- Tabiî ilaçlarla tedavi

Adsense kodları


Tabiî ilaçlarla tedavi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 15 June 2011, 02:41 pm GMT +0200
İKİNCİ BÖLÜM
Hz. PEYGAMBERİN (S.A.) TEDAVİ OLMA KONUSUNDAKİ TUTUM VE ÖĞÜTLERİ

 
A) TABİÎ İLAÇLARLA TEDAVİ


1— Hummanın Tedavisi:


 

Hz. Peygamber'in (s.a.) humma hastalığının tedavi edilmesi hakkınd tutumu şöyledir:

Sahihayn'da, Nâfi'—İbn Ömer kanalıyla Hz. Peygamber'ia(s.a.) şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Humma veya humma hastalığının şiddeti, an­cak cehennemin hararetinin şiddetinden bir parçadır. Dolayısıyla humma,ate-şini, su ile soğutun."[381]

Bu hadis-i şerif cahil tabiplerin bir çoğuna müşkil gelmiş ve hummanın tedavisi ve ilacına aykırı bir emir olduğunu zannetmişlerdir. Biz —Allah'ın güç ve kuvvetiyle— tefsirim ve fıkhım açıklayarak deriz ki:

Rasûlullah'ın (s.a.) hitabı iki nevidir: a) Tüm yeryüzünde yaşıyan insan­ları içine alacak şekilde umumî hitapları, b) Bir kısmına ait hitapları. Birinci­sine umumî hitapları dahildir. İkincisine ise şu hadis misâl olabilir: "Büyük veya küçük abdest yaparken önünüzü kıble tarafına dönmeyin, sırtınızı da dönmeyin. Fakat batıya ve doğuya doğru yönelin."[382] Bu hitap, doğu ve batıda bulunanlar ile Iraklılara ait olmayıp, Medineliler ve o hizada bulunan Şamlılara ve diğer yerlere mahsustur.

"Meşrık ile mağrip arası kıbiedir."[383] hadisi de böyledir.

Burası anlaşıldığında; Hz. Peygamber'İn (s.a.) bu (humma) hadisinde kasdetmiş olduğu kimselerin Hicazlılar ve Hicaz istikametindeki memleket­lerde oturanlar olduğu da anlaşılır. Çünkü onlara arız olan humma hastalığı­nın ekserisi, güneşin hararetinin şiddetinden meydana gelen geçici, günlük hum­ma hastalığıdır. Bu tür humma için hem içilerek, hem de serperek soğuk su kullanılması faydalıdır. Çünkü humma; etkisi önce kalpde beliren garib bir hararettir. Ruh ve kan yoluyla, atardamar ve diğer damarlarla bütün vücuda yayılır, tabiî hareketlerin yapılmasına engel olacak şekilde ateş meydana getirir.

Humma iki kısımdır: ,

1— Arazî (geçici) humma: Şişme (verem) ve hareketten veya güneş çarp­masından veya yaz mevsiminin şiddetli olmasından ve benzerlerinden mey­dana gelir.

2— Marazı humma: Üç nevidir; bu önce bir maddede oluşur, daha son­ra bütün vücudu ateş sarar: a) Şayet başlangıcı ruh İle olursa buna günlük humma denir. Çünkü çoğunlukla bir günde geçer. En fazla üç gün sürer, b) Şayet başlangıcı ahlat ile olursa afenî humma denir. Dört sınıftır: Safravî, sevdâvî, balgamî, demevî. c) Şayet başlangıcı aslî ve sert organlar olursa ince humma (humma dıkk) denir. Bu neviler çerçevesinde daha başka bir çok ne­vî humma çeşidi vardır.         

Bazı hummadan vücut o kadar fazla istifade eder ki, ilaçlardan o kadar fayda görülmez. Çoğunlukla günlük humma çeşidi yaygındır. Afenî humma büyük maddelerin birlikte pişmelerine sebep olur, ki başka bir yolla bu hadi­se oluşturulamaz. Bir takım çözücü-açıcı ilaçların ulaşamadığı engelleri (sud-de) açmağa sebep olur.

