seymanur K
Sat 20 August 2011, 11:32 am GMT +0200
Şüphe Ve Töhmet Durumlarında Hakimîn Araştırma Yapması]
Şüphe ve töhmet durumlarında hem Allah hem de kul hakları konusunda hakimin şahitlerin durumunu araştırması gereklidir. Kendi imkanları ölçüsünde araştırma yaptığı halde şüphe ve töhmet ortadan kalkmamışsa bile hüküm vermesi gerekli olur. Çünkü o imkanı dahilinde olanı yapmıştır. Her iki tarafın eşit olması halinde iken şüphe bulunuyorsa ve hakimin zannına göre şahitler yalan söylüyorlarsa bu hüküm problem teşkil eder.
Şöyle bir soru sorulabilir: Baba çocuğu lehinde veya birbirine düşman iki kişiden biri diğeri aleyhinde, fasık bir "kimse bildiği bir konuda şahitlik eder de hakim aradaki baba-çocuk ilişkisini, düşmanlık ve fasıklığı bilmezse şahitler günah işlemiş olur mu?
Buna şu şekilde cevap veririz: Bunda görüş ayrılığı vardır. Tercih edilen görüşe göre bu caizdir. Çünkü onlar hakimi batıl bir şeye sevketmemişler aksine hakkın hak sahibine ulaşmasına yönlendirmişlerdir. Normalde bu kişilerin şahitlikleri töhmet sebebiyle reddedilmiştir. Zira töhmet, hakimin zan-nını zedelediği için onun hüküm vermesini engeller. Oysa burada hakimin zannı tam olarak oluştuğu için onun hakkında günah söz konusu olmaz. Hasım hakkını aldığı, şahit de ona yardımcı olduğu için onlar hakkında da günah söz konusu olmaz.
Şöyle bir soru sorulabilir: Bir kimsenin bir başkasında bir hakkı olsa, bazı valilerden veya hakimlerden bu hakkını almak için yardım istese, bunlar herhangi bir şer'î hüccet olmaksızın ona yardım etseler, vali ve hakim hakkı şer'î bir hüccet olmaksızın alarak günah işlemekle birlikte hak sahibi onlardan yardım istemekle günahkâr olur mu?
Buna şu şekilde cevap veririz: Vali ve hakim günahkâr olur. Yardım isteyen kişiye gelince, burada yardım istemesine sebep olan hakka bakmak gerekir. Bu hakkın çeşitli dereceleri vardır:
Birinci Derece: Hak konusu şey bir cariye olur da, gaspeden kişi onunla cinsel ilişkide bulunmayı helal görürse her ne kadar vali ve hakim yardım etmekle günahkâr olsalar bile hak sahibinin yardım istemesinde bir sakınca olmaz. Hatta gücü yetiyorsa yardım istemesi vaciptir. Çünkü vali ve hakimin suçlarının yol açtığı kötülük, gasp ve zinanın kötülüğünden daha küçüktür.
Yine, bir adamın karısı gasp edilse, koca onun kurtarılması için vali ve hakimden yardım istese, vali ve hakim delilsiz olarak yardım etmekle günahkâr olsalar bile yardım isteyen günahkâr olmaz. Çünkü kadının onunla zina edecek kişinin yanında kalmasının kötülüğü, vali ve hakimin şer'î delil olmaksızın yardım etmesi kötülüğünden daha büyüktür.
Bir kimse bu gibi durumlarda sıradan insanlardan yardım istese, yardım edenler günahkâr olurlar ama yardım isteyen günahkâr olmaz. Çünkü bu gibi durumlarda yardım edenlerin kanuna karşı gelmelerinden doğan kötülük, belirtilen diğer iki kötülükten daha küçüktür.
ikinci Derece: Bir kimse gasp edilen bir malı gasp edenden veya inkar edilen bir hakkı inkar edenden geri alma konusunda valilerden, hakimlerden veya sıradan insanlardan yardım talep etse, herhangi bir kanuni delil olmadığı halde söz konusu kişiler bu hakkı kurtarmak için ona yardım etseler, delilsiz olarak yardım ettiklerinden günahkâr olurlar, yardım isteyen ise günahkâr olmaz. Örneğin bir kişi başkasının atını, elbisesini, silahını veya ev eşyasını gasp etse veya gasp etmeksizin elindekinin diğer şahsa ait olduğunu inkar etse o kişi de yardım istese, belirttiğimiz kişiler yardım etmekle günahkar olurlar, yardım isteyen günahkar olmaz. Çünkü bu malların gasıp veya inkarcının elinde kalmasının kötülüğü, yardım edenlerin isyanının kötülüğünden daha büyüktür. Zira onların fiilinden meydana gelen, içinde mefsedet bulunmayan bir masiyettir. Gasibm fiilinden meydana gelen ise mefsedetin bulunduğu bir masiyettir. Daha önce esirlerin kurtarılması konusunda belirttiğimiz üzere isyankar bir kişiye masiyetinde yardım etmek caiz olabilir. Bu cevaz, fiilin günah olmasından değil yardımın içerdiği maslahat sebebiyledir.
Üçüncü Derece: Hak konusu, bir parça ekmek veya bir hurma gibi küçük bir şey olduğunda bu hakkın alınması için şer'î bir delil olmaksızın yardım istemek caiz olmaz. Çünkü yardım etmenin kötülüğü, hakkın elden gitmesinin kötülüğünden fazladır.
