saniyenur
Sat 19 May 2012, 02:30 pm GMT +0200
3- Sürpriz
Sürpriz, düşmanın, saldırıya karşı etkili tedbirler alamayacağı ve hazırlıksız olacağı bir yer ve zaman durumu oluşturmak demektir. Sürpriz, savaş araçları yardımıyla yapılan gizli harekâtlar veya mümkün olan her aracın yardımıyla yapılan şok harekâtları yoluyla gerçekleştirilir. Askerî planlara ve yapılan harekâta girişmeden evvel planların ve tasarıların düşman tarafından bilinmesine asla izin verilmemelidir.
Sürpriz birçok şeyle bağlantılı olabilir, düşmana beklenmedik bir zamanda saldırmak ya da beklenmedik bir kuvvetle saldırmak gibi. Bütün muhtemel sürpriz unsurlarının bir bileşimi olabilir. Stratejik hareketlerle olduğu gibi bir harp hilesine dayanabilir. Zaman sürprizi, hücum yeri sürprizi, materyal sürprizi veya yeni savaş araçları sürprizi olabilir. Sürprizin ana faktörleri gizlilik, orijinallik ve sürattir. Sürpriz unsuru ayrıca strateji ve taktiklerde başarılı bir şekilde kullanılabilir. Sürprizin stratejik metodları, düşmanın müttefikleriyle gizli politik paktlara girişmekten, yeni silahları veya yeni hücum ya da savunma tekniklerini veya yeni taktik harekâtları devreye sokmaya kadar değişir. Bununla beraber, gizlilik, Özgünlük ve sürat sürpriz un surunun kullanılmasında anahtar faktörler dir.
Peygamber , askerî harekâtlarda sürprizin öneminin tamamen bilincindeydi; çünkü sürpriz düşmana karşı çabuk bir zaferi garantilemekle kalmıyor, kutsal kabul ettiği insan hayatı kaybının az olmasına da yardım ediyordu. Ve askerî harekâtlarını gizli tutmak için ne zaman herhangi bir düşmana doğru ilerlese asla hedefini açıkça bildirmezdi. Ka'b b. Melik şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah ne zaman herhangi bir savaşa karar verse, genellikle hedefini gizli tutar ve iyice açık-lamazdı." Rasulullah bütün savaş hazırlıklarında ve askerî harekâtlarında gizliliği sağlamak için mümkün olan bütün tedbirleri alırdı. Seriyyelerin komutanlarına bütün plan ve niyetlerini kendi adamlarından bile gizli tutmaları konusunda kesin emirler ver-mİştİ. Savaş meselelerini, askerî hareketlerini ve böyle konulardaki tedbir ve vasıtalarını gizli tutan komutanın başarılı olacağı bunun için söylenmiştir. Askerî standartlara göre gizlilik askerî başarı için esastır.
Rasulullah 'ın bütün askerî planlarının ve hareketlerinin güvenliği için ve onların gizliliğini korumak için bir dizi tedbir alması gerekiyordu. Bu epeyce zor bir işti, çünkü müs-Iümanların arasına bir kısım münafıklar karışmıştı ve yahudüerle Kureyş hesabına çalışıyorlardı. Bununla beraber, Rasulullah elinden geleni yaptı ve Allah'ın yardımıyla, savaş hazırlıkları, askerî harekâtlar konularında gizliliği sağlama ve korumayı başardı ve düşman nadiren asıl harekâttan evvel herhangi bir bilgi elde edebildi. Müslümanların planlan ya da niyetleri konusunda askerî bilgilerin önceden düşman eline geçtiği tek bir olay bile yoktu. Diğer taraftan, düşmanın tasarladıkları, planları, birliklerinin güç ve silahlan hakkındaki bilgiler düşmandan habersiz elde edilirdi, etkin tedbirler alınırdı.