Eski ve yeni remed'e gelince[384]; onun birçok çeşidi, garip ve süratli bir şekilde birtakım hastalıklan'tedavi eder. Felç, yüz felci (lakve), sinir bozul­masından meydana gelen adale buruşması (teşennuc-i imtilaî) ve faydası ol­mayan (az vitaminli) katı gıdaların etkisiyle meydana gelen birçok hastalığa çaredir.   

.Bazı faziletli doktorlar bana şunu anlattılar: Biz hastalıkların büyük bir kısmını, hasta kendi kendine şifaya kavuştuğu gibi, humma ile yeniyoruz. Bu hususta humma birçok açıdan ilaç içmekten daha faydalıdır. Çünkü hum­ma, hümörleri (ahlat) ve bedene zararlı bazı maddeleri pişirir. Piştiği takdir­de de ilaç, çıkmağa hazır halde olan fasid maddelere tesadüf eder ve onları dışarı atar. Böylece şifa hasıl olur.[385]

Bu kavranıldığında, hadisten kastın arazî hummaların bir kısmı olduğu an­laşılır. Çünkü bu tür hummalar, soğuk suya o hasta yer daldırıldığında veya buz gibi soğuk su içildiğinde sükunet bulur. Hasta bu durumda bir başka ilaç almağa gerek duymaz. Çünkü arazî hummaîardaki hararet ruha taalluk eden mücerred sıcak bir keyfiyettir. Dolayısıyla onu gidermek için mücerred so­ğuk bir keyfiyeti o uzva ulaştırmak yeterlidir. Hümörlerin pişmesine, dolayı­sıyla da bir hıitın dışarı atılmasına ihtiyaç duymadan ateşi dindirmiş olur.

Hadis-i şerifte, hummaların her türünün kastedilmiş olması da mümkün­üdür. Nitekim doktorların en büyüğü olan Calinus (Galen)[386], her türlü hum­maya soğuk suyun faydalı olduğunu itiraf etmiştir.

Calinus, Hîlelü'l-Bür' adlı kitabın onuncu bölümünde demiştir ki: Şa­yet etine dolgun, vücudu ferah genç bir kişi yazın tutulmuş olduğu humma­nın sonunda ise ve iç uzuvlarında da bir şişlik (verem) yoksa, soğuk suyla banyo yapar veya soğuk suda yüzerse elbette bundan faydalanır.

Râzî,[387] {Kitâbü'l-Hâvîadlı) büyük kitabında der ki: "Şayet vücut kuv­vetli, humma da ciddi bir şekilde kızışmış, pişme zahir, karında bir şişkinlik ve fıtık yoksa soğuk su içilmesi faydalıdır. Şayet hastanın bedeni ferah, mev­sim sıcak ve dışardan soğuk su almaya alışkınsa, ona da müsaade edilir."

Hadis-i şerifteki: "Humma cehennemin kaynamasından (bir parça)dır." cümlesi, alevinin şiddeti ve ortaya yayılan sıcaklığı demektir. Buna benzer bir ifade: "Güneşin şiddeti cehennemin kaynamasından (bir parça)dır." ha­disinde de vardır.

Hadisteki bu ifade iki türlü izah edilmiştir:

a) Bununla, cehennemden kaynaklanan bir ateşe ince bir misal verilmiş oluyor ki, kullar bundan hüküm çıkarsınlar ve ibret alsınlar. Çünkü Allah Teâlâ'nın böyle bir ateşin insanda zuhurunu takdir etmesi, bu neticeyi gerek­tirecek sebeplerin etkisiyledir. Aynı şekilde sevinç, ferah, huzur ve lezzeti, bu dünyada cennet nimetlerine delâlet etmesi ve ibret almaTc için ihsan etmiştir ki, bunları elde etmek, bir takım şartların, sebeplerin yerine getirilmesiyle olur.

b) Bu ifade ile teşbih (benzetme) yapılmıştır. Hummanın şiddeti ve ale­vinin cehennemin kaynamasına benzetilmesi, cehennem azabının şiddetine ruh­ların ikaz edilmesi içindir. Bu (hissedilen) büyük ateş cehennemin kaynama­sının hararetidir ki, sadece sıcaklığına yajdaşana isabet eden zarardır.

