saniyenur
Fri 8 June 2012, 04:06 pm GMT +0200
9- Tabiî Bilimler
Giriş
Doğal bilimler, İslâm'da, bilimlerin diğer önemli bir tamamlayıcı parçasıdır. Aynı içerikte fiziksel dünyanın tasvirî tarafını inceler: Bütün şeyler, Allah'ın yarattıklarıdır ve insan, onların incelenmesinde Allah'ın pek çok alâmetini bulabilir. Bu bilimlerin çalışılması, gerçekten Öğrenicilerin kalplerindeki dinî hisleri canlandırır, gönüllerine Allah'ın büyüklüğünü ve azametini hissettirir. Ve bunun sonucu olarak onlar, Allah'ı daha fazla sever ve ondan korkarlar. Bu, Allah'ın hayret verici olaylarım açıkça gözler önüne sermek için Kur'an'ın metodolojisidir; öyle ki insanlar, bu şekilde, kendi gözleriyle görüp, tüm Yaratış felsefesini anlayabilsinler. (Mu-hammed Kutup, Mekke Eğitim Konferansına sunduğu tebliğ, 1977) Kur'an-ı Kerim, bunu çok basit bir şekilde şöyle anlatır: "O-nun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?" (41: 53). Bu, İslâm'da bilim ve dinîn bir ve aynı şey olduğu konusunda, müminin aklında hiçbir şüphe bırakmaz. Biri, diğerinin emrindedir. Her İkisi de, biri diğerine yardım ederek ve onu tamamlayarak, içinden çıkılmaz bir şekilde birbirlerine bağlanmışlardır. Din, inananların dikkatlerini çekip onları etrafa bakmaya Yaratıcı'nın sırlarım keşfedip anlamaya çağırırken, bilim de Allah'ın mucize dünyasını ortaya koyar ve inananların kalplerini korku ve dehşetle doldurur.
Her şey, bu dünyanın Tek Sahibi ve Hâkim'i olan Allah'ındır ve "doğal" kelimesinin, O1 nun evreninde hiç yeri yoktur. "Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye hakkıyla Kâdir'dir." (3: 189). Maide Su-resi'nde şunları okuyoruz: "Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların hükümranlığı Allah'ındır. O, her şeye kâdir'dir." (5: 120 ve 5: 19). Ve yine, şu sözleri buluyoruz: "Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dilediğini yaratıl?' (42: 49). Bu ayet, Allah'ın, bütün şeylerin Yaratıcısı olduğunu, çok kesin bir biçimde ortaya koyar. Bütün maddeyi yaratan, ona değişik biçim ve şekiller veren ve farklı özellik ve nitelikler ihsan eden O'dur. Isıyla genişletir, soğukla büzer. Su donduğu zaman genişler ve hacimce büyür. Bir ele-.mentin, diğer elementlerle karıştırıldığında kimyasal reaksiyonu, değişik elementlerle başkalaşır: Su diye isimlendirilen bu harika sıvıyı kim yaratmıştır? îki elementten oluşmuştur, biri (Hidrojen) tutuşur, diğeri (Oksijen) tutuşmaz. Oksijen kendisini yakmaz, fakat diğer elementlerin yanmasına yardım eder; bu iki element su denilen bileşiği oluşturduklarında, bu da ateşi söndürür. Böyle şaşırtıcı özellik ve nitelikleri haiz elementleri Allah'tan başka kim yaratabilirdi? Allah'ın ismi, bu şeyler münasebetiyle zikredildiği zaman, nankör kişiler, onun "doğaüstü bir elementi tamamen mekanik bir prosese sokmak" olduğunu söyler (Darwin). Bazıları da şunu beyan ederler: "Şimdi tamamen bilgiyle donatılmış ve çevresinin tek efendisi olan insanın, bilgisizlik ve yardımsızlık anlarında, zarurî olarak Tanrı'ya atfettiği kuvvet halini alması gerekir ve kendisi Tanrı olur." (Julian Huxley).
