- Şufa hakkının bâtıl olması

Adsense kodları


Şufa hakkının bâtıl olması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 4 April 2011, 05:14 pm GMT +0200
Şuf'a Hakkının Bâtıl Olması




Şufa hakkı şu sebeplerle ortadan kalkar; şufa hakkı sahibinin ölümü, şufa hakkı sahibinin şufa hakkının tamamından veya bir kısmından vazgeçmesi, şufa hakkı sahibinin bir bedel karşılığında müşteri ile sulh yapması, şufa hakkı sahibinin mahkeme tarafından şuf aya hüküm verilmesinden evvel malını satması, satılan akarın zararını satıcıya tazmin ettirmesi, müşteri ile o akarın satışını veya kirasını pazarlık etmesi: Şufa hakkı, şufa hakkı sahibinin ölümüyle ortadan kalkar. Çünkü ölüm sebebiyle mülkiyeti sona ererek mirasçısına intikal etmiştir. Mirasçının mülkiyetine geçip onun mülkü olarak sabit olmasından sonra bir satış hadisesi vukûbulmamıştır ki, mirasçı için şufa hakkı sabit olsun. Şufa hakkı sahibinin satıştan sonra ve kendisinin şufa hakkına mahkemece karar verilmesinden evvel ölmüş olmasını kasdediyoruz. Ama mahkemece karar verilmesinden sonra ölürse, şufa hakkı kesinleşir ve bu hak mirasçılara intikal eder. Mirasçıların da, onların bedelini ödemeleri gerekir.

Şufa hakkı sahibinin şufa hakkının tamamından vazgeçmesi halinde şufa hakkı ortadan kalkar. Bu sahih bir şeydir. Bu hakkının bir kısmından vazgeçmesiyle de şufa hakkı ortadan kalkar. Çünkü şufa hakkı sübut bakımından bir bütündür,  parçalara ayrılamaz. Müşterinin ti'nüyle   o   akara   mâlik oluşu gibi, şufa hakkı sahibi de mâliktir.

Müsteri onun bir kısmına sahip olmaz. Çünkü bu, hakkı parçalara rmak olur. Bir kısmını düşürmek açısından bu parçalara ayrılamaz.

Dolayısıyla bir kısmını söylemek, tamamını söylemek gibi olur.

Şufa hakkı sahibinin sulh yapmasıyla da şufa hakkı ortadan kalkar. Şufa mülk edinme hakkıdır. Bu, devamlılık arzeden yerleşik bir hak değildir. Dolayısıyla karşılığında bir bedel almak doğru olmaz. Meselâ iktidarsız bir erkek karısına; 'bin dinar karşılığında fesih yapmayı kabul et' der veya muhayyerlik hakkı bulunan kadına; 'beni bin dinar karşılığında tercih et' derse ve kadın da tercih ederse; fesih hakkı ortadan kalkar ve tercih eden kadına da bir bedel vermek gerekmez. O, bu hakkı karşılığında bir bedel almışsa, bu bedeli geri vermesi gerekir. Zira bu bedel kesin ve yerleşik bir hak karşılığında alınmıştır. Bu, karşılıklı rızaya dayalı bir ticaret olmadığı için helâl değildir.

Şufa hakkı sahibinin mahkemece şuf aya karar verilmeden evvel malını satması ile şufa hakkı ortadan kalkar. Çünkü şufa sebebi mahkemenin karar verilmesinden evvel ortadan kalkmıştır. Bu tıpkı şufa hakkı sahibinin ölümüne benzer.

Satılıan akarın zararını satıcıya tazmin ettirmeye gelince; satıcı akarın salimen müşterinin mülkiyetinde kalacağını müşteriye garanti etmiştir. Bu garanti şuf ayı teslimi içermektedir.

