- Sünnet

Adsense kodları


Sünnet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Thu 2 June 2011, 06:10 pm GMT +0200
İKİNCİ KISIM: SÜNNET

Bu kısım, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, ALLAH Teâlâ'dan tebliğ kasdı bulunmayan söz ve davranışlarıdır. Bunlar da ya ALLAH Teâlâ tara­fından tasvip görüp tasdik edilmiştir veya bu durumda değildir.

Eğer ALLAH Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.v)'in bir fiilini tasvip et­mişse -o fiil, bizatihi vahiyle ta'lim edilmemiş de olsa- vahiy duru­munda ve hükmündedir. Çünkü bir fiilin Cenâb-ı Hakk tarafından tasvip edilmesi, onun gerçek, doğru ve ALLAH'ın rızasına uygun oldu­ğunu gösterir. İş sadece bu tasviple de kalmıyor. Ayrıca ALLAH Teâlâ, bize, Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olan her söz ve fiile uymamızı, her fiili açık vahiyle bildirmemiş de olsa, vahiyle O'na uymamızı em­retmiştir. Şu halde bir kimse, Hz. Peygamber (s.a.v)'den vahiyle bil­dirilmeyen bir fiilim alıp tatbik etse, bunu, ALLAH Teâlâ'mn: "Ona uyunuz," emrine imtisal ederek yapmış olacaktır. Bu durumda O'ndan sâdır olan bu türden şeyler, hiç şüphesiz hakikatte kendisine vahyedilmiş durumunda olmaktadır.

İmam Suyûtî'den (911/1505) yapacağımız şu nakil, bu sözleri­mi desteklemektedir. O, demiştir ki: Şafiî (204/819) ve Beyhakî (458/1068), Tâvus'tan, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: "Ben, ancak ALLAH'ın Kitabı'nda helâl kıldığını helâl kılar ve ancak O'nun Kitabı'nda haram kıldıklarını haram kı­larım."[259]

İmam Şafiî (r.h), bu hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: Bu ha­ber, munkatı'dır. Bununla beraber Rasûlullah (s.a.v), bu hadise uy­gun olarak hareket etmiş ve böyle davranmakla emr olunmuş tur. Al­lah Teâlâ, O'na, kendisine vahyedileri şeylere tâbi olmasını emretmiş ve O da bu emre uymuştur. Yine Cenâb-ı Hakk, vahyolunmayan hu­suslarda da O'nun sünnetine uyulmasını, vahiyle farz kılmıştır. Şu halde kim O'nun sünnetini kabul ederse, ALLAH'ın emrini kabul et­miştir. ALLAH Teâlâ'mn bize verdiği emir şudur: "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıysa ondan sakının."[260]

Beyhakî, şöyle der: "Hadiste geçen 'ALLAH Kitabı'nda' ifadesi eğer sahihse Rasûlullah (s.a.v), bununla, kendisine vahyedileni kas-delmiştir. Kendisine vahyedilen de iki kısımdır: 1- Vahy-i metlûv (Kur'ân). 2- Vahy-i gayr-i metlûv (ALLAH'tan kendisine verilen Kur'ân dışında bilgi ve ilhamlar)."

İbn Mesud (r.a) da İmam Şafiî (r.h) gibi âyet-i kerîmeden, Rasûlullah (s.a.v)'m sünnetini kabul edenin, aslında ALLAH'ın (c.c) Ki-tabı'mn emrini kabul etmiş olacağını söylemiştir. Çünkü Rasûlul-lah'a (s.a.v) tâbi olmanın zorunlu oluşu, Kur'ân'm ortaya koyduğu bir hükümdür,

Hz. Peygamber (s.a.v)'in içtihadına dayanan ve ALLAH Teâlâ'nm tasvip ettiği hükümler, bu ikinci kısma girmektedir. Hanefî âlimleri, buna "vahy-i bâtın" derler.

