ezelinur
Wed 3 March 2010, 02:23 pm GMT +0200
Kinayeler, sarih talâkın karşısında bulunan şeylerdir. Mezheblerin ilgili açıklamaları aşağıya alınmıştır(19>.
(19) Hanefîler dediler ki: Aslında kinâye´nin anlamı, onunla kastedilen amacın kendi içinde gizli olduğu, üstü kapalı kelimedir. Bu mânâ sadece fı-kıhçılara göre değil, aynı zamanda usulcülerin ıstılahını da kapsamaktadır. Bunlar kinayeyi, kendisiyle kasdedİlen mânânın kendi içinde gizli olduğu kelime olarak tanımlamaktadırlar. Bu, fıkıhçılara göre sarih lâfızlardan da olsa böyledir. Örneğin, "tâlil" kelimesi gibi. Lâfzı garib olduğu için mânâsı gizli de olsa, bu sarihtir. Özellikle fıkıhçiların ıstılahına göre kinaye, sırf talâk için vaz´ olunmamış, aksine hem talâkı, hem de başka bir şeyi ilgilendiren bir mânâ için vaz´ olunmuş bir lâfızdır. İki mânaya da muhtemeldir. Örneğin "bâin" kelimesi, lügate göre ayrılmaya delâlet eder. Ayrılma kelimesi genel olup sadece bir eşin diğerinden ayrılması veya bir yerden ayrılmak mânâsını ifade etmez. Evlilikten ayrılmanın mânâsı, boşanma değildir. Ayı yalnızca boşanmanın bir sonucudur. Ayrılma, boşanmaya ilişkin bir hü kümdür. Bir kimse, kendi karısına "sen bâinsin", yani ayrısın derse; bununla "sen ailenden ayrı ve uzaktasın" anlamını kasdetmiş olabileceği gibi, evlilikten ayrılma sürecini başlatmayı da kasdetmiş olabilir. Birinci mânâyı kas-dederse, bu bir hüküm ifâde etmez. İkinci mânâyı kastederse, karısı kendisinden boşanmış olur. Çünkü boşamanın sonucunu kasdetmek, aynen boşamayı kasdetmek gibidir ki, bu da hiçbir fark olmaksızın nikâh bağının çözülmesi demektir. Bütün kinaye lâfızlarının hükmü budur. Bu lâfızlardan talâk değil de, talâkın sonucu olan evlilikten ayrılma mânâsı kasdedilir. Fıkıh-çılar derler ki: Kinaye, talâk mânâsına ve talâktan başka şeylere muhtemel olan lâfızdır- Yani talâkın sonucunu kasdeder. Bu da talâkın (boşanmanın) bir sonucu olan ayrılmadır. Yoksa talâkın kendisi değildir.
Kinayelerle talâkın gerçekleşmesi için iki şey gereklidir: Bunlardan birincisi daha Önce sözünü ettiğimiz niyet, ikincisi de kinayeden kastedilen mânâyı ifade eden görünür bir durumun delâletidir. Meselâ kendisinden boşanmak isteyen karısına "sen bâinsin" diyen bir kimsenin talâkı niyetsiz olarak gerçekleşir.
Şâfîîler dediler ki: Talâkın kinayesi, lâfzın herhangi bir bölümüne bitişik bîr niyetle söylenen, hem talâka hem de başka mânâya muhtemel olan lâfızdır. Örneğin bir kimsenin kendi karısına "Atlaktüki" (seni serbest bıraktım) demesi gibi. Bu söz, kadının evde hapsedilmekten kurtulması anlamına gelebileceği gibi, evlilik bağından kurtulması anlamına da gelebilir. Bu sözü söylerken, aynı anda boşamaya niyet etmezse, boşanma vakî olmaz.
Hanbelîler dediler ki: Talâkın kinayeleri bazan açık olurlar ki, bunlar "beynûnet", yani ayrılma için konulmuş lâfızlardır; bazan da gizli olurlar ki, bun´ar tek talâk için konulmuş lâfızlardır. Her iki kısımdaki kinayelerle talâkın geıçekleşmesi için, bu lâfızlar söylenirken aynı anda boşamaya da niyet edilmesi şarttır.
Mâlîkîler dediler ki: Talâkın kinaye lâfızları bir çok kısımlara ayrılırlar. Bu kısımlardan her biri, kinayenin kısımları bahsinde ayrı ayrı tanımlanacaktır.
Talâk Kinayelerinin Kısımları
Talâk kinayeleri birçok kısımlara ayrılır. Mezheblerin buna ilişkin açıklamaları aşağıya alınmıştır*20´.