Rasulullah 'ın bütün askerî harekâtlarda-ki başarısının bir sırrı da müslümanlar topraklarına girip kendilerini hazırlıksız ve yardımsız yakalayıncaya kadar düşmanların onun planlarını ya da niyetlerini asla öğre-nememesiydi. Bu sebeple askerî meselelerde-ki gizliliğin sürdürülmesine çok büyük öncelik tanınmıştı. Rasulullah 'ın kendi birliklerinin selâmet ve güvenliği için ve düşman kuvvetlerine karşı kolay ve çabuk bir galibiyet için bu gizlilik şarttı. Müslümanlara ya iyi ve doğru söz söylemeleri ya da susmaları tavsiye edilmişti: "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." (33: 70). Bu yaklaşım onları manevî zararlardan olduğu kadar askerî zararlardan da korumak için tasarlanmıştı. Bâtıl şeyler konuşarak ruhî hayatlarını ifsad etmeye yatkınlık kazanacakları gibi askerî sırlar konusunda laf kaçırıp ordunun ve devletin güvenliğini tehlikeye de düşürebilirlerdi. Müslümanlara bütün yaptıkları işler ve söylediklerinin Allah tarafından bilindiği söylenmişti; bu nedenle, konuşurken sözlerine dikkat etmeleri gerekiyordu: "(İnsan), hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın." (50: 18).
Peygamber gereksiz konuşmadan kaçınmanın ve sükutun faziletini pek çok vurguladı. Abdullah b. Amr, Rasulullah 'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Sükunetini muhafaza eden kimse selâmette olur." Şunları da söylemiştir: "Eğer birisi bana çenelerinin arasındakinden ve bacaklarının arasındakîn-den garanti verirse, ben de ona Cennet garantisi veririm." Ebu Hureyre, Rasulullah 'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir adamın ayağından çok dili yüzünden ayağı kayar?' (Mişkât). Ayrıca, Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin ya hayır konuşması ya da susması gerektiği söylenmiştir. Kur'an-ı Kerîm müslümanları hak ve emanetlerini korumaları konusunda açıkça uyarmaktadır: "Ey inananlar, Allah'a ve Rasu-lü'ne hainlik etmeyin; bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." (8: 27). Düşmanın kötü emellerine karşı müslüman-ların ve Medine'nin korunması ve güvenliği için yapılan planların özel bir önem taşıdığı devirler İslâm tarihinin çok kritik zamanlarıydı. Böyle şartlar altında Rasulullah 'a sadakat ve bağlılığın temin edilmesi ve korunması açık bir zaruretti. Bu ayette müs-lümanlara, Allah'a ve Rasulü'ne sadakat ve bağlılığın temin edilmesine ve korunmasına (îslâm Devleti'ne sadakat ve bağlılık da denebilir) çok özel bir dikkat göstermeleri söyleniyor. Rasulullah @ şu sözlerle bu noktaya işaret ediyor: "Emaneti korumayanın imanı yoktur ve verdiği sözde durmayanın dini yoktur." Aynı zamanda şöyle demiştir: "Müslüman, elinden ve dilinden müslüman-ların emin olduğu kişidir."
Savaş stratejisinin ve askerî operasyonlarının gizliliğini temin etmedeki bu titizlik ve tedbirlerin ışığı altında, Peygamber çoğunlukla her sahada düşmanına sürpriz yapabildi. Onlara, hemen hemen her büyük karşılaşmada savaş taktikleri ve savaş stratejisi hususlarında sürpriz yaptı. Bedir Savaşandan önce civar arazilere ve düşman topraklarına dokuz devriye gönderildi ve çoğunluğunda düşmana sürpriz yapılarak başarıyla dönüldü. Bu küçük seferlerin dördüne Rasulullah 'ın kendisi komuta etti. El-Ebvâ seferinde, Rasulullah Benî Damre ile tarafsızlık antlaşması ve el-Uşeyre seferinde Benî Mudlic'le dostluk antlaşması yapınca, Ku-reyş üzerine stratejik bir zafer kazanmış oldu. Rasulullah Bedir Savaşı sırasında planları hususunda gizliliği tam manasıyla temin etti ve niyetleri hakkında düşmanı şüphede bıraktı. Sonra da düşmandan evvel sessizce Bedir Vadisi'ne gelip, vadinin su kuyularını ele geçirerek çarpışma için en uygun yeri seçti ve böylece taktik bir zafer kazandı. Yine Uhud'da da düşmana sürpriz yaptı. Kayalıklar arasından zor bir rota izleyerek savaş alanına vardı ve düşman hatlarıyla Uhud dağı arasında müstahkem bir mev-kiye yerleşti. Bunu düşman ancak müslü-man ordu dağın yanında yerleştikten sonra farkedebildi. Rasulullah 'ın bu stratejik hareketi düşmanın planlarını boşa çıkardı ve süvarilerinin rolünü hemen hemen sıfıra indirdi.