Hakimlerin tayin edilmesinin amacı; haksızlığa uğrayan kişilerin hakkını haksızlık yapanlardan almak, hak sahiplerine haklarını tam olarak vermek, kendilerine bakamayacak durumda olan çocuk, deli, elinöekmi saçıp savuran ve kayıp şahısları koruyup himaye etmektir. Bu yüzden hak sahiplerine haklarını ulaştırmak ve haksızlık yapanlar ve batıl yollara uyanların kötülüğünü ortadan kaldırmak için hüküm verme işleminde en yakm yolu derhal tercih etmek gereklidir. Daha önce geçtiği üzere iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak derhal yerine getirilmesi gereken bir vaciptir. Anlaşmazlıklarda da taraflardan biri zalim ve haksizdir. Batıla uyan kişi cehaleti sebebiyle günahkar olmasa bile bu haksızlık ve batılın da derhal giderilmesi gerekir. Çünkü haksızlığa sebep olan kişi ister bununla günahkar olmuş olsun ister olmasın amaç kötülüklerin ortadan kaldırılmasıdır.
[Gâib 7 Kayıp Şahıs Aleyhine Hüküm Vermek]
Kayıp kimse aleyhine hüküm vermek de gereklidir. Çünkü hüküm vermeyi onun gelmesine kadar ertelemek kötülüğün devamına yol açar. Zira dava boşanma ile ilgili ise fiilen ortadan kalkan bir nikah bağının devam etmesi ile kadın zarar görür, yeniden evlenme imkanı bulamaz, kocası olmayan kadınların yapabilecekleri şeyleri yapma imkanı bulamaz. Söz konusu olan azat ile ilgili bir dava ise cariye ve köle, kayıp şahsın dönüşüne kadar kölelik hükümlerinin uygulanmasından zarar görürler. Dava mal ile ilgili ise mal sahibi malını elde edememekten zarar görür. Dava konusu bir zimmet borcu ise alacaklı teslimin gecikmesi ve ondan yararlanmasının mümkün olmaması sebebiyle zarar görür.
Delilleri ortaya koyma .bakımından kayıp ile hazır şahıs arasında fark yoktur. Kayıp şahıs aleyhine getirilen delillerden oluşan zan, hazır şahıs aleyhine getirilen delillerden oluşan zan gibidir.
Şöyle denilebilir: Hazır bulunan kişi iddiaya karşı koymak ve şahitlerin adil olmadıklarını ileri sürmek suretiyle kendini savunabilir. Oysa kayıp şa-hıs.bu imkana sahip değildir.
Buna şu şekilde cevap veririz: Şer'î bir hüccet ile varlığı ortaya çıkan bir şey, "aslolan onun var olmamasıdır" ihtimaline dayanarak terkedilemez. Üstelik hakim inkar nisbetinde kayıp şahsı savunur, davacıya yemin ettirir. Diğer hükümlerde güçlü zannın zayıf zanna tercih edileceğine dair zikrettiğimiz görüş sebebiyle kanuni delilleri mücerret vehim ve zayıf zan ile ihmal etmek caiz değildir.
Şöyle bir soru sorulabilir: Belirtilen durumlarda zalim ve mubtil (batıl peşinde koşan) kavramlarını kullandınız. Bunlar ne anlama gelmektedir?
Buna şu şekilde cevap veririz: Zalim, hakkı inkar ve reddederek hak sahibine vermemekle Allah'a isyan ettiğini bilen, aynı zamanda davasının asılsız olduğunu bilen kişidir.
Hakimin hak sahibinden bu kötülüğü ortadan kaldırmak için en kısa yolu esas alması gerekir. Özellikle de cinsel konulardaki davalarda durum böyledir. Zengin bir şahsın, ödeme imkanı olan haklan ödemeyi ertelemesi zulümdür. Zulme yardım etmek caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kardeşin zalim de mazlum da olsa yardım et"[39] buyurmuştur. Burada zalime yardımcı olmakla kastettiği Hz. Peygamber'in açıkladığı üzere onun zulmünü önleyip engellemesidir.
Mubtil (batıl peşinde koşan) ise kendisi üzerine gerekli olan hakların gerekliliğini bilmeksizin inkar eden kişidir. Bu kişi için günah söz konusu olmasa da, hakkın sahibine verilmesini geciktirme kötülüğünü ortadan kaldırmak için, üzerindeki hakkın derhal hak sahibine ulaştırılması gerekir. Örneğin bir kimse bir şahsı boşama ve azat konusunda vekil kılsa, vekil müvekkilin karısını boşasa ve kölesini azat etse, müvekkil bunu bilmediği için inkar etse belirttiğimiz durum söz konusu olur. Yine vekil, müvekkilin bir.ayn veya menfaatini onun mülkünden çıkardığı halde, vekilin tasarrufta bulun^ madiğim zannederek müvekkilin İnkar etmesi de böyledir.
Baba, çocuğunu küçükken bir kadınla evlendirse, çocuk büyüdüğünde kadın nikahtan doğan haklarını talep etse, çocuk da nikah akdini bilmediğinden inkar etse, kadına nikahtan doğan haklarmı ulaştırmak için en hızlı yol tercih edilmelidir. Çünkü bu haklar derhal yerine getirilmesi gereken haklardandır. Hakkı talep ettikten sonra onu oyalamak haram kılınmış bir kötülüktür. Ortadan kalktığını bilmeksizin hak iddiasında bulunmak ise böyle değildir. Örneğin kişi bazı tasarruflarda bulunduktan sonra ölse oğlu babasının suçluyu affettiğini bilmeksizin kısas iddia etse veya babasının ibra ettiğini bilmeksizin borçludan alacağını istese yahut babasının naklettiğini bilmeksizin bir malın mülkiyetini istese bu tasarrufların tümü babanın ölümünden sonra geçerli olur.
[39] Buhari, İkrah, 12,323; Müslim, Sıla, 4,1998