- Talak bahsi

Adsense kodları


Talak bahsi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 16 June 2011, 01:08 pm GMT +0200
TALAK (BOŞAMA) BAHSİ

 

1237- îbni Ömer Radıyallahu Anhüma) 'den rivayet edilmiştir; İbni Ömer, zevcesini hayız halinde iken boşadı.   Babası Hazreti Ömer, bunu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e   sordu. Bunun üzerine Hazreti Peygamber, Hazreti Ömer'e şöyle buyurdu:

«Ona emret karışma dönsün. Sonra hayızdan temizlenip sonra tekrar aybaşı görüp temizleninceye kadar onu (nikâhı altında) tut­sun. Bu ikinci temizlik döneminde isterse tutar ve dilerse cinsi te­masta bulunmadan boşar. O temizlik süresi, kadınları boşamak için Allah Teâlâ'nın emrettiği süredir.» (Karı, kendisiyle cinsî temasta bulunulmayan temizlik devresi içinde boşanır.)

Mütercim:

«Adet (hayız) halinde zevcesini boşayan kimsenin zevcesine dönmesi (boşamadan vazgeçmesi) hususundaki bu emir, Hanefî ve şafiî mezheblerinde vacib olmayıb müstahabdır. Fakat Maliki mezhe­binde ve bazı Hanefî alimlerine göre vacibdir.

Sünnete aykırı olarak adet halinde hanımını Uir veya iki talak ile boşayan kimsenin ric'at etmesi gerekir. Hanımı adetten temizlendikten sonra yeniden bir hayız daha görüpte ondan da temizlenince, koca isterse onu boşar, istese nikâhında tutar. Ancak ilk hayızdan temizlendikten sonra cinsî münasebet kurmadan dilerse boşayabilece-ği hususu alimler arasında ihtilâf konusudur. îkinci adetten temiz­lendikten sonra da şayed boşama niyeti varsa, yine bu boşamayı cinsi münasebet olmadan yapmak gerekir ki, sünnet üzere boşama yapıl­mış olsun.

 

1238- Hazreti Aişe (Radiyallahu Anha) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cevn'in kızını nikahla­dıktan sonra zifaf için Hazreti Peygambere getirilince, birden bire ür­kerek: Senden Allah'a sığınırım, dedi Bunun üzerine Peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu:

«Ulu zata (Allah'a) sığındın. Haydi babanın evine git (seni bo­şadım) .»

Mütercîm:

Hazreti Peygamber boşama yerine kapalı bir ifade kullanarak evine git, buyurdu. Bu kadın Arap emirlerinden birinin (Nüman bin Şürah'm) kızı idi. Allah'ın kaderi olarak Hazreti Peygamberden ürkmüş olup sonradan pişman olduğu ve başkası tarafından kendi­sine bu yolda telkinde bulunulduğu ve bunu iyi söz maksadıyla söy­lediğini ileri sürdüğü de söylenir. Fakat bunlar kabul görmemiştir.

Hazreti Peygamber o kadına hiç dokunmadan öylece onu boşa-mış ve mihir bedellerini fazlasıyla ödemiş olduğu gelecek hadîs-i şe­riften anlaşılmaktadır.

 

1239- Ebû Üseyd   (Radıyallahu  Anh)der ki:

Cevn'in kızı, beraberinde dayısı ve dadısı olduğu halde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirildi. Resûli Ekrem bize:

«Siz dışarıda oturunuz.» buyurarak gelinin yanma girdi ve ona: «Kendini bana bağışla» buyurdu. Kadın dedi ki: — Bir prenses halk-

tan birine kendini bağışlar mı? Hazreti Peygamber ona iltifat etmek için mübarek elini başına doğru uzatmak isteyince kadın başını sa­kındırmış ve: — Senden Allah'a sığınırım, demiş. Bunun üzerine Haz­reti Peygamber ona şöyle buyurmuş:

«Büyük makama sığındın.»

Sonra Hazreti Peygamber dışarı yanımıza çıkarak şöyle emret­ti:

«Ey Ebû Üseyd! Sen o kadına (benim tarafımdan) iki kat Razıkıy-ye kumaşından elbise giydir ve onu kendi evine gönder (ben onu boşadım).»

Mütercim:

Arab Emirlerinden Nüman bin Cevn El-Kindî adındaki zat, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelip: Ben sana Arabistan bölgesinde bulunan dul hanımların en iyisini nikahlaya­yım, kabul ediniz, diye kendi kızını vermekte İsrar etti. Hazreti Pey­gamber de kabul ederek onu nikahladı ve o kadını getirmek için Ebû Üseyd'i görevlendirdi. Sonra kadının kötü kaderi gereği olarak ken­disine dokunulmadan boşanmış oldu. Boşandıktan sonra da yine Ebû Üseyd tarafından babası evine götürüldü. Kadının bütün akraba ve yakınları bağırıp feryad edince, onlara şu cevabı vermiş: Bazı kıs­kanç kadınlar beni aldattılar ve bana tuzak kurdular. Bu sözü söy­lersen, Hazreti Peygamber sana daha çok rağbet ve iltifat eder, dedi­ler. Hatta bunun üzüntüsünden çok geçmeden o kadının vefat ettiği rivayet edilir.