Kureyş, Uhud'daki zaferini tamamlayama-dan tereddüt içinde geri döndü ve Mekke yolundayken ancak müslümanları yok etmeleri gerektiğini farkedebildi. Bu sırada, Rasulullah , savaşın aldığı vaziyeti civardaki Arap ve Yahudi kabilelerinin tavırlarıyla bağlantılı olarak değerlendirdi ve Kureyş'in zaferini tamamlamak üzere geri dönebileceğinden korktu. Bu sebeple, Rasulullah ertesi günü ashabını tekrar topladı ve 450 kişilik bir kuvvetle Medine'den 10 mil mesafedeki Hamra el-Esed'e doğru yürüdü. Rasulullah 'ın yüzü, alt dudağı ve sağ omuzu yaralanmıştı, fakat o yaralarına aldırmaksızın düşmanı takibe koyuldu. Hamra el-Esed'de gece konakladı ve 500 yerde çok uzaklardan görülebilecek şekilde ateşler yaktı. Kureyş1 in lideri Ebu Süfyan Medine'ye saldırmayı düşünüyordu, fakat müslüman kuvvetlerinin kendilerini takip ettiğini duyunca ve gece yanan ateşlerin çokluğunu öğrenince müslü-manlann birçok asker topladığını zannederek sessizce Mekke'ye geri döndü. Böylece Rasulullah 'ın bu taktik sürpriz hareketi Uhud'un ağır ve tehlikeli durumunu kurtardı.
Uhud Savaşı'ndan dönerken Ebu Süfyan, Peygamber la Bedir'de tekrar karşılaşacağını söylemişti. Bunun üzerine, Rasulullah 1500 kişiyle Bedir'e geldi ve burada sekiz gün bekledi. Fakat Ebu Süfyan, müslüman kuvvetlerini haber alınca korkarak 2000 kişilik ordusuyla Mekke'ye geri döndü. Bu da Rasulullah 'ın taktik bir zaferiydi. Söz verilen yere gelerek Kureyş'e sürpriz yapmıştı. Kureyş, bu yere kadar gelemedi bile ve Merru'z-Zehrân denilen yerden geri döndü.
Ahzab Savaşı'nda Rasulullah hem stratejik, hem de taktik avantajlar kazandı. Düşmanları, hem onların müttefikleriyle antlaşma müzakerelerine girişerek ve hem de Araplar arasında bilinmeyen bir savaş metodu olan hendekler kazarak gerçekleştirdiği yeni müdafaa stratejisiyle şaşırttı. Kureyş ve müttefikleri 10.000 ila 12.000 kişilik bir orduyla müslümanları ebediyyen yok etmeye kararlı olarak Medine'ye yürüdüklerinde kendilerini müslümanlardan ayıran derin ve dar bir hendekle karşılaşarak şaşırıp kaldılar. Böyle bir durum onlar için çok büyük bir sürprizdi, çünkü bu savunma şekli Arabistan'da daha evvel hiç kullanılmamıştı. Müslümanlar gece gündüz çok sıkı çalışmışlar ve birkaç gün içinde hendeği kazmışlar-dı. Düşman şaşırıp kaldı ve hüsrana uğradı, çünkü hendeği geçememişler ve askerî harekâtları sadece karşılıklı mızrak ve ok atışı biçimine dönüşmüştü.
Bu taktik sürprizle birlikte Rasulullah , ayrıca, düşmanın müttefiklerinden birine antlaşma teklif ederek birbirleri hakkında şüpheye ve güvensizliğe düşmelerini sağladı; bu stratejik hareket de aralarında karışıklık çıkardı. Kureyş ve müttefikleri, Benî Kureyza'-nın müslümanlarla olan antlaşmasına ihanet etmesine çok sevindiler ve maneviyatları arttı. İşte bu kritik zamanda, Rasulullah düşmanı bölmek ve birbirleri hakkında şüpheye düşmelerini sağlamak için bir plan tasarladı. Düşmanın kuşatması uzayıp müttefikleri sabırsızlanmaya başlayınca, Rasulullah , Benî Gatafan'a bir elçi göndererek, çekilip gitmeleri karşılığında onlara Medine-nin toplam mahsulünün üçte birini vermeyi teklif etti. Bu büyük bir kurnazlığa dayanan çok iyi tasarlanmış bir plandı. Bu teklif Ga-tafanhlann zihinlerinde boş bir ümit doğurdu. Ve böyle bir ümitte onların savaşa olan şevk ve kararlılıklarını gevşetti. Yalnızca bazı barış müzakereleri yapıldı, fakat belirgin bir sonuca da ulaşılmadı, çünkü herhangi bir barış antlaşması imzalanmadı.Bununla beraber bu teşebbüs işe yaradı ve zaten tahammülsüzlük ve sabırsızlık belirtileri göstermeye başlayan Benî Gatafan artık savaştan çekilmek için bahane arıyordu.
