- Talâkın Bir Şeyle Nitelendirilmesi Veya Bir Şeye Benze­tilmesi

Adsense kodları


Talâkın Bir Şeyle Nitelendirilmesi Veya Bir Şeye Benze­tilmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Wed 3 March 2010, 02:52 pm GMT +0200
Bir kimsenin, karısına: "Sen şiddetli veya geniş bir talâkla boşsun" veya "sen, dağ gibi boşsun" demesi durumunda, bu sözlerin doğuracağı sonuçlar hakkında mezheblerin ayrıntılı açıklamaları aşağıya alınmıştır*26*.

(26) HANEFÎLER dediler ki: Bu konu, bazı hususları kapsar:

1- Talâkın, yukarıda anılan örneklerdeki gibi bir sıfatla nitelendirilmesi. Bu durumda bir bâin talâk vâki olur. Zîra sıfat, mânânın aslı üzerinde bir fazlalığı hissettirir ki, bu da beynûneti, yani kan - kocanın ayrılmalarını ge­rektirir. Ancak bu durumda kocanın: "Sen, şiddetli bir talâkla boşsun" de­mesi şarttır. Boşama kelimesini anmaksızın, "sen şiddetli boşsun" veya "sen, enli olarak..." ya da "kuvvetle boşsun" yahut "uzunca boşsun" derse, bu durumda bâin değil de ric´î bir talâk vâki olur. Çünkü bu durumda sıfat, ta­lâk için değil, kadın içindir. "Dağ uzunluğunca veya yer genişliğince boşsun" deme durumunda da bir bâin talâk vâki olur.

2- Talâkın ism-i tafdîl ile sıfatlandınlması. Örneğin; "Sen, en fahiş...", "en şerli talâkla", "en habis", "en şiddetli" veya "en yüce bir talâkla boşsun" demek gibi. Bu durumda da tıpkı birincide olduğu gibi, bir bâin talâk vâki olur. Çünkü ism-i tafdîl, farklılığa işaret eder. lsm-i tafdîl ile sıfatlandırılan talâk, diğerlerinden daha kuvvetli olur ki, bu da bâin talâktır.

3- Talâkın büyük bir şeye benzetilmesi. Örneğin, "sen, dağ gibi bir ta­lâkla boşsun" demek gibi. Bu durumda da öncekinde olduğu gibi bir bâin talâk vâki olur. Çünkü benzetme, talâkta fazlalığı gerektirir ki, bu da bâinlik anlamıdır. Bazıları büyüklük lâfzım açıkça söylemedikçe bu durumda bâin talâk vâki olmaz derler. Örneğin: "Sen, dağ büyüklüğü gibi bîr talâkla boşsun" demek gibi. Bu görüşün sahibi Ebû Yûsuf´tur.

4- Büyüklükten söz etmeksizin, talâkın önemsiz bîr şeye benzetilmesi. Örneğin: "Sen iğne ucu gibi bir talâkla boşsun" demek gibi. Bunun hükmü hususunda ihtilâf edilmiştir. Mûtemed görüşe göre, bu durumda bâin bîr ta­lâk vâki olur. Ebû Hanîfe bu görüştedir. Büyüklük lâfzını söylerse, meselâ: "Sen, iğne ucu büyüklüğü gibi bir talâkla boşsun" derse; bazıları bunun, bâin talâkın vâki olması için yeterli olacağını söylemiş, bazılarıysa yeterli ol­mayacağını söylemişlerdir.