Hadis-i şerifteki "Soğutunuz" ifadesi iki şekilde rivayet edilmiştir:

a- Katı' hemzesiyle, if'al babından emir olarak rivayet edilmiştir, ki, "ısınma" mânasına gelen "şahane" kelimesi if'al babına aktarıldığında ^eshane-ısıttı" mânasına geldiği gibi, "ebrede" kelimesi emir kipinde, "soğutunuz" mânasına gelir.

b- Vasıl hemzesiyle rivayeti ki lügat ve kullanış bakımından daha yaygın şeklidir. (Su ile serinleyiniz mânasına gelmektedir.) Çünkü birinci şekildeki (rubai) kullanımı daha azdır ve değersizdir.

Şâir demiştir ki:[388]

"Aşkın alevini ciğerlerimde hissettiğimde, Kavmin su kabına doğru serinlemek için yöneldim.

Beni bırak, suyun soğukluğu ile (aşkın) zahirini serinlettim, îç organlardaki tutuşan ateşi (acaba) kim söndürür?"

Hadisteki; "su ile'* kelimesi hakkında iki görüş vardır: Birincisi, her (yerde bulunan ve kullanılan) sudur. Diğer görüşe göre, sudan maksad zemzem suyudur.

Bu ikinci görüşü savunanlar, Buharî'nin Sahih'inds, Ebu Cemre Nasr b. İmran ed-Dubaî'den yaptığı şu aşağıdaki rivayeti ileri sürüyorlar. Ebu Cemre diyor ki: Mekke'de İbn Abbas'ın (r.a.) yanında oturuyordum. O esnada bir­den hummaya tutuldum. Bunun üzerine bana şöyle dedi: Zemzem suyu ile hum­manı izale et, serinle! Zira Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Humma cehennemin kaynamasın (dan bir parça)dır. Dolayısıyla o ateşi su ile soğutu-nuz."(Veya şöyle buyurdu:) "Zemzem suyu ile soğutunuz."[389]

(Görüldüğü gibi) râvi, hadisi şüphe ifadesiyle rivayet etmiştir. Buna rağ­men şüphe etmeden rivayet etseydi, bu emir ancak Mekkeliler için geçerli olur­du. Çünkü zemzem suyunu kolayca elde etmek onlar için mümkündür. Mek-keli olmayanlar ise bulabildikleri sudan yararlanabilirler.

Hadis-i şerifi genel kabul edenler, "acaba su ile serinletmekten kasıt su ile sadaka mı vermektir, yoksa suyu bizatihi kullanmak mıdır?" şeklinde iki görüş belirtmişlerdir. Sahih ve doğru olanı kullanılmasıdır. Zira bundan ka-sıd su ile sadaka vermektir diyen kişi, zannederim ki hummayı tedavide so­ğuk su kullanmaktan kaçınmaktadır. Hadis-i şerifin güzel bir izahı (başka bir açıdan) yapıldığı halde bunu anlamamıştır. O da şudur: Bir şeyin cezası o şeyin cinsinden olan bir başka (amel) şeyle olur. Nitekim, susuzluğu soğuk su nasıl söndürüyorsa, Cenâb-ı Hak da hummanın alevim böylece gideriyor. İşte bu şekildeki izah hadis-i şerifin fıkhından ve işaretinden anlaşılmakta­dır. Neticede anlaşılan, suyun kullanılmasıdır.

Ebu Nuaym ve diğer hadisçiler, Enes'ten (r.a.) merfû olarak şunu zik­retmektedirler: "Sizden biriniz hummaya tutulduğunda seher vaktinde olmak üzere, üç gece üzerine soğuk su serpsin. "[390]

İbn Mâce'nin Sürteninde Ebu Hureyre'den (r.a.) merfû olarak şöyle ri­vayet ediliyor: "Humma cehennem körüğünden bir körüktür. Şu halde hum­mayı soğuk su (kullanarak) kendinizden uzaklaştırınız. "[391]

Müsne<fde ve diğerlerinde, Hasan el- Basrî'nin (r.a.) Semüre'den (r.a.) merfû olarak yaptığı bir rivayet de şöyledir: "Humma cehennemden bir par­çadır. Onu (üzerinizden) soğuk su ile soğutunuz." Rasûlullah (s.a.) humma­ya tutulduğunda bir kırba su ister, daha sonra o suyu başından aşağı döke­rek gusleder di. [392]                                                               

