- Taze Hurmayı Kuru Hurma Karşılığında Satmak

Adsense kodları


Taze Hurmayı Kuru Hurma Karşılığında Satmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 23 May 2012, 07:34 am GMT +0200

18. (Taze) Hurmayı (Kuru) Hurma Karşılığında Satmak[126]


 

3359... Ayyâş'ın babası Zeyd'in haber verdiğine göre; O, Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a)'a, buğdayı süit karşılığında, satma­nın hükmünü sordu. Sa'd kendisine:

Bunların hangisi üstün? dedi. O da:

Buğday, karşılığını verdi.

Bunun üzerine Sa'd, Zeyd'i bundan menedip şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a)'a kuru hurmayı taze hurma karşılığında satma­nın hükmü sorulurken işittim; Rasûlullah (s.a):

"Taze hurma kuruduğu zaman eksilir mi?" buyurdu.

Evet, dediler.

Bunun üzerine Efendimiz, bu satıştan menetti. Ebû Dâvûd; "Bu hadisi, Mâlik'in rivayetine benzer bir şekilde İsmail b. Ümeyye de rivayet etmiştir" der.[127]

 
Açıklama

 

Hadisin ihtiva ettiği hükmü kabul konusunda müctehid imamlar arasında görüş ayrılığı vardır. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre bu ihtilâfa sebep, büyük ölçüde bu hadisin sıhhati konusundaki endişedir. Bu endişeye sebep de ravi Ebû Ayyâş'dan kaynaklanmaktadır. Onun için önce ravi hakkında söylenenleri özetleyip sonra da izaha muhtaç diğer konulara ve ahkâma geçmek istiyoruz.

Bu zatın Zeyd b. Ayyaş ez-Zürakî, Zeyd b. Ayyaş el-Mahzumî veya Me-dineli Zühre oğullarından Zeyd b. Ayyaş olduğu şeklinde görüşler vardır. Bu farklı görüşler ravi Zeyd'in "meçhul" olarak nitelenmesine sebep olmak­tadır. Nitekim İmam A'zam Ebû Hanîfe ve İbn Hazm bu zatın meçhul ol­duğunu söylerler. Rivayet edildiğine göre, İmam A'zam Bağdat'a vardığın­da oradaki âlimler onun kuru hurmayı taze hurma karşılığında satmanın ce­vazı yönündeki görüşünün gerekçesini sormuşlar, o da: "Taze hurma ile kuru hurma ya aynı cinstendir ya da değil. Aynı cinstense bunların peşin ve eşit olarak satılmaları caizdir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) buna izin vermiştir. Ayrı cinstense, zaten caizdir. Çünkü ribevî mallar değişik cinsten ve peşin olursa aralarında eşitlik aranmadan satılabilir" karşılığını verip bu konuda­ki hadisi hatırlatmıştır. Bağdatlı âlimlerin üzerinde durduğumuz babın ha­disini okuyarak itiraz etmelerine karşılık İmam A'zam; Zeyd b. Ayyâş'ın meç­hul bir ravi olduğunu, dolayısıyla hadisinin delil olamayacağını söylemiştir.

Hadis uleması İmam A'zam'ın bu tenkidini beğenmişlerdir. Hatta İbnü'l-Mübârek* bu hâdiseyi hatırlatarak Ebû Hanîfe'nin hadis bilmediği yolun­daki sözlerin tutarsızlığını söyler.

Ebû Ayyâş'ın sahâbî mi, tabiî mi olduğu da tartışmalıdır. Tahâvî; Ebû Ayyaş ez-Zürakî'nin sahâbî olduğunu, İbn Yezid'in kendisini görmesinin mümkün olmadığını söyler. Buharı de, Ebû Ayyâş'ın Zeyd b. Samit olup, sahâbîlerin küçüklerinden oluduğunu bildirir. Ebû Ahmed el-Hâkim ise; bir sahâbî ve bir de tabiî olmak üzere iki tane Zeyd Ebû Ayyaş olduğuna işaret eder.