Şufa hakkı sahibinin o akarı satın almak veya kiralamak için müşteri ile pazarlık yapması halinde şufa hakkı ortadan kalkar. Çünkü pazarlık yapması o akarın müşterinin mülkiyetinde kalmasına o akar uzennde   satış ve icar gibi tasarruflarda bulunmasına razı olduğunun delilidir. Bu da ancak şufa hakkını ortadan kaldırdıktan sonra yapılabilir. hakkı sahibinin o akarı müşteriden tevliye yoluyla (maliyetine) a m almak istemesi veya yarıcılık veya ortak ekincilik şeklinde ondan edip alması da böyledir. Tabii ki bütün bunlar o müşterinin o akarı satın aldığın, öğrendikten sonra olur.

Hak hakkı müşterinin ölümü ile ortadan  kalkmaz: Çünkü a ıbi şufa hakkı sahibidir ve o da hayattadır. Onun hakkı müşterinin hakkından önce gelir. Öyle ki, ölen müşterinin o akarla ilgili vasiyyeti de yerine getirilmez. Borçlarını kapatmak için satılmaz. Mirasçının hakkına nisbetle şuf a hakkı sahibinin hakkı Önceliklidir.

Satıcının vekiline şuf a hakkı yoktur: Çünkü o şuf a talebinde bulunacak olursa, kendi yaptığı işi bozmuş olur. Bu, satış akdi gibidir. Muhayyerlik hakkı olup da akdi tasdik etmesi halinde de aynı hüküm söz konusudur. Fakat müşterinin vekilinin şuf a hakkı vardır: Çünkü bu vekil şuf a talebinde bulunursa, kendi yaptığı işi bozmuş olmaz. Çünkü bu, satın alma işi gibidir. Zira böyle yapmakla bu vekil satıcının mülkünün zevali için çalışmış olmaktadır.

Şuf a hakkı sahibine ; 'müşteri falan kimsedir' denilir, o da bunu kabul ederek şuf a hakkından vazgeçse ve sonra da müşterinin başka biri olduğu anlaşılırsa; şufa hakkı sahibinin şuf a hakkı devam eder: Çünkü insanlar komşuluk bakımından farklıdırlar. Hayırlı biri olduğu için, onun komşuluğuna razı olur ama bir başkasının komşuluğuna razı olmayabilir ve onun için şufa hakkından vazgeçmez. Müşterinin o akan başkası için satın aldığı anlaşılırsa, yine şufa hakkı devam eder. Şufa hakkı sahibine; 'bu akan zeyd satın almıştır' denilir, o da şufa hakkından vazgeçer ama akarı Zeyd'in Amr'la birlikte satın aldığı anlaşılırsa, o zaman şufa hakkı sahibi Amr'm payına düşen kısım için şufa talebinde bulunma hakkına sahip olur ve de alır.

Akarın bin dinara satıldığı söylenir de bu yüzden şufa hakkı sahibi hakkından vazgeçerse ve sonra da daha az bir fıata veya ölçülen veya tartılan mallar karşılığında satıldığı ortaya çıkarsa, şufa hakkı devam eder: Bin dinarı çok bularak şufa hakkından vazgeçmeye razı olan bir kimse, bin dinardan daha ucuza satıldığını öğrenince bu hakkından vazgeçmeye razı olmayabilir. Yine bir kimse dinarı olmadığı için şufa hakkından vazgeçebilir. Ama kolayca bulacağından dolayı ölçeklik veya tartıhk nesneleri temin edebileceği gerekçesiyle şufa hakkından vazgeçmeyebilir. Birbirine yakın irilikdeki sayılık nesneler de ölçeklik ve tartıhk nesneler gibidir. Satılan o akarm kıymeti bin dinar da olsa, fazla da olsa, eksik de olsa; hüküm aynıdır. Zira verilmesi gerekli olan bedelin mislidir. kıymeti bin dinar veya daha fazla olan bir köle veya cariye karşılığında  uşsa, hüküm bunun Vılafınadır. Çünkü verilmesi vâcib olan bedel bin dinardır. Kıymeti bin Hnardan az olsa bile şufa hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü verilmesi erekli olan, kıymettir. Akann bir cariye karşılığı satıldığı söylenir ama bir köle veya başka bir eşya karşılığı satıldığı anlaşılırsa, duruma bakılır; kölenin veya o başka eşyanın kıymeti cariyenin kıymeti kadar veya daha fazla ise, şufa hakkı ortadan kalkar. Ama daha az ise, bu hak bâtıl olmaz. Çünkü ödenmesi gereken kıymettir.

