ezelinur
Wed 3 March 2010, 02:47 pm GMT +0200
Bir kimse karısına: "Sen falan günde veya falan ayda boşsun" diyerek talâkı bîr zamana izafe ederse, veya "sen, kendi beldende ya da Mısır´da boşsun" diyerek talâkı bir mekâna izafe ederse, mezhebierin aşağıda belirtilen ayrıntılı görüşleri çerçevesinde talâk gerçekleşir.
(25) Hanefîler dediler ki: Talâkın kendisine izafe edildiği zaman, bazan gelecek, bazan geçmiş ve bazan da şimdiki zaman olur. Bazan tek zamana, bazan da iki zamana izafe edilir. Gelecek zamana izafe edilmesine örnek olarak, kocanın karısına: "Sen yarın boşsun" demesini gösterebiliriz: Bu durumda yarınki günün ilk anının girişinde, -ki bu, tan yerinin ağarması anıdır-sözü edilen kadın kocasından boşanır. Koca,boşama sözünü telâffuz ettiğinde, günün son anını kasdettiğini söylerse, bu iddiası yargı bakımından onan-maz. Ama diyâneten onaylanır. Ama karısına "sen, yarınki günde boşsun" demesinde hüküm farklı olur. Bu durumda koca, bu sözü söylerken, karısını günün son anında boşamayı kasdettiğini iddia ederse, bu iddiası hem yargı bakımından, hem de diyâneten onaylanır. Çünkü "sen yarınki günde boşsun" cümlesinin arapça karşılığı olan "enti tâlikun fi´I-ğadi" cümlesindeki "fî"edatı, kadının günün bir bölümünde boşanması anlamını ifade etmektedir. Bu bölüm, günün son bölümü de olabilir. Talâkın biri şimdiki, diğeri de gelecek zamana olmak üzere iki zamana izafe edilmesine örnek olarak da, kocanın karısına söyleyeceği, "sen yarın, bugün boşsun" sözünü gösterebiliriz. Bu durumda birinci lâfız geçerli kılınır, ikincisi lağvedilir. Kadın, yarın boşanır. Karısına "sen, bugün yarın boşsun" derse, karısı bugün boşanmış olur. Karısına, zamanlar arasına atıf harfi koyarak "sen bugün ve yarın boşsun derse, bu sözüyle sadece bir talâk gerçekleşir. Çünkü atıf harfi, her ne kadar birbirine atfedilen iki şeyin birbirinden ayrı olmalarını gerektiriyorsa da, bu cümleyi söylerken boşamaya bugün başlandığı için, kadın yarın boşanır. Çünkü bugün boşanan, yarın boşanır. Yarın, bir başka talâkın vâki olması anlamsız olur. Ama bunun tersi olur da karısına, "sen, yarın ve bugün boşsun" derse, iki talâkla boşanır. Çünkü yarınki günde boşanması, bugün de boşanmasını gerekli kılmaz. "Sen, gece ve gündüz boşsun" derse, yine tek talâkla boşanır. Çünkü geceleyin boşanan, geceden sonraki gündüzde de boşanır. Gece vaktindeyken "sen, gündüz ve gece boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Çünkü gündüzleyin boşanması, gündüzden önceki gecede de boşanmasını gerekli kılmaz. "Sen, bugün ve ay başında boşsun" derse, bir talâkla boşanır. Bilindiği gibi bugünde boşanması, bugünden sonraki zamanda da boşanmasını gerekli kılar.
Özet olarak talâkı, biri şimdiki, diğeri gelecek olmak üzere iki zamana izafe eder ve şimdiki zamanla başlarsa, bîr talâk gerçekleşir. Yani bugün ve yarınki gün gibi teaddüt etmez. Yine gece ile, geceden sonraki gündüz gibi teaddüt etmez. Ama talâka gelecek zamanla başlarsa, iki talâk lâzım gelir. Çünkü gelecek zamandaki boşanması, şimdiki zamanda boşanmasını gerektirmez. Şu da var ki; karısına "sen bugün ve yarınki gün geldiğinde boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Biri hemen şimdi, diğeri de yarınki gün olduğunda gerçekleşir. Çünkü "geldiğinde" kelimesini söylemekle boşamayı yarının gelmesi şartına bağlamış olmaktadır. "Yarınki gün geldiğinde" sözünü, "sen bugün boşsun" sözüne atfetmiştir. Atfedilen, üzerine atfedildiği şeyden başka birşeydir. Böylece iki talâk vâki olmaktadır. Biri derhal vâki olmakta; diğeri de yarının gelmesi şartına bağlanmaktadır. Bu durumda bir talâkın vâki olması mümkün değildir. O bir talâk, bu günün talâkıdır. Çünkü şimdiki zamanda kesinleşen talâkın, gelecek zamana bağlanması sahih olmaz. Bu durumda tek talâkın vâki olması mümkün değildir. Çünkü atfedilen, üzerine atfedildiği şeyden başka bir şeydir. Bu durumda iki talâk vâki olur: Biri derhal gerçekleşen talâk, diğeri de yarının gelmesi şartına bağlanan talâktır. Karısına "sen boşsun. Hayır belki yarın" derse, yine iki talâk gerçekleşir: Biri derhal, diğeri yarın vâki olur. Çünkü "sen boşsun" sözüyle, bir talâk gerçekleşir. Bu sözün "hayır" kelimesiyle iptal edilmesi mümkün değildir. "Belki yarın sözüyle de bir talâk daha meydana gelir.
Kadınla aslında bugün evlenmiş olduğu halde, talâkı geçmiş zamana izafe ederek: "Sen dün boşsun" veya "sen, seninle evlenmemden önce boşsun" dîyen kimsenin bu sözü geçersizdir. Çünkü boşamayı, nikâha sahip olmadığı bir zamana izafe etmiştir. Ama dün ya da daha önce evlenmiş olup da "seni dün boşadım" demesi durumunda, hüküm bundan farklı olur; boşanma gerçekleşir. Çünkü bu durumda kadını, nikâhına sahip olduğu bir zamanda bo-şamiştır ve geçmişteki ifâde, şimdiki ifâde gibidir. "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, önceki kural uyarınca talâk birden fazla olur. Kural şudur: "Talâkın iki zamana izafe edilmesi ve şimdiki zamandan başka bir zamanla başlanması durumunda, talâk teaddüd eder." Denebilir ki: Bunu illet olarak ileri sürmüşler ki; talakın gelecek zamanda vâki olması, şimdiki zamanda vaki olmasını gerektirmez. Birkimse, karısına: "Sen, yarın ve bugün boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Çünkü yarın boşanması, şimdi boşanmasını gerektirmez. Ama bunun tersi böyle değildir. Anılan gerekçe burada sözkonusu edilemez. "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, bunun için denilir ki: Dün vâki olan talâk, bugün de vâki olur. Ama "Sen, yarın ve bugün boşsun" derse, bunun için denilir ki: Dün vâki olan talâk, bugün de vâki olur. Ama "Sen, yarın ve bugün boşsun" demesi durumunda hüküm bunun tersine olur. Bu durumda bir talâk vâki olur. "Sen bugün ve dün boşsun" demesi durumunda iki talâk vâki olur. Çünkü talâkın bugün vâki olması, dün vâki olmasını gerektirmez. Kaldı ki dün, bugünden öncedir. Dün, bugüne göre şimdiki zaman gibidir. Yukarıda anılan kural, boşamaya şimdiki zamanla başlamanın, talâkın teaddüdünü değil, birliğini gerektirmektedir. Elimizdeki: "Sen, dün ve bugün boşsun" örneğinde talâka şimdiki zamanla başlanmıştır. Dolayısıyla talâk teaddüd etmez. Eğer: "Bugünde gerçekleşen talâk, dünde gerçekleşmez; dolayısıyla biri bugün, diğeri dün olmak üzere iki talâk lâzım gelir" denirse, cevaben deriz ki: Bate´vile göre "Sen, dün ve bugün boşsun" sözüyle: "Sen bugün ve dün boşsun" sözü arasında bir fark yoktur. Çünkü bu cümlelerin ikisi için de "bugün vâki olan talâk, dün vakî olan talâktan başka bir talâktır" denilebilir. Şunu da belirtelim ki; talâka dün ile başlamaya nisbetle problem hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Bu, şimdiki zamanla talâka başlamaktır. Bunun gereği olarak da talâk teaddüd etmez. Gerçek şu ki; karısına: "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, bu sözle bir talâk vâki olur. Çünkü dün boşanan, bugün boşanır. Karısına "Sen, bugün ve dün boşsun" derse, iki talâk vâki olur. Böyle demekle, "sen, bugün bir talâkla boşsun. Bundan önce dün de bir talakla boşsun" demiş gibi olur. Anılan kurala gelince o, bugün ve yarın gibi şimdiki zamanla gelecek zamana nisbetledir.
