sumeyye
Fri 11 March 2011, 02:28 pm GMT +0200
SUNUŞ
Elinizdeki bu eser, İslâm âmme hukukunun en ünlü ve klasik kitabıdır. Bilindiği gibi âmme hukuku, devleti inceler. Yeterli hukuk ve siyasî ilimler kültürüne sahip olmayan kimseler, devlet denilince, zihinlerinde bu kavramı pek basit ve yüzeysel bir şekilde canlandırırlar. Halbuki devletin sayısız tarifi vardır. Bu çeşitlilik, her filozofun, her ideolog ve mütefekkirin bu kavram ve kurumu kendi açısından izaha çalışmasından kaynaklanmaktadır. Meselâ coğrafyacı, devleti bir ülke ile özdeşleşti-rir; sosyolog idare edenlerle edilenler açısından târiflendirir; tarihçi onu bir milleti ayakta tutan kurum olarak görür; hukukçu ise bir normlar sistemi şeklinde mütalaa eder (H. Kelsen); filozof "kendi bilincinde olan etik substance" olarak görür (Hegel); iktisatçı, onu en yüksek planlayıcı otorite olarak görür; F. Bas-tiat "Devlet, Öyle bir fîksiyondur ki, herkes onu âlet ederek başkalarının sırtından geçinmeye çabalar" şeklinde tanımlar. Şâirler de kendi ilhamlarına ve inançlarına göre bin türlü tarif yaparlar. Kimisi "Soğuk canavarların en soğuğu" sıfatını yakıştırırken, bir başkası "İçinde insanlık çiçek ve meyvelerinin yetiştiği bahçeyi çeviren duvardır" tarifini yapar (Hölderlin).
Bu dar açılı ve fantezist tarifler, insanı bir hazım sisteminden veya iskeletten ibaret görmek gibidir. Bereket versin ki, daha te'lifçi ve toparlayıcı tarifler de yapılmıştır.
Devleti tarif etmede karşılaşılan güçlüklerin temel sebebi, onun somut fenomenler âlemine ait bir terim olmamasıdır. Şimdiye kadar baş gözüyle bir devleti gören olmamıştır. Ama kimse de onun varlığından şüphe etmemektedir. O bir "idee"dir, telakkiler dünyasına âit ve mensuptur. Devleti insan düşünmüştür. Sebebi de insan insana kul olmak istememektedir.
Batı medeniyetinin çocukları, medeniyet denilince sadece kendi medeniyetlerini düşünürler. Devlet ile ilgili teori ve doktrinleri sıralarken batıdakileri kale alırlar, başka kültür ve medeniye tlerinkiler i görmezlikten ve bilmezlikten gelirler. Halbuki, İslâm medeniyetinin de kendi devlet anlayışı veya anlayışları vardır. Bunların da incelenmesi gerekir. İslâm medeniyetinin en temel vasfı, onda cismânî ile ruhanî, din ile dünya, kilise ile devlet ayırımı olmamasıdır. Massignon ve Louis Gardet İslâm'ın çok ilginç bir tarifinde birleşmişlerdir: "İslâm, laik ve eşitçi bir teokrasidir" demişlerdir.
İslâm'ın devlete getirdiği boyutlar, insanın yaratılışına, fıtrata en uygun bir sistemi sergilemektedir. Arnold Toynbee'ye, Osmanlı imparatorluğu için "Osmanlı devleti, Eflâtun'un ideal cumhuriyetine realitede en fazla yaklaşabilmiş sistemdir" dedirten işte bu özelliktir.
Bir tarihin sonuna yaklaştığımız, hattâ, insanların beyinsizlikleri dolayısıyle belki de tarihin sonuna geldiğimiz şu buhranlı devirde, İslâm'ın devlet anlayışını incelemekte her aydın için yarar vardır. Hızla seyr eden gelişmeler İslâm'ın güçlü bir alternatif olduğunu gösteriyor. İnsana, çevresine, beşerî boyutlara uygun bir alternatif. İslâm, yaratıkların Yaratanla barışmalarını temin edecek bir orta yoldur. İslâm, ezelde verilmiş ahd ü mis âkın hatırl atılmasıdır. İslâm bir barıştır ve şemsiyesi altında sedece Müslümanlara değil, bütün insanlara emniyet ve hürriyet vaad etmektedir. Bunu da, istikbâle yönelik hayallerle değil, tarihteki somut hâdiselerle isbat etmektedir. Nitekim 1492'de, Haçlı Batı dünyasının kovduğu İsrail çocukları, Darü'l-İslâm olan Osmanlı mülküne sığınmışlar ve beş asır hürriyet, güven ve huzur içinde yaşamışlar, millî kimliklerini muhafaza etmişlerdir.
Ahkâm-ı Sultaniyye gibi klâsik bir eseri Türk okuyucusuna sunmaktan bahtiyarlık duymaktayız. Onda, tıkanan yolları açmak için yeni çâreler ve çözümler bulunacaktır.[1]
Sultanakmed, 25 Nisan 1994 I 14 ZUka'de 1414
Mehmed Şevket Eygi
(Bedir Yayınevi Sahibi)
[Encyciopaedia Uniuersalis'in (Paris) "Etat" maddesinden yararlanılmıştır.]
[1] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 13-14.