sümeyra
Wed 18 January 2012, 06:01 pm GMT +0200
Îstitâat
(Fiîllerin Yapılımasında Gerekli Güç)
İstitâat (kulun gücü), ferdîn fiilî ile başlar ve fiilin bitmesi ile sona erer. Kula verilen bu güç, fiili yapan kudretin kendisidir.»
Ferdin herhangi bir İşi yapması, ancak Allah'ın, o işin yapılmasını temin edecek güçte o ferde vermesiyle mümkün olur.
Fert, iradî vs gayri iradî bütün fiilleri yapmak için, bu kudrete muhtaçtır. Muayyen bir hareketi yaptıran kudret, her şeye kadir olan Allah'ın, o fiilin yapılmasına mahsus olarak ferde verdiği kudrettir.
Mutezile, kulun, fiillerine kadir olduğu inancındadır. Zamanımız felsefacilerinden bir çoğu da aynı kanaattedir. Mûtezile'nin başka bir kolu olan Dialektik - Materyalizm; maddenin ve vücudun, kudretin esası olduğunu ileri sürer. Halbuki madde ve insan, âcizdir. Her, fiilinde, Allah'ın kendisine kudret vermesine muhtaçtır. Allah, ise Kadir-i Mutlak'tır.
«İstitâat (ferdin, bir şeye gücünün yetmesi); sebeplerin, âletlerin ve azaların salim olmasıyla mümkündür.»
«Sebepler», ferdin dışındaki şartlardır.
Meselâ; namaz için vakit; zekât için nisap miktarı mal, bir fiilin yapılması için gereken gücün verilmesinde sebeplerdir.
«Aletlrr ve azaların sağlam olması» İse; ferdin şahsında olan şartlardır. El, ayak veya zihnin normal çalışması gibi.
«Allah, kulun çücüniin yetmeyeceği şeyi teklif etmez.»
Cenâb-ı Hak buyurur:
«Allah, hiç kimseye, gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez.»[138]
«insanın darbelenmesinin men akabinde; döğülende meydana gelen acı ve elem; insanın vurmasının hemen akabinde camın kuruması ve buna benzer şeylerin hepsi, Al~ lahû Teâlâ'nın yarattıktandır. Bu neticeleri meydana, getirmekte, kulun bîr yaratma kudreti yoktur.»
Meseleyi biraz daha derinleştirebilmek için, mezheplerin bu husustaki görüşlerini tetkik edelim.
Ehl-i Sünnet İtikadına göre, kulların fiillerini Allah yaratır. Mutezile Mezhebi'ne göre İse, kul, fiillerini kendisi yaratır.
Fiillerin meydana gelmesinde, kulun da kudreti vardır. Ehl-i Sünnet İnancına göre, fiili meydana getirmede, kulun kudreti müstakil değildir. Mûtezile'ye göre isa, müstakildir. Her iki mezhebe göre de, fiili meydana getiren kulun kudretini Allah yaratmıştır.
Bu meselede, üzerinde çok münakaşa edilmiş olan husus şudur: «Fiili meydana getiren ve Allah'ın yaratmış olduğu kulun kudreti, fiil ile beraber midir? Fiilden sonra mıdır? Yoksa fiilden evvel midir?» [139]
Ehl-İ Sünnct'in Görüşü :
Kudret, kuvvet, güç ve takat mânâlarına gelen «istitâat», bir sıfattır ki; Allah (C.C.) bu sıfatı, inran bir işi yapmayı kasdettiği anda — bu işi yapmak için gereken âbtler ve sebepler de salim ve tam olunca— yaratır. İnsan, «hayır» fiilini yapmayı kasdedince; Allah da hayır kudretini yaratır; «şer» fiilini kasdedince de; Allah şer kudretini yaratır.