Talâkı, geçmişteki belirsiz bir zamana izafe eder, meselâ karısına: "Ben yaratılmadan..." veya "Sen yaratılmadan önce boşsun" yahut "Ben çocukken seni boşadım" derse, bu söz geçersiz kılınır ve bununla talâk gerçekleşmez. "Ben uyurken seni boşadım" veya "ben deliyken seni boşadım" demesi durumunda da aynı şekilde hiçbir şey gerçekleşmez. Bu sözler, talâkı inkâr anlamını taşımaktadır. Çünkü bu durumdaki insanların talâkları yoktur. "Ölümümle..." veya "Senin Ölümünle birlikte sen boşsun" derse, yine aynı şekilde bu söz geçersiz olur ve talâk vâki olmaz. Çünkü talâkı, kadının boşanmaya mahal olmayacağı ve kendisinin de boşamaya ehil olmadığı bir zamana izafe etmiştir. "Ölümümden iki ay veya daha fazla bir süre önce boşsun" der ve bu boşama yemininden itibaren iki ay geçmeden önce ölürse, karısı boşanmaz. Çünkü talâkın vukuu için, ölümünden önce iki ayın geçmesini şart koşmuştur. Kendisi, bu şartın tahakkukundan Önce öldüğü için talâk vâki olmaz. Ama üzerinden iki ay geçmesi durumu üzerinde ihtilâf edilmiştir. Ebû Hanîfe, bu durumda kadının bu kocadan boşanacağını söyler. Yalnız talâkın vukuu, sadece ölüme bağlanmaz. Sırf ölüm anında talâk vâki olmaz. Aksine, talâkın vukuu, ölümden Önce belirtilen süreye dayanmaktadır. Kadının boşandığına hükmetmek, her ne kadar ölüm anında olacaksa da, boşanma, boşama yemininin edildiği andan itibaren başlayan iki aylık sürenin evveline dayanmaktadır. Fıkıh usûlcülerinin ıstılahında dayanma (istinad), müddetin tamamı boyunca mahallin (boşanan kadının) var olması kaydıyla hükmün, öncesine dayanarak şimdiki zamanda sabit olmasıdır.
Buna zekâttan da bir başka örnek verebiliriz. Nisab miktarı bir malın üzerinden bir yıllık bir süre geçtiğinde zekâtını vermek vâcib olur. Ama senenin dolması esnasında zekâtın vâcib olması, malın sene başından beri mev-cud olması şartına dayanmaktadır. Hükmün sabit olması -ki o, nisab miktarını bulan malın zekâtının verilmesidir- bir senelik zamanın geçmesi kaydına dayanmaktadır. Öyle ki, bu malın üzerinden bir senelik zaman geçmezse, zekât vermek vâcib olmaz. îmam Muhanımed´le Ebû Yûsuf´a gelince, onlar derler ki: Kadın, kocanın belirttiği ilk süreye dayanmadan ve sırf kocanın ölümüne bağlı kalmadan boşanır. Ölüm vaktinde kocanın, boşama ehliyetine sahip olmadığı için, boşaması geçersiz olur ve boşamasıyla da talâk vâki olmaz. "İktisar", istinad karşüığındadır ki, o da ölüm öncesi zamana bakmaksızın hükmün, yani boşanmanın halde sabit olmasından ibarettir. Şunu da kaydedelim ki, bu ihtilâf bir semere vermemektedir. Evet bazıları derler ki, -imamın görüşüne göre- kadın, ölen bu kocasına mirasçı olamaz. Çünkü O (Ebû Hanîfe), kadının koca tarafından belirtilen sürenin evvelinde boşandığını kabul etmiştir. Kocanın ölümü esnasında kadının boşanışının üzerinden en az iki aylık bir süre geçmiş bulunmakta ve iddeti de tamamlanmış olmaktadır. Çünkü kadın, bu iki aylık süre içinde üç hayız görür ve böylece iddeti tamamlandıktan sonra, kocası ölmüş bir kadın durumuna girmiş olur. Kocasının mirasında hak sahibi olamaz. Ama bu, doğru bir söz değildir. Çünkü bu durumda karısını boşayan kişi, kendi mirasını ondan kaçırmış olmaktadır. Hastayken boşamış olmasıyla, sıhhatliyken boşamış olması arasında bir fark yoktur. Hastayken boşamasının hükmü açıktır. Çünkü o, ölümle sonuçlanan bir hastalık halinde karısını boşamıştır. Kadın, ona mirasçı olma hakkını yitirmez, ikinci halde, yani sıhhatliyken boşaması durumunda -kadının İddetinin kocanın boşama yemini ederken belirttiği sürenin evvelinde başladığını, iki ay sonra da kocanın öldüğünü farzedersek- kadının iddeti, kocanın ölümüyle sona ermez. Bilindiği gibi karısından miras kaçırmak isteyen kocanın karısının iddeti, iki müddetten en uzun olanıdır. Bu durumdaki kadın, kocası ölen kadının iddeti kadar, yani dört ay on gün iddet bekler. Kocanın ölümünden sonra -önceki iki aya ek olarak- iki ay on gün iddet bekler ve kocasına mirasçı olur. Şunu da kaydedelim ki, Ebû Hanîfe, bu kadının iddetinin, kocasının boşama yemini ederken belirttiği sürenin evvelinden değil de, kocasının ölümünden itibaren başlayacağını söylemiştir. Çünkü idde-tin sebebi, talâkın vukûudur ki, o da şüphelidir. Zîra koca, belirtmiş olduğu İki aylık süreden önce de,;Ölebilir ve boşanma da vukûbulmaz. İddet, kendisini oluşturacak sebepte şüphe bulunması durumunda sabit olmaz. Böylece kadının her hâl-û kârda ölen kocasına mirasçı olacağı açığa çıkmış olmaktadır.
Karısına: "Sen her gün boşsun" diyen bir kimse herhangi bir şeye niyet etmemişse sadece bir talâk vâki olur. Ama her günde bir talâka niyet ederse, üç günde üç talâk vâki olur. Ama karısına "sen her günde boşsun" derse, niyet etsin etmesin, üç günde üç talâk lâzım gelir. Aradaki fark şudur: Bir şeye niyet etmeksizin: "Sen her gün boşsun" sözünün anlamı şudur: Her günde onun talâkı, vâki olmakla nitelenir. Bu durumda ona "Bu günde, bundan sonraki günde... senin talâkın vâkidir" demiş gibi olur. Talâkın her gün vâki olmakla nitelenmesi, onun her gün teaddüd etmesini gerektirmez. Her gün tekrarlanmasına niyet ederse, bu niyet sahih olur. "Sen, her bir günde boşsun" sözünün anlamına gelince; bu, her bir günde bir talâk vâki olacak demektir. Bu durumda günde bir talâk vâki olur. Hiçbir şeye niyet etmeksizin karısına: "Sen her cuma boşsun" derse, bir talâk lâzım gelir. Cuma kelimesiyle haftanın tamamına niyet ederse, aynı şekilde tek bir talâk lâzım gelir. Ama bu kelimeyle özel olarak cuma gününü kasdederse, üç cumanın geçmesiyle üç talâk vâki olur. Çünkü kasdetmiş olduğu cumalar arasına diğer günler fasıla olarak girmiştir. İlk cumada bir talâk vâki olur. İkinci cumaya kadar arada geçen cumartesi, pazar ve diğer günler, araya fasıla olarak girerler. Araya fasıla girince de talâk teaddüd eder. Karısına "sen, her cumada boşsun" derse, niyet etmese bile üç cumada üç talâk lâzım gelir. Tıpkı "sen, her günde boşsun" örneğinde geçtiği gibi. Karısına "sen her ay boşsun" der ve her ayda bir talâkla boşamaya niyet etmezse, karısı bir talâkla boşanır. Ama her ayda bir talâkla boşamaya niyet ederse; karısı, üç ayda üç talâkla boşanır. Ama "Sen, her bir ayda boşsun" diyen kimse-bir şeye niyet etmemişse, üç talâk lâzım gelir. "Her ay başı boşsun" derse, niyet etmese bile, her ayın ilkinde bir talâk olmak üzere, üç ayda üç talâk lâzım gelir. Çünkü ay başı, ayın ilkidir.
Ayın ilkini, buna delâlet eden bir kelimeyle belirlemiştir ki, bu kelime "baş*-´tır. Birinci aybasıyla ikinci aybaşı arasında, aradaki günler fasıla olarak bulunmaktadırlar. Bilindiği gibi araya fasıla girince de talâk, teaddüd eder. "Sen her ay boşsun" sözünde hüküm, bundan farklıdır. Ay, bir ve bitişiktir. Bu, talâkın her ay vâki olmakla nitelenmesi demektin "Gün örneğinde de geçtiği gibi, başka şeye niyet etmediği takdirde bunun hükmü böyledir.