Sünen'de Ebu Hureyre'den (r.a.) yapılan bir rivayet şöyledir: Allah Ra­sûlü'nün (s.a.) huzurunda hummadan söz açıldı. Adamın biri hemen (hum­maya) küfretti. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurdu: "Humma­ya sövmeyiniz. Çünkü humma, ateşin demirdeki pası gidermesi gibi insanın günahlarım silip süpürür."[393]

Humma ile birlikte, (vitamin değeri az olup da) fazlaca yenilen gıdalar­dan perhiz edilip faydası çok olan (vitaminli) gıdalar alındığında bedenin (d£~ ğer bilinmeyen hastalıklardan) temizlenmesinde, pislik ve fazlalıklarının atıl-masmda, değersiz hümörlerin tasfiye edilmesinde yardımcı bir etki oluşur^ Bu şekildeki etki aynen körükte ateşe verilmiş demirin pisliklerinin (fazlalık­larının) giderilmesi, demir cevherinin tasfiye edilmesindeki etkiyi yapar. Zira demir cevherini tasfiyede en etkili şey ateş körüğüdür. Bu ölçü beden tedavi­sinin doktorlarınca da bilinmektedir.

Fakat hummanın (psikolojik olarak) kalp kirini tasfiye etmesi ve pislik­lerini çıkarması ise, ancak kaip doktorlarının bilebileceği bir iştir. Bu husus­taki inceliği ancak, Allah Rasûlü'nün (s.a.) onlara (doktorlara) haber verdiği gibi buluyorlar.

Fakat kalp hastalığının tedavisinden umut kesildiğinde, bu ilacın ona hiç­bir faydası olmaz. Zira humma, hem kalbe hem de bedene faydalı bir hasta­lıktır. Faydası bu kadar çok olan bir vaziyete (duçar olmuş birisinin) küfret­mesi zulüm ve düşmanlıktan başka bir şey değildir.

Bir keresinde, hummalı bir halde iken, hummaya küfreden bir şâirin şu beyitlerini hatırladım:

"Günahlara keffaret olan (humma) geldi ve gitti;    [ Gelene de gidene de lanet olsun.                       

Göç edip veda edeceği zaman sordu, ne istiyorsun?

Dedim ki: Bir daha geri dönme!"

Ben de, Allah Rasûlü'nün (s.a.) küfretmeyi yasakladığı hummaya küf­reden kişiye lanet okuyarak, keski şöyle deseydi daha iyi olurdu dedim ve ekledim:

"Günahlara keffaret olan (humma) geçti. Dökülmesi için, selâm gelene ve veda edene.

Göçe niyetlenildiğinde sordu:

Ne istiyorsun? Ben de: Ziyaretini kesme! diye cevap verdim."

Elbette ben ondan koptum, sıyrıldım. O da hemen benden sökülüp gitti.

Sahih olup olmadığını bilemeyeceğim bir eser şöyledir: "Bir gün hum­maya tutulmak; bir senelik günaha keffarettir."[394]

Bu hadisin iki şekilde izahı mümkündür:

a) Humma, vücutta bulunan tüm uzuvları ve eklemleri etkiler. İnsanda ise üç yüz altmış eklem mevcuttur. Böylece her eklem, sayısınca bir güne te­kabül ederek o gün işlenen günahlara keffaret oîmuş olur.

b) Humma, bedende öyle bir etki meydana getirir ki, bu etki ancak bir sene sonra tamamen ortadan kalkar. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.) bir hadiste şöyle buyurmuşlardır: "İçki içen kişinin kırk gün namazı kabul olunmaz."[395]' Çünkü içkinin etkisi, kişinin içinde, damarlarında ve uzuvlarında kırk gün devam eder.

Ebu Hureyre (r.a.) der ki: "Bana isabet eden hiçbir hastalık yoktur ki hummadan daha hoş ve sevimli gelsin. Çünkü vücudumun tüm uzuvlarına sirayet ediyor. Muhakkak ki Cenâb-ı Hak da her uzvun hummadan nasibi miktarmca ecrini, sevabını veriyor."