Bezlü'l-Mechûd'Ma, Tehzîbu't-Tezhîb'den nakledilen bilgiye göre; İbn Hibbân, Tirmizî, İbn Huzeyme ve Dârekutnî ravinin güvenilir, hadisin sa­hih olduğunu söylerler. İbn Abdilberr de; Ebû Ayyaş hakkında bazı âlimle­rin "meçhul", bazılarının ise "Ebû Ayyaş ez-Zürakî" dediklerini söyler. İbn Mâce'deki rivayette ise Ebû Ayyâş'ın, Zühre oğullarının azatlı kölesi oldu­ğu kaydedilir.

Hâkim ve Hattâbî; İmam Mâlik'in makbul olmayan kişilerden hadis al­madığım, onun tüm rivayetlerinin muhkem olduğunu ileri sürerek hadisin sahih olduğunu söyler. Bezlü'l-Mechûd sahibi, bu görüşe karşı çıkarak, bu konuda taklidle hüküm verilemeyeceğini üstelik Mâlik'in Ebû Ayyâş'ı ne gö­rüp ne de dinlemediğini bildirir. Bezi yazarı, Ebû Ayyâş'ın tanınmayan biri olduğu görüşüne meyille şunları da ilâve eder: "Hattâbî'nin; o Zühre oğul­larından tanınan bir zattır, şeklindeki sözü doğru değildir. Çünkü onun; Zü-rayklı, Mahzumlu ya da Zühre'den olduğu şeklinde değişik görüşler vardır. Bu onun meçhul olduğuna delildir. İbn Hazm da Ebû Hanîfe'ye uymuş ve onun meçhul olduğunu söylemiştir. Gerçek şu ki, Zeyd b. Ayyâş'ın cerh ve ta'dili konusunda Ebû Hanîfe ile Mâlik arasında görüş ayrılığı çıkmıştır. Mâ­lik'in hadisi rivayet etmesi, zımmen onun ta'dilini gerektirir. Ebû Hanîfe'­nin eerhi ise sarahaten olmuştur. Onun için Mâlik'in ta'dili Ebû Hanîfe'nin cerhine denk olamaz. Zaten İmam Ebû Hanîfe'ye kendi zamanında kimse karşı çıkmamıştır. Sonra gelenlere ise itibar edilmez."

Buraya kadar edindiğimiz bilgilerden anlıyoruz ki, her ne kadar sahih olduğunu söyleyenler varsa da hadis şaibelidir. Onun için Ebû Hanîfe ha­diste belirtilenden farklı bir hükmü benimsemesinde mazurdur.

Bunu tesbit ettikten sonra hadiste izaha muhtaç diğer konulara geçebi­liriz. Önee iki kelime üzerinde durmak istiyoruz.

a) Beydâ: Tercemeye "buğday" diye geçtik. Hattâbî, "beydâ"mn be­yaz renkli, Mısır'da yetişen yumuşak bir buğday olduğunu söyler. İbnü'l-Esîr de bu kelimeyi mutlak olarak "buğday" diye açıklamış ve "Semra" ke­limesinin de aynı manaya geldiğini söylemiştir. Kâmüs'da; önce buğday ma­nasına geldiği söylenip, sült'ün tazesine de aynı ismin verildiği eklenmiştir. Buna Hattâbî de işaret etmiş ve hadisin manasına daha uygun olmasına rağ­men birinci mananın daha maruf olduğunu söylemiştir. Muhammed Zehra en-Neccâr ise, Tahavînin Şerhu Meâni'1-Âsâr adındaki eserine yaptığı ta'-lıkta Ebû Amr'a nisbet ederek, beydâmh arpa olduğunu söylemektedir.

b) Süit: Kamus tercemesinde "Peygamber arpası" diye isimlendirilmiş­tir. Ancak, Türkiye'de bu isimle anılan bir hububat çeşidi bilmiyoruz. İbnü'l-Esîr, Nihâye'de sült'ün, bir arpa çeşidi olup kabuksuz ve beyaz olduğunu; gerçi bir buğday çeşidi olduğunun da söylendiğini ama, öneeki mananın da­ha esah olduğunu bildirir ve çünkü buğdayın "beydâ" olduğunu ekler.

