- Sözü Edilmese Bile Satılık Malın Kapsamına Giren Ve Girmeyen Şeyler

Adsense kodları


Sözü Edilmese Bile Satılık Malın Kapsamına Giren Ve Girmeyen Şeyler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Sun 7 February 2010, 03:27 pm GMT +0200
Bir kimse bir ev satın aldığında bu evin binası, kapıları ve eve bitişik plan diğer şeyler, şart koşulmasalar bile evin kapsamına girerler. Aynı şe­kilde bir kimse içinde dikili ağaçlar bulunan tarımsal bir arazi satın aldı­ğında, ağaçlar da bu arazinin kapsamına girerler. Bu hususta mezheblerin tafsilatlı açıklamaları vardır.

(179) Hanefîler dediler ki: Bu bahis, üç kurala dayanmaktadır:

1- örfe göre satılık mal adının kapsamına giren her şey, söylenmese bi­le satılan malın kapsamına girer. Bir kimse bir ev satın aldığında, Örfe göre ev (dendir) denilebilecek her şey o evin kapsamına girer ki, o şeylerin açıkla­ması yakında gelecektir.

2- Satılık malın kapsamına girecek olan her şey, ona ayrılmayacak bir şekilde bitişik olmalı, gidermek ve kesmek amacıyla o şeyin içine konulmuş olmamalıdır. Sürekli olarak meyvesinden yararlanmak kastıyla toprağa di­kilen hurma, nar, mandalina ve benzeri sabit ağaçlar gibi. Bunlar meyve ver­seler de vermeseler de, satış akdinin kapsamına girmelerinden söz edilse de edilmese de satılık mala dâhil olurlar. Ama kurumuş ağaçlar böyle değildir. Bunlar sürekli değildirler. Çünkü kesme dışında bu ağaçlardan yararla­nılamaz.

Bir veya iki sene sonra olsa bile, belli bir zaman sonra sökülmesi kaste­dildiğinde meyvesiz ağaçlar da böyledirler. Örneğin kereste elde etmek için yetiştirilen ağaçlar gibi. Bunlar (satış akdinde) şart koşulmadıkça satılık mala dâhil olmazlar. Sapı üzerinde terkedilemeyen buğday, darı, arpa ve pirinç gibi diğer bitkiler de bunun gibidirler. Bunlar, saplan üzerinde kalsınlar di­ye dikilmezler. Çünkü, biçilmedikçe bunlardan yararlanılamaz. (Satış akdinde) şart koşulmadıkça bunlar satılan mala dâhil olmazlar.

3- Bu iki kısımdan olmayan, hakkında örfî bir uygulama bulunmayan ve satılan mala sabit biçimde bitişik olmayan şeyler. Bunlar iki kısma ayrılırlar:

a) Satılık malın müştemilâtından ve haklarından olan şeyler. Bunların hükmü şudur: Bunlar, müştemilât ve hukuk kelimelerini söylemekle satılık mala dâhil olurlar. Örneğin: "Bu araziyi müştemilât ve hukukuyla beraber satın aldım demek gibi. Müştemilât ve hukuk kelimeleri söylenmedikçe bun­lar, satılık mala dâhil olmazlar. Müştemilâtla hukuk aynı şeydir. O, satılan mal için varlığı zorunlu olan ve o mal olmasa kendisine ihtiyaç hissedilme­yen şeydir. Örneğin tarla için yol ve su hakkı gibi. Müştemilât ve hukuktan sözedilmedikçe satılık malın kapsamına girmeyen yoldan kasıt, satıcının mül­kiyetinde bulunan özel yoldur. Satılan mala bitişik olan umûmî yola ve so­kağa bitişik olan çıkmaz yola gelince; bunlar, satış akdinde kendilerinden sözedilmese bile satılık mala dâhil olurlar.

b) Satılık malın müştemilât ve hukukundan olmayan şeyler. Ağaca nis-betle meyvesi gibi. Meyve, ağacın müştemilâtından değildir. Bir kimse "şu ağacı satın aldım derse, akidte kendisinden söz edilmedikçe, meyve, bu sa-tışm kapsamına girmez. Veya "ağacı, üzerindeki bütün şeylerle birlikte sa­tın aldım demedikçe meyve, bu satışın kapsamına girmez.