Bu sırada, İslâm'ı kabul eden, düşman saf-larındaki Nuaym b. Mes'ud, etrafındakilerden habersiz Rasulullah 'a gelerek İslâm'ı kabul ettiğini bildirdi. Rasulullah ona: "Sen bizim aramızdan bir kişisin. Ama gücün yeterse, düşmanın bize karşı savaşmaması için propaganda yap, çünkü harp hiledir." buyurdu. Bunun üzerine Nuaym, Benî Ku-rayza'ya vardı. Onun yahudilerle arası iyiydi ve onlar Nuaym'ı halâ müşrik sanıyordu. Onlara şunları söyledi: "Kureyş ve Gatafan sizin gibi değildir; toprak sizin toprağınız, mallarınız, kadınlarınız ve çocuklarınız burada bulunuyor; siz bunları bırakıp başka yere gidemezsiniz. Şimdi Kureyş ve öatafan, Muhammed ve etrafındakilerle çarpışmaya geldiler. Siz de açıkça görmektesiniz ki, onların karıları, çocukları ve mallan başka yerdedir, sizin gibi değillerdir. Bir şey ele geçirirlerse onu alırlar, aksi olursa kalkıp giderler. Sizinle Muhammed'in arasını boş bıra-
kırlar ve sizi kendi halinize terkederler. Böyle olursa ona güç yetiremezsiniz. Bunun için onların ileri gelenlerinden rehin olmadıkça harbe katılmayınız. Bu rehineler, Muhammed ile yapılacak savaşta elinizde bir güvence olurlar ve onlar harbi yanda bırakıp gidemezler." Yahudiler için bu parlak bir fikirdi.
Nuaym b. Mes'ud daha sonra da Kureyş'in yanına vararak şunları söyledi: "Size olan sevgimi ve Muhammed'e olan kin ve düşmanlığımı bilirsiniz. Bana bir haber ulaştı ve onu size söylemeyi kendime bir vazife bildim. Fakat bunu bir sır olarak tutmalısınız." Bu kabul eailince, anlatmaya devam etti: "Sözlerime dikkat edin. Kurayza yahudileri Ma-hammed'le olan ahdlerini bozmaktan pişman oldular ve Muhammed'e şöyle haber gönderdiler: 'Kureyş ve Gatafan ileri gelenlerinden bazılarını ele geçirip sana verelim, sen de onların kafalarını kesersin. Sonra da geri kalanları mahvetmen için biz sana katılırız." Muhammed de onların bu teklifini kar bul etti; bu yüzden, eğer yahudiler size gelip sizden rehineler İsterlerse, onlara tek bir adam bile vermeyin." Sonra Gatafan'a vardı. Onlara da tıpkı Kureyş'e anlattıklarını ulaştırdı. Böylece Ebu Süfyan ve Benî öata-fan, Benî Kurayza'ya Rasulullah 'a karşı kendileriyle birlikte çarpışmaları için haber gönderince, Benî Kurayza, 'hep beraber Muhammed'in işini bitirinceye kadar ellerinde bir güvence olarak tutacakları rehineler almadan Muhammed'le savaşmayacakları' cevabım verdi; çünkü savaş aleyhlerine gelişirse, Kureyş ve Ğatafan'ın ülkelerine geri dönerek kendilerini yalnız bırakmasından korkuyorlardı. Bu cevap, Nuaym b. Mes'ud'un Kureyş ve Gatafan'a anlattığı hikayeyi doğrulamış oldu ve onlar da Benî Kurayza'ya rehine vermeyi reddettiler. Bunun üzerine Benî Kurayza da Muhammed'e karşı savaşmayı reddetti. Böylece de aralarında şüphe ve güvensizlik ortaya çıktı ve ittifakları bozuldu. Bunların da ötesinde, şiddetli soğuk bir gecede Allah büyük bir fırtına gönderdi. Bu fırtına düşmanın son direncini de kırdı. Ertesi gece, kuşatmadan yaklaşık bir ay sonra sessizce çekip gittiler. (İbn İshak, İbn Hi-şâm). Rasulullah 'ın stratejik ve taktik hareketleri düşmanlarına tesir etti, askerlerinin maneviyatlarını yıkıp çarpışmak için şevk ve kararlılıklarını söndürdü ve sonunda havanın da muhalefeti onları kaçıp gitmeye zorladı.
