık dünyasına koşup da gelen insanlar için yeni bir fasıla anlamına geliyordu. Ancak böylesine büyük bir tehlike de görülmeden edilemezdi; on binlerce insanın, Medine'ye yürümek için hazırlık yaptığı bir yerde elbette eli boş durulmazdı! Bu arada Cibril-i Emın'in getirmiş olduğu mesajlar, müşriklerle aradaki hatların daha da netleştirilmesi gerektiğini ifade ediyor ve imandan yoksun kimselere karşı savaşmaktan çekinmemeleri gerektiğini anlatıyordu.>"
Bir yönüyle de bu, zaten beklenen bir gelişmeydi; zira Bizans, o günün dünyasını şekillendiren iki ülkeden biriydi ve bugün olmasa da yarın mutlaka onlarla da karşı karşıya gelinecekti! Çünkü İslam, sadece kendi ayaklan üzerinde bir inkişaf yaşıyordu ve bunu gören aktörlerin, bu kadar bağımsız ve duru bir inkişafı, öyle kolay hazmetrneleri düşünülemezdi!
Derken Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına, savaş için
hazırlık emri verdi. Etraftaki kabilelere de haber gönderiyor, böylesine önemli bir dönemeçte onların da bulunmasını talep ediyordu! Bu arada Mekke'ye de haber salmış, aynı hassasiyeti orada bulunanlardan da istemişti.
Önceki savaşlannda nereye ve ne zaman gidileceğini, hangi yolların kullanılıp kiminle savaşılacağını belli etmeyip gizli tutarken bu sefer hedefi de, atılacak adımlan da açıktan tayin ediyordu! Zira hem mevsim ve fiziki şartlar hem de karşılarında duran düşman açısından bunun bilinmesi ve ona göre hazırlık yapılması gerekiyordu. Çünkü o gün Medine, en kurak mevsimlerinden birisini yaşıyordu; insanların gölgelikten dışan çıkmaya bile cesaret edemedikleri bir mevsim hakimdil Meyveler yeni yeni olgunlaşmaya başlamıştı ve insanlar, bir yılın semeresini daha yeni yeni almaya hazırlanıyorlardı! Dışanda yakıp kavuran bir güneş, bağ ve bahçelerde ise cezbeden bir gölgelik vardı!
Onun için bazı insanlar açıktan tavır almış ve:
- Bu sıcakta da savaşa gidilir mi, diyorlardı. İmdada yetişen Cibril-i Emin, onlann bu sözlerini tekrarlayarak, cehennem ateşinin bu sıcaktan çok daha şiddetli olduğunun haberini getirecekti.>" Tebfık günü; Allah davasında yürekten koşturan samimi mü'minlerle, işi elinin ucuyla tutan ve içindeki nifakı bir türlü atamayanların ayrıştığı bir dönemeçti; bir tarafta Allah Resülü'nün bu çağrısına yürekten koşup icabet edenler yeni bir heyecan yaşarken, diğer yanda bu Nebevi davete icabet etmemek için o gün yerlere kapananlar.e'e Efendimiz'le birlikte Tebük'e gitmemek için akla hayale gelmedik bahanelere sığınanlar da vardı!344
Cedd İbn Kays, yanında bir grup yandaşıyla birlikte Mescid-i Nebevi'de bulunan Allah Resülü'nün yanına gelmiş:
- Ya Resülullah, diye sesleniyordu. Ben yoksul ve hasta birisiyim; benim için bunlar özürdür! Öyleyse burada kalmama izin ver!
Önce onu sabırla dinleyen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Hazırlığını yap; çünkü senin imkanların var, buyurdu. Ancak Cedd, kararhydı; pişkin pişkin şunlan söylüyordu:
- Sen bana izin ver de, beni fitneye düşürme! ValIahi benim kavmim de bilir ki, onların arasında benim kadar kadına düşkün kimse yoktur; şayet oraya gider de Beni Asfar'ın kadınlarını görürsem sabredemem!
Perdeyi yırtan bu talep karşısında, Efendiler Efendisi yüzünü çevirecek ve itap dolu bir ses tonuyla Cedd İbn Kays'a:
- Sana izin verdik, buyuracaktı.
Cedd İbn Kays'ın oğlu Abdullah gelip de babasının yaptıklarını duyunca ona çıkışacak ve:
- Sen ne diye Resülullah'ın sözüne muhalefet ediyorsun; halbuki Beni Selime içinde senden daha zengin olan var mı? Ne diye savaşa çıkıp da hazırlık yapmıyorsun, diyecekti. Oğluna da şunları söylüyordu:
- Ey oğulcuğum! Bu kıtlık, şu kavurucu sıcak ve yakıcı rüzgar varken ben kim Beni Asfar'a gitmek kim! Şu anda evimde otururken bile Beni Asfar'dan çekinip korkarken, hangi cesaretle onlarla savaşmaya çıkacağım! İyi bil ki ben, ey oğulcuğum, sonucun kimin lehine olacağını şimdiden görüyorum!
Oğul Abdullah elbette bunlarla ikna olacak değildi; babasına karşı sözlerini daha da ağırlaştınp yaptığının nifaktan başka bir şey olmadığını söylemeye başlayınca, babası yüzüne şiddetli bir tokat indirecek ve sesini kesmeye çalışacaktı. Ancak sesi hiç kesilmeyecek bir kanal vardı ve çok geçmeden Cibril-i Emin gelecek, Cedd İbn Kays'ın sözlerini nazara vererek esas fitneye düşenlerin kendileri olduğunu haber verecekti.v'ö
Bu arada bir kısım insanlar, savaşa gitmemek için kendilerine yeni iş icat etmiş ve Efendimiz'in huzuruna gelmişlerdi:
- Ya Resülullah, diyorlardı. Karanlık ve şiddetli yağmur gecelerinde hasta ve yaşlı olanların da namaza gelebilmeleri için bir mescit yaptık; oraya gelip de bize namaz kıldırmanı istiyoruz!
Dış görünüş itibariyle takdir edilebilecek bir davranış gibi görünüyordu; ancak adamların niyeti, ne ibadet ne de hasta ve yaşlılan düşünmektil Tek hedefleri, aleyhtarlığını yaptıklan İslam aleyhinde atacaklan her türlü adım için merkez edinmeye çalışmaktı. Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Şu anda Ben, yol hazırlıklarıyla meşgulüm; geri döndüğümde belki, diye cevap verdi onlara. Böylelikle perdeyi de yırtmamış oluyordu; aynı zamanda bu yaklaşımıyla O (sallallahu aleyhi ve sellern), şüphe duyacakları bir tavır sergilememiş ve bunun yanında şerre odak olan bu mekanı da belirlemiş oluyordu!
Tebük'e gitmemek için bahaneler uydurup da Allah Resülü'nden izin isteyenlerin sayısı sekseni geçmişti; zahiri hallerine göre hepsine izin veren Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), içlerinde gizledikleriyle kendilerini Allah'a havale etmişti. Sadece samimi olanlarla bir hazırlık süreci yürütüyordu! Zira Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), Beni Gıfar'darı gelen yaklaşık otuz kişilik bir gruba aynı izni vermeyecek ve onların da Tebük' e gelmelerini isteyecekti.s'"