Hattâbî de; sültün, buğdaydan daha küçük ve ondan ayrı bir çeşit olduğunu belirtir. Zehra en-Neccâr da yukarıda işaret edilen eserde, el-Ezherî'den naklen, "Süit, buğdayla arpa arası bir maddedir. Onun, arpa ka­buğu gibi kabuğu yoktur" der.

Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın, süit karşılığında buğday satmanın hükmünü ta­ze hurma karşılığında kuru hurma satmaya benzeterek cevaplandırması, sanki süit ile beydâ'nın aynı cinsten olduğu intibaını vermektedir ki Hattâbî buna işaret etmiştir. Aksi halde Sa'd (r.a)'ın cevabını takvaya veya bu maddeleri birbirleri karşılığında veresiye satmaya hamletmek gerekir. Çünkü ayrı cins­ten malların birbirleri karşılığında peşin olarak her türlü satışı caizdir. Bu, hadisle sabittir.

Hadiste; taze hurma karşılığında kuru hurma satma ya da satın alma konusu sorulduğunda Peygamberimizin; "Taze hurma kuruyunca eksilir mi?" diye sorduğu görülmektedir. Aliyyü'l-Kârî'nin, Mirkât'da Kâdî'den naklet­tiğine göre; bu soru, kuruduğu zaman eşitliğin bulunmasının şart olduğuna dikkat çekmek içindir. Yoksa, taze hurmanın kuruyunca eksilip eksilmedi-ğini anlamak için değildir. Çünkü bu apaçık ortadadır.

Hadis-i şerif, taze hurma karşılığında kuru hurmayı satmanın caiz ol­madığına delâlet etmektedir. Rivayette, peşin ya da vadeli kaydı bulunma­dığı için, ulemanın çoğunluğu bunu peşine hamletmişlerdir. Bunların birbir­leri ile vadeli satışları zaten ittifakla caiz değildir.

İmam Şafiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed'in yamsıra Hanefî imamla­rından Ebû Yusuf ile Muhammed de bu görüştedir. Bu hüküm; kuru üzümü yaş üzüm karşılığı satmak gibi, kurutulabilen tüm meyveler için geçerlidir. Ancak Ebû Yusuf, hükmü, hadiste zikri geçen konuya (kuru hurmayı taze hurma karşılığında satmak) hasretmiş ve bunun dışındakilerin satışını, Ebû Hanîfe gibi caiz görmüştür. Hurma ve üzüm gibi meyvelerin taze olarak ve ölçekle birbirleri karşılığı satılması, yukarıda saydığımız âlimlerden Ebû Yu­suf'un dışındakilere göre caiz değildir.

Bunlar, bu tür meyveler taze iken hacim olarak eşit de olsalar kuruyun­ca farklı olabileceğini ve bunun bir ribevî malı kendi cinsi ile eşit olmadan satmak anlamına geldiğini söylerler. Buna göre meselâ, bugün bir teneke kuru üzümü bir teneke taze üzüm karşılığı satsak; taze üzüm kuruduğu zaman bir tenekeden daha az olacak, dolayısıyla eşitlik bozulacaktır. Aynı şekilde, iki tenekedeki taze üzüm kurudukları zaman birbirlerinden farklı duruma düşebilirler. Yukarıda işaret edildiği gibi üzerinde durduğumuz hadis de bu görüşün naklî delilidir.

İmam Ebû Hanîfe ise, yukarıdaki âlimlerle aksi görüştedir. Yani ona göre, peşin olmak kaydıyla taze hurmayı kuru hurma, taze üzümü kuru üzüm, taze hurmayı taze hurma ve taze üzümü taze üzüm karşılığında ölçekle sat­mak caizdir. Hanefî mezhebinde, zahirî rivayet böyledir. Tahavî, Kâsânî ve Merginânî gibi meşhur âlimler Ebû Hanîfe'nin görüşünü tercih etmişlerdir.Kuru hurmayı taze hurma karşılığında satmanın dışındaki konularda Ebû Yusuf'un da aynı görüşte olduğuna yukarıda işaret etmiştik.