Bu bilindikten sonra, anlatılan diğer misâller buna tatbik edilebilir. Bu cümleden olarak, bir kimse bir ev satın aldığında o evin binası, üstü, kapıla­rı, pencerelerindeki pervaz ve çerçeveleri, banyosu, tuvalet ve ağaçtan yapıl­mış merdiven gibi kendisine bitişik olmayan şeyleri, -çünkü örfe göre merdiven evin kapsamına girer-, i aynı şekilde su borularıyla muslukları ve elektrik borularıyla düğmeleri evin kapsamına girerler. Ama elektrik Iâmbaları, örfe göre eve dâhil olmazlar. Anahtarlar ve örfen eve bağlı olan diğer şeyler de evin kapsamına girerler. Yapının saçakları ise, müştemilât ve hu­kuktan söz edilmedikçe satılan eve dahil olmazlar.

Dış tarafını kazan bir kimse, orada kerpiç, tuğla, taş, mermer ve diğer şeyleri bulursa; o yerde bina yapılmışsa bulunan bu şeyler, binaya bitişik şeyler hükmünde olup satılan mala dâhil olur ve müşterinin mülkiyetine girerler. O yerde bina yapılmamışsa, bulunan bu şeyler satıcıya âit olurlar. Satın alı­nan balığın karnından çıkan mücevher de böyledir. Bu mücevher, sedefinin İçindeyse müşterinin olur. Sedefinin içinde değilse, müşteri onu satıcıya ve­rir. Bu mücevher, satıcının yanında yitik mal hükmünde olur. Bir sene sü­reyle bu malı ilân eder; sonra (sahibi çıkmadığı takdirde) sadaka olarak verir.

Ama bir tavuk satıö alınır da karnında bir altın parçası bulunursa, bu satıcıya âit olur. İçindekini yeme maksadıyla istiridye alındığında bunlardan birinin içinde inci bulunursa, bu inci müşterinin olur. Yine bu cümleden olarak bir kimse bir hamam satın alırsa, bu hamamın duvarlarında sabit olarak bu­lunan kurnalar, su tesisatı ve duvarlara tesbit edilmiş olan bakır kazanlar, yapı ve diğer yerde sabit veya yere bitişik olan şeyler, kendilerinden söz edil­mese bile hamama dâhil olurlar. Bununla İlgili olarak bir kimse bir ağaç sa­tın aldığında, şart koşulmadıkça meyvesi ağaca dâhil olmaz. Önce de belirtildiği gibi bu art, satış akdini fâsid kılmayan satışlardandır. Az önce anlatıldığı gibi yerde devamlı olarak kalmayan ekinler de bu kabildendir. Satıcı bunları kesmek ve bedelini teslim aldığında tarla, ağaç gibi sattığı malı müş­teriye teslim etmekle emrolunur. Bu durumda meyvenin gözle görünür dere­cede olgunlaşmaya başlamasıyla başlamaması arasında bir fark yoktur. Meyvesi olgunlaşıncaya dek üzerinde durması için satıcının ağacı müşteri­den icarla alması caiz olmaz. Ancak müşterinin ağacı ariye (iğreti) olarak vermesi caiz olur. Müşteri iğreti olarak vermeye yanaşmazsa satıcı muhay­yer olur. Dilerse meyveleri hemen keser ve satış akdini yürürlüğe koyar. Di­lerse satışı fesheder. Bütün bunlar, satışta sözkonusu olan hükümlerdir. Rehindeyse ağaç, meyve ve bitki, her ne kadar kendilerinden söz edilmese de rehin bırakılan şeye bağlı olarak arazinin rehin bırakılmasının kapsamı­na girerler. Vakıfta ekin değil de ağaç ve bina, arazinin kapsamına girerler. Arazi ikâlesinde ekinler, akdin kapsamına girmezler. Satılan mala tâbi ola­rak satış akdinin kapsamına giren şeyler için ayrıca bedel ödenmez.