İşte bu kudret, fiil İle beraberdir. Allah (C.C.) tarafından, kul için, fiil İle beraber olarak yaratılır. Fiilden evvel olamaz. Zira, fiilden evvel olsa idi; bir şey yapmak istediğinde, kulun Allah'a ihtiyacı olmaması gerekirdi. Bu halde ise, Mûtezllenin dediği gibi, kul, fiilinin halikı olurdu. Bu kudret, fiilden sonra da olamaz. Zira, kudrst olmadan fiilin hasıl olması gerekir. Bu ise, muhaldir. Cebriye Mezhebi, bu görüşü savunur.
Netice olarak; istitâat, kul için bir sıfattır ve bu kudret; kul, irade-i cüz'iyyesini sarfettiğl anda hasıl olur. Bu ise, dört kademede meydana gelir:
1. İrade-i külliye ki; bu iradenin kendisinde, takdir edilmiş şeylerin her birisine taalluk etme salâhiyeti vardır.
2. Bundan sonra, fiilin mevcudiyeti için şart olan bütün sebeplerin selâmeti gerekir.
3. Daha fonra kul; irade-i külliyesini belirli bir fiile sarfeder ki; bu sarf, irade-i cüziyyedir.
4. Bundan sonra da, kulun, irade-i cüz'iyyesini fiile sarfı ânında Allah (C.C), fiil ile beraber, kulda kudret yaratır. Bu son sarf, Allah'ın, kulda kudreti yaratmasına sebeptir.
Kudretin aslını isbat, Cebriyye'yi; kudretin fiil ile beraber olduğunu isbat ise Mûtezile'yİ yıkar. [140]
Mütezile'nin Görüşü :
Bunlara göre; kula kudret, fiilden evvel ve-rilir. İnsan, bîr işe teşebbüs etmeden evvel do, o işi yapacak kudret kendisinde mevcuttur. Kul, bütün işlerini kendisinde mevcut olan bu kudret ile yapar ve yaratır. Kulun, iş ânında, Allah'ın kudretine ihtiyacı yoktur. Allah'ın da, o işte dahli yoktur.
Bunların en kuvvetli delili şudur: Teklif, yani emir ve yasaklar, fiillerden evvel hasıl olur. Meselâ; kâfir, iman etmekle mükelleftir. Namazı terkeden bir kimse de, vakit girdikten sonra namaz kılmakla mükellaftir. Eğer kudret, fiilden evvel olmasa idi, âcize, kudret ve takati olmayan şey teklif edilmiş olurdu. Bu ise, batıldır. Bu hale göre; namaz fiilinden evvel, namaz kılma kudreti olmazsa; «namaz kıl» teklifi doğru olmaz.
Ehl-i Sünnüt'in, bu görüşe cevabı şudur: İstitâat iki mânâda kullanılır:
1. Yukarıda boyan edildiği gibi, fiil ile beraber olan kudret mânâsında. Bu istitâat, fiilden ne önce, ne de sonradır. Fiil île beraberdir ve fiilin müessiridir. İhtiyarî fiiller, bu istitâat ile meyda^ na gelirler.
2. İstitâat; hisler ve azalar gibi sebeplerin, âletlerin ve insan uzuvlarının selâmeti mânâsında da kullanılır. Emir ve nehiylerle Allah'ın teklifi, bu mânâya gelen istitâat üzerinedir. Bu hakte acizlik de gerekmez. Şu âyet-i kerime de, buna işaret etmektedir:
«Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hacc (ve ziyaret) etmesi. Allah'ın İnsanlar üzerinde bir hakkıdır...»[141]
Netice şudur ki, âdet ve sebeplerin salim olması mânâsına gelen ve önceden kulda mevcut olan istitâat, teklifin, yani emir ve nehiylerin verilmesinin sıhhati içindir. Fiil ile beraber olan İstitâat isa, kulun sevaba veya azaba müstehak olmasının sebebidir. [142]
Dalalet Ve Hidayet
Allahü Teâlâ, dilediği kimseyi sapıklıkta; dilediği kimseyi hidayette kılar.»
Allah hidayet ve sapıklığı halkeder, insan da kazanır. Kul, kurtuluşu veya sapıklığı seçer. Allah da onu halkeder.