Akann bin dirheme satıldığı söylenir ama aslında yüz dinara satıldığı ortaya çıkarsa, bununla alâkalı olarak Kerhî şöyle demiştir; bu akann kıymeti bin dinar ve daha fazla ise, şufa hakkı bâtıl olur. Fakat daha az ise, olmaz. Bu Ebû Yûsuf un da kavlidir. Çünkü dirhem ve dinar paralıkda aynı cins sayılmışlardır. İmam Muhammed Kitabu'l- Asi adlı eserde, bu durumda şufa hakkının devam etmekte olduğuna işaret etmiştir. Bu Ebû Hanîfe ve İmam Züfer'in de kavilleridir. Çünkü dirhem ve dinar iki ayn cinsdir. Öyle ki, bunlardan birinin diğeri karşılığında fazla miktarda satılması caizdir. Zira muhtemeldir ki, şufa hakkı sahibi bu iki para cinsinden birini diğerine nisbetle daha kolay bulur.

Akarın bin dirheme satıldığı söylenir ama daha sonra satıcı müşteri için yüz dirhem indirim yaparsa, şufa hakkı sahibinin şufa hakkı vardır. Çünkü indirim akdin aslına iltihak eder ve sanki akan dokuz yüz dirheme satmış gibi olur.

nakkı gerçekleşmeden evvel müşterinin şuf ayı düşürmek için hile yapması mekruh görülmez (İmam Muhammed): Bu Ebû Yûsuf a göredir. Çünkü bu bir hakkın gerçekleşmesine mani olmaktadır. İmam Muhammed'e göre mekruhtur. Çünkü şufa zararı ertaraf etmek için meşru kılınmıştır. Hile ise bunu yok etmektedir.Zekât vermemek için yapılan hile de böyledir.

 Hissesimn bir kısmını satan,   sonra geriye kalan hissesini de  nissede   olur' başkasında olmaz: Çünkü şufa hakkı m?udur-   Müşteri de ikinci hissenin satışında mal orta&ıdır. Mal   kkı sahibinin önüne geçirilir ki, bu bir hiledir. Şöyle ki; ilk Paraya satar, kalan hisseyi  ise, az paraya satar. Müşteri ilk  Karşılığmda satın alır ama bedel diye bir elbise verirse, şufa hakkı sahibi akarı akitte belirtilen parayla alır. Evvelce de anlatıldığı gibi, şuf a hakkı sahibi akarı, üzerine akid yapılan fıatı vererek alır.

Şu da bir hiledir; bir akarın bin dirheme satıldığına dair akid yapılır ama, bin dirhemin yerine satıcıya yüz dirhem değerinde bir elbise verilir.

Müşteri akarı veresiye almışsa; şuf a hakkı sahibi isterse parasını hemen verir, isterse vâdesi dolduktan sonra verir ve sonra evi teslim alır: Müşteriye vâde tanımaya razı olmak, şuf a hakkı sahibine vâde tanımaya razı olmak demek değildir. Çünkü insanlar zenginlik ve yoksulluk, borcu zamanında ödeme ve geciktirme bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Ayrıca bu vâde akdin hukukundan değildir. Şuf a hakkı sahibi de bunu şart koşmamıştır. Dolayısıyla bu vâde avantajı şuf a hakkı sahibi için sabit olmaz. Eğer şuf a hakkı sahibi bedeli peşin öder ve akan satıcıdan alırsa, satıcıya ulaşmış olduğundan dolayı bedeli ödeme mecburiyeti müşterinin omuzundan kalkar.

Şuf a hakkı sahibi akarı müşteriden alırsa, bedel kendi statüsünü muhafaza eder. Yani şarta uyularak vâde sonunda müşteri tarafından satıcıya ödenmesi gerekir. Bu durumda müşteri o akarı vadeli alıp, peşin satmış gibi olur. Bedeli vâdeden sonra ödeme hakkına sahiptir. Çünkü o fazla zararı üstlenmek mecburiyetinde değildir. Ama onu açıkladığımız şekilde taleb etmesi gerekir. Bu sabit olunca, bedeli ödemeyi geciktirir.