Özet olarak, karısına; "Sen, dağ büyüklüğü gibi bir talâkla boşsun" derse, ittifakla bir bâin talâk vakî olur. "Dağ büyüklüğü gibi" demeyip "dağ gibi" derse, Ebû Hanîfe ve Züfer´e göre bir bâin talâk vâki olur. Ebû Yûsuf´a göre bir ric´î talâk gerçekleşir. Ona göre, büyüklük lâfzının söylenmesi şarttır. "Sen, iğne ucu gibi boşsun" derse, sadece Ebû Hanîfe´ye göre bir bâin talâk vâki olur. İğne ucu büyüklüğü gibi derse, Ebû Yûsuf ve Ebû Hanîfe´ye göre bir bâin talâk vâki olur. Çünkü Ebû Yûsuf, büyüklük lâfzının söylenmesinin, bâin talâkın gerçekleşmesi için yeterli olacağı görüşündedir. Talâkın, kendi­sine benzetildiği şey Önemsiz bir şey olsa bile, ona göre bu yeterlidir. İmam Züfer´e gelince o, talâkın kendisine benzetildiği şeyin aslen büyük olmasını şart koşmaktadır. Büyüklük lâfzı söylenmezse, ona göre bâin talâk vâki olmaz. Bir kimse, karısına; "Sen, bin gibi boşsun" derse, böyle demekle de ta­lâkı sayıya benzetmeyi kasdederse üç talâk lâzım gelir. Ama talâkı, büyük­lük bakımından bine benzetmeyi kasdederse, bir bâin talâk lâzım gelir.

Şunu da belirtelim ki, yukarıda geçen lâfızlardan herhangi biriyle üç ta­lâka niyet ederse, niyet ettiği sayıda talâk vâki olur. Bilindiği gibi iki talâka edilen niyet sahih olur. Bir kimse, hiçbir şeye niyet etmeksizin karısına: "Sen, bîd´at talâkiyla boşsun" derse, bir bâin talâk vâki olur. Bir bâin talâka niyet etmediği takdirde, bâin talâk vâki olmaz diyenler de olmuştur. Üçe niyet ederse üç talâk vâki olur. Ama niyet etmezse, bu sözle bir ric´î talâk gerçekleşir. Ta­biî kadın eğer hayızli veya nifashysa ya da kocasının kendisiyle cinsel temas­ta bulunmuş olduğu bir temizlik döneminde ise: Ama böyle değilse, hayız görünceye veya temizlik dönemindeyse kocası kendisiyle cinsel temasta bulu­nuncaya dek boşanmaz. Çünkü önce de belirtildiği gibi, bid´at talâkı, kadını hayizlı veya nifashyken veya temasta bulunmuş olduğu bir temizlik dönemin-deyken boşamaktır.