«Allah kul için, sadece hayırlı olanı yaratmalıydı denemez.» [143]
(Fiîllerin Yapılımasında Gerekli Güç)
İstitâat (kulun gücü), ferdîn fiilî ile başlar ve fiilin bitmesi ile sona erer. Kula verilen bu güç, fiili yapan kudretin kendisidir.»
Ferdin herhangi bir İşi yapması, ancak Allah'ın, o işin yapılmasını temin edecek güçte o ferde vermesiyle mümkün olur.
Fert, iradî vs gayri iradî bütün fiilleri yapmak için, bu kudrete muhtaçtır. Muayyen bir hareketi yaptıran kudret, her şeye kadir olan Allah'ın, o fiilin yapılmasına mahsus olarak ferde verdiği kudrettir.
Mutezile, kulun, fiillerine kadir olduğu inancındadır. Zamanımız felsefacilerinden bir çoğu da aynı kanaattedir. Mûtezile'nin başka bir kolu olan Dialektik - Materyalizm; maddenin ve vücudun, kudretin esası olduğunu ileri sürer. Halbuki madde ve insan, âcizdir. Her, fiilinde, Allah'ın kendisine kudret vermesine muhtaçtır. Allah, ise Kadir-i Mutlak'tır.
«İstitâat (ferdin, bir şeye gücünün yetmesi); sebeplerin, âletlerin ve azaların salim olmasıyla mümkündür.»
«Sebepler», ferdin dışındaki şartlardır.
Meselâ; namaz için vakit; zekât için nisap miktarı mal, bir fiilin yapılması için gereken gücün verilmesinde sebeplerdir.
«Aletlrr ve azaların sağlam olması» İse; ferdin şahsında olan şartlardır. El, ayak veya zihnin normal çalışması gibi.
«Allah, kulun çücüniin yetmeyeceği şeyi teklif etmez.»
Cenâb-ı Hak buyurur:
«Allah, hiç kimseye, gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez.»[138]
«insanın darbelenmesinin men akabinde; döğülende meydana gelen acı ve elem; insanın vurmasının hemen akabinde camın kuruması ve buna benzer şeylerin hepsi, Al~ lahû Teâlâ'nın yarattıktandır. Bu neticeleri meydana, getirmekte, kulun bîr yaratma kudreti yoktur.»
Meseleyi biraz daha derinleştirebilmek için, mezheplerin bu husustaki görüşlerini tetkik edelim.
Ehl-i Sünnet İtikadına göre, kulların fiillerini Allah yaratır. Mutezile Mezhebi'ne göre İse, kul, fiillerini kendisi yaratır.
Fiillerin meydana gelmesinde, kulun da kudreti vardır. Ehl-i Sünnet İnancına göre, fiili meydana getirmede, kulun kudreti müstakil değildir. Mûtezile'ye göre isa, müstakildir. Her iki mezhebe göre de, fiili meydana getiren kulun kudretini Allah yaratmıştır.
Bu meselede, üzerinde çok münakaşa edilmiş olan husus şudur: «Fiili meydana getiren ve Allah'ın yaratmış olduğu kulun kudreti, fiil ile beraber midir? Fiilden sonra mıdır? Yoksa fiilden evvel midir?» [139]
Ehl-İ Sünnct'in Görüşü :
Kudret, kuvvet, güç ve takat mânâlarına gelen «istitâat», bir sıfattır ki; Allah (C.C.) bu sıfatı, inran bir işi yapmayı kasdettiği anda — bu işi yapmak için gereken âbtler ve sebepler de salim ve tam olunca— yaratır. İnsan, «hayır» fiilini yapmayı kasdedince; Allah da hayır kudretini yaratır; «şer» fiilini kasdedince de; Allah şer kudretini yaratır.