İmam Ebû Hanîfe, aynı cinsten olan malların birbirleri ile değişimi du­rumunda şart olan eşitliğin, değişim anında olmasını şart koşar. İmam Ebû Hanîfe, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, taze hurma ile kuru hurmayı aynı cins saymış ve bunların birbirleri ile değişiminde eşitliğin bulunmasını yeter­li görmüştür. Nitekim bir hadis-i şerifte belirtildiği üzere; Hz. Peygamber'e (s.a) "rutab" (taze hurma) hediye edilmiş, Efendimiz de; "Hayber'in bütün temri (hurması) böyle mi?" diye sormuştur. Yani, kendisine getirilen taze hurmaya "temr" demiştir ki, "temr" kuru hurma demektir. Bu durum, ku­ru hurma ile taze hurmanın aynı cinsten oludğunu gösterir. Hz. Peygamber (s.a), aynı cinsten malları birbirleri ile peşin ve eşit olarak satmanın caiz ol­duğunu bildirirken (Hadis 3348, 3349, 3350) "buğdayı buğdayla, arpayı arpay­la..." gibi ifadeler kullanmıştır. Şüphesiz "buğday" sözü, bütün buğday cins­lerine şamil oludğu gibi, nemli ve kuru buğdaya da şamildir. Aynı şekilde "temr" kelimesi de hurmanın hem kurusuna hem de tazesine şamildir. Hz. Peygamber (s.a) başka hadislerde de "temr" sözünü, hem taze hem de kuru hurmayı kapsayacak şekilde kullanmıştır. Meselâ bir hadiste; "hurmayı kı-zarıncaya kadar satmayı nehyetmiş" ve bunu "temr" kelimesi ile ifade et­miştir.

Üzerinde durduğumuz hadise, Ebû Hanîfe'nin bakış açısını hadisin baş tarafında belirtmiştik. Orada belirttiğimiz gibi Ebû Hanîfe, bu hadisin ravi-si olan Ebû Ayyâş'ın meçhul olduğunu söyleyerek delil olmaya elverişli bulmaz.

Tahavî, aynı hadisin; "Rasûlullah (s.a), taze hurmayı kuru hurma kar­şılığında veresiye olarak satmayı menetti" şeklinde birkaç ayrı rivayetini ve­rir. Bu rivayetlerin bir kısmı Ebû Ayyaş vasıtasıyla geldiği halde, birisinde Ebû Ayyâş'ın yerine İmrân b. Ebî Enes yer almıştır. Bu rivayete, bundan sonraki hadiste Ebû Dâvûd da temas etmiştir. 

Tahavî; İmrân b. Ebî Enes'in bilinen bir ravi olduğunu söyleyerek, bu zatın rivayetinin Ebû Ayyâş'ın rivayetine tercih edilmesi gerektiğini, dolayı­sıyla "taze hurma karşılığında kuru hurma satımının" yasak edilme gerek­çesinin; bedellerden birinin peşin olmayışı olduğunu söyler. Aynı cinsten olan ribevî malların birisinin peşin olmaması durumunda bu satışın faizli bir mu­amele olduğu bilinmektedir.[128]

 
Bazı Hükümler

 

1. Sorulan bir soruya kıyas yoluyla cevap vermek caizdir.

2. Müftinin fetva vermeden önce hükmün illetini araştırması gerekir.

3. Kuru hurmayı, taze hurma karşılığında satmak caiz değildir. Bu konu ihtilaflıdır. Tafsilat yukarıda geçmiştir.[129]

 

3360... Tevbe'nin babası Rebi' b. Nâfi, Muâviye'den -yani İbn Sellâm'dan- o Yahya b. Ebî Kesîr'den, o Abdullah'dan Abdullah da Ebû Ayyâş'dan; kendisinin Sa'd b. Ebî Vakkâs'ı;

"Rasûlullah (s.a), taze hurmayı kuru hurma karşılığında veresi­ye olarak satmayı nehyetti" derken işittiğini haber verdi.Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisin benzerini îmrân b. EbîEnes, BenîMahzum'un mev­tasından o da Sa'd vasıtasıyla Rasûlullah'dan rivayet etmiştir.[130]