(20) Hanefîler dediler ki: Kinayeler üç kısma ayrılırlar:
Birinci kısım: Boşama istemine cevap anlamını taşıyan lâfızlar. Bunlar kadına sövgü veya onun boşanma isteminin reddi anlamını taşımazlar. Bu kısım, bazı lâfızları kapsamına alır: Bu lâfızlardan biri, "i´teddî" lâfzıdır. Bu, kadını; iddet beklemekle, kocasının kendisi üzerindeki nimetlerini sayması arasında muhayyer kılmaktır.
Lâfızlardan diğeri, "istebriî rahmeki", yani "rahmini temizle sözüdür. Rahmin temizlenmesi, erkeğin dölsuyundan temizlenmesi demektir ki, bu da iddetten kinayedir. Zîra rahmin erkeğin dölsuyundan temizlenmesi, iddeti tamamlamakla bilinir.
Bu lâfızlardan üçüncüsü, kocanın kendi karısına "sen bir tanesin anlamında "enti vâhideten" demesidir. Bu söz, "sen bir talâkla boşsun" anlamını taşıyabileceği gibi, "sen güzellikte veya çirkinlikte eşsizsin anlamını da taşıyabilir. Buna göre "vâhideten" kelimesi mansub olacaktır. Çünkü bu, masdarın sıfatıdır. "Enti vâhidetün" der ve bununla aynı zamanda boşamaya niyet ederse, talâk vâki olur mu, olmaz mı? Yanlış da olsa talâk vâki olur. Çünkü bedevî araplar kelime sonundaki harekeleri Önemsemezler. Hele sözü söyleyen okumamış câhil biri olursa... Şu da var ki, "vâhidetün" şeklindeki telâffuz doğru ve gramere uygundur. Böyle olunca "enti vâhidetün sözünün anlamı, "sen bir talâksın" demek olur. Kadına "sen bir talâksın demek, mübalağa içindir.
Bu lâfızlardan bir başkası da "sen hürsün" lâfzıdır. Bu, kadına tasarruflarında hür olduğunu haber verme anlamını taşıyabileceği gibi, nikâh bağından kurtulması sürecini başlatma anlamını da taşıyabilir.
Bu lafızlardan biri "seni salıverdim anlamına gelen "serahtüki" lâfzıdır. Karısına böyle diyen bir kimse, ona "seni gönderdim demiş gibi olur. Göndermekse ya boşadiğı için; ya da babasının evinde bir günlüğüne kalması içindir. Bilindiği gibi "serahtüki kelimesi, Şâfîîlere göre sarih lâfızlardandır.
Bu lafızlardan biri de, "senden ayrıldım*´ anlamına gelen "fâraktüki" lâfzıdır. Bu: "serahtüki*´ lafzı gibidir. Zîra kadın, ya boşandığı için veya evden ayrılarak geçici bir süre dolayısıyla ayrılmış olur.
Bazı büyük şerhçilerle fetvacılar, bu kısımda iki lâfız daha söylemişlerdir: Bunlardan biri "ihtârî", diğeri ise "emrüki biyediki"dir. Bunlar, boşama yetkisinin kadına devredilmesinden kinayedirler. Çünkü bunlardan her biri iki anlam taşımaktadır. "îhtârî nefseki" (kendini serbest kıl) derken koca» "kendini boşayarak serbest kıl" veya "dilediğin işi yapmakta serbestsin mânâsını kasdetmiş olur. "Emrüki biyediki (Kendi işin elindedir) sözü de böyledir. Karısına bu sözü söyleyen koca, "boşanma işin senin elindedir veya "sana mahsus tasarruflarında işin senin elindedir" anlamını kasdetmiş olabilir.
Doğrusunu söylemek gerekirse "İhtârî nefseki ile "emrüki biyediki" tözlerini bu kısımda saymamak gerekir. Çünkü muhâtab olan kadın, kendili boşamadıkça, bu sözlerin söylenmesiyle talâk vâki olmaz. Bu iki sözle, boşama yetkisi kadına devredilebilir. Ancak bu sözü söylerken kocanın, boşama yetkisini kadına devrettiğine niyet etmesi veya durumun bu yetkiyi karısına devrettiğine delâlet etmesi şarttır. Sözgelimi öfkeliyken, karısı kendisini boşamasını ister ve kocası da boşama yetkisini kendisine devrettiği için, kadın kendini boşarsa, kocasından ayrılmış olur. Ama boşamazsa, ayrılmış olmaz. Bu iki sözü talâkın kinayelerinden sayan kimse, kocanın sırf niyetiyle boşanma vâki olur diye evhama kapılırsa, bu apaçık bir yanılgı olur. Bu kısma ilişkin iki hüküm vardır.