Hudeybİye seferi, Rasulullah için müstesna bir harekâttı. Bu olay, Rasulullah için, Kureyş'in o zaman idrak edemediği bir stratejik zaferdi. Sonuçta barış, müslümanlara, Mekke halkıyla serbestçe karşılaşıp görüş ayrılıklarını tartışma ve İslâm hakkındaki şüpheleri ve yanlış anlaşılmaları giderme fırsatı kazandırdı. İki şehir arasında iki yönlü bir trafik başlattı ve önceki dönemlerde kinden çok daha fazla sayıda insan İslâm dinini kabul etti. Hatta, önceki 20 yılda müslüman olanlardan daha fazlası bu iki yılda müslüman oldu. Bu olay, Rasulullah 'ın Kureyş üzerine gerçek bir stratejik ve taktik zaferiydi ve Arap Yanmadası'nda Rasulullah 'ın statüsünü ve pozisyonunu tamamen değiştirdi: Kur'an-ı Kerim, bu antlaşmayı şu sözlerle tanımlıyor: "Biz sana apaçık bir fetih verdik." (48: 1).
Hayber Seferi'nde, Rasulullah, çok süratli hareket etti ve Medine ile Hayber arasındaki 100 millik mesafeyi 6 günde katetti. Hayber yahudileri, bir sabah tarlalarına gitmek üzere kalelerinden çıkarken karşılarında İslâm ordularım görünce tam bir sürprize uğramışlardı. Kalelerine doğru koşarak, "İşte Muhammed ve ordusu!" diye bağırmaya başladılar. Rasulullah bunu işitince, şöyle dedi: "Hayber'in işi bitti, biz ne zaman düşman topraklarına girersek, o düşmanın kaderi mahvolmaktır!' (Muhammed Huseyn Heykel, The Life of Muhammed, sf. 367). Sonra da kalelerine hücum ederek teker teker hepsini ele geçirdi.
Rasulullah, Benî Gatafan'la Hayber ya-hudilerinin arasını kesip müdahale edince ve Benî Gatafan'ın müttefikleri olan Hayber ya-hudilerine katılmalarını engelleyince, düşmanları üzerine bir başka taktik zafer kaydetmiş oldu. Medine'den yürüyüp yola çıktığında Ğatafan ile Hayber arasında Recî denilen yerde konakladı. Benî Ğatafan, İslâm-ın kuvvetlerinin hareketlerini öğrenmek üzere geldiğinde, kadınlarının ve çocuklarının güvenliğinden korktu ve müslümanlara karşı Hayber yahudilerine yardım etme planlarını değiştirdi. Rasulullah 'ın bu ustaca hareketi Hayber seferinde kendisine karşı çarpışmak üzere iki müttefikin birleşmesini önledi. Aynı, şekilde, Rasulullah , 10.000 kişinin başında Mekke'ye geldiğinde de onları hazırlıksız ve adeta bir panik içinde yakaladı ve Mekkeliler çarpışmadan teslim oldular. Rasulullah , Mekke'ye yürümeye niyet ettiğinde bunu gizli tuttu ve aksi istikamete hakiki bir seriyye gönderdi ki düşman böylece onun Suriye tarafına yürümeyi planladığım düşünebilirdi. Suriye yönünde, Medine'ye yaklaşık 30 mil mesafede bir yer olan Batnu İdem tarafından Ebu Katade komutası altında küçük bir seriyyeyi bu gayeyle göndermişti. Bu seriyyenin asıl amacı, insanlara, özellikle de Kureyş'e Peygamber 'ın çıkacağı seferin Suriye yönüne olduğu izlenimini vermekti.