Bir kimse, karısına; "Sen, şeytan talâkiyla boşsun" derse, bir bâin ta­lâkla boşanır. "Sen ev doluşunca boşsun" der ve bununla sayı çokluğunu amaçlarsa, karısı üç talâkla boşanır. Amacı, büyüklüğüyle evi dolduran bir şey gibi büyük bir talâksa, bir bâin talâk lâzım gelir. Karısına "sen boşsun, bâinsin" veya "elbette boşsun" derse, yine bir bâin talâk vâki olur. Boşsun sözüyle bîr talâka, bâin sözüyle de bir başka talâka niyet ederse, iki bâin ta­lâk lâzım gelir. "Boşsun" sözüyle her ne kadar ric´î talâk vâki olursa da, ta­lâkı hainlikle sifatlandırmıştır. Bundan sonra talâkı bâin yapmış olmaktadır. Bu durumda karısına ric´at yapması mümkün değildir. Boş ve bâin kelimele­rini "vav" (ve) ve "sümme" (sonra) harfleriyle birbirlerine atfederek; "Sen boş ve banisin" ya da "sen boşsun, sonra bâinsin" der, bir şeye de niyet et­mezse, ric´î bir talâk lâzım gelir. Birden fazla sayıda talâka niyet ederse, niyet ettiği sayıda talâk vâki olur. Boş ve bâin kelimelerini "fa" (ve de) edatıyla birbirine atfederek: "Sen boşsun ve de bâinsin" derse, bir şeye niyet etmese bile iki talâk lâzım gelir. Aradaki fark şudur: "Fa" harfi, araya zaman koy-maksızın iki şeyin ardı ardına gelmesi anlamım ifade eder. Arada fasıla ol­maksızın talâkın ardı sıra gelen beynûnet talâkı bâinleştirir. Bu durumda ko­ca, "sen boşsun, bâinsin" demiş gibi olur. "Sümme" (sonra) ile yapılan atıf, bunun tersinedir. "Sümme", gecikme anlamını taşır. Talâkın ertelemen´ ola­rak kendisiyle nitelendirildiği beynûnet, geçersizdir. Boş ile bâin kelimeleri­nin "vav" (ve) harfiyle birbirlerine atfedilmeleriyse, iki ihtimal taşır: Birbiri­ne atfedilen iki şeyin hemen arka arkaya biribirlerini izlemeleri ve biribirine atfedilen iki şeyin gecikmeli olarak biribirlerini izlemeleri. Ama burada ikin­ci anlama yorulmaktadır. Bir kimse, karısına "sen, kendi şahsına sahip ola­cağın bir talâkla boşsun" derse, bir bâin talâk lâzım gelir. Çünkü kadın, bâ­in talâkla boşanmadan kendine sahib olamaz. "Sen, talâkın en çoğuyla boşsun" derse, üç talâk lâzım gelir. Böyle demekle, iki talâkı kasdettiğini söy­lerse, iddiası hem yargı, hem de fetva bakımından dinlenmez. Çünkü kuv­vetli görüşe göre, talâkın çoğu ve en çoğu üçtür. "Sen seksenle boşsun" veya "bin talâkla" yahut "binlerce" veya "defalarca boşsun" demesi durumun­da da üç talâk lâzım gelir. "Sen ne az ne de çok boşsun" deme durumunda da üç talâk lâzım gelir. Çünkü "ne az" kelimeleri az olmayanı, çoğu ifâde eder ve bu durumda üç talâk vâki olur. "Ne az" kelimelerinden sonra "ne çok" demenin bir önemi yoktur. Bir başka görüşe göre bu durumda iki talâk lâzım gelir. Çünkü bu görüşe göre talâkın çoğu ikidir. Her iki kavil de tercihe şayandır. Tersi söylenirse, meselâ: "Sen, ne çok ne az boşsun" denirse, bu durumda bir talâk lâzım gelir. Zîra talâkın çoğunu reddetmek, azını gerekti­rir ki, o da birdir. "Ne çok"tan sonra "ne az" demenin bir geçerliliği yok­tur. Çünkü vâki olan talâkı reddetmek imkânsızdır. Bazıları, bu durumda iki talâkın vâki olacağını söylemişlerdir. Zîra talâkın çoğunu da, azını da red­detmiştir. Böylece çokla az arasında bulunan iki talâk lâzım gelir, iki talâka ne çok ve ne de az denemediği için, ortadır.

Bir kimse karısını boşama sözünü sarfederken "sayısınca" sözüyle, ta­lâkı sayısı olmayan bir şeye benzetirse, ric´î bir talâk lâzım gelir. Örneğin ka­rısına: "Sen toprak sayısınca veya güneş sayısınca veya avucumdaki tüyler sayısınca veya şu havuzdaki balıklar sayısınca boşsun" der ve havuzda da balık bulunmazsa, bütün bunlarla ric´î bir talâk vâki olur. Ama talâkı, sayısı olan bir şeye, meselâ elinin veya bacağının kıllarına benzetirse ve benzetilen bu şeyin sayısı üçten az olmazsa, üç talâk lâzım gelir. "Sen, kum sayısınca boşsun" demesi durumunda da üç talâk lâzım gelir. Kum ile toprak arasın­daki fark şudur: Toprak, tekil olan bir cins ismi olup azı da çoğu da ifâde eder. Su ve bal gibi. Kum ise, çoğul olan bir cins ismi olup, üç taneden az olana kum denmez, kumun tekili ile çoğulu "remi" ve "remlet", "temr" ve "temret" kelimelerinde görüldüğü gibi, sondaki "t" harfiyle birbirlerin­den ayırdedilirler. Talâkın belirsiz bir sayıya izafe edilmesi de böyledir. Bir. kimse, karısına: "Sen, şeytanın tüyü sayısınca boşsun" derse, bununla bir talâk gerekir. Son olarak bir kimse, karışma: "Ben senin kocan değilim" ve­ya "sen benim karım değilsin" derse, bazıları bunun kinaye olduğunu, boşa­ma niyetiyle söylendiği takdirde talâkın vâki olacağını, diğer bazılarıysa, bunun kinaye lâfızlarından olmadığını, dolayısıyla talâkın vâki olmayacağını 3yiemişlerdir. Bu sözle talâkın vâki olacağını söyleyenler, bunun bâin değil, ic´î olarak vâki olacağını söylemişlerdir.