Tirmizî, Gz/m'inde, Râfi' b>Hadîc'in (r.a.) merfû olarak rivayet ettiği şu hadisi naklediyor: "Sizden birine,Vcehennemden bir parça olduğu halde— humma isabet ederse onu soğuk su ile söndürsün. Akan bir nehre girsin; fe­cirden sonra, güneşin doğumundan önce kendini suyun akışına doğru versin ve : *Ey Allah'ım; kulunu şifaya kavuştur. Rasûlü'nün (humma hakkında bize vaadettiği sözünü) doğrula.' desin ve üçer kere üç gün üstüste suya dalsın.Üçün-cj gün humma geçmezse beş gün, yine geçmezse yedi gün, yine geçmezse do­kuz gün devam etsin. Zira Allah'ın izniyle humma vücutta etkisini dokuz günden fazla devam ettirmez."[396]

Ben derim ki: Bu tavsiye, ancak yazın, sıcak memleketlerde ve daha ön­ce zikrettiğimiz şartlara uyulduğu takdirde fayda verir. Çünkü böyle bir za­manda (yazın) güneşin kendisine uzakhğmca suyun soğukluk oranı artar. Böyle bir anda kuvvetlerin gelişmesi, uyku, sükun (istirahat) ve havanın serinliği­nin etkisiyle, insandaki kuvveler ile soğuk sudan ibaret olan ilacın kuvveti arazî hummanın hararetim veya gün aşın olarak nöbet nöbet gelen hummayı da (gibbü'l-hâlis), karında bir şişlik (verem), değersiz ve fasid maddeler ol­madığı takdirde Allah'ın izniyle şifaya kavuşturur. Özellikle hadis,-i şerifte belirtilen (üç, beş, yedi, dokuz) günlerde humma mutlaka tedavi edilir. Aynı zamanda bu zaman süreleri, birçok keskin hastalığın buhranının'[397] vukubul-duğu günlerdir. Aynı zamanda, ahalisinin hümörleri ince (rikkat) olan sıcak beldelerde de bu faydalı ilaçtan süratle etkilenmeleri mümkündür. [398]


[381] Buharı, 16/28; Müslim, 2209. Bazı doktorlar şöyle der: Ateşin artması durumunda, bütün humma halleri suyia iki şekilde tedavi edilir: 1) Ateşin derecesini düşürmek gayesiyle soğuk veya buzlu bez parçalarıyla dışarıdan, 2) Humma sırasında ağıza bol su verilmesi: Bu, bü­tün organlara, özellikle de böbreklere vücut için hayatî önemdeki görevlerini yerine getir­mekte yardımcı olur.

[382] Buharı. 8/29; Müslim, 26). Begavi (Şerhu's-Sünne, 1/359) şöyle der: "Doğuya veya batıya dönün" sözü, Medine'lilere ve kıblesi bu tarafta olanlar için kullanılmıştır. Kıblesi dp) veya batı tarafında olanlar, güneye veya kuzeye döner.

[383] Tirmizî, 344; İbn Mâce, 1011; Hâkim, î/205, 206; Beyhakî, 2/9; Malik, Muvatta, 1/201; Tirmizî, hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir.

[384] Remed:Eskİ tabiplere göre kan hiltmdan, sıcak şişkinliğe verilen bir addır ki, kendi cinsin­den olmayan bir başka uzuvla mürekkep uzuvda (mültehim) meydana gelir. Şayet bu sı­caklık kandan değil de başka bir hümörden olursa, bu hastalığa remed değil "tekeddür" denir. Daha sonra gelen tabibler ise bu durum ister sıcak ister soğuk hümörlerden meydana gelsin mültehim bir uzuvda meydana gelen her türlü şişkinliğe remed demişlerdir. Bk. Te-hanevî, Keşşâfu Istılahaü'l-Fünûn, 1/552.