Mekke seferinde, diğer seferlerde olduğu gibi, asgarî can kaybıyla (zafer) avantajı elde etmeye yardım eden sürpriz unsurunu gerçekleştirmek için gizlilik çok sıkı korundu. Rasulullah bu seferin gizliliği için çok özel tedbirler aldı, çünkü Mekke, Arapların en önemli merkeziydi ve bu şehirde savaşmak yasaklanmıştı. O burayı savaşmadan ve kan dökmeden ele geçirmek istiyordu. Bu gayeye erişmenin tek mümkün yolu Mekke'ye farkedilmeden varmak ve Mekkelilerİ hazırlıksız yakalamaktı. Peygamber bu seferi planlarken, bu seferdeki sürpriz ve gizliliğin önemini gösteren bir olay cereyan etti. Rasulullah 'ın sahabelerinden Hâtıb b. Ebî Belte'a, Kureyş'e, Muhammed 'ın üzerlerine yürüyeceğini bildiren bir mektup yazdı. Bu mektubu, Muhammed b. Cafer'in Mu-zeyne'den olduğunu ileri sürdüğü, bir kadına verdi. Mektubu Kureyş'e götürmesi karşılığında para alan kadın, yola koyuldu. Ra-sulullah , Hâtıb'ın bu işini Cebrail 'dan öğrendi ve Ali ile Zübeyr'i mektubu almaları talimatıyla kadının peşine gönderdi. Kadını Benû Ebu Ahmed'in el-Huleyke'sinde yakaladılar. Devesinden indirip eşyalarını aradılar, fakat bir şey bulamadılar. Ali, 'ne Rasulullah 'ın ne de kendilerinin yanılmış olamayacağına' yemin etti ve kadına eğer mektubu çıkarmazsa üzerini soyup arayacaklarını söyledi. Bunun üzerine kadın saç Örgülerini çözerek mektubu (bir başka rivayete göre uçkurundan) çıkarıp verdi. Ali, mektubu Peygamber 'a götürdü.
Rasulullah Hatıb'ı çağırarak, bu işi niye yaptığını sordu. J-Iatib, şu cevabı verdi: "Ben Kureyş asıllı değilim, onlara sonradan katılmış, yani kölelikten gelmiş biriyim. Halbuki, sizin çevrenizdeki öbür muhacirlerin her birinin Kureyş'de akrabaları var. Ailesi ve çocukları orada bulunanları bu akrabaları himaye eder, mallarını korur. Benimse orada bir yakınım yok ki, orada bulunan ev halkımı korusun. Bunu yapmakla onlar nezdin-de, yakınlarımı korumaları için bir hatır yapmış olacağımı umdum. Yoksa ben bunu yapmakla haşa dinimden dönmüş değilim. İslâm'dan sonra da asla küfre rıza göstermem." Ömer, onun bir münafık olduğunu söyleyip kafasını kesmek istedi, fakat Rasulullah: "O Bedir'de bulunmuş bir kişidir. Ne bilirsin, belki de Allah Bedir mücahitlerini tamamen serbest bırakmış; 'sizi tamamen affettim, istediğinizi yapın' demiştir." buyurdu. Ve bu hadise üzerine Cenab-ı Hak şu ayetleri inzal etti: "Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Rasulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi (belirtecek mektup) ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi (mi) gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur. Onlar sizi ele geçirseler, size düşman olurlar, size ellerini, dillerini kötülükle uzatırlar ve isterler ki inkâr edesiniz. Kıyamet günü akrabalarınız ve çocuklarınız size fayda vermez. (Allah) aranızı ayırır. AlUrn yaptıklarınızı görmektedir..." (60: 1-4).