O, bilgi ve bilimdeki ilerlemelerine rağmen, ne cahil bir insandır! Ve Allah'ın dünyasındaki diğer şeyler ve yaratıklarla karşılaştırıldığında oldukça çaresiz olsa bile, ne gururlu ve kibirlidir! O, ne küçücük bir şeyi yaratabilir, ne de Allah'ın yardımı olmaksızın güçlü, kuvvetli hayvanlarla başedebilir. Kuran, insana, değişik tarzlarda, Allah'ın geniş dünyasındaki, zayıf ve aciz durumunu hatırlatır ki düşünebilsin, gerçek durumunu anlayabilsin ve Allah'a şükretsin! Kur'an-ı Ke-nm ateş armağanından şu sözlerle bahseder: 'Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?" (56: 71-72). Mülk Suresi'nde insana, su nimeti hatırlatıhr:"De ki,'eğer suyunuzçekilirse, söyleyin, size kim temiz su kaynağı ge-tirebİlîr!" (67: 30). Yine, onlara çok faydalar sağlayan vahşi hayvanların ehlileştirilmesinde Allah'ın lütfü hatırlatılır: "Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar. Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır" (36: 71-72). Hacc Suresi'nde, insan, eğer gücü yeterse, ufacık bir şeyi yaratmaya davet edilir: "Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi onu dinleyin: Sizlerin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu kurtaramazlar; isteyen de istenen de aciz." (22: 73). Böylece bütün yaratıcılık güçleri, dünyada ve evrenin diğer kısımlarında vuku bulan her şey yöneticisi ve denetleyicisi olan Kâinat'ın Efendisi'ne, Yaratıcı'ya geri döner. Hiçbir diğer oluşum, bu konuda O'na ortak değildir. Bu ne derecede bir cahiliyet-tir? Ve bu ne müstesna bir davranış! Siz Allah'ın adını zikrediyorsunuz ve onlar, bu "doğaüstü bir elementin tamamen bilimsel bir prosese sokulmasıyla" korkutuluyorlar. Bu acayip ve kendi içinde çelişkili değil midir? Sİz bütün yaratıcılığı tabiata atfediyorsunuz, sonra ondan bahsedilmesinin, bilimsel araştırmaya zararlı olduğunu iddia ediyorsunuz. Sizin için tabiatı tanımlamak mümkün müdür? O, bu yaratıcılık rolünü nasıl ve ne zaman üstlendi? Tabiat (doğa), kâinatın tek yaratıcısı mıdır? Şimdi herkesin, Tek Yaratıcı olan Allah'ı unutup da, yaratıcı olarak tabiata mı inanması gerekecek? Ne saçma, çapraşık ve müphem bir fikir! Bu çılgın insanlar, hiçbir bilimsel haklı sebep göstermeksizin, niçin ve hangi otoriteyle, Ya-ratıcı'nın ezelî ve ebedî olan ismini değiştirmek zorunda kalıyorlar? Kavramlara, gerçek bilimsel ruha aykırı olan isimler verilmiyor mu? Bunların bilimsel dayanağı bir tarafa bırakın, hiçbir temele sahip olmadığı gerçektir.
Kur'an-ı Kerim, böyle çılgın insanlar ve onların çılgın fikirlerini, son derece ince, fakat bilimsel bir tarzda ele ahr:'*(Ey Muhammed)
De ki: 'Allah'ı bırakıp taptığınız şeyleri görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yaratmışlar bana göstersenize! Yoksa Allah'la ortaklıkları göklerde midir? Eğer doğru sözlü iseniz, size indirilmiş bir Kitap veya intikal etmiş bir bilgi kalıntısı varsa bana getirin' (46: 4). Eğer, iddianızı destekleyecek herhangi bir bilimsel delil bulamazsanız, muhakkak ki öyle olacaktır, dürüst bir doğruluk arayıcısı olarak, önünüzdeki gerçekleri dikkatlice tartma-lısınız. "Hİç yaratan yaratamayana benzer mi? îbret almaz mısınız?" (16: 17). Kur'an-ı Kerim, onların, herhangi bir şeye ait bir fikir veya inanç taşımıyan kalplerindeki katılığa da değinir: "Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar, yoksa yaratanlar kendileri midir? Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır; Allah'a kesin olarak inanmıyorlar." (52: 35-36). "Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin." (52: 38). Son olarak, Kur'an-ı Kerim, böyle kılı kırk yaran teorileri bırakarak, gerçeği kabul etmek için, onları aklıselim sahibi olup, daha iyi hüküm vermeye çağırır: "Sizi yaratan Biziz; halâ tasdik etmez misiniz? Söyleyin, akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerine getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. Andolsun ki, İlk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz? Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler mi-siniz,yoksa Biz mi bitiriyoruz? Dilersek Biz onu, çer-çöp yaparız, şaşar kalırsınız da şöyle dersiniz: 'Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık.' " (56: 57-66).
Kur'an metodolojisi, İslâm metodolojisi için, o da bütün kâinatın birliğine, onun yaratılışına, idare ve idamesine önderlik eden Yaratıcının Birliği hakkındaki araştırmaların bilimsel metodolojisi için kaynak teşkil etmiştir. Kur'an, Allah'ın fiziksel dünyasındaki gizli sırlar ve fevkalâde hazineler için yapılan bütün İslâmî bilimsel araştırma ve incelemelerin arkasında bir destek unsuru olmuştur. Bilimsel araştırmalar, insanı, Allah'ın hayret ve dehşet verici gücünü görmeye Ve tasdik etmeye muktedir kılar ve bu da müs-Iüman bilim adamının Allah'a imanını kuvvetlendirir ve onun, Allah'a daha iyi inanmasını ve ibadet etmesini sağlar. Bu da, îs-lâm'da bilim ve dinî inanç arasında hiçbir çelişki ve çatışma olmamasındandır. Her ikisi birdir ve aynı şeydir —İslâm bilimdir ve bilim İslâm'dır— herbiri diğerini kuvvetlendirir.