 
Açıklama

 

Görüldüğü gibi bu hadis önceki .hadisin başka bir rivayetidir. Bu rivayette Hz. Peygamber (s.a) in menettıgı alışveri­şin, vade ile kayıtlı olduğu görülmektedir. Yani, meselâ taraflardan birisi peşin olarak kuru hurma verir, birkaç ay sonra taze hurma alır veya aksi olur. Bu rivayetin Ebû Hanîfe'nin görüşüne delil olduğunu, bundan önceki hadisi izah ederken Tahavî'den naklen vermiştik.[131]

 
Müzâbene[132]

 

3361... İbn Ömer (r.anhuma)’dan rivayet edildiğine göre;

Rasulullah (s.a.) (ağaç üzerindeki) hurmayı (yerdeki) hurma[133] karşılığında, (asmadaki) taze üzümü (yerdeki) kuru üzüm karşılığında ve biçilmemiş ekini buğday karşılığında ölçü satmayı menetti.[134]

 
Açıklama

 

Müzabene; sözlükte, müdafaa etmek manasına gelir.Bu kelimenin üçlü masdarı “zeben” dir, şiddetle atmak demektir. Zebaniler; kafirleri şiddetle cehenneme attıkları için bu adı almışlardır.Biraz sonra ıstılahi tarifinde görüleceği gibi, bu alışverişte taraflardan biri kandığı için akdi bozmayı, öbürü de karlı çıktığı için devam ettirmeyi isteyecekleri için haklarının müdafaa edecekleri için bu akde “müzabene” denilmiştir.

Müzabene, fıkıh ıstılahında; henüz dalından kopartılmamış taze hurmayı tahmin edip o  kadar ölçüdeki toplanmış hurma karşılığında satmaktır. Çubuğundaki taze üzümü belli ölçüdeki kuru üzüm karşılığı satmak da mübazenedir. Yani bir kimsenin, mesela bağındaki üzümü 100 ölçek kuru üzüm karşılığında bir başkasına satmasıdır.Başağından ayrılmamış buğdayın tahmini olarak o mikdar buğday karşılığı satılmasına mühakala denir.

Hadisin Buhari’deki rivayetlerinde ravi İbn Ömer, Rasulullah (s.a.)’ın müzabeniyi nehyettiğini bildirdikten sonra onu tarif etmiştir. Bu rivayetlerden bir kısmındaki tarifler bizim yukarıya verdiğimiz tarif şeklindedir.Birisinde ise; “Bir kimsenin meyveyi ölçü ile satıp , fazla çıkarsa bana ait eksik çıkarsa sana ait demesidir.” Şekilinde tarif edilmiştir.

İmam Şafii, aralarında riba cereyan eden tüm malların, ister belli olsun ister olmasın birbirleri ile satımını bu hükme ilhak etmiştir.

İmam Malik’in müzabeneyi anlayışı ise şöyledir: Vezni, keyli veya adedi bir malı mikdarı belli olmadan götürü usulü ile, belirli olan vezni veya keyli veya adedi bir mal karşılığında satmaktır.Mesela bir yığın buğdayı on kilo buğday karşılığında satmak müzabenedir.İmam Malik, mikdarları belli olmayan iki malın birbirleri karşılığındaki satışına da müzebene der.

Müzâbeneyi başka türlü izah edenler de vardır. Bunlardan bir kaçını daha aktaralım:

Akdi yapanların gabni (aşırı kâr) caiz olmayan bir cins malda, birbir­lerini aldatacak biçimde pazarlık yapmalarıdır.

Âfetten emin olmadan önce meyveyi satmaktır. Askalanî, bu tarifin hatalı olduğunu söyler.

Müzâbene, ziraî ortakçılıktır.

Bu tarifler içerisinde en meşhur ve makbulü, hadislerdeki izahlardan çı­kartılan ilk tariftir.

Tarladaki başakta olan buğdayı tahmin ederek hasat edilmiş buğday kar­şılığında satmaya da muhâkale denilir. Bu da müzâbene gibidir.