Mâlîkîler dediler ki: Talâk, şiddeti hissettirmeyen bir sıfatla nitelen-irildiğinde, meselâ bir kimse tarafından karısına: "Sen, en hoş veya en gü-;1 veya en hayırlı talâkla boşsun" denildiğinde, bir talâk lâzım gelir. Ancak aha çoğuna niyet ederse, niyet ettiği sayıda talâk meydana gelir. Ama talâkı m-i tafdîl ile sıfatlandırırsa; meselâ karısına: "Sen en şerli", "en şiddetli´ "en kokuşmuş" "en çok" veya "en kabîh talâkla boşsun" derse, ınsıyla gerdeğe girmiş olsun olmasın üç talâk lâzım gelir. "Sen, sünnî olan • talâkla boşsun" derse ve gerdeğe girmişse ittifakla üç talâk lâzım gelir, erdeğe girmemişse bir görüşe göre bir, başka bir kavle göre üç talâk lâzım ki, tercihe şayan olan görüş ikincisidir.

kimse "Sen, bid´î olan üç talâkla" veya "bazısı bid´î, bazısı sünnî üç ta­kla boşsun" derse, karısıyla gerdeğe girmiş olsa da olmasa da üç talâk lâ-n gelir. Ama "Sen bid´î bir talâkla boşsun" veya "Sünnî bir talakla boşsun" rse yahut "ne bid´î ne de sünnî bir talâkla boşsun" derse, bir talâk lâzım lir. Yine bunun gibi: "Sen sünnî veya bid´î talâkla boşsun"der, ama "bir" ydını koymaz ve bütün bunlarda daha fazlasına niyet etmezse, bir talâk :ım gelir. Daha fazlasına niyet ederse, niyetine göre muamele olunur. Talâ büyük veya yüce bir şeye benzetirse, meselâ: "Sen dağ gibi..." veya "deve "saray gibi bir talâkla boşsun" derse, eğer daha fazla sayıya niyet et­mişse, bir talâk lâzım gelir.

Şafiîler dediler ki; Bir kimse talâkı, ism-i tafdîl vezninde olsun ol-sın bir sıfatla nitelendirirse, söylediği veya niyet ettiğinden başka bir şey im gelmez. "Sen bir talâkla", "büyük bir talâkla", "ulu bir talâkla" veya ılâkin en büyüğüyle", "en ulusuyla", "en uzunuyla", "en genişiyle", "en ietlisiyle", "dağ doluşunca" veya "yer ve gök doluşunca boşsun" derse, ıa fazlasına niyet etmemiş olduğu takdirde bir talâk vâki olur. Bir niyeti sa, niyetindeki sayı kadar talâk gerçekleşir.