Mâlikîler dediler ki: Bir şey üzerine yapılan satış akdi, onunla ilgili şeyleri ya şartla veya örfün uygulamasıyla kapsamına alır. Bir ağaç veya bir bina satın alındığında ağacın veya binanın üzerinde bulunduğu araziden söz edilmezse dahi, satış akdi onu da kapsamına alır. Meğer ki satıcı onun kap­sama girmemesini şart koşsun, veya Örf bu yolda carî olsun.Rehin, hîbe, va­kıf, vasiyet ve sadaka da bu bakımdan bey´ gibidir. Bir bina rehin edilirse, önce belirtildiği gibi, ona bağlı olarak arsası da rehin kapsamına girer. Bir kişi başkasına bir binayı hîbe veya vasiyet ettiğinde de aynı hüküm sözkonusu olur.

Bir kimsenin aldığı tarımsal bir araziye satıcı tarafından ekilen buğday, yonca veya darı gibi tahıllar yeşermemişse, satışta tarlaya tâbi olurlar. Me­ğer ki satıcı, bunların satış kapsamına girmemelerini şart koşmuş olsun. Ama bu tohumlar yeşermişse, akdin kapsamına girmeleri şart koşulamamış veya örf bu yolda câri değilse satış akdinin kapsamına girmezler.

Ekinin ardılı, yani yonca gibi biçildikten sonra yeniden biten bitkiler de satış akdinin kapsamına girmezler. Ancak aksi şart koşulmadıkça görü­nür haldeki bitkiler, akdin kapsamına girerler.

Bir kimse bir tarla satın alır da içinde gömülü olarak taş, mermer, ker­piç, tuğla veya direkler bulursa, bunlar müşterinin olmazlar. Sonra satıcı bunların kendisine âit olduğu iddiasında bulunursa ve bulunan bu şeylerin durumu da satıcının miras veya diğer yollarla bunları mülk edinebilmiş ol­masına delâlet ediyorsa bunlar satıcının olurlar.

Ama gömü eski olur da, durumu satıcının onu mülk edinebilmiş olma­sına delâlet etmezse, yitik mal statüsüne girer. Müşteri bir yıl süreyle onu ilân eder. Sahibi çıkmadığı takdirde beytü´1-mâle bırakır. Gömünün sahibi­nin bilinmemesi durumunda da gömü, yitik hükmünde olur. Müşteri tarla­da kuyu veya küp bulursa muhayyer olur: Dilerse alışverişi bozar. Dilerse bunlar dolayısıyla tarlada meydana gelen değer eksikliği farkını satıcıdan talep eder.

Bir kimsenin satın aldığı balığın karnında bir inci bulunur ve bunun baş­kasının mülkü olduğunu bilirse; meselâ inci delinmiş veya sanatsal bir süsle­meyle kaplanmış veya benzeri biçimlerde işlenmişse -ki bunlar incinin bir şahıstan düşmüş olduğuna delâlet ederler- balığın bunu yutmuş olması do­layısıyla inci, yitik hükmünde olur. Müşterinin bunu bir sene müddetle ilân etmesi gerekir. Eğer sahibi çıkmazsa onu beytü´I-mâle bırakır. Ama inci de başkasının mülkü olduğuna delâlet eden bir işaret yoksa ve müşteri de onun başkasının mülkiyetinde olmadığına inanır veya zanneder veya bu hususta şüphelenirse, bazı âlimlerin tercih ettiği görüşe göre bu inci müşteriye kalır. Bazıları incinin satıcıya, âit olmasını daha doğru bulmuşlardır. Bazılanysa bu hususta tafsîlâta girerek eğer balık tartıyla satılmışsa, bu incinin müşteri­nin olduğunu söylemişlerdir. Fakat götürü usûlde satılmışsa, inci satıcının olur.