Hadis-i şerif; müzâbene yoluyla yapılan alışverişlerin caiz olmadığına delâlet etmektedir. Bu konuda âlimlerden nakledilen farklı bir görüşe rast­lamış değiliz. Yani müzâbene yoluyla yapılan alışverişler ittifakla caiz değildir.

Bu alışverişin caiz olmayış illeti, ribâ endişesidir. Çünkü daldaki hurma ile yerdeki ölçüsü belli hurma arasında eşitliğin bulunması tesadüf olmazsa mümkün değildir. Nitekim Tahavî'nin İbn Huzeyme kanalıyla, sermaye sa­hibi bazı sahâbîlerden naklettiği bir rivayette, müzâbeneden nehyin ribâ en­dişesiyle olduğu sarahaten zikredilmiştir.

Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a), anılan meyveleri dalında iken belli ölçüdeki cinsi ile satılmalarını caiz görmemiştir. Mikdarı belli olan bedelin "keyl = ölçü" ile ifade edilmesi; üzüm, buğday ve hurma gibi maddelerin keylî (ölçü ile alınıp satılan cinsten) olmaları sebebiyle olsa gerektir. Yoksa bu asmasından koparılmamış üzümü meselâ 100 kg. kuru üzümle satmanın caiz olduğu manasına gelmez. Önemli olan bedellerden birisinin mikdarının belli olması, diğerinin ise belli olmamasıdır.

Bilindiği gibi çeşitli malların mikdarlarım tayinde değişik birimler kul­lanılır. Meselâ, kumaş metre ile, süt litre ile, demir kilo ile alınıp satılır. Mal­ların mikdarlarmın tayininde Hz. Peygamber devrinde kullanılan birimler, o malların keylî veya veznî oluşunda esas kabul edilmiştir. Meselâ buğday, arpa, üzüm, hurma gibi maddeler o devirde ölçekle alınıp satıldığı için bu mallara keylî denilmiştir. İmam Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre; Hz. Pev-gamber'in birbirleri karşılığında eşit olmadan ölçekle satışını caiz görmedik Ieri ebediyyen keylîdir. İnsanların bu satış şeklini değiştirmeleri, o malları keylî olmaktan çıkarmaz. Ebû Yusuf ise, "Rasülullah'ın bir şeye keylî veya veznî demesi, o zamanki âdete binaendir. Dolayısıyla, maddelerin keylî ve­ya veznî oludğunu örf ayarlar" der.

Günümüzde; buğday, üzüm vs. gibi maddeler tartı ile alınıp satılmak­tadır. Onun için bunlar hakkındaki hükmün, Ebû Yusuf'un görüşüne göre olması uygundur. Yani bu maddelerin birbirleri karşılığında eşitlik bulun­madan ölçekle satılmaları caiz olmadığı gibi, tartı ile satılmaları da caiz de­ğildir. Bu da ribâdır.[135]

 
Bazı Hükümler

 

Ağacından kopartılmamış hurmayı, belli mikdardaki hurma; asmasındakı taze uzumu beliı mıkdardakı üzüm ve henüz hasad edilmemiş ekini, belli mikdardaki buğday karşılığında satmak caiz değildir. Bu hüküm, tüm ribevî mallar için geçerlidir.[136]

 [126] Bu başlık bazı nüshalarda "Meyveyi hurma karşılığında satmak" şek­lindedir.

[127] Tirmizî, büyü 14: Nesâî, büyü 36; İbn Mâce, ticârât 53; Muvatta, büyü 22; Ahmed b. Hanbei, I, 179.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/385-386.

[128] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/386-389.

[129] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/389.

[130] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/390.

[131] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/390.

[132] Concordance bu bab'a numara vermemiştir. Avnu'I-Ma'bûd'da, bu babın bazı nüsha­larda mevcut olmadığı söylenir.

[133] Bu cümle matbu nüshaalrda, “(daldaki) meyveyi hurma karşılığında satmayı” şeklindedir.

[134] Buhari, büyu 85; Müslim, büyu 73; Muvatta, büyu 47; Ahmed b. Hanbel, II, 392.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/390-391.

[135] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/391-392.

[136] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/393.