[385] Tıbbu'n-Nebî'nin müstakil neşirlerinden birinin tıbbî tahkiklerini yapan Dr. AÜü Ezherî, bu hususta şunları da ilâve etmiştir: "Mafsal romatizması gibi bazı müzmin hastalıklar vardır kî, eklemler bu sebepten katılaşır ve hareket edemez hale gelirler veya sinir sisteminde mey­dana gelen müzmin çiçek hastalığı, bedenin hararet derecesi humma esnasında yükseldik­çe bir hayli iyileşir. Bu sebepten de humma, tıbbî tedavi yollarından biri olarak sayılmıştır ki bu tür durumları oluşturmak İçin hastaya hukne yoluyla muayyen maddeler verilerek sunî hummalar meydana getirilir." (Tıbbu'n-Nebî, 2. baskı, Beyrut, 1982. Abdülgani Ab-dülhâlik tahkıkıyia.) Tıbbu'n-Nebî—nin diğer bir neşrini gerçekleştiren Abdülmutî Kal'a-cı bu yapma hummalara misal olarak, günümüzde daha yaygın kullanılan aşıyı misal verir ve İbn Kayyim'ın tıp sahasında ne kadar İleri görüşlü olduğuna işaret eder. Dr. Abdülmutî Emin Kal'acı, Kahire, 1982, 2. Baskı.

[386] Cerrahî alanında önemli buluşları ve Arapların en önemli tıp kaynağı olan Calinus (Galen = Klaudios), Milâttan sonra yaklaşık olarak 130 tarihinde doğdu. Aslen Bergama'-hdir. Roma krallarından Antunius (138-161), Ürileyus (161-180), Kumudiyos (180-192), Per-tinakus (193) devirlerinde yaşadı. Kitaplarında Antunius zamanında yetiştiği ve ona hizmet edip savaşlarında arkadaşlık yaptığını yazmaktadır. Daha 17 yaşındayken tıp, felsefe ve tüm rizayî ilimlerde üstad oldu. Ünlü tabib Hipokrat'ın kitablannı ele aldı ve onları şerb­etti. Roma'da umûmî olarak kurduğu ilim meclislerinde ilm-i teşrih (cerrahlık) hakkında bilgiler verdi. Hz. tsâ'nın (a.s.) havarileri İle görüşme niyetiyle Roma'dan Kudüs'e hareket ettiği esnada, yolda Sıkılliye (Sicilya) şehrinde öldü ve oraya gömüldü. Seksen sekiz sene yaşadı. Kendisinden önce gelen tabiplerin eserlerini toplamış ve şerhetmiştir. Aşağı yukarı eserlerinin tamamı Arapçaya tercerae edilmiş ve İslâm tıbbına ve gelişmesine bîr hayli etki­de bulunmuştur. Bk. Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi, Galİen, Galenos maddesi, 2/183-187, İstanbul, 1975; İbn Cülcül, Tabakâtu'l-Etıbbâ ve'l-Hükemâ, 41-50, Tahkik: Fuad Seyyid, Beyrut, 1985.

[387] Ebu Bekir Muhammed b. Zekerİyya er-Râzî. Büyük İslâm tabibi ve filozofu olup, "Arap­ların Calinus'u" denmiştir. Rey şehrinde doğdu ve orada yetişti. Daha sonra Bağdat'a gel­di. Bağdat'taki hastahaneye başhekim oldu. Tarihçiler ölüm tarihi hakkında hicri 311 İle 320 tarihleri arasında değişik rakamlar vermektedirler. Hipokrat ve Calinus'un tıp konu­sunda yazmış olduğu eserleri şerhetmiştir. Kimya ilmine dair eserler telif etmiştir. Tarihçi­ler, Râzî'nin, küçüklü büyüklü iki yüz elliye ulaşan eserlerinin isimlerini sıralamaktadırlar.. Müellif İbn Kayyim'in de nakiller yaptığı el-Çâmiu'l-Kebîr'i; el-Câmiu'l-Hâsır li-Sanâatı't-Tıb'ı vardır. Bu son eser. avnı zamanda Kitâbu 't-Hâvî olarak da tanınmaktadır ki, Râzî'~ nin en büyük kitaplarından olup, Batı

dillerine de tercüme edilmiştir. Bk: îbn Cülcül, Ta-bakat 77-80; Dr. Ali Abdullah ed-Deffâ, A 'tâmu'l-Arab ve'l-Müslimînfi't-Tıb, 83-104; İs­lâm Ansiklopedisi, 9/642-647; Doç. Dr. Mehmet Bayraktar, İslâm'da Bilim ve Teknoloji' Tarihi, s.209-210, Ankara, 1985; Siyeru A'lümu'n-Nubelâ, 9/232; Uyûnu't-Enbâ, İ/309, 321; Şezerâtu'z-Zeheb, 2/263; Vefeyâtu'l-A'yân, 2/103, 104.