Bir kimse bir ev satın aldığında satış akdi, akid esnasında bilfiil sabit olarak eve bağlı bulunan şeyleri kapsamına alır. Diğer şeyleri kapsamına al­maz. Her ne kadar bu şeyler evde sabit olarak bulunması gereken şeylerden olsalar bile... Eve bitiştirilmiş kapılar, pencere çerçeveleri, taş veya ağaçtan yapılmış sabit merdivenler, satış akdinin kapsamına girerler. Ama çivilen­memiş olan ağaç merdivenler bir kavle göre, eğer onlarsız evin odalarına ulaşılamıyorsa, akdin kapsamına girerler. Bir kavle göre de satış akdinde şart koşulmadıkları takdirde akdin kapsamına girmezler. Aynı şekilde saçaklar, su kanalları ve evin duvarlarında veya arsasında yapı veya çivileme şeklinde sabit olarak bulunan şeyler de satış akdinin kapsamına girerler. Evde sabit olarak bulunmayan taşınır eşyalarsa satış akdinin kapsamına girmezler. Ev­de bitiştirilmeye ve tesbİt, edilmeye hazır vaziyette bulunan ama bitiştirilme­miş ve tesbit edilmemiş olan kapı ve pencere çerçeveleriyse, satış akdinde evin kapsamına girecekleri söylenmediği takdirde akid kapsamına girmezler. Taş­lar, çimento, döşeme taşları ile kireç ve evin imârı için gerekli olan diğer şey­ler, sabit olmadıkları ve akidte de kendilerinden söz edilmediği takdirde satış akdinin kapsamına girmezle´r.

Bir kimse meyveli bir hurmalık satın aldığında tümü veya çoğu çiftleşti-rilmemişse, meyveler akdin kapsamına girmezler. Çiftleştirmekten kasıt, bi­linen erkek tomurcuğu hurma ağacının üzerine koymaktır. Bu durumda meyveler, satıcıya âit olurlar.

Ancak müşteri, akîd yaparken çiftleştirilenlerin tümünün kendisine âit olmasını şart koşmuşsa, o zaman bu meyvelerin tümü müşterinin olur. Fa­kat sâdece bir kısmının kendisine âit olmasını şart koşması, sahih olmaz. Çün­kü satıcı, olgunlaşma hâli görülmeden meyveleri satmayı kasdetmiştİr. Bir kısmını kastederek, meyveleri ayırmak ise, onların bölünmeye ve müşteriyi alt etmeye kabil olduğunu ifâde eder. Ama tümünün kendisine âit olmasını şart koşarsa, o zaman özellikle müşteriyi altetme kastı olmaksızın hurmalı­ğın kapsamına girerler. Ama hurmalık çiftleştirilmemişse veya çiftleştirilen kısmı yarısından daha az ise, satış akdi meyveleri kapsamına alır ve bu mey­veler müşteriye âit olurlar. Satıcının, bunların kendisine âit olmasını şart koş­ması meşhur kavle göre caiz olmaz.

Bir kişi erik, badem, şeftali veya incir ağacı satın alırken meyvelerinin tümü veya çoğunluğu kendi yerlerinden çıkarak göze görünür hale gelmişse, yani bağlı oldukları daldan ayirdedilecek vaziyette açığa çıkmışlarsa, şart ko­şulmadıkları takdirde satış akdinin kapsamına girmezler. Zîrâ bu gibi ağaç­larda meyvelerin göze görünür şekilde açığa çıkmaları, hurma ağaçlarının çiftleştirilmesi hükmünde olur. Meyvelerden açığa çıkanlar yoksa veya açı­ğa çıkanlar yarıdan az ise, şart koşulmaksızın dahi meyveler satış akdinin kapsamına girerler.

Şâfiîler dediler ki: Satışta isimleri anılmasa dahi başka şeylerin ken­dilerine tâbi olduğu asıllar üç tanedir:

1- Arazi. Bu, ev, köy, bahçe gibi muhtelif kelimelerle ifâde edilir.

2- Ağaç.

3- Hayvan.