Bu anlatılanlar, talâkın zamana izafe edilmesi durumunda sözkonusu olan hükümlerdi. Talâkın mekâna İzafe edilmesine gelince; meselâ bir kimse karısına: "Sen Mısır´da, Mekke´de veya beldende, evinde veya gölgede yahut güneşte boşsun derse, derhal boşanır. Boşayan kişi, bu sözüyle, boşamayı şarta bağlamayı kasdettiğini, yani "sen Mısıra girersen veya "Mekke´ye girersen boşsun" demek istediğini iddia ederse, bu iddiası yargı bakımından tasdik edilmez. Ama kendisiyle Allah arasında sahih olabilir.
Mâlîkîler dediler ki: Talâkın zamana izafe edilmesi birkaç şekilde olur: Bunlardan biri, talâkın geçmiş zamana izafe edilmesidir. Örneğin bir erkeğin, karısına "sen dün boşsun demesi ve böyle demekle de boşamayı inşâya niyet etmesidir. Bu durumda karısı, ondan derhal boşanır. Bunu şakayla söylediğini ve yalandan boşadığmı haber vermeyi kasdettiğini iddia ederse, bu iddiası yargı makamınca tasdik edilmez. Ama fetva makamınca kabul edilir. Müftü onunla Allah arasında karısının boşanmamış olduğuna dâir fetva verebilir.
Talâkı kendi Ölümü veya karısının ölümü vaktine izafe ederse; Örneğin karısına "Öldüğüm günde..." veya "öldüğün günde sen boşsun derse, karısı derhal boşanır. Çünkü boşamayı, vukuu muhakkak olan bir işe bağlamıştır ki, bu da kendisinin veya karısının ölmesidir. Şu anda kendisinden boşanma-sa bile, belli bir süre için -yaşadığı sürece- kendisine helâl olur. Bu, belli bir süreye bağlı mut´a nikâhına benzemektedir ki, o da bâtıldır. Süre belirtsin veya belirtmesin "Sen, Ölümümden önce boşsun" demesi durumunda karısı, öncelikle derhal boşanır. "Sen, bir sene sonra boşsun", "sen, bir ay sonra boşsun" veya "sen, cumadan sonra boşsun" demesi durumunda da karısı aynı şekilde anılan sebepten ötürü derhal boşanır. Ama "sen, ölümümden sonra boşsun" veya "sen, kendin öldükten sonra boşsun" derse, bununla boşanmaz. "Eğer ölürsem "öldüğümde veya "ne zaman ölürsem sen boşsun" ya da "eğer sen ölürsen sen boşsun" derse, yine aynı şekilde boşanma vukûbulmaz. Ama karısına: "Sen, Zeydin ölümünden sonra. eğer Zeyd ölürse "onun Ölüm gününde veya "onun ölümünden sonra boşsun" derse, bu durumda karısı derhal boşanır. Karısına "ben çocukken veya "ben deliyken seni boşadım der ve bu kadın da, gerçekten kendisi çocuk ya da deliyken onun karısıysa, bu sözle talâk gerçekleşmez. Talâkı, varlığı aklen, âdeten veya şer´an imkânsız olan bir geçmiş zaman fiiline bağlarsa, derhal meydana gelir. Meselâ bir kimse: "Talâk bana lâzım olsun. Zeyd, dün bana gelirse onun varlığıyla yokluğunu bir arada bulundururum" derse; varlıkla yokluğu bir arada bulundurmak aklen imkânsızdır. O her ne Jcadar Zeyd´in gelmesi mümkün olmadığı için imkânsız olmuş ise de imkânsızlığı müstahil değil, bilâkis vâcibtir. Ancak dış görünüş itibariyle talâk, varlıkla yokluğu bir arada bulundurmakla bağlantılı olduğu için derhal vâki olmuştur. Talâkı, âdeten müstahil olan bir şeye bağlaması durumunda da aynı hüküm sözkonusu olur. Meselâ: "Talâk bana lazım olsun. Zeyd, dün bana gelirse, onu dünya semasına koyarım" derse, bu, âdeten müstahil bir iştir. Boşanma derhal vâki olur. Talâkı şer´an müstahil bir işe bağlaması durumunda da aynı şekilde derhal talâk vakî olur. Meselâ: "Zeyd, dün gelirse karısıyla zina ederim" derse, boşanma derhal vâki olur. Talâkı, şer´an vâcib bîr işe bağlaması durumunda da talâk, derhal gerçekleşir. Örneğin "Zeyd, dün gelirse borcunu öderim" derse, bjbşanma derhal vâki olur.
Talâkı, şer´an caiz olan bir işe bağlayacak olursa, meselâ "Talâk bana lâzım olsun. Dün bana gelseydin seninle birlikte akşam yemeği yerdik" veya sana meyve yedirirdim" derse, bunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları bu sözle talâkın derhal meydana geleceğini söylemiştir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Mûtemed görüşe göre, eğer bu sözü kesin olarak yapma niyetiyle söylerse, yani Zeyd gerçekten gelmiş olsaydı ona mutlaka yemek veya meyva yedirmeye niyet etmiş olarak bu sözü söylerse, bununla talâk vâki olmaz. Ama yalan söylemişse, talâk gerçekleşir.
Talâkı, vâcib olan mazi bir fiile bağlarsa -bu vâciblik aklen de olsa, şer´an veya âdeten de olsa- talâk yeminini bozmuş olmaz. Aklen vâcib olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "Talâk üzerime olsun. Zeyd, dün bana gelseydi, onun varlığıyla yokluğunu bir araya getirmezdim". Şer´an vâcib olana örnek olarak da şu sözü gösterebiliriz: "Dün uyumuş olmasaydım öğle namazını kılardım". Âdeten vâcib olana ise şu sözü gösterebiliriz: "Dün bir aslan görseydim, ondan kaçardım". Aslandan kaçmak, âdeten vâcibtir.
Talâkın aklen, âdeten veya şer´an imkânsız olan gelecek zaman kipinde-ki bir fiile bağlanmasıyla talâk yemini bozulmuş olmaz. Aklen imkânsız olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "İki zıddı bir araya getirirsen, sen boşsun". Âdeten imkânsız olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "Göğe dokunursan sen boşsun". Şer´an imkânsız olana örnek olarak da şu sözü gösterebiliriz: "Zina edersen sen boşsun". Burada talâk, gelecekteki zinaya bağlanmıştır ki, zina, şer´an imkânsızdır. Ama karışına: "Ben iki zıddı bir araya getirmezsem sen boşsun" veya "göğe dokunmazsam sen boşsun" veyahut "zina etmezsen sen boşsun" demesi durumunda hüküm bundan farklı olur. Bu durumda talâk derhal vâki olur. Birincisine "birr sîgasi", ikincisine "hıns sığası" denir.
Şâfiîler dediler ki; Bir kimse talâkı gelecek zamana izafe ederse, o zamanın ilk bölümünde talâk vâki olur. Meselâ Şaban ayındaysa ve "Sen Ramazan ayında boşsun" derse, Ramazan ayının ilk gecesinin ilk anında talâk vâki olur. Ramazan ayı perşembe günü başlayacaksa, perşembeden önceki çarşamba günü güneşin batışı anında talâk gerçekleşir. Gün batınımdan Önce Ramazan hilâli görülse bile, talâk ancak güneşin batış anında vâki olur. "Sen Ramazanın gurresinde veya başında veya evvelinde boşsun" demesi durumunda da aynı hüküm sözkonusu olur. Ama karısına: "Sen, Ramazanın gündüzünde boşsun" veya "Ramazanın ilk gününde boşsun" derse, Ramazanın ilk gününün fecir vaktinde boşanır. "Sen Ramazanın sonunda boşsun" derse, Ramazan günlerinin en son parçasında boşanır. Bu hüküm, anılan sözlerin Şaban ayındayken söylenmesi durumunda sözkonusu olur. Bir kimse Ramazandan sözgelimi beş gün geçtikten sonra karısına, "Sen Ramazanda boşsun" derse, gelecek yılın Ramazanının ilk anında boşanır. Bazıları, bu durumda talâkın derhal vâki olacağını söylemişlerdir. Karısına: "Sen Ramazan ayında..." veya "Şaban ayında boşsun" derse, belirttiği ayda bulunsun bulunmasın, talâk derhal vakî olur. Geceleyin karısına: "Bir gün geçtiğinde sen boşsun" derse, ertesi gün güneş batınca boşanır. Gündüzleyin bu sözü söylerse, ertesi gün güneş batınca karısı boşanır Ama karısına: "Gün geçince sen boşsun" derse ve bunu söylerken günün ilk zamanındaysa, aynı gün güneş batınca boşanır. Ama geceleyin: "Bu günün geçmesiyle sen boşsun" derse, bu sözü geçersizdir ve bununla talâk vâki olmaz. Çünkü söylerken gün içinde değil, gece içindeydi. Şu halde geceleyin "sen bugün boşsun" demesinin anlamı yoktur. Ama karısına "sen bugün boşsun" derse ister gece, ister gündüz olsun karısı derhal boşanır. Çünkü içinde bulunduğu vakitte talâkı ikâ etmiştir. Gecedeyken gündüz olarak adlandırmasının buna etkisi olmaz. Bir kimse karısına "Bir ay..." veya "bir yıl geçmesiyle sen boşsun" derse, içinde bulunduğu ay veya yıldan sonra tam bir ay veya tam bir yıl geçince karısı boşanır. Ama "bir ay..." veya "bir yıl geçtiğinde sen boşsun" derse, bir sonraki ayın ilk anında boşanır. Yıl demişse, içinde bulunduğu yıldan sonraki yılın Muharrem ayının ilk gününde boşanır.