1- İlk üç lâfız -ki bunlar "i´teddî", "istebriî rahmeki" ve "enti vâhidetün" lâfızlarıdır ile ric´î bir tek talâk vâki olur. Koca, daha fazlasına veya bâin talâka niyet etmiş olsa bile...
2- Bu kelimeleri telâffuz eden şahıs, mutlaka üç durumdan birinde bulunur:
a- Öfke.
b- Hoşnutluk.
c- Boşanma müzâkeresi. Yani karısı veya bir başkası, talâkını kendisinden ister de, öfkeli olduğu için karısına, "i´teddî veya "istebriî rahmeki", ya da "enti vâhidetün*´ (iddet bekle veya rahmini döl suyundan temizle veya sen bir tanesin) derse, boşamaya niyet etmiş olsun olmasın, yargı bakımından talâk vâki olur. "Boşamaya niyet etmedim" derse, sözü onaylanmaz. Ama karısı, kendisiyle Allah arasında dînen boşanmaz. Talâk müzâkeresi esnasında karısı, kocasından kendisini boşamasını ister, kocası da ona "i´teddî" veya "istebriî rahmeki" derse; boşamaya niyet etmiş olsa da olmasa da veya Öfkeli durumda olsa da olmasa da, yargı bakımından karısı boşanmış olur. Ama boşama müzâkeresi olmaksızın rızâ halindeyken bu kelimelerden birini söylerse, boşamaya niyet etmeden bu sözlerle boşama vâki olmaz. "Ben bu sözü söylerken boşamaya niyet etmedim" derse, yemin etmesi şartıyla iddiası doğrulanır.
İkinci kısım: Boşanma talebine olumlu veya olumsuz cevap olabilen kinayeler. Bu kısım kinayeler, şu lâfızları kapsarlar:
a- Çık anlamına gelen "Uhrucî" lâfzı. Kadın, kocasına "beni boşa" der ve kocası da "uhrucî" (çık) derse, bu söz boşanma talebine bir cevap anlamına gelebileceği gibi "ey kadın! Öfken yatışsın ve boşanma isteğinden vazgeçesin diye hele şimdilik evden çık" anlamına da gelebilir.
b- Git anlamına gelen "izhebî" lâfzı. Bu da uhrucî gibidir.
c- Kûmî (kalk) veya "intekılî" (başka tarafa intikal et) veya "intalıkî" (derhal git) lâfızları da uhrucî gibidir.,
d- Peçeni tak, (takannaî, teberkaî) veya başını Ört (tehammerî) veya Örtün (tesetterî) lâfızları. Kocanın karısına peçe takma, başını Örtme veya kapanma emrini vermesi iki anlama gelir. Ya karısını boşamıştır ki, bu nedenle kendisine yabancı olduğu için ona bakması artık helâl olmaz. Ya da kızgın olduğu halde kimse kendisine bakmasın diye Örtünmesini emretmiştir. Birinci anlamda bu emir, boşanma isteğine verilen bir cevaptır. İkinci anlamday-sa, boşanmayı reddetmektir.
e- "Uğrubî" (uzaklaş) lâfzı da "uhrucî" gibidir.. Bu lâfız, boşanma isteğine cevap anlamını taşıyabileceği gibi, fenalığı bertaraf edecek geçici bir uzaklaşma anlamını da taşıyabilir.
f- "î´zebî" (uzaklaş) lâfzı. Bu da "uğrubî" lâfzı gibidir.
Bu kısımdaki kinaye lâfızlarının hükmüne gelince, bunları telâffuz etme durumunda, (koca) niyet etmediği takdirde boşanma vâki olmaz. Bu lâfzı telâffuz eden kimse öfkeli de olsa, hoşnut da olsa, boşanma müzâkeresini yapmakta da olsa hüküm aynıdır. Ama "ben bu lâfzı telâffuz ederken boşanmaya niyet etmedim" derse, bu sözü yargı bakımından onaylanır. Ama diyanet yönüne bakılırsa bu, onunla Allah arasında olan bir şeydir. Çünkü bu lâfızlar, boşanma isteğine cevap anlamım taşıyabilecekleri gibi, boşanmayı red anlamım da taşıyabilirler. Boşanmayı reddetmeye niyet ederse, lâfzın taşıyabileceği bir anlama niyet etmiş olur. Bu lâfızları, boşanmayı müzâkere ederken veya öfkeliyken telâffuz etme durumunda, birinci kısımdaki kinaye lâfızlarının aksine, kocanın sözü yargı bakımından kabul edilir. Birinci kısımdaki kinaye lâfızları, boşanma isteğine cevap olmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu lâfızların, boşanma müzâkeresi esnasında veya öfkeliyken telâffuz edilmeleri durumunda boşanma vâki olur. Koca, "ben bu kelimeyi telâffuz ederken boşamaya niyet etmedim" derse, sözü dinlenmez. Ama bu lâfızların hoşnutluk halinde ve boşanmayı müzâkere etme durumu dışında telâffuz edilmesiyle, boşamadan başka anlamlar kastedilmiş olabilir.
