rabia
Sun 16 May 2010, 03:09 pm GMT +0200
Susuzluğa Veda
Bir zamanlar mümbit olan dünya, nice asırlar her tarafta cennet çağlayanları, bağları ve bostanlarıyla gülümseyen küremiz birden ne oldu bilmiyoruz, sam rüzgârlarıyla sarılıverdi.
Sevgi, aşk, ümit atlasına nice bahar nakışları dokunurken birden nakışlar karardı, motifler soldu, ibrişimler eskidi, renkler küsufa uğradı
Bu tablo, günbatımı, hatta gecenin çökmesi gibi bir durumdu
Gümüş kuşlar, altın üveykler birden kayboldu.
Bir çöl sessizliği, bir sahra yakıcılığı, bir Tih kavuruculuğu her tarafı sardı ve kuruttu
Kültür çiçekleri, edebiyat gülleri, sanat nilüferleri buruştu ve hazan rengine büründü
İman, azim, metafizik gerilim, yaşama şevki, her şeyin özünü bilme ve bulma aşkı yok olup gitti
Artık korlaşan dünya, alev alev yanan gönüller, yokluğa giden kalbler ve ümitsiz çehrelerle dolmuştu
Elini sürsen birden çekeceğin kızgın zemin daha da korlaştı zamanla... Kin nefret, husumet alevleri her yeri ve yönü sardı
İnsanlar bir elem ve acı fırınında, ümitsizlik kaosunda zincire vurulmuş gibi ağlayıp inliyordu
Tam feryatların gökleri tuttuğu bir andı… Acılı efganların arşa yükseldiği bir zamandı.. Birden ra’ad gibi bir ses yükseldi. Bu İsrafil’in bulutlara emriydi “Hakk’ın rahmetini yağdırın ve yeryüzünü çemenzar eyleyin!” sedasıydı
Bu sesin ardından önce Sızıntı şeklinde hafif çiseleyen, sonra bir Yeni Ümit gibi çoğalan ardından sağanağa dönüşen Yağmur ortaya çıktı. Billûr damlalar her yerden ve yönden kıpkırmızı kora dönmüş dünyayı ıslattı, suladı ve bahara hazır hâle getirdi
Artık çeşitli yerlerden bahar çiçekleri tebessüm etmeye durmuştu. Fidanlar firûzeleşmeye ve budaklar yeşermeye başladı…
Gerçek edebiyat, gerçek kültür tomurcuklandı, özüne bağlı ve sentez gücü olan sanatkârlar yetişmeye başladı
Eski mümbit dönemlerin senfonisi tekrar duyuldu her köşe bucakta… Tamburlar, sazlar diriliş sedasını yaymaya başladı her yöne…
Sevgi ve aşk bu şölenin özüydüâ
Ümit ve inanç en has gıda, eşyanın sırrına ermek ise en doyurucu besinâ
Geçmiş ve gelecek arasında köprü kuran ve oradaki güzellikleri, nuru ve ışığı geleceğe taşıyan bir iklim örüldü nakış nakışâ
Bunlar yağmur musikîsiyle, göze ve gönüle çarpan billûr damlaların nakışlarıyla örülüyordu.
Kor gibi dünya nedense şimdi daha da kırmızılaşmıştı. Fakat bu kızarmış bir gül ve şafak rengiydi.
İşte bu bahar mevsiminden bir kesit sizlere. Çiçek dolu bir bahçe. Burcu burcu rayiha. Ve doyuncaya dek metafizik meyveler. Buyurun Yağmur şölenine...
Saygılarımla...
Dr. Abdulhak Tekiner
Bir zamanlar mümbit olan dünya, nice asırlar her tarafta cennet çağlayanları, bağları ve bostanlarıyla gülümseyen küremiz birden ne oldu bilmiyoruz, sam rüzgârlarıyla sarılıverdi.
Sevgi, aşk, ümit atlasına nice bahar nakışları dokunurken birden nakışlar karardı, motifler soldu, ibrişimler eskidi, renkler küsufa uğradı
Bu tablo, günbatımı, hatta gecenin çökmesi gibi bir durumdu
Gümüş kuşlar, altın üveykler birden kayboldu.
Bir çöl sessizliği, bir sahra yakıcılığı, bir Tih kavuruculuğu her tarafı sardı ve kuruttu
Kültür çiçekleri, edebiyat gülleri, sanat nilüferleri buruştu ve hazan rengine büründü
İman, azim, metafizik gerilim, yaşama şevki, her şeyin özünü bilme ve bulma aşkı yok olup gitti
Artık korlaşan dünya, alev alev yanan gönüller, yokluğa giden kalbler ve ümitsiz çehrelerle dolmuştu
Elini sürsen birden çekeceğin kızgın zemin daha da korlaştı zamanla... Kin nefret, husumet alevleri her yeri ve yönü sardı
İnsanlar bir elem ve acı fırınında, ümitsizlik kaosunda zincire vurulmuş gibi ağlayıp inliyordu
Tam feryatların gökleri tuttuğu bir andı… Acılı efganların arşa yükseldiği bir zamandı.. Birden ra’ad gibi bir ses yükseldi. Bu İsrafil’in bulutlara emriydi “Hakk’ın rahmetini yağdırın ve yeryüzünü çemenzar eyleyin!” sedasıydı
Bu sesin ardından önce Sızıntı şeklinde hafif çiseleyen, sonra bir Yeni Ümit gibi çoğalan ardından sağanağa dönüşen Yağmur ortaya çıktı. Billûr damlalar her yerden ve yönden kıpkırmızı kora dönmüş dünyayı ıslattı, suladı ve bahara hazır hâle getirdi
Artık çeşitli yerlerden bahar çiçekleri tebessüm etmeye durmuştu. Fidanlar firûzeleşmeye ve budaklar yeşermeye başladı…
Gerçek edebiyat, gerçek kültür tomurcuklandı, özüne bağlı ve sentez gücü olan sanatkârlar yetişmeye başladı
Eski mümbit dönemlerin senfonisi tekrar duyuldu her köşe bucakta… Tamburlar, sazlar diriliş sedasını yaymaya başladı her yöne…
Sevgi ve aşk bu şölenin özüydüâ
Ümit ve inanç en has gıda, eşyanın sırrına ermek ise en doyurucu besinâ
Geçmiş ve gelecek arasında köprü kuran ve oradaki güzellikleri, nuru ve ışığı geleceğe taşıyan bir iklim örüldü nakış nakışâ
Bunlar yağmur musikîsiyle, göze ve gönüle çarpan billûr damlaların nakışlarıyla örülüyordu.
Kor gibi dünya nedense şimdi daha da kırmızılaşmıştı. Fakat bu kızarmış bir gül ve şafak rengiydi.
İşte bu bahar mevsiminden bir kesit sizlere. Çiçek dolu bir bahçe. Burcu burcu rayiha. Ve doyuncaya dek metafizik meyveler. Buyurun Yağmur şölenine...
Saygılarımla...
Dr. Abdulhak Tekiner