Bîr kimse talâkı geçmiş zamana izafe eder ve meselâ karısına: "Sen, dün boşsun" veya "geçen ay boşsun" derse; talâkın derhal veya dün gerçekleşmesine niyet etmiş de olsa, hiçbir şeye niyet etmemiş de olsa, talâk derhal vâki olur.
Daha önce yemin bahsinde görüldüğü gibi, üzerine talâk yemini edilen iş, "üzerime talâk olsun ki öleceğim" veya "üzerime talâk olsun ki göğe çıkmayacağım" örneklerinde olduğu gibi, aklen veya âdeten vâcib ise, bu yemin münakid olur. Şu eve gireceğini veya girmeyeceğini yeminle bildirmesi durumunda girmesi veya girmemesi, aklen ve âdeten mümkün olur. Söyled fseyin âdeten müstahil olması durumunda da yemin münakid olur. Örne-f in: "Üzerime talâk olsun ki, bu eve gireceğim" veya "... girmeyeceğim" derse, girmesiyle girmemesi aklen ve âdeten mümkün olur. Söylediği şeyin âdeten müstahil olması da böyledir. Örneğin; "Üzerime talâk olsun ki, semâya yükseleceğim" veya "... şu dağı omuzlayacağım" demesi gibi. Bu durumda, yemin edeni zecr etmek için talâk vâki olur.
Hanbelîler dediler ki: Bir kimse, talâkı geçmiş zamana izafe eder ve meselâ karısına "sen dün boşsun" veya "ben seninle evlenmeden önce sen boşsun" derse ve bu sözle derhal talâkın vâki olmasına niyet ederse, talâk hemen vâki olur. Derhal vâki olmasına niyet etmezse; meselâ bir şeye niyet etmeksizin boşarsa veya geçmiş zamanda vâki olmasına niyet ederek boşar-sa, talâk vâki olmaz. Çünkü talâk, kadınla şehevî bakımdan yararlanma helâlliğim ortadan kaldırmak demektir. Koca, geçmiş zamanda bu helâlliği ortadan kaldırma gücüne sahip değildir. Zîra bu helâllik, mazide fiilen vardı ve devam etti. O zamanda kaldırılması anlamsızdır. Kadın, ondan önce başka bir erkekle evli olursa ve o kocadan boşanmışsa, bu ikinci koca da böyle söylemekle, ilk kocasından boşanmış olduğunu haber vermeyi kasdettiğini iddia ederse, sözü tıpkı "sen, ilk kocandan boşanmışsın" demiş gibi kabul edilir. Bu kocanın kendisi bu kadınla evli olup, onu boşamış, sonra onunla yine evlenmiş ve bu sözüyle de ilk boşamayı haber vermeyi kasdetmiş olduğunu söylerse, bu sözü kabul edilir. Ancak bu kasdına engel bir karine bulunursa, meselâ ikisi de Öfkeli haldeyseler veya kadının kendisini boşamasını istemesi üzerine koca bu sözü söylemişse, bu durumda kocanın iddiası tasdik edilmez.
Bir kimse, karısına: "Sen, Zeyd´in gelişinden bir ay Önce boşsun" derse ve Zeyd de bir ay tamamlanmadan önce gelirse boşanmaz. Aksine, boşanması için Zeyd´in gelişinden önce bir ayın tamamlanması gerekir. Hatta bir ayın en son ânı tamamlanmadan Zeyd gelecek olursa, kadın yine boşanmaz. Karısı üzerine böyle bir yemin eden kimsenin, bu yeminden sonra karısına yaklaşmaması vâcib olur. Talâk bâin ise, yaklaşması haram olur. Talâkın vukuu kesinleşinceye dek kadın, nafaka alma hakkına sahip olur. Zeyd, bir ayın ve boşama sözünü kullanmaya yetecek kadar bir zamanın geçmesinden sonra gelirse, talâkın vukuu bu zaman dilimi içinde kesinlesin Bu ay zarfında karısına yaklaşmasının haram oluşu da kesinlesin Bâin talâkla boşamişsa, tenasül organından yararlandığı için mehr-i misil ödemesi gerekir. Ric´î talâkla boşamışsa, karısına yaklaşması haram olmaz. Yaklaşmasıyla da ric´at yapmış olur.
Talâkı gelecek zamana izafe ederek karısına: "Sen yarın boşsun" derse, yarın fecir doğduğunda boşanır. "Sen, cumartesi günü boşsun" veya "sen, Recep ayında boşsun" derse, cumartesinin veya Recebin ilk cüzünde boşanır. Bu durumda boşama vaktinin gelmesinden önce karısıyla cinsel temasta bulumabilir. Yarının veya Recebin son demini kasdettiğini söylerse, sözü ne yargı bakımından ne de fetva bakımından kabul edilir. "Sen bugün boşsun´* derse, karısı derhal boşanır. İçinde bulunduğu ayı kasdederek, "sen bu ay boşsun" derse, yine derhal boşanır. Ayın son vaktini kasdettiğini söylerse, sözü hem yargı, hem de fetva bakımından kabul ve tasdîk edilir.
"Sen Ramazanın evvelinde..." veya "...başında boşsun" derse, Ramazanın ilk cüzünde boşanır. Ramazanın ortasını veya sonunu kasdettiğini söylerse, sözü tasdik edilmez. Ama "Ramazanın gurresinde boşsun" derse ve böyle demekle de birinci, ikinci veya üçüncü günü kasdetmiş olduğunu söylerse, sözü tasdik edilir. Çünkü ayın ilk üç gününe de gurre denir. "Ramazanın bitişiyle..." veya "Ramazanın sonuyla..." yahut "Ramazanın çekip gitmesiyle..." derse, Ramazanın son deminde boşanır. "Sen bugün boşsun" veya "yarın boşadım" derse, derhal boşanır. "Sen yarın boşsun" veya "yarından sonra boşsun" derse, yarın boşanır. "Sen bugün ve yarın ve yarından sonra boşsun" derse, "sen bugün boşsun" sözünden dolayı bir talâkla boşanır. Çünkü bugün boşanan, yarın da, yarından sonra da boşanır. Ama "sen bugün de ve yarın da ve yarından sonra da boşsun" derse, üç talâkla boşanır. Çünkü birinci şekilde "da" zarfını tekrarlamasıyla, talâkı tekrarlamak istediğine işaret etmektedir. "Sen hergün boşsun" derse, bir talâk lâzım gelir. Ama "her bir günde boşsun" derse, "de" zarfının tekerrüründen dolayı üç günde üç talâk lâzım gelir. "Sen, ölümümden veya ölümünden bir ay önce boşsun" der ve ikisinden biri, bir ay geçmeden ölürse, boşanma vukûbul-maz. Talâka yemin ettikten bir ay ve boşama sözünü sarfetmeye yetecek kadar bir süre geçtikten sonra ölürse, talâk vâki olur. Bâin talâkla boşanmişsa, bu durumda kadın ona mirasçı olamaz. Çünkü bu yeminde mirastan kaçma düşünülemez. Ancak ric´î talâkla boşamışsa, iddeti olduğu sürece eşlerin birbirlerine mirasçı olmalarına engel yoktur.
"Ölümümden veya Ölümünden yahut Zeyd´in ölümünden önce boşsun" deyip bunu bir zamanla kayıtlamazsa, derhal boşanır. "Ölümümden az önce boşsun" derse, hayatının son deminde talâk vâki olur. "Ölümümden sonra veya ölümümle beraber boşsun" derse, karısı boşanmaz. Çünkü bu durumda kadın boşanmanın mahalli değildir. Talâkını aklen veya âdeten imkânsız olan bir fiile izafe ederse; meselâ "iki zıddı birleştirirsem sen boşsun" veya "göğe uçarsam sen boşsun" yahut "nehrin suyunu içersem sen boşsun" derse, bununla talâk vâki olmaz. Ama talâkı imkânsız olan bir fiilin yapılmamasına bağlarsa.meselâ içinde su bulunmayan bir testiye işaret ederek:"Bu testinin suyunu içmezsem sen boşsun" derse, derhal boşanır. Yine: "Göğe yükselmezsem sen boşsun" veya "iki zıddı bir araya getirmezsem sen boşsun" derse, talâk derhal vâki olur. Bu konudaki geniş açıklama, kitabımızın yeminler bahsinde yapılmıştır.