Üçüncü kısım: Kadının boşanma isteğine cevap olabileceği gibi, ona sövgü de olabilecek lâfızlar. Bu kısım, bazı lâfızları kapsamına alır:
a- Haliyye: Bu lâfız, kadının nikâhtan soyutlanmış olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edeb ve hayırdan soyutlanmış olabileceği anlamını da taşıyabilir. Birinci anlam, kadının boşanma isteğine cevap olur. ikinci anlam ise ona sövgü olabilir. Nitekim bu, açıkça anlaşılmaktadır.
b- Beriyye ve berîe: Bu lâfız, kadının nikâhtan ayrılmış olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edebten ve güzel ahlâktan ayrılmış olduğu anlamını da taşıyabilir. Bu da "haliyye" lâfzı gibi hem cevap, hem de sövgü olabilir.
c- Bâin: Bu lâfız, ayrılma anlamınıifâdeeder.Birkimseninkendikarısına "enti bâinün" demesi, karısının nikâhtan ayrılmış olduğu anlamım taşıyabileceği gibi, onun edeb ve hayırdan ayrılmış olduğu anlamım da taşıyabilir.
d- Bette: Bu lâfız, "kesilmiş" anlamını ifâde eder. Bir kimse kendi karı-
sına "enti bettetün" derse, bu sözü, karısının nikâhtan kesilmiş olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edebten kesilmiş olduğu anlamını da taşıyabilir.
e- Betle: Bu da "bette" lâfzı gibi, "kesilmiş" anlamını ifâde eder. "Fâtımatü´l-betül" gibi. Bu, Hz. Fâtıma (r.a.)nın, neseb ve din bakımından dünyadaki kadınlar arasında eşi bulunmaz bir kadın olduğu anlamına gelmektedir.
Bu kısımdaki lâfızların hükmü şudur: Bu lâfızları öfkeliyken veya hoşnutken telâffuz etme durumunda, boşamaya niyet edilmediği sürece boşanma gerçekleşmez. Ama bu lâfızlardan biri boşanma müzâkeresi esnasında telâffuz edilirse, niyete bakılmaksızın, yargı bakımından boşanma gerçekleşir.
Bu anlatılanlardan elde ettiğimiz sonuca göre, boşanma müzâkeresi esnasında, ikinci kısım dışışdaki lâfızlardan biri telâffuz edilirse, niyete bakılmaksızın yargı bakımından boşanma gerçekleşir, ikinci kısımdaki lâfızlar, boşanma isteğine cevap olabilecekleri gibi, red de olabilirler. Boşanma müzâkeresi esnasında bu lâfızlardan biri telâffuz edilirse, boşanma niyeti olmadıkça, boşanma vâki olmaz. Hoşnutluk halinde telâffuz edilirse, her üç kısımdaki lâfızlarla da niyet olmadan boşanma vâki olmaz. Öfkeliyken telâffuz edilirse, son iki kısımdaki lâfızlarla, niyet olmadan boşanma vâki olmaz. Birinci kısımdaki lâfızlar sadece boşanma İsteğine cevap olabilirler. Ama sövgü anlamını taşımazlar. Öfkeliyken bu lâfızların telâffuz edilmesi durumunda, niyete bakılmaksızın boşanma, yargı bakımından gerçekleşir.
Her üç kısımda anılan lâfızların telâffuzuyla bâin talâk vâki olur. Yalnız birinci kısımda sayılan üç lâfız, bunlardan müstesnadır. Bu lâfızlar ise, "i*-teddî", "istebriî rahmeki" ve "enti vâhidetün" lâfızlarıdır. Bunların her biriyle ric´î talâk vâki olur. Bâin ile iki talâka niyet ederse, sadece bir talâk vâki olur. Ama üç talâka niyet ederse, sahih olur ve onunla üç talâk vâki olur. Çünkü bâin lâfzından kasıt, kadının kocasından ayrılmasıdır. Ayrıhksa, ikilik anlamını taşımaz. Çünkü "beynünet" (ayrılma) kelimesi masdardir. Mas-dardaysa sayı unsuruna bakılmaz. Masdarla ya tekillik kastedilir, ki o zaman masdar tekillik kaydına bağlı olur; ya da bütün cinsi kapsaması kasdedilir. Öyle olunca da üç sayısı, masdarm kapsamına girer. "İhtârî" (kendini muhayyer kıl) lâfzı müstesna kılınmıştır. Çünkü bu lâfızla, üç talâkın kadına devredilmesi sahih olmaz.