Arazi, satıldığında her ne kadar kendilerinden söz edilmese de, binalar ve yeşil ağaçlar onun satışının kapsamına girerler. Ama kurumuş ağaçlar, arazinin satış kapsamına girmezler. Bitki ve diğer sebzelere gelince bunların biçildikten sonra tekrar yeşerenleri ister yonca, maydanoz ve yenilen ot gibi meyvesiz olsunlar -bunlar kesilip kökleri kalınca yeniden biterler. Yonca­nın ikinci kez bitenine rebbe, üçüncü kez bitenine helfe denilir-, ister salatalık ve acur gibi meyveli bitkiler olsunlar, -bunların meyvesi toplandıktan sonra tekrar biterler-, kendilerinden söz edilmeseler dahi satış akdinin kap­samına girerler. Çünkü bu bitkiler bir kez devşirildikten sonra kökleri bırakılır ve yeniden biterler. Bunlar, devamlı ve sabit olan şeylere benzerler. Bu nedenle de bunlara, süreklilik kastıyla ekilen bitkiler denilmiştir. Süreklilik­ten kasıt, emsallerine nisbetle uzun süre kalabilen bitkidir. Bu bir yıllık süre de olabilir.

Ardılı olmayan bitkilere gelince bunlar buğday, arpa, turp, havuç ve benzeri şeyler olup bir defa biçilen ekin ve bitkilerdir. Bunlar satış akdi ya­pılırken söylenmedikleri takdirde, satılan araziye dâhil olmazlar. Satış ak­dinde bunlardan söz edilmezse, müşteri akdi yürürlüğe koymak veya feshetmek muhayyerliğine sâhib olur. Tabiî eğer akid esnasında bunu bilmiyorsa ve bun­ların tarlada kalmalarından mutazarrır olacaksa... Çünkü bunlar, tarlada kaldıkları sürece müşteri tarladan yararlanamaz. Ama zarar bertaraf edilir­se; sözgelimi satıcı bunları müşteriye bırakır veya müşteriye "ben bunları çabucak tarladan söküp çıkaracağım" derse, müşterinin muhayyerlik hakkı olmaz. Bitkilerin tarlada kalmalarından dolayı müşteri satıcıdan ücret almayı haketmez.

Sonra kendilerinden söz edilmese dahi satılan mala dâhil olan bitki ve sebzelerden satış esnasında görünürde olanlar, akdin kapsamına girmezler. Yani müşteriye âit olmazlar. Bir kişi yoncalı bir tarla satın aldığında, satın alma esnasında görünürde olan yeşermiş yoncalar, satıcıya âit olur. İkinci kez yeşerecek olan kökler -ki bunlara rebbe denir- müşteriye âit olurlar. Köklü olup kesildikten sonra tekrar biten diğer bütün otlar ve devşirildikten sonra tekrar bitip devşirİlen salatalık ve acur gibi sebzeler bu hükümde yon­ca gibidirler. Satıştan önce bunları mevcûd olanları satıcıya âit olurlar. Satış akdinden sonra bitenler müşterinin olurlar.