Bir kimse karısına: "Sen ikiden az, birden çok talâkla boşsun" derse, talâk lâzım gelir. Ama: "Sen, ne çok, ne az boşsun"derse, bir talâk ger-Ieşir. Fakat "Sen talâkın ne azı ve ne de çoğuyla boşsun" derse, üç talâk m gelir. Zîra "talâkın ne azı" sözü, talâkın en çoğu anlamım ifâde eder tm da üç talâktır. "Talâkın ne azı" dedikten sonra "ne çoğu" kelimeleri-ullanmanın hiç bir geçerliliği yoktur. Çünkü boşayan kimse, vâki olduk-sonra talâkı ortadan kaldırma gücüne sahip değildir. "Talâkın ne azı" iyle iki talâka niyet ederse iki talâk lâzım gelir. "Sen sünnî talâkla veya :1 bir talâkla veya talâkın en güzeliyle veya en hoşuyla boşsun" veya "Sen î talâkla veya çirkin bir talâkla veya talâkın en çirkiniyle veya en fâhişiy niteliklerle sünnet talâkını, çirkin niteliklerle de bid´at talâkını kastederse duruma bakılır: Kadın, kendisiyle cinsel temasta bulunul­madığı bir temizlik dönemindeyse güzel niteliklerle derhal boşanır. Çünkü o sünnî durumla nitelenmiştir. Kadın hayızlıysa veya kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunduğu bir temizlik dönemindeyse, çirkin niteliklerle derhal bo­şanır. Yoksa, niteliğin gerçekleşmesi durumunda boşanır. Kocasının kendi­siyle cinsel temasta bulunmadığı bir temizlik dönemindeyse ve kocası kendi­sine: "Sen bid´î olarak boşsun" derse, hayız görmeden boşanmaz. Hayızlıy­sa derhal boşanır. Yine bunun gibi "Sen sünnî talâkla boşsun" der ve kadın da hayızh olursa, temizlenmedikçe boşanmaz. Tabiî bu temizlik döneminde kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunmamış olması da şarttır.

Karısı çirkin huylu olup kendisiyle geçinmek mümkün olmadığı için onu boşamayı güzellikle nitelemeye niyet ederse, talâkı iyi ve güzel olur. Ama ka­dın hayızlıysa, boşanma derhal vâki olur. Aynı şekilde karısı güzel huylu ol­duğu için onu boşamayı çirkinlikle nitelemeye niyet ederse talâk çirkin olur. Bu durumda kadın, kendisiyle cinsel temasta bulunulmuş bir temizlik döne­mindeyse dahi talâk vâki olur. Talâkı çirkin olsun diye kadının hayız görmesi beklenmez.

Bütün bu hükümler, kadının, talâkı sünnî veya bid´î olarak nitelenebi­len bir kimse olması durumunda sözkonusudur. Kendisiyle gerdeğe girilme­miş kadmm talâkı, önce de anlatıldığı gibi, sünnî veya bid´î olarak nitelene-mez. Bu sıfatlarla nitelenen talâkı derhal vâki olur.

Talâk, bir sayıya benzetilirse, o sayı kadarıyla talâk gerçekleşir. Bir kim­se, karısına: "Sen, bin talâk gibi boşsun" ya da "kum sayısınca boşsun" derse, üç talâk lâzım gelir. Ama "toprak sayısınca boşsun" demesi durumunda, Ha-nefîlerin de dedikleri gibi, bir talâk vâki olur. "Sen, yüz tane gibi boşsun" dediğinde bir talâk meydana gelir. Çünkü bu durumda karısını, yüz tane bo­şanmış kadına benzetmiştir. Yoksa talâkını, yüz talâka benzetmemiştir. Ama "Sen, yüz boşsun" derse, üç talâk lâzım gelir. Nitekim "Sen yüz defa veya seksen defa boşsun" demesi durumunda da üç talâk meydana gelir. "Sen, şeytanın saçı sayısınca boşsun" dediğinde bir talâk gerçekleşir. Çünkü şeyta­nın saçının sayısı belli değildir. Dolayısıyla sayı geçersiz kılınır. "Şimşek çaktığı sayıda..." veya "köpek, yalınayak yürüdüğü sayıda..." veyahut "köpek, kuy­ruğunu oynattığı sayıda boşsun" dediğinde üç talâk meydana gelir.

Bir kimse, karısına "sen her helâl ve haram oldukça boşsun" derse, bir talâk lâzım gelir. "Üzerime üç talâk olsun. Eğer babanın evine gidersen sen boşsun" derse, bir görüşe göre bir, başka bir görüşe göre ise üç talâk gerçek­leşir. Birinci görüş daha kuvvetlidir. Çünkü 6u cümlenin başı yemin değildir ve bununla da talâk vâki olmaz.