Peygamber , çıkacağı seferin hedefi konusunda kendine çok yakın olanlar hariç sahabelerine bile bahsetmedi. Böylece, değişik rotalar izledikten sonra, aniden Mekke önlerinde belirdi. Mekkelİlerin teslim olmaktan başka yapacakları bir şey yoktu. 10.000 kişilik bir kuvvetle karşılaşmak için bütünüyle hazırlıksızdılar. Ve Rasulullah , Kureyş-le çarpışmadan amacını gerçekleştirdi. Mekke'nin düşmesinden sonra, Rasulullah 'la Kureyş arasındaki mücadeleyi yalnızca seyretmekle yetinen yüzlerce ve binlerce insan, İslâm dininin hak olduğuna ikna oldu ve İslâm'a sarıldı. Bu zafer, Rasulullah 'ın kuvvetlerinin gücü, sürat ve sürpriz unsurlarının bir kombinasyonu sonucudur. Kureyş, beklemediği bir zamanda, kısa sürede toplayabileceğini hayal bile edemeyeceği büyüklükte bir kuvvetle Rasulullah 'ın aniden belirmesiyle büyük bir sürprizle karşılaştı. Yalnızca birkaç yıl önce, onun şehrini muhasara ettiklerinde topu topu en fazla 30001 savaşçı çıkarabilmişti. Onu, Kureyş'in karşısına çıkmaya ne güçlerinin yeteceği, ne de cesaret edebileceği 10.000 kişilik bir ordunun başında görmek çok hayret vericiydi.
Tebük Seferi, Rasulullah 'ın birçok sonuçlara yol açan büyük bir stratejik hareketiydi. Büyük müslüman ordusundan epeyce korkan ve çok etkilenen Araplara Medine İslâm Devleti'nin müthiş gücünü gösterdi bu sefer. Bu hareket ayrıca Roma İmparatorlu1 ğuna ve Medine'ye saldırmayı planlayan diğer güçlere, Medine'de kurulan İslâm devletinin kendini korumak ve ilâ-yi kelimetullah uğruna bütün tehlikelere göğüs gererek her şeylerini feda etmeye hazır olduğunu gösteren bir işaretti. Aslında, Tebük seferi, bütün komşu devletlerin hakikaten yıkılmalarından önce müslümanlar üzerindeki emellerini, şevk ve güçlerini politik olarak öldürdü. Zihinlerinde yerleşen Medine'nin sürekli büyüyen güç ve kudretinin korkusu artık onlara bir realite, ve hakiki tehlike olarak görünme-yo başladı.
Dahası, bu sefer Medine lehine başka stratejik sonuçlar da doğurdu. Rasulullah @, Te-bük'te kaldığı kısa süre esnasında bu bölgedeki birçok hıristiyan liderle ve diğer liderlerle dostluk paktları yaptı. Esas gayesi İslâm devletinin bu taraftaki sınırlarında güvenliği sağlamaktı ve bunu da başarıyla gerçekleştirdi. Eyle Meliki Yuhanne, Rasulullah 'a bağlılığını bildirdi. Rasulullah ayrıca Cerbâ ve Ezruh halkıyla barış antlaşması yaptı, onlara yazılı eman verdi. Dumah emiri de savaşmaksızın müslümanlara boyun eğdi. Böylece Tebük seferi askerî bir harekâttan ziyade politik bir harekât oldu; Arap ve hıristiyan liderlerle yapılan barış ve dostluk antlaşmaları İslâm Devleti'nin hudutlarını kuvvetlendirdi ve sağlamlaştırdı. Rasulullah Arabistan sınırlarının güvenliğini sağladı ve Arabistanla komşu Bizans gücü arasında bir tampon bölge meydana getirdi.
Rasulullah 'ın kendisi (11 büyük seferden başka) 17 gazve yaptı ve bunların dokuzunda ya alışılmadık rotalar izleyerek, ya gece yol alıp gündüz saklanarak, ya da yalnızca süratiyle, düşmana sürpriz yaptı; Benî Sü-leym, Dumetu'l-Cendel, Zatu'r-Rikâ, Benu Lihyan, Benu Kureyza gazvelerinde olduğu gibi. Ve sahabelerden komutanlar tayin edilerek 51 seriyye yapıldı ve bunlardan 22'sinde düşmana sürpriz yapıldı. Turebe'ye, el-Meyfe'ye, Yemn ve Cebar'a, el-Kedid'e, Benu Amir'e, Zâtu Etlâh'a, el-Fedek'e, Benu Temim'e, Katan'a, et-Taraf a, Benû Kilâb'a, el-Kureta'ya, el-Is'a, Husmâ'ya, Vadi el-Kurâ'ya vs. yapılan seriyyeler bunlar arasındadır. Seriyyelerin bir çoğunda Rasulullah sefere çıkanlara düşmana karşı sürpriz bir hücum düzenlemelerini emretti. Onlara bazen gece yol alıp, gündüz saklanmaları talimatı verdi. Bazen de onlara çok süratli yol almalarını tembih etti.