Kesildikten sonra kökü bırakılıp ikinci kez biten nebatattan satıcıya mah­sûs olanların kesilmesini satış akdinde şart koşmak vâcibtir. Devşirildikten sonra tekrar bitip devşirilen semereli bitkilere gelince; bunların yemden bi­tenleri, satıcının hakkı olan mevcûd olanlarla karışırsa, taraflar arasında an­laşmazlığa yol açarlar. Bu nedenle satış akdi esnasında kesilmelerinin şart koşulması vâcib olur. Ama yeniden bitecek olanlarla eskiden mevcûd olan­lar birbirine karışmayacak, dolayısıyla taraflar arasında anlaşmazlığa neden olmayacaklarsa, satış akdi esnasında mevcûd olanların kesimini şart koşmak vâcib olmaz. Şartı koşan ister satıcı, ister müşteri olsun, önce akid icâbını yapan taraftır. Eğer müşteri "hak ettiğin yonca veya salatalıkları kesmen koşuluyla bu tarlanı şu fiyata bana sat" der ve satıcı da onun bu icâbına muvafakat ederse, şartı koşan, müşteri olur. Eğer icâbı önce yapan satıcıy-sa, müşteriye: "Üzerinde hakkettiğim yonca veya salatalıkları kesmem kosuluyla bu tarlamı şu fiyata sana sattım" der, müşteri de onun icâbına muvafakat ederse, şartı koşan satıcı olur. Satıcının hakkettiği ekin ve bitki­lerin kesim zamanı gelmiş olsa da olmasa da, o bitkiler fârisî kamışı veya şeker kamışı da olsalar, farketmeyip hüküm aynıdır. Satış akdinin sahih ol­ması için anılan şartın ileri sürülmesi zorunludur. Ama kesmeyi satıcıya tek­lif etmek şart değildir, bu hususta ihtilâf edilmiştir. Bazıları demişlerdir ki; satıcının kendisinden yararlanması bazı yönlerden de olsa, bitki meydana çık­mış ise, -bu fârisî kamışı da olabilir, başka bir bitki de olabilir- satıcı onu kesmekle mükellef olur. Başka bir kavle göre ise satıcı, her halükârda onu yapmakla mükelleftir.

Tohum, nebatına tâbidir. Yonca, maydanoz, kereviz, salatalık gibi, bi­çildikten sonra tekrar biten bitkilerin tohumlan, her ne kadar satış akdi es­nasında kendilerinden şöz edilmese de tarlanın satışına tâbi olurlar. Ama buğday, turp ve havuç gibi, devşirildikten sonra tekrar bitmeyen ekinlerin tohumlan, tarlanın satış akdine tabi olmazlar. Müşterinin satın aldığı tarla­da bu gibi bitkiler varsa ve bu nedenle tarla zarar görüyorsa, müşteri mu­hayyer olur. Yalnız bunların tarlada kalmalarını kabul ederse, bunlar için satıcıdan ücret almayı haketmez. Bir kişi bir tarla satar, müşteri o tarlada taş olsun, maden olsun gömülü bir şeyler bulursa, bunlar tarlanın satış ak­dine dahil olmazlar. Eve gelince arsa, bİnâ ve ağaç, evin satış akdine dâhil olurlar. Han, avlu, ağıl ve acenta gibi şeyler de ev gibidirler. Bunların satış akidleri bina, arsa ve ağaç gibi bunlarda mevcûd olan şeyleri kapsamına alır. Bir kimse çatının üzerindeki üst kısmı sattığında çatının da binaya nisbetle arsa gibi olması açısından satış akdinin kapsamına girip girmeyeceği husu­sunda ihtilâf vardır. Bazıları girmeyeceğini, ama müşterinin ondan yarar­lanma hakkına sahip olacağını, yıkıldığı takdirde satıcının onu tekrar eski hâline getirmekle yükümlü olmadığını söylemişlerdir. Diğer bazı kimseler-se, çatının da bu satış akdinin kapsamına gireceğini söylemişlerdir.

Aynı şekilde evle birleştirilmiş olan kapılar, pencere çerçeveleri ve sabit havuzlar da evin satışına dâhil olurlar. Ama bunlar eve bitiştirilmemişlerse, akdin kapsamına girmezler. Sabit merdivenlerle raflar da evin satış akdinin kapsamına girerler. Bostan veya köye gelince bunların satışlarına arazi, ağaç ve binaları da dâhil olurlar. Ama bunların etraflarındaki tarlalar ve mezra­lar, satış akdinin kapsamına girmezler.

2- Hayvanlara gelince, bunların nallan ve gemleri satış akdinin kapsa­mına girerler. Ancak devenin burnuna takılan gümüş halkada olduğu gibi bunlar da gümüşten yapılmış iseler, satış akdinin kapsamına girmezler.