 

1240- Hazreti Aise (Radıyallahu Anha) der ki:

Kurayza Oğulları kabilesinden Rifâa'nm boşanmış hanımı, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek dedi ki:

— Ya Resûlallah! Kocam Rifâa beni tamamen (üç talakla) boşa­dı. Ondan sonra ben yine Kurayza oğullarından Abdurrahman bin Zübeyr'e nikahlandım; fakat Abdurrahman'm erliği, şu elbisenin saçağı gibi (sarkık) dır (beni ondan ayır).

Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

«Galiba sen tekrar (eski kocan) Rifâa'ya dönmek istiyorsun. Ha­yır, ikinci kocan Abdurrahman senin balcağızmdan t ad madika   ve sen de onun balcağızmdan tadmadıkça bu olamaz (ilk kocana döne­mezsin) .»

Mütercim:

Kocasından üç talakla boşandıktan ve iddetini doldurduktan sonra isterse başka bir kocaya varabilir. Böyle bir duruma düşen ka­dın ilk kocasına varabilmek için ikinci bir adamla sahih bir nikâh yaptıktan ve karı koca olduktan sonra bu ikincisinden de aynlırsa, o zaman ilk kocasına dönebilmek ancak kendisine helâl olur. Fakat bir veya iki talakla boşananlar böyle değildir. Bunlar muvafakat ha-linde tekrar ilk kocalarına varabilirler, başka bir kocaya gitmek zo­runda kalmazlar.

 

1241- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha)  der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem balı ve tatlıyı severdi. İkindi namazından çıktıktan sonra da pâk zevcelerinden birinin evi­ne giderek onun gönlünü hoş ederdi. Bir defasında bu adeti üzere Hazreti Ömer'in kızı olan zevceleri Hafsa'mn yanma vardılar. Orada her zamankinden fazla kaldılar. Ben bunu kıskandım. Bu kadar faz­la kalmalarının sebebini de araştırdım. Sonra öğrendim ki, Hafsa'mn akrabasından biri, Hafsa'ya bir çömlek bal hediye olarak göndermiş. Hafsa da bu baldan şerbet yaparak Hazreti Peygambere içirmiş.

Bu hali öğrenince düşündüm ve bir hile kurayım diye yemin et­tim. Sonra diğer ortağım Sevde'ye dedim-ki; Hazreti Peygamber şim­di senin yanma gelince kendisine: Ya Resûlallah! Galiba siz (hoş ko­kulu olmayan) meğâfîr zamkı yemişsiniz, dersin.

Hazreti Peygamber sana tabiî ki yok, böyle bir şey yemedim, diye­cektir. O zaman sen, o halde bu meğâfîr kokusu nereden geliyor? diye sor. Hafsa bana bal şerbeti içirdi, -diyecektir. Sen, öyle ise o balı anlar meğâfîr çiçeklerinden toplamış olmalı, dersin. Hazreti Peygam­ber bana gelince, ben de ayni şekilde söyleyeceğim. Hazreti Safiyye'-ye de ayni şekilde söylemesi için tenbih ettim.

Sonra Şevde bana dedi ki: Senin verdiğin öğüt üzere hareket ettim ve Hazreti Peygamber de öylece sorularımı cevablandırdı ve: «Hayır, Hafsa bana bal şerbeti içirdi.» buyurdu. Hazreti Sevde'den sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana geldi. Bende öyle­ce söyledim. Safiyye'nin yanma vardığı zaman da, Safiyye bizim söy­lediklerimizi aynen söyledi. Daha sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi vö Sellem Hazreti Hafza'nm yanına gidince, Hafsa sordu: Ya Re-sûlallah! Size bal şerbeti yapayım mı? Hazreti Peygamber:

«Artık bana bal şerbeti lazım değil.» buyurdu.

Hazreti Aişe der ki: Şevde bana, ya Aişe, bundan böyle bal şer­betini biz Hazreti Peygambere haram ettirdik, dedi. Ben ona:

— Sus! Bu benim Hafsa'ya ettiğim bir hiledir, duyulmasın, dedim.