İşte bu kudret, fiil İle beraberdir. Allah (C.C.) tarafından, kul için, fiil İle beraber olarak yaratılır. Fiilden evvel olamaz. Zira, fiilden evvel olsa idi; bir şey yapmak istediğinde, kulun Allah'a ihtiyacı olmaması gerekirdi. Bu halde ise, Mûtezllenin dediği gibi, kul, fiilinin halikı olurdu. Bu kudret, fiilden sonra da olamaz. Zira, kudrst olmadan fiilin hasıl olması gerekir. Bu ise, muhaldir. Cebriye Mezhebi, bu görüşü savunur.
Netice olarak; istitâat, kul için bir sıfattır ve bu kudret; kul, irade-i cüz'iyyesini sarfettiğl anda hasıl olur. Bu ise, dört kademede meydana gelir:
1. İrade-i külliye ki; bu iradenin kendisinde, takdir edilmiş şeylerin her birisine taalluk etme salâhiyeti vardır.
2. Bundan sonra, fiilin mevcudiyeti için şart olan bütün sebeplerin selâmeti gerekir.
3. Daha fonra kul; irade-i külliyesini belirli bir fiile sarfeder ki; bu sarf, irade-i cüziyyedir.
4. Bundan sonra da, kulun, irade-i cüz'iyyesini fiile sarfı ânında Allah (C.C), fiil ile beraber, kulda kudret yaratır. Bu son sarf, Allah'ın, kulda kudreti yaratmasına sebeptir.
Kudretin aslını isbat, Cebriyye'yi; kudretin fiil ile beraber olduğunu isbat ise Mûtezile'yİ yıkar. [140]
Mütezile'nin Görüşü :
Bunlara göre; kula kudret, fiilden evvel ve-rilir. İnsan, bîr işe teşebbüs etmeden evvel do, o işi yapacak kudret kendisinde mevcuttur. Kul, bütün işlerini kendisinde mevcut olan bu kudret ile yapar ve yaratır. Kulun, iş ânında, Allah'ın kudretine ihtiyacı yoktur. Allah'ın da, o işte dahli yoktur.
Bunların en kuvvetli delili şudur: Teklif, yani emir ve yasaklar, fiillerden evvel hasıl olur. Meselâ; kâfir, iman etmekle mükelleftir. Namazı terkeden bir kimse de, vakit girdikten sonra namaz kılmakla mükellaftir. Eğer kudret, fiilden evvel olmasa idi, âcize, kudret ve takati olmayan şey teklif edilmiş olurdu. Bu ise, batıldır. Bu hale göre; namaz fiilinden evvel, namaz kılma kudreti olmazsa; «namaz kıl» teklifi doğru olmaz.
Ehl-i Sünnüt'in, bu görüşe cevabı şudur: İstitâat iki mânâda kullanılır:
1. Yukarıda boyan edildiği gibi, fiil ile beraber olan kudret mânâsında. Bu istitâat, fiilden ne önce, ne de sonradır. Fiil île beraberdir ve fiilin müessiridir. İhtiyarî fiiller, bu istitâat ile meyda^ na gelirler.
2. İstitâat; hisler ve azalar gibi sebeplerin, âletlerin ve insan uzuvlarının selâmeti mânâsında da kullanılır. Emir ve nehiylerle Allah'ın teklifi, bu mânâya gelen istitâat üzerinedir. Bu hakte acizlik de gerekmez. Şu âyet-i kerime de, buna işaret etmektedir:
«Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hacc (ve ziyaret) etmesi. Allah'ın İnsanlar üzerinde bir hakkıdır...»[141]
Netice şudur ki, âdet ve sebeplerin salim olması mânâsına gelen ve önceden kulda mevcut olan istitâat, teklifin, yani emir ve nehiylerin verilmesinin sıhhati içindir. Fiil ile beraber olan İstitâat isa, kulun sevaba veya azaba müstehak olmasının sebebidir. [142]
Dalalet Ve Hidayet
Allahü Teâlâ, dilediği kimseyi sapıklıkta; dilediği kimseyi hidayette kılar.»
Allah hidayet ve sapıklığı halkeder, insan da kazanır. Kul, kurtuluşu veya sapıklığı seçer. Allah da onu halkeder.
«Allah kul için, sadece hayırlı olanı yaratmalıydı denemez.» [143]