3- Ağaca gelince, bu eğer yaş ise yaş dallan da, kuru olsa bile yaprakla­rı ve kökleri -şayet kesilmeleri şart koşulmamışsa- satış akdinin kapsamı­na girmezler. Nitekim kuru dallar da satış akdinin kapsamına girmezler. Dikili olduğu yer, ağacın satış akdinin kapsamına girmez. Ancak müşteri, ağacın orada bulunduğu sürece o yerden yararlanma hakkına sahiptir. Ağaç kesildiği zaman, oradan yararlanma hakkı da sona erer. Anılan üç aslın satılma­sı durumunda, sözü edilen teferruatlar, bunların satışlarına tâbi oldukları gibi; hîbe, vakıf, vasiyet, hul´ ve benzeri mülkiyeti naklettirici diğer akidler-de de sözü edilen teferruatlar, anılan üç asla tâbi olurlar. Rehin ve âriye gibi mülkiyeti naklettirici olmayan akidlerdeyse sözü edilen teferruatlar, anılan üç asla tâbi olmazlar. Ancak akidde belirtilen şeyler akdin kapsamına girer­ler. Bir arazi rehine bırakıldığında ondaki ağaçlar ve devşirildikten sonra tekrar biten ekinler rehin kapsamına girmezler. Bostanın rehine bırakılması duru­munda ise onun arazi ve ağaçları akdin kapsamına girer. Ama binaları ak­din kapsamına girmezler.

Hanbelîler dediler ki: Kendilerinden teferruat olarak ayrılıp satış­ta söz edilmese bile kendilerine tâbi olunan asıllar şunlardır: Arazi, ev, bah­çe, şırahâne, değirmen vs... Evin satışına arsası, binası, tavam, merdiveni, şayet varsa finası satışa dâhil olur. Finadan kasıt, evin önündeki genişliktir. Ağaç ve asma da evin satışına dâhil olurlar. Merdivenler ve çivilenmiş raf­lar, yerlerine konulmuş faal vaziyetteki kapılar da satış akdinin kapsamına girerler. Yine kaya ve yıkılan duvarın temeline konulmuş taşlar ve arsaya bitişik vaziyetteki kiremitler de satış akdinin kapsamına girerler. Anılan şeyler, satış akdiyle evin kapsamına girdikleri gibi; rehin, hîbe, vakıf, vasiyet ve ik­rar iîe de evin kapsamına girerler.

Sonra arsaya bitişik olan şeyler, ona zarar veriyorlarsa; meselâ arsada­ki kayaların ağaç köklerine zarar vermeleri gibi zarar verici şeyler olurlarsa, bunlar arsa için bir ayıp olurlar. Bu nedenle müşteri muhayyerlik hakkına sahip olur. Dilerse, satın aldığı şeyi geri verir. Dilerse buna karşı satıcıdan bedel talebinde bulunur. Tabiî eğer bu ayıbın mevcudiyetini daha önce bil­miyorsa... Ama biliyorsa muhayyerlik hakkına sahip olamaz. Taşınması kas-dıyla evde bırakılmış olan taşlar, satıcıya aittirler. Satıcının bunları taşıması, konulmuş oldukları yeri düzeltmesi, şayet çukur meydana gelmişse onu ka­patması gerekir. Çünkü o, sattığı şeyi, müşteriye tam olarak teslim etmekle yükümlüdür. Taşların sökülmesi araziye zarar veriyorsa, bu arazi için bir ayıp olur. Dolayısıyla müşteri muhayyer olur.

Hazîne gibi arazide gömülü olarak bulunan şeyler satış akdinin kapsa­mına girmezler. Çünkü bunlar arazinin cüzleri değildirler. Yatak, sergi, çi­vilenmemiş tahtalar, duvara tesbit edilmemiş ahşap nesneler ve diğer taşınır şeyler de satış akdinin kapsamına girmezler. Veya satıcının evde bir eşyası varsa, normal âdete göre o eşyayı taşıması icâb eder. Hemen geceleyin ha­mal toplayıp o eşyayı taşıması için zorlanamaz. Örfen taşıma işi uzarsa -bazıları üç günden fazla olduğu takdirde taşımanın uzamış olabileceğini söylemişlerdir- bu, satılan eşya için bir ayıp olur. Müşteri bunu satın alma­dan önce bilmiyorsa muhayyerlik hakkına sahip olur. Taşıma süresi zarfın­da müşteri, evin veya arsanın meşgul edilmiş olması nedeniyle satıcıdan bir ücret talebinde bulunamaz. Fakat satıcı o eşyaları taşımaya yanaşmazsa, müşteri onu zorlama hakkına sahiptir.