(25) Hanefîler dediler ki: Talâkın kendisine izafe edildiği zaman, bazan gelecek, bazan geçmiş ve bazan da şimdiki zaman olur. Bazan tek zamana, bazan da iki zamana izafe edilir. Gelecek zamana izafe edilmesine örnek olarak, kocanın karısına: "Sen yarın boşsun" demesini gösterebiliriz: Bu durumda yarınki günün ilk anının girişinde, -ki bu, tan yerinin ağarması anıdır-sözü edilen kadın kocasından boşanır. Koca,boşama sözünü telâffuz ettiğinde, günün son anını kasdettiğini söylerse, bu iddiası yargı bakımından onan-maz. Ama diyâneten onaylanır. Ama karısına "sen, yarınki günde boşsun" demesinde hüküm farklı olur. Bu durumda koca, bu sözü söylerken, karısını günün son anında boşamayı kasdettiğini iddia ederse, bu iddiası hem yargı bakımından, hem de diyâneten onaylanır. Çünkü "sen yarınki günde boşsun" cümlesinin arapça karşılığı olan "enti tâlikun fi´I-ğadi" cümlesindeki "fî"edatı, kadının günün bir bölümünde boşanması anlamını ifade etmektedir. Bu bölüm, günün son bölümü de olabilir. Talâkın biri şimdiki, diğeri de gelecek zamana olmak üzere iki zamana izafe edilmesine örnek olarak da, kocanın karısına söyleyeceği, "sen yarın, bugün boşsun" sözünü gösterebiliriz. Bu durumda birinci lâfız geçerli kılınır, ikincisi lağvedilir. Kadın, yarın boşanır. Karısına "sen, bugün yarın boşsun" derse, karısı bugün boşanmış olur. Karısına, zamanlar arasına atıf harfi koyarak "sen bugün ve yarın boşsun derse, bu sözüyle sadece bir talâk gerçekleşir. Çünkü atıf harfi, her ne kadar birbirine atfedilen iki şeyin birbirinden ayrı olmalarını gerektiriyorsa da, bu cümleyi söylerken boşamaya bugün başlandığı için, kadın yarın boşanır. Çünkü bugün boşanan, yarın boşanır. Yarın, bir başka talâkın vâki olması anlamsız olur. Ama bunun tersi olur da karısına, "sen, yarın ve bugün boşsun" derse, iki talâkla boşanır. Çünkü yarınki günde boşanması, bugün de boşanmasını gerekli kılmaz. "Sen, gece ve gündüz boşsun" derse, yine tek talâkla boşanır. Çünkü geceleyin boşanan, geceden sonraki gündüzde de boşanır. Gece vaktindeyken "sen, gündüz ve gece boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Çünkü gündüzleyin boşanması, gündüzden önceki gecede de boşanmasını gerekli kılmaz. "Sen, bugün ve ay başında boşsun" derse, bir talâkla boşanır. Bilindiği gibi bugünde boşanması, bugünden sonraki zamanda da boşanmasını gerekli kılar.
Özet olarak talâkı, biri şimdiki, diğeri gelecek olmak üzere iki zamana izafe eder ve şimdiki zamanla başlarsa, bîr talâk gerçekleşir. Yani bugün ve yarınki gün gibi teaddüt etmez. Yine gece ile, geceden sonraki gündüz gibi teaddüt etmez. Ama talâka gelecek zamanla başlarsa, iki talâk lâzım gelir. Çünkü gelecek zamandaki boşanması, şimdiki zamanda boşanmasını gerektirmez. Şu da var ki; karısına "sen bugün ve yarınki gün geldiğinde boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Biri hemen şimdi, diğeri de yarınki gün olduğunda gerçekleşir. Çünkü "geldiğinde" kelimesini söylemekle boşamayı yarının gelmesi şartına bağlamış olmaktadır. "Yarınki gün geldiğinde" sözünü, "sen bugün boşsun" sözüne atfetmiştir. Atfedilen, üzerine atfedildiği şeyden başka birşeydir. Böylece iki talâk vâki olmaktadır. Biri derhal vâki olmakta; diğeri de yarının gelmesi şartına bağlanmaktadır. Bu durumda bir talâkın vâki olması mümkün değildir. O bir talâk, bu günün talâkıdır. Çünkü şimdiki zamanda kesinleşen talâkın, gelecek zamana bağlanması sahih olmaz. Bu durumda tek talâkın vâki olması mümkün değildir. Çünkü atfedilen, üzerine atfedildiği şeyden başka bir şeydir. Bu durumda iki talâk vâki olur: Biri derhal gerçekleşen talâk, diğeri de yarının gelmesi şartına bağlanan talâktır. Karısına "sen boşsun. Hayır belki yarın" derse, yine iki talâk gerçekleşir: Biri derhal, diğeri yarın vâki olur. Çünkü "sen boşsun" sözüyle, bir talâk gerçekleşir. Bu sözün "hayır" kelimesiyle iptal edilmesi mümkün değildir. "Belki yarın sözüyle de bir talâk daha meydana gelir.
Kadınla aslında bugün evlenmiş olduğu halde, talâkı geçmiş zamana izafe ederek: "Sen dün boşsun" veya "sen, seninle evlenmemden önce boşsun" dîyen kimsenin bu sözü geçersizdir. Çünkü boşamayı, nikâha sahip olmadığı bir zamana izafe etmiştir. Ama dün ya da daha önce evlenmiş olup da "seni dün boşadım" demesi durumunda, hüküm bundan farklı olur; boşanma gerçekleşir. Çünkü bu durumda kadını, nikâhına sahip olduğu bir zamanda bo-şamiştır ve geçmişteki ifâde, şimdiki ifâde gibidir. "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, önceki kural uyarınca talâk birden fazla olur. Kural şudur: "Talâkın iki zamana izafe edilmesi ve şimdiki zamandan başka bir zamanla başlanması durumunda, talâk teaddüd eder." Denebilir ki: Bunu illet olarak ileri sürmüşler ki; talakın gelecek zamanda vâki olması, şimdiki zamanda vaki olmasını gerektirmez. Birkimse, karısına: "Sen, yarın ve bugün boşsun" derse, iki talâk lâzım gelir. Çünkü yarın boşanması, şimdi boşanmasını gerektirmez. Ama bunun tersi böyle değildir. Anılan gerekçe burada sözkonusu edilemez. "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, bunun için denilir ki: Dün vâki olan talâk, bugün de vâki olur. Ama "Sen, yarın ve bugün boşsun" derse, bunun için denilir ki: Dün vâki olan talâk, bugün de vâki olur. Ama "Sen, yarın ve bugün boşsun" demesi durumunda hüküm bunun tersine olur. Bu durumda bir talâk vâki olur. "Sen bugün ve dün boşsun" demesi durumunda iki talâk vâki olur. Çünkü talâkın bugün vâki olması, dün vâki olmasını gerektirmez. Kaldı ki dün, bugünden öncedir. Dün, bugüne göre şimdiki zaman gibidir. Yukarıda anılan kural, boşamaya şimdiki zamanla başlamanın, talâkın teaddüdünü değil, birliğini gerektirmektedir. Elimizdeki: "Sen, dün ve bugün boşsun" örneğinde talâka şimdiki zamanla başlanmıştır. Dolayısıyla talâk teaddüd etmez. Eğer: "Bugünde gerçekleşen talâk, dünde gerçekleşmez; dolayısıyla biri bugün, diğeri dün olmak üzere iki talâk lâzım gelir" denirse, cevaben deriz ki: Bate´vile göre "Sen, dün ve bugün boşsun" sözüyle: "Sen bugün ve dün boşsun" sözü arasında bir fark yoktur. Çünkü bu cümlelerin ikisi için de "bugün vâki olan talâk, dün vakî olan talâktan başka bir talâktır" denilebilir. Şunu da belirtelim ki; talâka dün ile başlamaya nisbetle problem hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Bu, şimdiki zamanla talâka başlamaktır. Bunun gereği olarak da talâk teaddüd etmez. Gerçek şu ki; karısına: "Sen, dün ve bugün boşsun" derse, bu sözle bir talâk vâki olur. Çünkü dün boşanan, bugün boşanır. Karısına "Sen, bugün ve dün boşsun" derse, iki talâk vâki olur. Böyle demekle, "sen, bugün bir talâkla boşsun. Bundan önce dün de bir talakla boşsun" demiş gibi olur. Anılan kurala gelince o, bugün ve yarın gibi şimdiki zamanla gelecek zamana nisbetledir.