Müşteri arsaya bina yapmış olduğu halde mahkeme şuf a hakkı sahibi lehine karar verince; şuf a hakkı sahibi dilerse binayı kıymeti karşılığında satın alır, dilerse binayı müşteriye yıktırır: Bu

Ebû Hanîfe, İmam Züfer ve İmam Muhammed'in kavlidir. Ebû Yûsuf dan da bu yolda rivayet gelmiştir. İbn. Ziyad'm rivayetine göre; şuf a hakkı sahibi o akar için akidde belirtilen bedeli ve o akar üzerinde yapılan binanın kıymetini ödeyerek, üzerindeki binayla birlikde akan ya alır, ya da almayıp bırakır, gider.

Dikilen ağaçlar da bina gibidirler. Zira müşteri o ağaçlan kendi mülküne dikmiştir. Kendi mülkünde tasarrufda bulunması şahindir. Onu kiraya verse, alacağı kira bedeli kendisine helâldir. Sökmek düşmanlık Vıkâmındandır. Bunu müşteriye teklif etmek gerekir. Bu bir ekin ve kendisine hibe edilen şey gibidir.

Bizim bu hususdaki görüşümüzün gerekçesi şudur; bu mes'elede üsteri tecavüzkâr davranmıştır. Çünkü o, başkasının hakkının ilintili bir mülkde o başka şahsiyetin kendisine verdiği bir salahiyet bulunmaksızın bina yapmıştır. O başka şahsiyetin hakkının korunması irin binanın yıkılması gerekir. Binayı kendisi yaptığı veya ağacı kendisi diktiği için, müşteri yıkım ve söküm masraflarını karşılar. Aynca şuf a hakkı sahibi eskiden var olan bir sebepden dolayı o akarı elde etmeyi haketmiştir. Bu sebep müşterinin kendisinden evvel vardı. Bu sebeple istihkaklarda olduğu gibi, binayı müşteri yıkar ve bütün tasarruftan geçersiz kılınır, yaptıklan ortadan kaldınlır. Ama kendisine hibe edilen şeyde hüküm bunun hilafınadır. Çünkü hak sahibi (hibe eden) hibe ettiği şey üzerinde tasarrufda bulunmasına salahiyet vermiştir.

Ekine gelince; kıyasa göre onun da sökülmesi gerekir. Ancak belli bir ücret karşılığında hasat mevsimine kadar tarlada bırakılmasını istihsanen uygun görmüşlerdir. Çünkü tarladaki ekin nihayet bir müddet sonra biçilecektir. Onun tarlada bir müddet kalmasında binanın kalması gibi bir zarar söz konusu değildir. El- Muhit'de anlatıldığına göre ekin her hangi bir kira bedeli vermeksizin (hasat mevsimine kadar) tarlada bırakılır. Şayet şufa hakkı sahibi o ekini müşteriden alacak olursa, sökülmüş haldeki kıymetini müşteriye verir. Bununla alâkalı hükümlerin tamamı gasb mes'elesinde öğrenilebilir.

Şufa hakkı sahibi bu hakla aldığı arsaya bir ev yapar da sonra o arsanın asıl hak sahibi ortaya çıkarsa, ancak verdiği parayı geri alabilir: Kıymetini ne satıcıdan, ne de müşteriden alamaz. Kıymeti almak ancak birinci mes'elede olabilir. Zira bu mes'elede satıcı müşteriyi aldatmış, 0 arsa üzerinde dilediği gibi tasarrufda bulunabileceği garantisini vermiştir. Ama bu garantiyi şufa hakkı sahibine veren bir

imse olmamıştır. Şufa hakkı sahibi o arsayı ne satıcının ne de Müşterinin  istek  ve  ihtiyarıyla  almıştır...   Yani  aldatılmış  değildir.

olayısıyia arsanın o haldeki kıymetini isteyemez. Böyle bir durumda o alebinde bulunursa, onun orayı haksız yere aldığı sabit olur.