(19) Hanefîler dediler ki: Aslında kinâye´nin anlamı, onunla kastedilen amacın kendi içinde gizli olduğu, üstü kapalı kelimedir. Bu mânâ sadece fı-kıhçılara göre değil, aynı zamanda usulcülerin ıstılahını da kapsamaktadır. Bunlar kinayeyi, kendisiyle kasdedİlen mânânın kendi içinde gizli olduğu kelime olarak tanımlamaktadırlar. Bu, fıkıhçılara göre sarih lâfızlardan da olsa böyledir. Örneğin, "tâlil" kelimesi gibi. Lâfzı garib olduğu için mânâsı gizli de olsa, bu sarihtir. Özellikle fıkıhçiların ıstılahına göre kinaye, sırf talâk için vaz´ olunmamış, aksine hem talâkı, hem de başka bir şeyi ilgilendiren bir mânâ için vaz´ olunmuş bir lâfızdır. İki mânaya da muhtemeldir. Örneğin "bâin" kelimesi, lügate göre ayrılmaya delâlet eder. Ayrılma kelimesi genel olup sadece bir eşin diğerinden ayrılması veya bir yerden ayrılmak mânâsını ifade etmez. Evlilikten ayrılmanın mânâsı, boşanma değildir. Ayı yalnızca boşanmanın bir sonucudur. Ayrılma, boşanmaya ilişkin bir hü kümdür. Bir kimse, kendi karısına "sen bâinsin", yani ayrısın derse; bununla "sen ailenden ayrı ve uzaktasın" anlamını kasdetmiş olabileceği gibi, evlilikten ayrılma sürecini başlatmayı da kasdetmiş olabilir. Birinci mânâyı kas-dederse, bu bir hüküm ifâde etmez. İkinci mânâyı kastederse, karısı kendisinden boşanmış olur. Çünkü boşamanın sonucunu kasdetmek, aynen boşamayı kasdetmek gibidir ki, bu da hiçbir fark olmaksızın nikâh bağının çözülmesi demektir. Bütün kinaye lâfızlarının hükmü budur. Bu lâfızlardan talâk değil de, talâkın sonucu olan evlilikten ayrılma mânâsı kasdedilir. Fıkıh-çılar derler ki: Kinaye, talâk mânâsına ve talâktan başka şeylere muhtemel olan lâfızdır- Yani talâkın sonucunu kasdeder. Bu da talâkın (boşanmanın) bir sonucu olan ayrılmadır. Yoksa talâkın kendisi değildir.
Kinayelerle talâkın gerçekleşmesi için iki şey gereklidir: Bunlardan birincisi daha Önce sözünü ettiğimiz niyet, ikincisi de kinayeden kastedilen mânâyı ifade eden görünür bir durumun delâletidir. Meselâ kendisinden boşanmak isteyen karısına "sen bâinsin" diyen bir kimsenin talâkı niyetsiz olarak gerçekleşir.
Şâfîîler dediler ki: Talâkın kinayesi, lâfzın herhangi bir bölümüne bitişik bîr niyetle söylenen, hem talâka hem de başka mânâya muhtemel olan lâfızdır. Örneğin bir kimsenin kendi karısına "Atlaktüki" (seni serbest bıraktım) demesi gibi. Bu söz, kadının evde hapsedilmekten kurtulması anlamına gelebileceği gibi, evlilik bağından kurtulması anlamına da gelebilir. Bu sözü söylerken, aynı anda boşamaya niyet etmezse, boşanma vakî olmaz.
Hanbelîler dediler ki: Talâkın kinayeleri bazan açık olurlar ki, bunlar "beynûnet", yani ayrılma için konulmuş lâfızlardır; bazan da gizli olurlar ki, bun´ar tek talâk için konulmuş lâfızlardır. Her iki kısımdaki kinayelerle talâkın geıçekleşmesi için, bu lâfızlar söylenirken aynı anda boşamaya da niyet edilmesi şarttır.
Mâlîkîler dediler ki: Talâkın kinaye lâfızları bir çok kısımlara ayrılırlar. Bu kısımlardan her biri, kinayenin kısımları bahsinde ayrı ayrı tanımlanacaktır.
Talâk Kinayelerinin Kısımları
Talâk kinayeleri birçok kısımlara ayrılır. Mezheblerin buna ilişkin açıklamaları aşağıya alınmıştır*20´.