Hanbelîler dediler ki: Bir kimse, talâkı güzel sıfatla nitelendirir, meselâ karısına: "Sen erdemli veya adaletli veya olgun veya üstün bir talâkla boşsun" derse ya da "sen talâkın en güzeliyle", "en hoşuyla", "hakka en yakınıyla", "en adâletlisiyle", "en mükemmeliyle", "en erdemlisiyle" veya "en tamamıyla boşsun" derse bütün bunlar, sünnî talâka yorulur. Yani ka­dın, eğer kendisiyle cinsel temasta bulunulmadığı bir temizlik dönemindey-se, boşanma derhal gerçekleşir. Çünkü bu güzel bir boşama şeklidir. Ama kadın hayızlı veya nîfaslı ise yahut kendisiyle cinsel temasta bulunulduğu bir temizlik dönemindeyse hayız görüp temizlenmedikçe boşanmaz. Aynı zamanda bu temizlik döneminde kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunmamış ol­ması şarttır. Yalnız, karısına: "Senin en iyi halin, boşanmış olma halindir" 1 demeye niyet etmişse, talâk derhal meydana gelir. Kadın kötü huylu ve ge­çimsiz olduğu için onu boşamayı güzellikle nitelemeyi kasdettiğini iddia ederse, bir karine olmadan bu iddiası kabul edilmez. Çünkü iddiası, dış görünüşle çelişmektedir. Bunun aksine olarak talâkı çirkin bir sıfatla nitelendirirse, meselâ karısına: "Sen en çirkin", "en düşük", "en fahiş" veya "en kokuşmuş ta­lâkla boşsun" derse, kadın bid´î olarak boşanır. Yani kadın eğer hayızlı veya nifaslı ise veya kendisiyle cinsel temasta bulunulduğu bir temizlik dönemin­deyse, derhal boşanır. Yoksa hayız veya kendisiyle cinsel temasta bulunuldu­ğu temizlik döneminde boşanır. Kadının durumunu çirkinlikle nitelemeyi, yani onun en kötü halinin boşanmışhk hali olduğunu söylemeyi kasdederse der­hal boşanır. Ama iyi ve geçimli olduğu için talâkını çirkinlikle nitelemeye ni­yet ettiğini iddia ederse, önce de söylediği gibi, bu iddiası karine olmadan tasdik edilmez.

Bütün bu hükümler, kadının kendisiyle gerdeğe girilmiş olup hâmile ol­maması durumunda sözkonusudurlar. Aksi takdirde derhal boşanır. Bir kimse, karısına: "Sen bir bâin talâkla boşsun" veya "Sen, bir kesin talâkla boşsun" derse, ric´î bir talâk gerçekleşir. Çünkü "bir" sayısını kendi sıfatı olmayan bir sıfatla nitelemiştir. Böyle olunca da niteleme geçersiz kılınmaktadır.

Bir kimse karışma: "Sen, bütün talâkla boşsun", "talâkın en çoğuyla boşsun", "sen, tümüyle boşsun", "talâkın sonuna kadar boşsun" veya "ta­lâkın uç noktasına kadar boşsun" derse, bir talâka niyet etse bile üç talâk gerçekleşir. "Sen, yüz boşsun" veya "Ey yüz boş!" derse, aynı şekilde üç ta­lâk lâzım gelir. Talâkı sayilabilen bir şeye benzetirse; meselâ çakıl sayısına, toprak, kum, yağmur, rüzgâr, su, yıldızlar, dağlar, gemiler veya beldeler sa­yısına benzetirse, bunların hepsinde de üç talâk meydana gelir. Karısına: "Sen bin veya yüz gibi boşsun" derse, yine üç talâk lâzım gelir. Böyle demekle ta­lâkı, sayı bakımından değil, şiddet bakımından bunlara benzettiğini iddia eder­se, bu iddiası yargı bakımından dinlenir, kabul edilir.

Bir kimse,, karısına: "Sen, talâkın en şiddetlisiyle en katısıyla", "en büyüğüyle", "en uzunuyla", "en genişiyle", "dünya doluşunca", "ev dolu sunca", "dağ gibi" veya "dağ büyüklüğü gibi boşsun" derse, fazla sayıda talâka niyet etmemişse, bütün bunlarla ric´î bir talâk gerçekleşir.