- Şu kainatın sahibi elbette bilerek yapıyor

Adsense kodları


Şu kainatın sahibi elbette bilerek yapıyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 15 October 2010, 11:47 am GMT +0200
Şu kainatın sahibi, elbette bilerek yapıyor



Bismillahirrahmanirrahim

BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET


Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.

Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır.

Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.

İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş, Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu’cizât-ı bâhireyi göstermiştir. O mu’cizat, heyet-i mecmuasıyla, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücutları kat’îdir. Kur’ân-ı Hakîmin çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mu’cizâtın vücutlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etbâlarını kandırmak için hâşâ sihir demişler.

Evet, mu’cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat’iyeti vardır. Mu’cize ise, Hâlık-ı Kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, “Padişah beni filân işe memur etmiş.” Senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah “Evet” dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, “Evet” sözünden daha kat’î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder. (Mektubat, 19. Mektup )

Bediüzzaman Said Nursi

LÜGAT:

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın Salât Ve Selâmı Onun Üzerine Olsun

Âli : Yüce, Yüksek

Beşer : İnsanlık, İnsanlar

Cemiyetli : Kapsamlı, Geniş

Cihet : Taraf, Yön

Dâvâ : İddia

Dâvâ-Yı Nübüvvet : Peygamberlik Dâvâsı

Delâil-İ Kat’iye : Kesin, Şüphesiz Deliller

Dua-Yı Rahmet Ve Saadet : Rahmet, Mutluluk Ve Huzur Duâsı

Ehl-İ İman : İman Etmiş, İnanmış Olanlar

Ehl-İ Tahkik : Gerçeği Delilleriyle Bilen Âlimler

Etbâ : Tabi Olanlar, Uyanlar

Ferman : Emir, Buyruk

Hakikat : Gerçek, Esas

Hâlık-I Kâinat : Evreni Ve Bütün Varlıkları Yaratan Allah

Heyet-İ Mecmua : Genel Yapı

Hikmet : Herşeyin Belirli Gayelere Yönelik Olarak, Mânâlı, Faydalı Ve Tam Yerli Yerinde Olması

Hums : Beşte Bir

Hükm-Ü Mânevî : Mânevî Hüküm, İdare

İddia-Yı Nübüvvet : Peygamberlik İddiası

İktidâ : Uyma, Tabi Olma

İlâ Âhir : Sonuna Kadar

İrade : Dileme, Tercih

İsnad Etme : Dayandırma

İstidad : Yetenek, Kabiliyet

İstikbal : Gelecek

İttifak : Birleşme, Söz Birliği

Kàbil-İ Hitap : Muhatab Olabilen, Hitaba Lâyık

Kâfir : Allah'ı Veya Onun Kesin Olarak Emrettiği Şeylerden Herhangi Birini İnkâr Eden Kimse

Kâinat : Evren, Bütün Yaratılmışlar

Kat’i : Şüphesiz, Kesin

Kat’iyet : Kesinlik, Şüphesizlik

Kur’ân-I Azîmüşşan : Şan Ve Şerefi Yüce Olan Kur’ân

Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân

Küllî : Büyük, Kapsamlı, Geniş

Lem’a : Parıltı

Medih : Övgü

Mu’cizât : Mu’cizeler

Mu’cizât-I Ahmediye : Hz. Muhammed’in Mu’cizeleri

Mu’cizât-I Ahmediye : Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Gösterdiği Mu’cizeler

Mu’cizat-I Bâhire : Ap Açık Mu’cizeler

Mu’cize : Allah’ın İzniyle Peygamberler Tarafından Ortaya Konulup Bir Benzerini Yapmakta aciz Ve Hayrette Bırakan Olağanüstü Hal Ve Hareket

Muannid : İnatçı, İnanmamakta Direnen

Muhabbet : Sevgi

Muktedâ : Kendisine Uyulan, İmam

Mutasarrıf : Sonsuz Tasarruf Hakkı Olan, Mülkünde Dilediği Gibi Tasarruf Eden, Her İşi Kendi İstekle Kurallarına Göre İdare Eden Allah

Mütemadiyen : Sürekli Olarak

Nakletme : Aktarma, Anlatma

Nev : Tür, Çeşit

Nev : Tür, Çeşit

Nev-İ Beşer : İnsan Türü, İnsanlık

Nısf-I Arz : Yeryüzünün Yarısı

Nur : Aydınlık, Işık

Nuranî : Parlak, Işık Saçan

Nübüvvet-İ Muhammediye : Hz. Muhammed’in Peygamberliği

Nükte : İnce Anlamlı Söz

Resul : Elçi, Peygamber

Resul-İ Ekrem : Allah’ın En Şerefli Ve Değerli Elçisi Olan Hz. Muhammed

Risalet-İ Ahmediye : Hz. Muhammed’in Peygamberliği

Sair : Diğer, Başka

Şuur : Bilinç, Anlayış, İdrak

Tasdik : Doğrulama, Onay

Tecdid-İ Biat : Söz Ve Bağlılığı Yenileme

Tedvir : Çekip Çevirme, İdare Etme

Terbiye : Belli Bir Amaca Erişecek Şekilde Geliştirme, Olgunluğa Kavuşturma

Tetimme : Ek, Tamamlayıcı Not

Tevatür : Yalan Üzerine Birleşmeleri Mümkün Olmayan Bir Topluluk Tarafından Bir Hadîs-İ Şerifin

Ulvî : Yüce, Yüksek

Vuku : Olma, Gerçekleşme, Meydana Gelme

Vücut : Varlık

Zîfikir : Fikir Sahibi, Düşünen

Zîşuur : Şuur Sahibi, Bilinçli

Ziya : Işık, Parlaklık