Arâzİ veya bostanın satışına bina ve ağaçlar da %müşteri, arazi veya bostanı hukukuyla satın aldım demese bile% dâhil olurlar. Çünkü bunlar her bakımdan araziye tabidirler. Devamlı olarak kalmaları kasdıyla araziye dikilirler. Kesilmiş ve sökülmüş ağaçlar, arazinin satış akdinin kapsamına girmezler. Bir kimse "bu evi ve binasının üçte birini sana sattım", ya da "bu araziyi ve içinde dikili bulunan şeylerin üçte birini sana sattım" derse, sâde­ce belirttiği kısımlar satış akdinin kapsamına girerler. Satılan arazinin suyu da araziye bağlı olarak satış akdinin kapsamına girer. Yani müşteri, o sudan yararlanma hakkına sahip olur.

Köyün satışına tarla ve mezralar dâhil olmaz. Ancak satış akdi esnasın­da bunlardan söz edilirse veya bunların da satış akdinin kapsamına girdikle­rine ilişkin bir karîne bulunursa, meselâ müşteri, tarlaların da akdin kapsamına girmesi üzerine satıcıyla pazarlık etmişse veya bunların hududundan bahset -mişse veya satıcıya ödediği bedel, hem köy, hem de mezralarına Ödenecek miktardaki bir bedelse, o zaman bunlar da satış akdinin kapsamına girerler. Ama kendilerinden söz edilmese dahi evler, kaleler ve çevredeki surlar, kö­yün satış akdinin kapsamına girerler.

Bir kimse bir ağaç satın aldığında, müşteri onu dikili bulunduğu yerle birlikte satma hakkına sahip olur. Müşteri, ağacın yerinden yararlanma hak­kına sahiptir. Ağacı sulamak veya aşılamak maksadıyla o yere girme hakkı­na da sahiptir. Ağaç söküldüğü veya telef olduğu takdirde, müşteri o yere başka bir ağaç dikemez.

Satın alınan tarlada, biçildikten sonra tekrar, biten yonca, nane, pırasa ve baklagiller gibi bazı bitkiler bulunursa; yine devşirildikten sonra tekrar biten salatalık ve patlıcan gibi sebzelerle, devşirildikten sonra tekrar yeşeren menekşe, nergis, gül, yasemin, sorgun ağacı gibi bitkiler bulunursa, bunla­rın kökleri müşteriye âit olur. Satış akdi esnasında bunların mevcûd olanları satıcıya âit olur. Meğer ki müşteri, bunların da kendisine âit olmalarını şart koşmuş olsun. Satıcıya ait olanları satıştan hemen sonra satıcının kesip dev­şirmesi gerekir.

Buğday, arpa, mercimek, havuç, turp, soğan, sarımsak, darı, mısır ve şeker kamışı gibi devşirildikten sonra tekrar bitmeyen bitkilere gelince, bun­ların içinde sâdece şeker kamışı kesildikten sonra her ne kadar kökü yerde kalıyorsa da ancak tıpkı tohum ekmek kadar yeni bir çalışmayı ifâ ettikten sonra yeniden bitebilir. Fârisî kamışı da şeker kamışı gibidir. İşte bütün bu saydığımız bitkiler, satış akdinin kapsamına girmezler. Aksine bunlar, satı­cının hakkıdırlar. ve hasat zamanına kadar da tarlada kalırlar. Ya da müş­teri bunu şart koşmamışsa, ücretini satıcıdan almamak kaydıyla sökülürler. Bu bilinse de.bilinmese de böyledir. Çünkü bunlar, ancak şart koşulduktan takdirde tarlanın satış akdinin kapsamına girerler.