- Sözü edilenler üzerinde cenaze namazı kılmak

Adsense kodları


Sözü edilenler üzerinde cenaze namazı kılmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 1 March 2011, 03:41 pm GMT +0200
Sözü edilenler üzerinde cenaze namazı kılmak


›-60- Aşağıda sözü edilenler üzerinde cenaze namazı kılmak meşrudur:
 

›-1- Çocuk: İsterse düşük olsun (düşük tamamlanmadan önce annesinin karnından düşen cenine denilir). Bu hususta iki hadis-i şerif vardır:

 

"...Çocuk (bir rivayette düşük) üzerine namaz kılınır, anne-babasına mağfiret ve rahmet ile dua edilir." Hadisi Ebu Davud, Nesai ve başkaları sahih bir sened ile rivayet etmiş olup, hadis tamamıyla 50. meselede geçmiş bulunmaktadır.

 

›-2- Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir:"Rasûlullah (s.a)'a ensar çocuklarından bir çocuk getirildi. Onun üzerine namaz kıldı. Aişe dedi ki: Ben de: Ne mutlu buna cennet kuşlarından bir kuş. Hiçbir kötülük işlemedi, kötülük işleyecek yaşa da gelmedi. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Daha başka şey söyleseydin olmazmıydı? ey Aişe. Yüce Allah cenneti yarattı ve oraya girecekleri yarattı. Onlar daha babalarının sulblerinde iken onları (cennet için) yarattı. Cehennemi de yarattı ve oraya girecekleri de yarattı. Onlar henüz babalarının sulblerinde iken onları (cehennem için) yarattı."[3]

 

 

 

Lafız Nesai'ye ait olup, isnadı sahihtir. Bütün ravileri sika olup, Müslim'in ravileridirler. Sadece Nesai'nin hocası Amr b. Mansur hariç o da sika ve sağlam bir ravidir.Nevevi -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedir:

 

"Müslüman alimlerinden kendisine itibar edilenlerin hepsi müslüman çocuklarından ölen kimselerin cennet ehlinden olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Bu hadis ile ilgili verilecek cevap şudur: Peygamber (s.a) delilsiz bir şekilde kat'î bir kanaat belirtmekte acele etmemesini istemiş olabilir. Yahutta bunu müslümanların çocuklarının cennette olduğunu öğrenmesinden önce söylemiş olmalıdır."

 

es-Sindi, Nesai üzerine yazdığı haşiyesinde bir başka cevap vermektedir ki özetle şöyledir: Peygamber (s.a)'ın Aişe (r.anha)'a kesin bir kanaati muayyen bir çocuk hakkında belirtmesini reddetmiştir. Çünkü özel bir kimse hakkında kesin kanaat belirtmek sahih değildir. Zira anne-babasının iman sahibi olduklarını muhakkak olarak söyleyebilmek sözkonusu değildir. Bu bir gaybdır. Yüce Allah'ın hükme dayanak aldığı da budur.

 

Zahir olan şu ki ceninin -eğer ona ruh üflenmiş ise- cenaze namazı kılınabilir. Bu ise annesinin karnında dört ayı tamamladıktan sonra ölümü halinde sözkonusu olur. Bundan önce düşecek olursa, namazı kılınmaz. Çünkü o açıkça görüleceği gibi ölü değildir.Bunun asıl dayanağı ise Abdullah b. Mesud (r.a)'ın merfu olarak rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: "Sizden herhangi birinizin hilkati annesinin karnında kırk gün kalır. Sonra bu kadar bir süre alaka olur. Sonra bu kadar bir süre bir çiğnemlik et olur. Sonra ona bir melek gönderilir... Ona ruh üfler."

 

Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.Bazıları canlı olarak düşmesini şart koşmuşlardır. Buna sebeb ise şu hadis-i şeriftir:"Düşük eğer canlılık alametleri gösterirse namazı kılınır ve ona mirastan pay verilir."Fakat bu ilim adamlarının da açıkladığı üzere delil olarak gösterilemeyecek şekilde zayıf bir hadistir.[4]

 

(Namazları kılınması meşru olanlardan ikincisi) şehiddir. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Bunların bazılarını zikretmekle yetiniyoruz:

 

a- Şeddad b. el-Hâd'dan gelen rivayet:Bedevilerden bir adam Peygamber (s.a)'a gelip ona iman etti ve ona tabi oldu. Sonra: Seninle beraber hicret edeyim dedi... Bir süre böylece kaldılar. Daha sonra düşman ile bir savaşa gittiler. Adam bir ok isabet etmiş olduğu halde taşınarak Peygamber (s.a)'a getirildi... Daha sonra Peygamber (s.a) onu kendi cübbesi ile kefenledi, sonra onu önüne koyup, üzerine namaz kıldı..."

 

Hadisi Nesai ve başkaları sahih bir senedle rivayet etmiştir. Hadis tamamıyla 39. meselede geçmiş bulunmaktadır.

 

b- Abdullah b. ez-Zübeyr'den gelen rivayet:"Rasûlullah (s.a) Uhud günü emir vererek Hamza'nın üzeri bir burde ile örtüldü. Sonra üzerine namaz kıldı, dokuz tekbir getirdi. Daha sonra diğer şehidler getirildi. Sıraya diziliyorlar, o da onlara ve onlarla birlikte Hamza'nın üzerine namaz kılıyordu."[5]

 

c- Enes b. Malik (r.a)'dan rivayete göre:"Peygamber (s.a) Hamza'nın yanından geçti. Onun azalarının kesilmiş olduğunu gördü. Şehidler arasından ondan başkasının namazını kılmadı. Uhud'da şehid düşenleri kastetmektedir."[6]

 

Ondan başkası üzerine bağımsız olarak namaz kılmayı kastetmiş olmak ihtimali vardır. Onun ile birlikte başkası üzerine namaz kılmasını gerektirmemektedir. Bundan önceki hadiste görüldüğü gibi. Bu iki hadise karşı daha önce kaydedilen Cabir'in rivayet ettiği Peygamber (s.a) Uhud şehidleri üzerine namaz kılmadı şeklindeki hadis ile karşı çıkılamaz. Çünkü bir şeyi isbat eden onu nefyedene takdim edilir. Etraflı bilgi için Neylu'l-Evtar'a bakınız.