Talâkı, geçmişteki belirsiz bir zamana izafe eder, meselâ karısına: "Ben yaratılmadan..." veya "Sen yaratılmadan önce boşsun" yahut "Ben çocukken seni boşadım" derse, bu söz geçersiz kılınır ve bununla talâk gerçekleşmez. "Ben uyurken seni boşadım" veya "ben deliyken seni boşadım" demesi durumunda da aynı şekilde hiçbir şey gerçekleşmez. Bu sözler, talâkı inkâr anlamını taşımaktadır. Çünkü bu durumdaki insanların talâkları yoktur. "Ölümümle..." veya "Senin Ölümünle birlikte sen boşsun" derse, yine aynı şekilde bu söz geçersiz olur ve talâk vâki olmaz. Çünkü talâkı, kadının boşanmaya mahal olmayacağı ve kendisinin de boşamaya ehil olmadığı bir zamana izafe etmiştir. "Ölümümden iki ay veya daha fazla bir süre önce boşsun" der ve bu boşama yemininden itibaren iki ay geçmeden önce ölürse, karısı boşanmaz. Çünkü talâkın vukuu için, ölümünden önce iki ayın geçmesini şart koşmuştur. Kendisi, bu şartın tahakkukundan Önce öldüğü için talâk vâki olmaz. Ama üzerinden iki ay geçmesi durumu üzerinde ihtilâf edilmiştir. Ebû Hanîfe, bu durumda kadının bu kocadan boşanacağını söyler. Yalnız talâkın vukuu, sadece ölüme bağlanmaz. Sırf ölüm anında talâk vâki olmaz. Aksine, talâkın vukuu, ölümden Önce belirtilen süreye dayanmaktadır. Kadının boşandığına hükmetmek, her ne kadar ölüm anında olacaksa da, boşanma, boşama yemininin edildiği andan itibaren başlayan iki aylık sürenin evveline dayanmaktadır. Fıkıh usûlcülerinin ıstılahında dayanma (istinad), müddetin tamamı boyunca mahallin (boşanan kadının) var olması kaydıyla hükmün, öncesine dayanarak şimdiki zamanda sabit olmasıdır.
Buna zekâttan da bir başka örnek verebiliriz. Nisab miktarı bir malın üzerinden bir yıllık bir süre geçtiğinde zekâtını vermek vâcib olur. Ama senenin dolması esnasında zekâtın vâcib olması, malın sene başından beri mev-cud olması şartına dayanmaktadır. Hükmün sabit olması -ki o, nisab miktarını bulan malın zekâtının verilmesidir- bir senelik zamanın geçmesi kaydına dayanmaktadır. Öyle ki, bu malın üzerinden bir senelik zaman geçmezse, zekât vermek vâcib olmaz. îmam Muhanımed´le Ebû Yûsuf´a gelince, onlar derler ki: Kadın, kocanın belirttiği ilk süreye dayanmadan ve sırf kocanın ölümüne bağlı kalmadan boşanır. Ölüm vaktinde kocanın, boşama ehliyetine sahip olmadığı için, boşaması geçersiz olur ve boşamasıyla da talâk vâki olmaz. "İktisar", istinad karşüığındadır ki, o da ölüm öncesi zamana bakmaksızın hükmün, yani boşanmanın halde sabit olmasından ibarettir. Şunu da kaydedelim ki, bu ihtilâf bir semere vermemektedir. Evet bazıları derler ki, -imamın görüşüne göre- kadın, ölen bu kocasına mirasçı olamaz. Çünkü O (Ebû Hanîfe), kadının koca tarafından belirtilen sürenin evvelinde boşandığını kabul etmiştir. Kocanın ölümü esnasında kadının boşanışının üzerinden en az iki aylık bir süre geçmiş bulunmakta ve iddeti de tamamlanmış olmaktadır. Çünkü kadın, bu iki aylık süre içinde üç hayız görür ve böylece iddeti tamamlandıktan sonra, kocası ölmüş bir kadın durumuna girmiş olur. Kocasının mirasında hak sahibi olamaz. Ama bu, doğru bir söz değildir. Çünkü bu durumda karısını boşayan kişi, kendi mirasını ondan kaçırmış olmaktadır. Hastayken boşamış olmasıyla, sıhhatliyken boşamış olması arasında bir fark yoktur. Hastayken boşamasının hükmü açıktır. Çünkü o, ölümle sonuçlanan bir hastalık halinde karısını boşamıştır. Kadın, ona mirasçı olma hakkını yitirmez, ikinci halde, yani sıhhatliyken boşaması durumunda -kadının İddetinin kocanın boşama yemini ederken belirttiği sürenin evvelinde başladığını, iki ay sonra da kocanın öldüğünü farzedersek- kadının iddeti, kocanın ölümüyle sona ermez. Bilindiği gibi karısından miras kaçırmak isteyen kocanın karısının iddeti, iki müddetten en uzun olanıdır. Bu durumdaki kadın, kocası ölen kadının iddeti kadar, yani dört ay on gün iddet bekler. Kocanın ölümünden sonra -önceki iki aya ek olarak- iki ay on gün iddet bekler ve kocasına mirasçı olur. Şunu da kaydedelim ki, Ebû Hanîfe, bu kadının iddetinin, kocasının boşama yemini ederken belirttiği sürenin evvelinden değil de, kocasının ölümünden itibaren başlayacağını söylemiştir. Çünkü idde-tin sebebi, talâkın vukûudur ki, o da şüphelidir. Zîra koca, belirtmiş olduğu İki aylık süreden önce de,;Ölebilir ve boşanma da vukûbulmaz. İddet, kendisini oluşturacak sebepte şüphe bulunması durumunda sabit olmaz. Böylece kadının her hâl-û kârda ölen kocasına mirasçı olacağı açığa çıkmış olmaktadır.
Karısına: "Sen her gün boşsun" diyen bir kimse herhangi bir şeye niyet etmemişse sadece bir talâk vâki olur. Ama her günde bir talâka niyet ederse, üç günde üç talâk vâki olur. Ama karısına "sen her günde boşsun" derse, niyet etsin etmesin, üç günde üç talâk lâzım gelir. Aradaki fark şudur: Bir şeye niyet etmeksizin: "Sen her gün boşsun" sözünün anlamı şudur: Her günde onun talâkı, vâki olmakla nitelenir. Bu durumda ona "Bu günde, bundan sonraki günde... senin talâkın vâkidir" demiş gibi olur. Talâkın her gün vâki olmakla nitelenmesi, onun her gün teaddüd etmesini gerektirmez. Her gün tekrarlanmasına niyet ederse, bu niyet sahih olur. "Sen, her bir günde boşsun" sözünün anlamına gelince; bu, her bir günde bir talâk vâki olacak demektir. Bu durumda günde bir talâk vâki olur. Hiçbir şeye niyet etmeksizin karısına: "Sen her cuma boşsun" derse, bir talâk lâzım gelir. Cuma kelimesiyle haftanın tamamına niyet ederse, aynı şekilde tek bir talâk lâzım gelir. Ama bu kelimeyle özel olarak cuma gününü kasdederse, üç cumanın geçmesiyle üç talâk vâki olur. Çünkü kasdetmiş olduğu cumalar arasına diğer günler fasıla olarak girmiştir. İlk cumada bir talâk vâki olur. İkinci cumaya kadar arada geçen cumartesi, pazar ve diğer günler, araya fasıla olarak girerler. Araya fasıla girince de talâk teaddüd eder. Karısına "sen, her cumada boşsun" derse, niyet etmese bile üç cumada üç talâk lâzım gelir. Tıpkı "sen, her günde boşsun" örneğinde geçtiği gibi. Karısına "sen her ay boşsun" der ve her ayda bir talâkla boşamaya niyet etmezse, karısı bir talâkla boşanır. Ama her ayda bir talâkla boşamaya niyet ederse; karısı, üç ayda üç talâkla boşanır. Ama "Sen, her bir ayda boşsun" diyen kimse-bir şeye niyet etmemişse, üç talâk lâzım gelir. "Her ay başı boşsun" derse, niyet etmese bile, her ayın ilkinde bir talâk olmak üzere, üç ayda üç talâk lâzım gelir. Çünkü ay başı, ayın ilkidir.
Ayın ilkini, buna delâlet eden bir kelimeyle belirlemiştir ki, bu kelime "baş*-´tır. Birinci aybasıyla ikinci aybaşı arasında, aradaki günler fasıla olarak bulunmaktadırlar. Bilindiği gibi araya fasıla girince de talâk, teaddüd eder. "Sen her ay boşsun" sözünde hüküm, bundan farklıdır. Ay, bir ve bitişiktir. Bu, talâkın her ay vâki olmakla nitelenmesi demektin "Gün örneğinde de geçtiği gibi, başka şeye niyet etmediği takdirde bunun hükmü böyledir.
