Hadice
Wed 26 January 2011, 02:17 pm GMT +0200
TABİAT SEVGİSİ:
Mü’min İslam dininin sayesinde ALLAH’ı sevdiği gibi, tabiatı ve bütün varlığı da sever. Tabiat ALLAH’ın bir eseridir:
“O ki yarattı ve tesviye etti, O ki, takdir etti ve yol gösterdi”. (Ala: 87/2-3)
Tabiattaki her şeyi bir hesap, bir gaye ve bir hikmet ile akıp gider.
“Biz her şeyi bir kadere (nezdimizde bulunan bir düzene, bir plana) göre yarattık”. (Kamer: 54/49)
“Güneş de ay da bir hesap ile (cereyan etmekte) dir”. (Rahman: 55/5)
“Hiç bir şey yoktur ki, ou hazineleri, bizim yanımızda olmasın,ama biz onu bilinen bir miktar ile indiririz”. (Hicr: 15/21)
Tabiat insanın düşmanı değlidir; hizmetine verilmiş bir mahluktur. Onun yardımı ile yeryüzündeki halifelik görevini yürütür. Kainataki her şey hulus-ı kalp ile ALLAH’ı zikreder, sınırlı aklı ile insanın alamadığı bir dil il tesbih der.
“Yedi gök, arz ve bunların içinde buluanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız”. (İsra: 17/44)
Demek ki bu alem, Manihaizm v.b. felsefelerin tasvir ettiği gibi derhal yok edilmesi gereken bir şey değildir. O, okur yazarlara da ümmilere de ALLAH’ın açık kitabıdır. Orada ALLAH’ın kudret ve rahmeti, azamet ve nimeti okunur.
Bu alem ulvisi en süflisi ile ALLAH yapısıdır. O ALLAH ki, her şeyi yaratmış ve yolunu göstermişir. O ALLAH ki, bu kainata birlik vermiş yeri ve göğü ile, hayvanat ve bitkileri ile yek vücut haline getirmiş, aralarına uyum koymuştur.
“Ne güneşin aya erişmesi kendisine yaraşır, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yürümektedirler”. (Yasin: 36/40)
Kainatta boş yere yaratılmış bir şey yoktur. Her şey; dünyanın imarı; hayatın, belli vakte kadar sürmesi ve üstün yaratık insana hizmet konusundaki rolünü tamamlaması için hazırlanmıştır.
Bazı insanlar karanlığa korkunç ve sevimsiz bir şey gözü ile bakarlardı. Karanlık, hayır ve ışık tanrısı ile savaşan şer tanrısı olarak temsil edilirdi. Artık bunlar, kara donlu geceyi anlamak için ne düşünebilirler; halbuki bildiğimiz gibi, zamanın yarısı gecedir. İslam itikadı insanın aklına ve ruhuna çöken bu kabusu silkip atmış ve şunu tesbit etmiştir ki, zamanın, gece ile gündüz, kananlık ile aydınlık arasında dağılması, ALLAH’ın kainata koyduğu düzenin bir alemeti ve yaratıkları için korku vesilesi değil, şükrü geretiren bir nimetidir.
“De ki: baksanıza, eğer ALLAH, üzerine gündüzü, kıyamet gününe kadar sürekli kılsa, ALLAH’tan başka, size dinleneceğiniz geceyi getirecek kimdir? Görmüyor musunuz?”. ALLAH, rahmetinden dolayı sizin için geceyi ve gündüzü var etti ki geceleyin dinlenesiniz ve (gündüzün) ALLAH’ın lütfunu arayasınız ve şükredesiniz”. (Kasas: 28/71-73)
Gerçek tabiat sevgisi, bu tabiata ALLAH’ın cemalini gören mü’minlerde kendini gösterir. Mü’minler tabiatta ALLAH’ın varlığına delalet eden sessiz Kur’an-ı görürler:
“Göklerin ve yerin yaratlışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken ALLAH’ı anarlar, gökleri ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: Rabbimiz, sen bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, derler”. (A’liİmran: 3/190-191)
Ve bu sevgi kendini en açık şekli ile İslam Peygamberinde gösteriyor. O Peygamber ki bu sevgiyi her şeye karşı açıkça ilan ediyor; dağlara bile; gördüğü zaman üzüleceği dağa bile; çünkü orada düşmanlarına yenilmişti; Uhut dağı.
Buhari Peygamberimizin (s.a.v.) hizmetkarı Enes İbn Mülik’ten rivayet ediyor; Enes diyor ki: Hizmet etmek için Resulullah (s.a.v.) ile birlikte Hayber’e gittim. Dönüşünde Uhut dağını görünce: “Bu dağ bizi sever, bizde onu severiz” dedi.