(20) Hanefîler dediler ki: Kinayeler üç kısma ayrılırlar:
Birinci kısım: Boşama istemine cevap anlamını taşıyan lâfızlar. Bunlar kadına sövgü veya onun boşanma isteminin reddi anlamını taşımazlar. Bu kısım, bazı lâfızları kapsamına alır: Bu lâfızlardan biri, "i´teddî" lâfzıdır. Bu, kadını; iddet beklemekle, kocasının kendisi üzerindeki nimetlerini sayması arasında muhayyer kılmaktır.
Lâfızlardan diğeri, "istebriî rahmeki", yani "rahmini temizle sözüdür. Rahmin temizlenmesi, erkeğin dölsuyundan temizlenmesi demektir ki, bu da iddetten kinayedir. Zîra rahmin erkeğin dölsuyundan temizlenmesi, iddeti tamamlamakla bilinir.
Bu lâfızlardan üçüncüsü, kocanın kendi karısına "sen bir tanesin anlamında "enti vâhideten" demesidir. Bu söz, "sen bir talâkla boşsun" anlamını taşıyabileceği gibi, "sen güzellikte veya çirkinlikte eşsizsin anlamını da taşıyabilir. Buna göre "vâhideten" kelimesi mansub olacaktır. Çünkü bu, masdarın sıfatıdır. "Enti vâhidetün" der ve bununla aynı zamanda boşamaya niyet ederse, talâk vâki olur mu, olmaz mı? Yanlış da olsa talâk vâki olur. Çünkü bedevî araplar kelime sonundaki harekeleri Önemsemezler. Hele sözü söyleyen okumamış câhil biri olursa... Şu da var ki, "vâhidetün" şeklindeki telâffuz doğru ve gramere uygundur. Böyle olunca "enti vâhidetün sözünün anlamı, "sen bir talâksın" demek olur. Kadına "sen bir talâksın demek, mübalağa içindir.
Bu lâfızlardan bir başkası da "sen hürsün" lâfzıdır. Bu, kadına tasarruflarında hür olduğunu haber verme anlamını taşıyabileceği gibi, nikâh bağından kurtulması sürecini başlatma anlamını da taşıyabilir.
Bu lafızlardan biri "seni salıverdim anlamına gelen "serahtüki" lâfzıdır. Karısına böyle diyen bir kimse, ona "seni gönderdim demiş gibi olur. Göndermekse ya boşadiğı için; ya da babasının evinde bir günlüğüne kalması içindir. Bilindiği gibi "serahtüki kelimesi, Şâfîîlere göre sarih lâfızlardandır.
Bu lafızlardan biri de, "senden ayrıldım*´ anlamına gelen "fâraktüki" lâfzıdır. Bu: "serahtüki*´ lafzı gibidir. Zîra kadın, ya boşandığı için veya evden ayrılarak geçici bir süre dolayısıyla ayrılmış olur.
Bazı büyük şerhçilerle fetvacılar, bu kısımda iki lâfız daha söylemişlerdir: Bunlardan biri "ihtârî", diğeri ise "emrüki biyediki"dir. Bunlar, boşama yetkisinin kadına devredilmesinden kinayedirler. Çünkü bunlardan her biri iki anlam taşımaktadır. "îhtârî nefseki" (kendini serbest kıl) derken koca» "kendini boşayarak serbest kıl" veya "dilediğin işi yapmakta serbestsin mânâsını kasdetmiş olur. "Emrüki biyediki (Kendi işin elindedir) sözü de böyledir. Karısına bu sözü söyleyen koca, "boşanma işin senin elindedir veya "sana mahsus tasarruflarında işin senin elindedir" anlamını kasdetmiş olabilir.
Doğrusunu söylemek gerekirse "İhtârî nefseki ile "emrüki biyediki" tözlerini bu kısımda saymamak gerekir. Çünkü muhâtab olan kadın, kendili boşamadıkça, bu sözlerin söylenmesiyle talâk vâki olmaz. Bu iki sözle, boşama yetkisi kadına devredilebilir. Ancak bu sözü söylerken kocanın, boşama yetkisini kadına devrettiğine niyet etmesi veya durumun bu yetkiyi karısına devrettiğine delâlet etmesi şarttır. Sözgelimi öfkeliyken, karısı kendisini boşamasını ister ve kocası da boşama yetkisini kendisine devrettiği için, kadın kendini boşarsa, kocasından ayrılmış olur. Ama boşamazsa, ayrılmış olmaz. Bu iki sözü talâkın kinayelerinden sayan kimse, kocanın sırf niyetiyle boşanma vâki olur diye evhama kapılırsa, bu apaçık bir yanılgı olur. Bu kısma ilişkin iki hüküm vardır.
1- İlk üç lâfız -ki bunlar "i´teddî", "istebriî rahmeki" ve "enti vâhidetün" lâfızlarıdır ile ric´î bir tek talâk vâki olur. Koca, daha fazlasına veya bâin talâka niyet etmiş olsa bile...
