- Suyun Parası

Adsense kodları


Suyun Parası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 2 November 2011, 09:19 pm GMT +0200
Suyun Parası


Mayıs 2005 - 77.sayı

Sadık ŞANLI
kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

İlkokul birinci sınıfı bitirmiş, yaz tatiline girmiştik. Çocukluğun o doyumsuz tatillerinden biri daha başlamıştı. Mahallenin bütün çocukları, hep bir arada, bizi zamandan ve mekândan kopartıp şimdi nerede olduğunu bilmediğim bir yerlere götüren oyunlardan birini bırakıp diğerine başlıyorduk.

O yaz böyle akıp giderken, kimi arkadaşlar nasıl başladığını bilmediğim bir uğraş edindiler: Perşembe günleri kurulan semt pazarında su satmak... Bu iş birden moda oluverdi, mahallenin erkek çocuklarının pek çoğunun yazlık mesleği haline geldi.

Ben de özeniyordum. Erkekçe bir işti bu, büyüten, büyük gösteren bir iş. Üstelik ucunda para da vardı. Sucu arkadaşlarla gitmek istiyordum. Evde söyledim, fakat tahmin ettiğim gibi annem izin vermedi. Ben kâh hırçınlaşıp kâh dil dökerek onu razı etmeye çalışırken, son sözü babam söyledi:

- Bırak, çocuk istediğini yapsın!

Babamın bu sürpriz çıkışı, o gün, ilk kez, baba-oğul arasındaki gizli dayanışmayı farkettirdi bana; erkek dayanışması. Yarın pazar kurulacaktı. Akşamdan, biraz da cılız kollarımla zor taşıyacağım bir bidona su doldurdum, ite-kaka dolabın buzluğuna yerleştirdim ve hülyalar içinde uyudum.

O sabah uyandığımda ilk işim buzdolabına koşmak oldu. Su bidonumu çıkarttım. Taş gibi buz tutmuştu. İşte benim eserim! Öğlen vakti çıkarmak üzere, tekrar buzluğa yerleştirdim onu. Pazara o zaman gidilecekti. Güneş ortalığı yakmaya başlayıp, pazarcılar susayınca... Erken gidilirse hemen satılamaz, su da ısınırdı. Arkadaşlar böyle anlatmıştı.

Nihayet vakit geldi, beş-altı arkadaş bir elimizde su bidonu, diğerinde bardak, yola koyulduk. Vardığımızda, önce herkesin nerede su satacağını belirledik. Heyecanlıydım. Şimdi, ne deyip de satış yapacaktım? Neyse, daha acemiliğim anlaşılmadan, hemen önünde durduğum tezgâhın sahibi seslendi:

- Sucu, getir bakalım suyunu!..

İlk bardak, ilk müşteri, ilk kazanılmış para… Ellerimin titrediğini hatırlıyorum.

Bir bardakla kanmayıp, üst üste birkaç bardak içenler de oldu. Suyu içip bıyıklarını kollarına sildikten sonra ya “Borcumuz ne?” diye soruyorlar ya da hiç sormadan paramı veriyorlardı. Bazıları iltifat da ediyordu:

- Ooo, suyun da soğukmuş yeğenim!

Nasıl bir mutluluktu o günkü!.. Nasıl birden bu kadar büyünebilirmiş? Erkek olmak ne güzelmiş!..

Bidonum bir çırpıda boşalıverdi. Cebimde şıngır şıngır bir sürü para. Kaç lira olduğunu hesaplamaya çalışıyorum, olmuyor. Bir an önce saymak istiyorum. Pazarcıların iltifatlarıyla ayrıca göğsüm kabarık. İçim içime sığmıyor, ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyorum.

Birden aklıma eve birşey almak geliyor. Anneme bir sürpriz. Biraz önce su sattığım karpuzcuya gidiyorum, gözüme kestirdiğim irice bir karpuzu istiyorum ondan. O iyi değil diyor karpuzcu, biraz daha büyük bir başkasını veriyor. Galiba parayı da tam almıyor. Avucumdaki birkaç bozukluğa, bu kadar yeter, diyor. Karpuz poşetini omuzuma vuruyorum, elimde boş bidon, sucu arkadaşlarla buluşup evin yolunu tutuyoruz.

O gün eve dönüşüm... Annemin karpuzu omuzumdan alışı, alırken bana, oğluna bakışı... Akşam, babam geldiğinde ona fısır fısır birşeyler anlattı. Babamın daha önce hiç görmediğim yüz ifadesinden, alttan alta bakışından beni anlattığını anladım.

O yaz perşembe günlerini iple çektim. Her perşembe akşamdan buzluğa koyup dondurduğum suyu ilk günkü heyecanla pazara götürüp sattım. Her dönüşümde de eve bir karpuz getirdim. O yaz, pazara gidip gelirken, o kısacık yolda büyüdüm ben. O yaz erkek oldum.