Mütercim:

Cenab-ı Hak: «Ey Peygamber! Neden Allah'ın sana helal kıldığı şeyi kendine haram ediyorsun?» mealindeki ayeti kerimeyi indirerek pak zevcelerin almış oldukları tedbiri açığa çıkardı. Ancak bu, kadın­larda olan kıskançlık gereği küçük günahlardan sayıldığından ba ğışlanan günahlar arasına girer. Üstelik bu hareketlerinden dolayı pâk zevceler aglaştılar, tevbe ettiler ve mağfiret dilediler. Nitekim bu husus daha önce mezkûr ayeti kerimenin tefsirinde geçmişti. (Tah-rîm sûresi: Ayeti)

 

1242- İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) der ki:

Sabit bin Kays'ın kansı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine gelip:

— Ya Resûlallah! Kocam Sabit bin Kays'ın gerek ahlâkı ve ge­rekse dindarlığı hakkında bir kusur söyliyemem; fakat başka sebeb-den dolayı ondan memnun olmadığım için çok kötü duruma düşmek­ten korkuyorum. Beni ondan ayırınız, dedi. Hazreti Peygamber ona sordu:

«Kocanın sana evelce vermiş olduğu bostanı ona geri verir mi sin?» Hanım: - Evet, onu geri veririm, dedi. Sonra Hazreti peygam­ber Sabit bin Kays'a şöyle emretti:

«Sen (daha önce hanımına verdiğin) bahçeni geri kabul et ve hanımını bir talakla boşa,» (Mevcut hoşmıdsuzluk ve geçimsizliği gidermek için mal karşılığında boşamanın meşru olduğuna bu hadîs-i şerif delildir.)

 

1243- İbni Âbbas (Radıyallahu Anhüma) der ki,

Berîre adındaki cariyenin kocası, Muğîs adh bir köle idi. Sonra Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) Berîre'yi azad edince, Berîre hür­riyet hakkını kullanarak kocasından ayrıldı.

tbni Abbas sözüne devam ederek der ki: Karısının ayrılmasına üzülen Muğîş'in göz yaşlan sakallan üzerinde akarak Medine sokak­larından dolaştığını halâ görür gibiyim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve SeUem babam Abbas'a şöyle buyurmuştu;

«Ey Abbas! Mugîş'in Berîre'ye olan sevgisine ve Berîre'nin de Muğîs'e olan nefretine hayret etmiyor musun?» Sonra Peygamber Şallallahu. Aleyhi ve Sellem Mûğîs'in haline acıyarak Berîre'ye:

«Muğis'e dönsen olmaz mı? «buyurdu. Berire dedi ki:

- Ya Resûlallahİ Gerçekten ona dönmemi mi emrediyorsun? Hazreti Peygamber şu cevabı verdi:

Hayır, bu hususta sana kesin emir vermiyorunu ancak vasıta olmak İstiyorum.» Berire: — Artık benim ona bir ihtiyacım yoktur (onunla ilgim kesilmiştir), dedi.

 

1244- Sehl bin Sa'd (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, mübarek işaret parmağı ile orta parmağını göstererek ve bir miktar aralannı açarak şöyle buyurdu:

«Ben ve yetimin işlerine bakan kimse, cennette şunlar (birbirine yakın olan şu iki parmak) gibiyiz.»

(Oennet-i Alâ'da benim derecemle, yetimlerin iş ve ihtiyaçlarını hakkaniyet üzere gören kimsenin derecesi arasında bu kadarcık bir fark olacaktır.)

 

1245- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) der kiı

Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip:

— Ya Resûlallah! Benim simsiyah bir çocuğum doğdu    (benden

olup olmamasında şübheye düştüm), dedi.    Peygamber    Sallallahu

Aleyhi ve Sellem ona sordu:

«Senin develerin var mı?» Adam: — Evet, var, dedi. Peygamber, «O develerin renkleri nedir?» Adam: — Renkleri kızıldır, dedi.

Peygamber:

«Onların İçinde boz renkli olanı varandır?» Adam: — Evet, var­dır, dedi. Yine Hazreti Peygamber:

«O halde o boz renk nereden geldi?» diye sordu: Adam: — Her

halde soyunda, bulunan bir damar çekmiştir, cevabını verdi. Haz­reti Peygamber: «İşte senin bu çocuğun da belki soyunun bir damarı­na, (atalarından veya analarından birine) çekmiştir,» buyurdu.

Müütercim:

Böyle zayıf işaretlerle çocuğu kendinden kabul etmemek caiz de­ğildir. Çocuğu kendinden kabul etmemek için kuvvetli bir delil gere­kir. O da zevcenin kesin olarak zina etmiş olması veya kan koca ol­duktan sonra altı aydan az bir zaman içinde zevcenin çocuk doğur­ması ve yahut adam öldükten sonra dört (veya ilci) yıl geçtikten sonra zevcesinin çocuk doğurmuş olması halleridir.[46]



[46] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:852-858