[388] Bu iki beyit Urve b. Uzeyne'nindir. eş-Şi'r ve's-Şuarât 580; Zehru't-Âdâb, 1/167; Vefeyâtu'l-Âyan, 2/394.

[389] Buharı, 59/10.                                                                         

[390] Hadisi Hâkim, Müstedrek'îe (4/200) rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiş, Hafız Ze-hebî de ona katılmıştır. Hadis,her ikisinin dediği gibi sahihtir. Hafız İbn Hacer, Fethu'l-BârVde (10/144), hadisin senedinin güçlü olduğunu söylemiştir. Ziya el Makdisî, Muhtâ-re'de rivayet etmiştir. Ayrıca Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'de (5/94) hadisin Taberanî ta­rafından rivyet edildiğini ve râvilerinin sika olduğunu söylemiştir.

[391] İbn Mâce, 3475. Bûsırî, tbn Mâce'ye olan Zevâid'ınde; hadisin isnadı sahih, râvileri de sika demiştir.

[392] Hadis, Müsned'de bulunmamakla beraber,  Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'dt (5/94), Ta­beranî ve Bezzâr'dan rivayet etmiştir. RâvİIeri arasında İsmail b. Müslim vardır ki metruk bir râvidir.

[393] Hadis îbn Mâce'de (3469) bulunmaktadır. Yalnız, senedinde zayıf râvilerden Musa b. Ubey-de vardır. Fakat Müslim, Sahih'mde Câbir'den (r.a.) şunları rivayet etmiştir: Allah Rasû­lü {s.a.) bir gün Ümmü's-Sâib veya Ümmü'İ-Müseyyeb'in yanına geldi ve: "Ey Ümmü's-Sâib (veya Ümmü'l-Müseyyeb) (niçin) titriyorsun?" diye sordu. Kadın: "Allah bereketini

vermesin hummanın!" dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a,): "Hummaya söğnu ma, körüğün demirdeki pası giderdiği gibi insanoğlunun hatalarını giderir." u"

[394] Makâsid'da şöyle deniliyor: Bu hadisi Kudaî, Müsned'inde İbn Mes'ûd'dan (r.a.) merfû olarak şu lâfızlarla rivayet etmektedir: "Bir gece hummaya tutulmak, günahla geçirilmiş bir senenin hatalarına keffarettir." Aynca İbn Ebİ'd-Dünyâ'nın,.Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) mevkuf olarak rivayet ettiği: "Bir gece hummaya tutulmak bir senenin (içinde işlenen gü­nahların) keffaretidir." hadisi de buna şahiddir. Yine aynı hadisi Temmâm, Fevâid'inde Ebu Hureyre'den {r.a.) merfû olarak rivayet etmektedir.

[395] Hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel, 2/176; İbn Mâce, 3377. Sahih isnadla Abdullah b. Amr b. eİ-Âs'tan rivayet etmişlerdir. Hâkim (4/146) sahihtir demiş, Zehebî de ona katılmıştır. Ayrıca hadisi Ahmed b. Hanbel (2/35) ve Tirmizî (1863) İbn Ömer'den, yine Ahmed b. Hanbel, (5/171) Ebu Zer'den rivayet etmişlerdir.

[396] Hadisi Tirmizî (2085) ve Ahmed b. Hanbel, (5281), Sevbân'dan (r.a.) rivayet etmişlerdir. Müellifin dediği gibi Râfi' b. Hadîc'den rivayet edilmemiştir. Senedinde meçhul bir ravı

[397] Buhran: Yunan asıllı bir kelime olup İslâm tıbbmda; hastada, keskin (hadde) humma es-nasında meydana gelen bir değişmedir ki, peşinden birden ter boşanır ve süratli bir şekilde  ateşte düşme görülür. Bk. Mucemu'l-Vasît, 1/40; Tehânevî, Keşşaf, 1/118.

[398] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/265-273.