Bu anlatılanlar, talâkın zamana izafe edilmesi durumunda sözkonusu olan hükümlerdi. Talâkın mekâna İzafe edilmesine gelince; meselâ bir kimse karısına: "Sen Mısır´da, Mekke´de veya beldende, evinde veya gölgede yahut güneşte boşsun derse, derhal boşanır. Boşayan kişi, bu sözüyle, boşamayı şarta bağlamayı kasdettiğini, yani "sen Mısıra girersen veya "Mekke´ye girersen boşsun" demek istediğini iddia ederse, bu iddiası yargı bakımından tasdik edilmez. Ama kendisiyle Allah arasında sahih olabilir.
Mâlîkîler dediler ki: Talâkın zamana izafe edilmesi birkaç şekilde olur: Bunlardan biri, talâkın geçmiş zamana izafe edilmesidir. Örneğin bir erkeğin, karısına "sen dün boşsun demesi ve böyle demekle de boşamayı inşâya niyet etmesidir. Bu durumda karısı, ondan derhal boşanır. Bunu şakayla söylediğini ve yalandan boşadığmı haber vermeyi kasdettiğini iddia ederse, bu iddiası yargı makamınca tasdik edilmez. Ama fetva makamınca kabul edilir. Müftü onunla Allah arasında karısının boşanmamış olduğuna dâir fetva verebilir.
Talâkı kendi Ölümü veya karısının ölümü vaktine izafe ederse; Örneğin karısına "Öldüğüm günde..." veya "öldüğün günde sen boşsun derse, karısı derhal boşanır. Çünkü boşamayı, vukuu muhakkak olan bir işe bağlamıştır ki, bu da kendisinin veya karısının ölmesidir. Şu anda kendisinden boşanma-sa bile, belli bir süre için -yaşadığı sürece- kendisine helâl olur. Bu, belli bir süreye bağlı mut´a nikâhına benzemektedir ki, o da bâtıldır. Süre belirtsin veya belirtmesin "Sen, Ölümümden önce boşsun" demesi durumunda karısı, öncelikle derhal boşanır. "Sen, bir sene sonra boşsun", "sen, bir ay sonra boşsun" veya "sen, cumadan sonra boşsun" demesi durumunda da karısı aynı şekilde anılan sebepten ötürü derhal boşanır. Ama "sen, ölümümden sonra boşsun" veya "sen, kendin öldükten sonra boşsun" derse, bununla boşanmaz. "Eğer ölürsem "öldüğümde veya "ne zaman ölürsem sen boşsun" ya da "eğer sen ölürsen sen boşsun" derse, yine aynı şekilde boşanma vukûbulmaz. Ama karısına: "Sen, Zeydin ölümünden sonra. eğer Zeyd ölürse "onun Ölüm gününde veya "onun ölümünden sonra boşsun" derse, bu durumda karısı derhal boşanır. Karısına "ben çocukken veya "ben deliyken seni boşadım der ve bu kadın da, gerçekten kendisi çocuk ya da deliyken onun karısıysa, bu sözle talâk gerçekleşmez. Talâkı, varlığı aklen, âdeten veya şer´an imkânsız olan bir geçmiş zaman fiiline bağlarsa, derhal meydana gelir. Meselâ bir kimse: "Talâk bana lâzım olsun. Zeyd, dün bana gelirse onun varlığıyla yokluğunu bir arada bulundururum" derse; varlıkla yokluğu bir arada bulundurmak aklen imkânsızdır. O her ne Jcadar Zeyd´in gelmesi mümkün olmadığı için imkânsız olmuş ise de imkânsızlığı müstahil değil, bilâkis vâcibtir. Ancak dış görünüş itibariyle talâk, varlıkla yokluğu bir arada bulundurmakla bağlantılı olduğu için derhal vâki olmuştur. Talâkı, âdeten müstahil olan bir şeye bağlaması durumunda da aynı hüküm sözkonusu olur. Meselâ: "Talâk bana lazım olsun. Zeyd, dün bana gelirse, onu dünya semasına koyarım" derse, bu, âdeten müstahil bir iştir. Boşanma derhal vâki olur. Talâkı şer´an müstahil bir işe bağlaması durumunda da aynı şekilde derhal talâk vakî olur. Meselâ: "Zeyd, dün gelirse karısıyla zina ederim" derse, boşanma derhal vâki olur. Talâkı, şer´an vâcib bîr işe bağlaması durumunda da talâk, derhal gerçekleşir. Örneğin "Zeyd, dün gelirse borcunu öderim" derse, bjbşanma derhal vâki olur.
Talâkı, şer´an caiz olan bir işe bağlayacak olursa, meselâ "Talâk bana lâzım olsun. Dün bana gelseydin seninle birlikte akşam yemeği yerdik" veya sana meyve yedirirdim" derse, bunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları bu sözle talâkın derhal meydana geleceğini söylemiştir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Mûtemed görüşe göre, eğer bu sözü kesin olarak yapma niyetiyle söylerse, yani Zeyd gerçekten gelmiş olsaydı ona mutlaka yemek veya meyva yedirmeye niyet etmiş olarak bu sözü söylerse, bununla talâk vâki olmaz. Ama yalan söylemişse, talâk gerçekleşir.
Talâkı, vâcib olan mazi bir fiile bağlarsa -bu vâciblik aklen de olsa, şer´an veya âdeten de olsa- talâk yeminini bozmuş olmaz. Aklen vâcib olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "Talâk üzerime olsun. Zeyd, dün bana gelseydi, onun varlığıyla yokluğunu bir araya getirmezdim". Şer´an vâcib olana örnek olarak da şu sözü gösterebiliriz: "Dün uyumuş olmasaydım öğle namazını kılardım". Âdeten vâcib olana ise şu sözü gösterebiliriz: "Dün bir aslan görseydim, ondan kaçardım". Aslandan kaçmak, âdeten vâcibtir.
Talâkın aklen, âdeten veya şer´an imkânsız olan gelecek zaman kipinde-ki bir fiile bağlanmasıyla talâk yemini bozulmuş olmaz. Aklen imkânsız olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "İki zıddı bir araya getirirsen, sen boşsun". Âdeten imkânsız olana örnek olarak şu sözü gösterebiliriz: "Göğe dokunursan sen boşsun". Şer´an imkânsız olana örnek olarak da şu sözü gösterebiliriz: "Zina edersen sen boşsun". Burada talâk, gelecekteki zinaya bağlanmıştır ki, zina, şer´an imkânsızdır. Ama karışına: "Ben iki zıddı bir araya getirmezsem sen boşsun" veya "göğe dokunmazsam sen boşsun" veyahut "zina etmezsen sen boşsun" demesi durumunda hüküm bundan farklı olur. Bu durumda talâk derhal vâki olur. Birincisine "birr sîgasi", ikincisine "hıns sığası" denir.
Şâfiîler dediler ki; Bir kimse talâkı gelecek zamana izafe ederse, o zamanın ilk bölümünde talâk vâki olur. Meselâ Şaban ayındaysa ve "Sen Ramazan ayında boşsun" derse, Ramazan ayının ilk gecesinin ilk anında talâk vâki olur. Ramazan ayı perşembe günü başlayacaksa, perşembeden önceki çarşamba günü güneşin batışı anında talâk gerçekleşir. Gün batınımdan Önce Ramazan hilâli görülse bile, talâk ancak güneşin batış anında vâki olur. "Sen Ramazanın gurresinde veya başında veya evvelinde boşsun" demesi durumunda da aynı hüküm sözkonusu olur. Ama karısına: "Sen, Ramazanın gündüzünde boşsun" veya "Ramazanın ilk gününde boşsun" derse, Ramazanın ilk gününün fecir vaktinde boşanır. "Sen Ramazanın sonunda boşsun" derse, Ramazan günlerinin en son parçasında boşanır. Bu hüküm, anılan sözlerin Şaban ayındayken söylenmesi durumunda sözkonusu olur. Bir kimse Ramazandan sözgelimi beş gün geçtikten sonra karısına, "Sen Ramazanda boşsun" derse, gelecek yılın Ramazanının ilk anında boşanır. Bazıları, bu durumda talâkın derhal vâki olacağını söylemişlerdir. Karısına: "Sen Ramazan ayında..." veya "Şaban ayında boşsun" derse, belirttiği ayda bulunsun bulunmasın, talâk derhal vakî olur. Geceleyin karısına: "Bir gün geçtiğinde sen boşsun" derse, ertesi gün güneş batınca boşanır. Gündüzleyin bu sözü söylerse, ertesi gün güneş batınca karısı boşanır Ama karısına: "Gün geçince sen boşsun" derse ve bunu söylerken günün ilk zamanındaysa, aynı gün güneş batınca boşanır. Ama geceleyin: "Bu günün geçmesiyle sen boşsun" derse, bu sözü geçersizdir ve bununla talâk vâki olmaz. Çünkü söylerken gün içinde değil, gece içindeydi. Şu halde geceleyin "sen bugün boşsun" demesinin anlamı yoktur. Ama karısına "sen bugün boşsun" derse ister gece, ister gündüz olsun karısı derhal boşanır. Çünkü içinde bulunduğu vakitte talâkı ikâ etmiştir. Gecedeyken gündüz olarak adlandırmasının buna etkisi olmaz. Bir kimse karısına "Bir ay..." veya "bir yıl geçmesiyle sen boşsun" derse, içinde bulunduğu ay veya yıldan sonra tam bir ay veya tam bir yıl geçince karısı boşanır. Ama "bir ay..." veya "bir yıl geçtiğinde sen boşsun" derse, bir sonraki ayın ilk anında boşanır. Yıl demişse, içinde bulunduğu yıldan sonraki yılın Muharrem ayının ilk gününde boşanır.