2- Bu kelimeleri telâffuz eden şahıs, mutlaka üç durumdan birinde bulunur:
a- Öfke.
b- Hoşnutluk.
c- Boşanma müzâkeresi. Yani karısı veya bir başkası, talâkını kendisinden ister de, öfkeli olduğu için karısına, "i´teddî veya "istebriî rahmeki", ya da "enti vâhidetün*´ (iddet bekle veya rahmini döl suyundan temizle veya sen bir tanesin) derse, boşamaya niyet etmiş olsun olmasın, yargı bakımından talâk vâki olur. "Boşamaya niyet etmedim" derse, sözü onaylanmaz. Ama karısı, kendisiyle Allah arasında dînen boşanmaz. Talâk müzâkeresi esnasında karısı, kocasından kendisini boşamasını ister, kocası da ona "i´teddî" veya "istebriî rahmeki" derse; boşamaya niyet etmiş olsa da olmasa da veya Öfkeli durumda olsa da olmasa da, yargı bakımından karısı boşanmış olur. Ama boşama müzâkeresi olmaksızın rızâ halindeyken bu kelimelerden birini söylerse, boşamaya niyet etmeden bu sözlerle boşama vâki olmaz. "Ben bu sözü söylerken boşamaya niyet etmedim" derse, yemin etmesi şartıyla iddiası doğrulanır.
İkinci kısım: Boşanma talebine olumlu veya olumsuz cevap olabilen kinayeler. Bu kısım kinayeler, şu lâfızları kapsarlar:
a- Çık anlamına gelen "Uhrucî" lâfzı. Kadın, kocasına "beni boşa" der ve kocası da "uhrucî" (çık) derse, bu söz boşanma talebine bir cevap anlamına gelebileceği gibi "ey kadın! Öfken yatışsın ve boşanma isteğinden vazgeçesin diye hele şimdilik evden çık" anlamına da gelebilir.
b- Git anlamına gelen "izhebî" lâfzı. Bu da uhrucî gibidir.
c- Kûmî (kalk) veya "intekılî" (başka tarafa intikal et) veya "intalıkî" (derhal git) lâfızları da uhrucî gibidir.,
d- Peçeni tak, (takannaî, teberkaî) veya başını Ört (tehammerî) veya Örtün (tesetterî) lâfızları. Kocanın karısına peçe takma, başını Örtme veya kapanma emrini vermesi iki anlama gelir. Ya karısını boşamıştır ki, bu nedenle kendisine yabancı olduğu için ona bakması artık helâl olmaz. Ya da kızgın olduğu halde kimse kendisine bakmasın diye Örtünmesini emretmiştir. Birinci anlamda bu emir, boşanma isteğine verilen bir cevaptır. İkinci anlamday-sa, boşanmayı reddetmektir.
e- "Uğrubî" (uzaklaş) lâfzı da "uhrucî" gibidir.. Bu lâfız, boşanma isteğine cevap anlamını taşıyabileceği gibi, fenalığı bertaraf edecek geçici bir uzaklaşma anlamını da taşıyabilir.
f- "î´zebî" (uzaklaş) lâfzı. Bu da "uğrubî" lâfzı gibidir.
Bu kısımdaki kinaye lâfızlarının hükmüne gelince, bunları telâffuz etme durumunda, (koca) niyet etmediği takdirde boşanma vâki olmaz. Bu lâfzı telâffuz eden kimse öfkeli de olsa, hoşnut da olsa, boşanma müzâkeresini yapmakta da olsa hüküm aynıdır. Ama "ben bu lâfzı telâffuz ederken boşanmaya niyet etmedim" derse, bu sözü yargı bakımından onaylanır. Ama diyanet yönüne bakılırsa bu, onunla Allah arasında olan bir şeydir. Çünkü bu lâfızlar, boşanma isteğine cevap anlamım taşıyabilecekleri gibi, boşanmayı red anlamım da taşıyabilirler. Boşanmayı reddetmeye niyet ederse, lâfzın taşıyabileceği bir anlama niyet etmiş olur. Bu lâfızları, boşanmayı müzâkere ederken veya öfkeliyken telâffuz etme durumunda, birinci kısımdaki kinaye lâfızlarının aksine, kocanın sözü yargı bakımından kabul edilir. Birinci kısımdaki kinaye lâfızları, boşanma isteğine cevap olmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu lâfızların, boşanma müzâkeresi esnasında veya öfkeliyken telâffuz edilmeleri durumunda boşanma vâki olur. Koca, "ben bu kelimeyi telâffuz ederken boşamaya niyet etmedim" derse, sözü dinlenmez. Ama bu lâfızların hoşnutluk halinde ve boşanmayı müzâkere etme durumu dışında telâffuz edilmesiyle, boşamadan başka anlamlar kastedilmiş olabilir.