Arsayı   alırken   verdiği   paraya gelince; bu, satın aldığı şeyin bedelidir. Satın alman şey sağlam değilse, verdiği bedeli geri alır.

Ev harap olur veya ağaçlar kurursa, şuf a hakkı sahibi dilerse arsayı tam fiat karşılığında satın  alır, dilerse hakkından vazgeçer:

Arsa üzerine yapılan şeyler yanar veya sular altında kalırsa, aynı hüküm geçerlidir. Çünkü bina arsaya tâbi olup, onun vasfıdır. Akid esnasında söylenmese bile, yine satışa dâhil olur. Kölenin organları gibi satın almada kasdedilen bir şey değilse, karşılığında fıat da yoktur. Arsayı ve üzerindeki bina ve ağaçlan murabaha yoluyla (kârla) satacak olursa, fiatın tamamını esas alarak satar.

Müşteri binayı aldıktan sonra yıkarsa; şuf a hakkı sahibi dilerse arsasını ona isabet eden paraya satın alır, dilerse hakkından vazgeçer: Çünkü yıkıp yok etme sebebiyle o bina amaçlanan bir şey olur ve kölenin organları gibi, bedelin bir kısmı onun karşılığı olur. Bunu yabancı birinin yapması halinde de aynı hüküm geçerlidir. Evin kapısını söküp satarsa, yine hüküm aynıdır. Binanın enkazını almaya şuf a hakkı sahibinin hakkı yoktur. Çünkü enkaz artık o binadan ayrı bir şey haline gelmiştir, arsaya tâbi değildir. Ya da menkul bir şey haline gelmiştir, onda da şuf a hükmü cereyan etmez.

Satın alınan hurma ağaçları üzerindeki hurmalar şuf a hakkı sahibinindir: Yani satış akdi yapılırken şart koşarsa, hurmalar şufa hakkı sahibinin olur. Çünkü alış veriş bahsinde de geçtiği gibi. akidde şart koşulmazsa, hurma ağaçları üzerindeki hurmalar satışın kapsamına girmezler. Müşteri şart koşmuşsa, hurmalar da satışa dâhil olurlar, şufa hakkı sahibi de şufa yoluyla bunları almayı hakeder. Çünkü hurmalar ağaca muttasıl olduklarından dolayı, ağaç hükmündedirler. Bu istihsanen böyledir. Kıyasa göre ise, bunda şuf â olmaz. Çünkü hurmalar ağaca tâbi değildirler ki, akid esnasında şart koşulmasında satışa dahil olsunlar. Ama şart koşularak satışa dahil olurlarsa (müşteri onları devşirdiği zaman, hissesine düşen para asıl fıattan düşürülür). Akid yapılırken kendilerinden söz edilmekle hurmalar, elde edilmesi kesdedilen şeyler olmuşlardır. Bu sebeple fiatın bir kısmı da hurmaların karşılığıdır.

Ağaç üzerindeki meyveleri şufa hakkı sahibinin almaya hakkı voktur. Çünkü bunlar alış veriş akdinin maksadı değildirler. Ama akid vaoılırken ağaçlarda meyve yoktur, ancak daha sonra meyve vermişlerse; suf a hakkı sahibi o ağaçlan meyveleriyle birlikde alma hakkına sahip olur Çünkü satış akdi meyvelere de sirayet etmiş ve o da ağaçlara tâbi olmuştur. Müşteri meyveleri (veya hurmalan) devşirdiği takdirde şufa hakkı sahibi o hurmalığı bedelinin (fîatının) tamamı karşılığında alır. Çünkü meyveler akid esnasında ağaç üzerinde mevcut olmadıklanndan dolayı alış veriş akdiyle amaçlanmış değillerdi. Ve dolayısıyla fiatın bir kısmı onlann karşılığı değildir. [12]

 

[12] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/42-43.

Bilal2009
Thu 7 May 2020, 03:31 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Fri 8 May 2020, 05:02 am GMT +0200
Aleyküm selâm. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah