seymanur K
Wed 27 July 2011, 02:29 pm GMT +0200
Tarafların Savaş Hazırlıkları
Resûlüllah şunu kesin olarak biliyordu ki, bu savaş herhangi bir savaş değil, bir iman-küfür savaşı olacaktı. Bir tarafı İslâm'ın ordusu, diğer tarafı ise küfrün ordusu oluşturuyordu. İslâm'ın ordusuna İslâm dışı hiçbir unsurun karışmasını istemiyordu. Bu nedenle. Müşrik olduğu hâlde Müslümanların safında savaşa katılmak isteyen Hubeyb b. Yesafın isteğini geri çevirdi. O, iyi bir savaşçı olduğunu ve savaşa katılmasının Müslümanlara fayda sağlayacağını, savaşmasının karşılığında sadece ganimetten pay istediğini bildirmesine rağmen, Resûlüllah 'Hayır olmaz. Eğer savaşacaksan önce Müslüman olmalısın [167] dedi. O da Müslüman oldu ve orduya ancak o şekilde katılabildi.
Müslümanlar, Mekke ordusunun Bedir'e doğru hareket ettiğini biliyorlar, fakat ordunun kaç kişiden oluştuğunu bilmiyorlardı. Resûlüllah, gözcülerden Mekke ordusuna yaklaşmalarını ve bilgi elde ederek getirmelerini istedi. Ancak buna gerek kalmadan ilk bilgiler elde edildi. Yolda bir Mekkeli yakalandı. Mekke ordusu hakkında ilk bilgiler bu kişiden alındı. Alman bilgilere göre Mekke ordusu 950 ile 1000 civarında savaşçıdan oluşuyordu. Çünkü, ordunun yiyecek ihtiyacını karşılamak için günde dokuz veya on deve kesiliyordu. Normal şartlarda yüz kişi için bir deve kesilirdi. Bu, Müslümanlar için kötü bir haberdi; kendilerinin üç katı bir orduyla karşılaşacaklardı. Ancak sayı farklılığına rağmen, başta Resûlüllah olmak üzere, Müslümanların özellikle seçkinleri durumundaki kişiler herhangi bir tereddüt ve korkuya kapılmadılar. Müşriklerle savaşümaya ve böylelikle şirk ordusunun bozguna uğratılmasına karar verilmişti; bu karar uygulanacaktı. Resûlüllah Mekke ordusunda kimlerin bulunduğunu, orduyu kimlerin sevk ve idare ettiğini öğrenmek istedi. Mekkeli şahıs Mekke eşrafının hemen hepsinin ismini sayınca, Resûlüllah Müslümanlara dönerek; İşte, Mekke ciğerparelerini sizlere sundu [168] dedi. Bunu derken yüzünde memnuniyetini yansıtan bir tebessüm vardı.
Mekke'nin müşrik ordusu için Bedir'e varmak 8-10 günlük bir yolculuk demekti. Bedir Müslümanlar için ise üç günlük yolculuk demekti. Mekke ordusu yola çıkmadan önce veya aynı günlerde Müslümanlar Medine'den hareket ettiler, islâm ordusu Bedir'e Mekke ordusundan 4-6 gün önce geldi. Mekke ordusuna beklenmeye başlandı. Kuvvetle muhtemeldir ki bu günler içerisinde Resûlüllah yakın yerleşim merkezlerindeki insanlarla görüştü, onlara İslâm'ı anlattı ve Müslüman olmalarını istedi. Bu süre içerisinde Müslüman olanlardan bahseden herhangi bir tarihi kaydın bulunmaması, Resûlüllah'ın davetinin kabul edilmediğine delil olabilir. Özellikle de bir varoluş savaşının arifesinde, savaşı kaybetme ihtimali son derece yüksek görünen bir topluluğun mensubu olmak, hiç kimseye cazip gelmemiş olmalıdır. Fakat bolce insanlarından İslâm'ı kabul eden olmadıysa da, en azından Müslümanları ya-kından tanımış olmaları nedeniyle daha sonraları İslâm'ı kabulde zorlanmadıkları da kesindir. Ayrıca bu birkaç günlük süre içerisinde dostluk anlaşmalarının yapılmış olması da kuvvetle muhtemeldir. Bölge kabilelerinden Demre, Müdlic, Zûr'a, Rab'a kabileleri ile çok erken tarihlerde başlayan dostane ilişkilerin temelleri muhtemeldir ki Bedir'de Mekke ordusunun beklendiği günlerde atılmıştı.
Müşrik liderler, Bedir'e olan yolculukları sırasında aldıkları bir haberle sevindiler. Kervan saldırıya uğramamış, üstelik Ebû Süfyan kervanı tehlikeli bölgeden uzaklaştırmayı başarmıştı. Bazıları savaşa gerek kalmadığını, kervanın kurtulduğunu, Mekke'ye dönmek gerektiğini dile getirdiyse de, bu düşüncede olanların sesleri çok zayıf kaldı. Başta Ebû Cehil olmak üzere neredeyse Mekke'nin tüm eşrafı, yıllardır karşı karşıya oldukları problemi kökten çözmenin zamanının geldiğini, bu sefer işin bitirilmesi gerektiğini ifade edip, geri dönmeye yanaşmadılar. Müslümanların Bedir'de beklediği haberi ise kararlarının doğruluğuna bir gerekçeydi. Bu meydan okuma karşısında sessiz kalamazlardı. Yoksa bütün itibarları yerle bir olur, Araplar arasında alay konusu haline gelirlerdi.
İslâm ordusu Bedir ovasına girdi. Resûlüllah, ordusunu Bedir bahçelerinin yakınında bir bölgeye yerleştirdi. Fakat, savaş taktiklerini iyi bilen Hubab b. Münzir ordunun yerleştiği yeri beğenmedi. Resûlüllah'a, ordunun yerleşme yerinin ve düzeninin Allah'ın emrine göre olup olmadığmı sordu, Resûlüllah, bu konuda ilâhî bir emir olmadığını, kendi istek ve düşüncesine göre ordunun yerleşim yerine ve düzenine karar verdiğini bildirdi. Hubab b. Munzir, ordunun durduğu yerin doğru tercih olmadığını söyleyerek; 'Ey Allah'ın Resulü! Bizler savaşçı insanlarız ve nasıl savaşılacağını iyi biliriz. Burada uygun olan şey bütün kuyuları kapatıp sadece bir tanesini açık bırakmaktır. Bizler açık olandan ihtiyacımızı görürüz, Mekke ordusu ise susuz kalır. Bu nedenle buraya yerleşmek uygun değildi. Ey Allah'ın Resulü! Orduyu buradan kaldır ve kulunun başına yerleşelim. Biz çarpışırken susadıkça su-yumuzu içeriz, müşrikler ise susuzluktan kırılırlar' dedi. Resûlüllah onun bu görüşünü beğendi ve orduyu su kaynaklarının yakınma yerleştirdi. Ayrıca kazdırdığı kanallarla suyun Mekke ordusunun muhtemel yerleşme bölgesine gidişini önledi. Suyun tamamı Müslümanların bulunduğu alanda kalıyordu.
Ordu gerektiği gibi yerleştirildikten sonra, Sâ'd b. Muaz, Resûlüllah'a ordugâh olarak kullanacağı bir gölgeliğin yapılmasını teklif etti. Sâ'd'ın teklifi uygun bulununca ovaya hakim bir bölgeye, ordunun hemen arkasındaki yükseltinin üzerine bir gölgelik yapıldı. Ayrıca, Sâ'd b. Muaz, Ebû Bekir ve Ali dönüşümlü olarak kendi istekleriyle gölgeliğin yanında nöbet tutup, Resûlüllah'ın korunması görevini üstlendiler.
[167] Vakıdî, Meğazi, 1/32, 33
[168] İbnü'l Esir, el-Kâmîl fi't-Târih, 11/56.