Bîr kimse talâkı geçmiş zamana izafe eder ve meselâ karısına: "Sen, dün boşsun" veya "geçen ay boşsun" derse; talâkın derhal veya dün gerçekleşmesine niyet etmiş de olsa, hiçbir şeye niyet etmemiş de olsa, talâk derhal vâki olur.
Daha önce yemin bahsinde görüldüğü gibi, üzerine talâk yemini edilen iş, "üzerime talâk olsun ki öleceğim" veya "üzerime talâk olsun ki göğe çıkmayacağım" örneklerinde olduğu gibi, aklen veya âdeten vâcib ise, bu yemin münakid olur. Şu eve gireceğini veya girmeyeceğini yeminle bildirmesi durumunda girmesi veya girmemesi, aklen ve âdeten mümkün olur. Söyled fseyin âdeten müstahil olması durumunda da yemin münakid olur. Örne-f in: "Üzerime talâk olsun ki, bu eve gireceğim" veya "... girmeyeceğim" derse, girmesiyle girmemesi aklen ve âdeten mümkün olur. Söylediği şeyin âdeten müstahil olması da böyledir. Örneğin; "Üzerime talâk olsun ki, semâya yükseleceğim" veya "... şu dağı omuzlayacağım" demesi gibi. Bu durumda, yemin edeni zecr etmek için talâk vâki olur.
Hanbelîler dediler ki: Bir kimse, talâkı geçmiş zamana izafe eder ve meselâ karısına "sen dün boşsun" veya "ben seninle evlenmeden önce sen boşsun" derse ve bu sözle derhal talâkın vâki olmasına niyet ederse, talâk hemen vâki olur. Derhal vâki olmasına niyet etmezse; meselâ bir şeye niyet etmeksizin boşarsa veya geçmiş zamanda vâki olmasına niyet ederek boşar-sa, talâk vâki olmaz. Çünkü talâk, kadınla şehevî bakımdan yararlanma helâlliğim ortadan kaldırmak demektir. Koca, geçmiş zamanda bu helâlliği ortadan kaldırma gücüne sahip değildir. Zîra bu helâllik, mazide fiilen vardı ve devam etti. O zamanda kaldırılması anlamsızdır. Kadın, ondan önce başka bir erkekle evli olursa ve o kocadan boşanmışsa, bu ikinci koca da böyle söylemekle, ilk kocasından boşanmış olduğunu haber vermeyi kasdettiğini iddia ederse, sözü tıpkı "sen, ilk kocandan boşanmışsın" demiş gibi kabul edilir. Bu kocanın kendisi bu kadınla evli olup, onu boşamış, sonra onunla yine evlenmiş ve bu sözüyle de ilk boşamayı haber vermeyi kasdetmiş olduğunu söylerse, bu sözü kabul edilir. Ancak bu kasdına engel bir karine bulunursa, meselâ ikisi de Öfkeli haldeyseler veya kadının kendisini boşamasını istemesi üzerine koca bu sözü söylemişse, bu durumda kocanın iddiası tasdik edilmez.
Bir kimse, karısına: "Sen, Zeyd´in gelişinden bir ay Önce boşsun" derse ve Zeyd de bir ay tamamlanmadan önce gelirse boşanmaz. Aksine, boşanması için Zeyd´in gelişinden önce bir ayın tamamlanması gerekir. Hatta bir ayın en son ânı tamamlanmadan Zeyd gelecek olursa, kadın yine boşanmaz. Karısı üzerine böyle bir yemin eden kimsenin, bu yeminden sonra karısına yaklaşmaması vâcib olur. Talâk bâin ise, yaklaşması haram olur. Talâkın vukuu kesinleşinceye dek kadın, nafaka alma hakkına sahip olur. Zeyd, bir ayın ve boşama sözünü kullanmaya yetecek kadar bir zamanın geçmesinden sonra gelirse, talâkın vukuu bu zaman dilimi içinde kesinlesin Bu ay zarfında karısına yaklaşmasının haram oluşu da kesinlesin Bâin talâkla boşamişsa, tenasül organından yararlandığı için mehr-i misil ödemesi gerekir. Ric´î talâkla boşamışsa, karısına yaklaşması haram olmaz. Yaklaşmasıyla da ric´at yapmış olur.
Talâkı gelecek zamana izafe ederek karısına: "Sen yarın boşsun" derse, yarın fecir doğduğunda boşanır. "Sen, cumartesi günü boşsun" veya "sen, Recep ayında boşsun" derse, cumartesinin veya Recebin ilk cüzünde boşanır. Bu durumda boşama vaktinin gelmesinden önce karısıyla cinsel temasta bulumabilir. Yarının veya Recebin son demini kasdettiğini söylerse, sözü ne yargı bakımından ne de fetva bakımından kabul edilir. "Sen bugün boşsun´* derse, karısı derhal boşanır. İçinde bulunduğu ayı kasdederek, "sen bu ay boşsun" derse, yine derhal boşanır. Ayın son vaktini kasdettiğini söylerse, sözü hem yargı, hem de fetva bakımından kabul ve tasdîk edilir.
"Sen Ramazanın evvelinde..." veya "...başında boşsun" derse, Ramazanın ilk cüzünde boşanır. Ramazanın ortasını veya sonunu kasdettiğini söylerse, sözü tasdik edilmez. Ama "Ramazanın gurresinde boşsun" derse ve böyle demekle de birinci, ikinci veya üçüncü günü kasdetmiş olduğunu söylerse, sözü tasdik edilir. Çünkü ayın ilk üç gününe de gurre denir. "Ramazanın bitişiyle..." veya "Ramazanın sonuyla..." yahut "Ramazanın çekip gitmesiyle..." derse, Ramazanın son deminde boşanır. "Sen bugün boşsun" veya "yarın boşadım" derse, derhal boşanır. "Sen yarın boşsun" veya "yarından sonra boşsun" derse, yarın boşanır. "Sen bugün ve yarın ve yarından sonra boşsun" derse, "sen bugün boşsun" sözünden dolayı bir talâkla boşanır. Çünkü bugün boşanan, yarın da, yarından sonra da boşanır. Ama "sen bugün de ve yarın da ve yarından sonra da boşsun" derse, üç talâkla boşanır. Çünkü birinci şekilde "da" zarfını tekrarlamasıyla, talâkı tekrarlamak istediğine işaret etmektedir. "Sen hergün boşsun" derse, bir talâk lâzım gelir. Ama "her bir günde boşsun" derse, "de" zarfının tekerrüründen dolayı üç günde üç talâk lâzım gelir. "Sen, ölümümden veya ölümünden bir ay önce boşsun" der ve ikisinden biri, bir ay geçmeden ölürse, boşanma vukûbul-maz. Talâka yemin ettikten bir ay ve boşama sözünü sarfetmeye yetecek kadar bir süre geçtikten sonra ölürse, talâk vâki olur. Bâin talâkla boşanmişsa, bu durumda kadın ona mirasçı olamaz. Çünkü bu yeminde mirastan kaçma düşünülemez. Ancak ric´î talâkla boşamışsa, iddeti olduğu sürece eşlerin birbirlerine mirasçı olmalarına engel yoktur.
"Ölümümden veya Ölümünden yahut Zeyd´in ölümünden önce boşsun" deyip bunu bir zamanla kayıtlamazsa, derhal boşanır. "Ölümümden az önce boşsun" derse, hayatının son deminde talâk vâki olur. "Ölümümden sonra veya ölümümle beraber boşsun" derse, karısı boşanmaz. Çünkü bu durumda kadın boşanmanın mahalli değildir. Talâkını aklen veya âdeten imkânsız olan bir fiile izafe ederse; meselâ "iki zıddı birleştirirsem sen boşsun" veya "göğe uçarsam sen boşsun" yahut "nehrin suyunu içersem sen boşsun" derse, bununla talâk vâki olmaz. Ama talâkı imkânsız olan bir fiilin yapılmamasına bağlarsa.meselâ içinde su bulunmayan bir testiye işaret ederek:"Bu testinin suyunu içmezsem sen boşsun" derse, derhal boşanır. Yine: "Göğe yükselmezsem sen boşsun" veya "iki zıddı bir araya getirmezsem sen boşsun" derse, talâk derhal vâki olur. Bu konudaki geniş açıklama, kitabımızın yeminler bahsinde yapılmıştır.