Yine, Hz. Peygamber (s.a.v)'den âdet ve tabiatı üzere ortaya çı­kan ve ALLAH Teâlâ'nın açık bir vahiyle yasaklamayıp tasvip ettiği iş­leri de bu kısma girer. Yemesi, içmesi, giyinmesi, oturması, uykusu ve benzeri davranışları gibi. Dünya ile ilgili konulardaki sözleri de böyledir. Çünkü diğer azalarının fiilleri gibi bunlar da lisanına ait fi­illerdir. ALLAH Teâlâ'nm, O'na karşı, bu fiillerinde tasvibi ve bize de kendisine uyma emri olduktan sonra bütün bunlar, vahiyle bildiril­miş durumda olmakta ve en azından bu fiillerin, Rasûlullah'a (s.a.v) nisbet edilmesiyle zâtına has olduğunu gösteren bir delil bulunmadı­ğı zaman, bizim de onunla amel etmemizde bir sakınca bulunmadığı­nı göstermektedir,

Hz. Peygamber (s.a.v)'in dünyevî konulardaki bazı irşâd ve işa­retlerine gelince bunlar, şer'î hükümler değildir ve mutlaka uymak da gerekmez. Bunlar, kendi aramızda birbirimizden bazı şeylerin ya­pılmasını veya yapılmamasını istemek, aklın yettiği, zekânın ulaştığı kadar, danışılan bir konuda yol göstermek, tavsiyelerde bulunmak gibi şeylerdir.

Meselâ Hz. Peygamber (s.a.v), Ashâb-ı Kirâm'dan, hurmalarım aşılamamalarını istemesi, Bedir harbinde, askeri, harp için uygun­dur diye bir yerde konaklatması ve daha sonra her iki kararından da yapılan uyarılarla vazgeçmesi, bu kısma Örnektir. Biz, bütün bunlar­dan, dünyevî meselelerde, bilenlerle gücü yettiği kadar istişare etme­nin mübâh olduğunu, işaret ve tavsiye edilen şeyde uyma zorunîuluğu bulunmadığını anlıyoruz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v), benzeri durumlarda, bir harama veya mekruha işaret etmiş değildir. Ayrıca şunu düşünmeliyiz: Hz, Peygamber (s.a.v)'in bazı âdete uygun fiilleri, kendisine vahyedilen umûmî bir hükmün içine girebilir. Meselâ, te­miz bir yiyecek yemesi, şu âyetlerin hükmü altına girmektedir:

"Boğazlayarak kestiğiniz hayvan size helâldir."[261]  "Bütün iyi ve temiz şeyler, size helâl kılınmıştır."[262]

Hiç şüphesiz, âyetlerin umûmî hükmüne giren bu tür fiiller, vahye dayanmış olmaktadır. Eğer ALLAH Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.v)'in fiillerinden bir fiili, -ister içtihâdî, isterse âdete uygun dav­ranışları olsun- tasvip etmemişse o, sünnet değildir ve onunla delil de getirilmez. Delil getirme, ancak ALLAH Teâlâ'nın tasvibinden ve de­lilin peşinden gelen tenbi-hinden sonra olur.

Bütün bunlardan anlaşılan şudur: Hz. Peygamber (s.a.v)'den söz, fiil ve tasvip olarak meydana gelen ve ALLAH Teâlâ'nm uygun gö­rüp tasvip ettiği bütün fiilleri, ALLAH katından gelen bir vahye veya vahiy derecesinde olan bir ilme ve ilhama dayanmaktadır. Bu sıfatla olan bütün fiiller, kullar için bir hüccet ve gereğince amelin lâzım ol­duğu birer delildir.
 

 [259] Ebû Dâvud, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mâce, Mukaddime, 2; Suyûtfnin nakli için bkz. Miftâhu'l-Cenne; 19.

[260] Haşr, 7.

[261] Mâide, 3.

[262] Mâide, 4.