Üçüncü kısım: Kadının boşanma isteğine cevap olabileceği gibi, ona sövgü de olabilecek lâfızlar. Bu kısım, bazı lâfızları kapsamına alır:
a- Haliyye: Bu lâfız, kadının nikâhtan soyutlanmış olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edeb ve hayırdan soyutlanmış olabileceği anlamını da taşıyabilir. Birinci anlam, kadının boşanma isteğine cevap olur. ikinci anlam ise ona sövgü olabilir. Nitekim bu, açıkça anlaşılmaktadır.
b- Beriyye ve berîe: Bu lâfız, kadının nikâhtan ayrılmış olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edebten ve güzel ahlâktan ayrılmış olduğu anlamını da taşıyabilir. Bu da "haliyye" lâfzı gibi hem cevap, hem de sövgü olabilir.
c- Bâin: Bu lâfız, ayrılma anlamınıifâdeeder.Birkimseninkendikarısına "enti bâinün" demesi, karısının nikâhtan ayrılmış olduğu anlamım taşıyabileceği gibi, onun edeb ve hayırdan ayrılmış olduğu anlamım da taşıyabilir.
d- Bette: Bu lâfız, "kesilmiş" anlamını ifâde eder. Bir kimse kendi karı-
sına "enti bettetün" derse, bu sözü, karısının nikâhtan kesilmiş olduğu anlamını taşıyabileceği gibi, edebten kesilmiş olduğu anlamını da taşıyabilir.
e- Betle: Bu da "bette" lâfzı gibi, "kesilmiş" anlamını ifâde eder. "Fâtımatü´l-betül" gibi. Bu, Hz. Fâtıma (r.a.)nın, neseb ve din bakımından dünyadaki kadınlar arasında eşi bulunmaz bir kadın olduğu anlamına gelmektedir.
Bu kısımdaki lâfızların hükmü şudur: Bu lâfızları öfkeliyken veya hoşnutken telâffuz etme durumunda, boşamaya niyet edilmediği sürece boşanma gerçekleşmez. Ama bu lâfızlardan biri boşanma müzâkeresi esnasında telâffuz edilirse, niyete bakılmaksızın, yargı bakımından boşanma gerçekleşir.
Bu anlatılanlardan elde ettiğimiz sonuca göre, boşanma müzâkeresi esnasında, ikinci kısım dışışdaki lâfızlardan biri telâffuz edilirse, niyete bakılmaksızın yargı bakımından boşanma gerçekleşir, ikinci kısımdaki lâfızlar, boşanma isteğine cevap olabilecekleri gibi, red de olabilirler. Boşanma müzâkeresi esnasında bu lâfızlardan biri telâffuz edilirse, boşanma niyeti olmadıkça, boşanma vâki olmaz. Hoşnutluk halinde telâffuz edilirse, her üç kısımdaki lâfızlarla da niyet olmadan boşanma vâki olmaz. Öfkeliyken telâffuz edilirse, son iki kısımdaki lâfızlarla, niyet olmadan boşanma vâki olmaz. Birinci kısımdaki lâfızlar sadece boşanma İsteğine cevap olabilirler. Ama sövgü anlamını taşımazlar. Öfkeliyken bu lâfızların telâffuz edilmesi durumunda, niyete bakılmaksızın boşanma, yargı bakımından gerçekleşir.
Her üç kısımda anılan lâfızların telâffuzuyla bâin talâk vâki olur. Yalnız birinci kısımda sayılan üç lâfız, bunlardan müstesnadır. Bu lâfızlar ise, "i*-teddî", "istebriî rahmeki" ve "enti vâhidetün" lâfızlarıdır. Bunların her biriyle ric´î talâk vâki olur. Bâin ile iki talâka niyet ederse, sadece bir talâk vâki olur. Ama üç talâka niyet ederse, sahih olur ve onunla üç talâk vâki olur. Çünkü bâin lâfzından kasıt, kadının kocasından ayrılmasıdır. Ayrıhksa, ikilik anlamını taşımaz. Çünkü "beynünet" (ayrılma) kelimesi masdardir. Mas-dardaysa sayı unsuruna bakılmaz. Masdarla ya tekillik kastedilir, ki o zaman masdar tekillik kaydına bağlı olur; ya da bütün cinsi kapsaması kasdedilir. Öyle olunca da üç sayısı, masdarm kapsamına girer. "İhtârî" (kendini muhayyer kıl) lâfzı müstesna kılınmıştır. Çünkü bu lâfızla, üç talâkın kadına devredilmesi sahih olmaz.