 

d- Ukbe b. Amir el-Cüheni'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a) bir gün dışarı çıktı ve Uhud'da şehid düşenler üzerine [sekiz sene sonra] cenaze namazı kıldı. [Sanki hem hayattakilere, hem ölmüşlere veda ediyor gibiydi.] Sonra minbere çıktı. [Yüce Allah'a hamd-u senada bulundu] ve buyurdu ki: Ben sizden önce gideceğim (sizin için ecre vesileyim) ve ben sizin üzerinize bir şahidim. [Sizinle buluşma yerimiz havzın etrafıdır.] Allah'a yemin ederim şu anda ben havzıma bakmaktayım. [Onun eni Eyle'den Cuhfe'ye kadar olan mesafe gibidir.] Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarları ya da yeryüzünün anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim ben sizin için benden sonra şirk koşacağınızdan korkmuyorum fakat sizin için [dünyadan] onda birbirinizle yarışacağınızdan [birbirinizle çarpışıp, sizden öncekilerin helak olduğu gibi helak olacağınızdan] korkuyorum. [(Ukbe) dedi ki: Bu benim Rasûlullah (s.a)'ı gördüğüm son defa oldu.]"[7]

 

                                               

 

Bir kimse şöyle diyebilir: Bu hadis-i şeriflerle şehidler üzerine cenaze namazı kılmanın meşruiyeti sabit olmaktadır. Cenaze namazının asıl hükmü ise vacib olmasıdır. Niye (bu hususta da) vacib olduğu söylenmiyor.

 

Derim ki: Buna sebeb 58. meselede sözkonusu edilen husustur. Burada da buna şunu ekliyoruz: Bedir gazvesinde ve diğerlerinde ashab-ı kiram'dan pekçok kimse şehid düşmüştür. Peygamber (s.a)'ın bu şehidlerin cenaze namazını kıldığı nakledilmemiştir. Eğer bu işi yapmış olsaydı, ondan bunu naklederlerdi. Bu durum şehidler üzerine cenaze namazı kılmanın vacib olmadığına delildir. Bundan dolayı İbnu'l-Kayyim, Tehzibu's-Sünen adlı eserinde (IV, 295)'de şunları söylemektedir:

 

"Bu meselede doğru olan kişinin üzerlerine namaz kılmak ile kılmayı terketmek arasında muhayyer bırakıldığıdır. Çünkü her iki hususa dair rivayetler gelmiş bulunmaktadır. Bu görüş aynı zamanda İmam Ahmed'den gelen rivayetlerden birisidir. Onun usülüne ve mezhebine daha layık olan da budur."

 

Derim ki: Şehidlerin cenaze namazını kılmak mümkün olduğu takdirde hiç şüphesiz terketmekten daha faziletlidir. Çünkü cenaze namazı hem bir dua, hem bir ibadettir.

 

›-3- Allah'ın hadlerinden birisi kendisine uygulandığı için ölen kimse(nin de cenaze namazını kılmak meşrudur.) Çünkü İmran b. Husayn'ın rivayet ettiği hadis bunu ifade etmektedir:"Cuheyne'den bir kadın Allah'ın Peygamberine (Allah'ın salât ve selamı ona olsun) zinadan hamile olduğu halde geldi ve: Ey Allah'ın Peygamberi ben haddi gerektiren bir iş yaptım onu bana uygula dedi. Allah'ın Peygamberi (Allah'ın salât ve selamı ona olsun) o kadının velisini çağırdı ve:

 

Buna güzel davran, doğumunu yaptığı vakit onu yanıma getir dedi. Adam denileni yaptı. Allah'ın Peygamberi kadın hakkında emir verince elbiseleri üzerine iyice bağlandı. Sonra emir verince recm edildi. Daha sonra cenaze namazını kıldı. Ömer ona: Ey Allah'ın Peygamberi bu kadın zina etmişken onun namazını mı kılacaksın? Peygamber şöyle buyurdu: Andolsun öyle bir tevbe etti ki eğer Medine ahalisinden yetmiş kişiye paylaştırılacak olsa hepsine yeterdi. Sen yüce Allah için kendi canını cömertçe feda etmesinden daha faziletli bir tevbe biliyor musun?"[8]

 

       

 

›-4- (Cenaze namazlarının kılınması meşru olanlar arasında) masiyetleri ve haram olan hususları işleyen facir kimse. Farziyetlerini kabul etmekle birlikte namaz kılmayan, zekat vermeyen, zina eden, içki eden ve buna benzer fasıkların namazları kılınır. Şu kadar var ki ilim ehli ve dine bağlı kimselerin benzerlerine bir ceza ve bir te'dib olmak üzere cenaze namazlarını kılmamaları gerekir. Nitekim Peygamber (s.a) da böyle yapmıştır. Bu hususta bazı hadis-i şerifler vardır:

 

a- Ebu Katade'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) bir cenazeye (namazını kılmak üzere) çağrıldığı vakit onun durumunu sorardı. Eğer ondan hayır ile sözedilirse kalkar namazını kılardı, şâyet ondan başka türlü sözedilirse cenaze sahiblerine: "Siz ona yapacağınızı yapınız." der, namazını kılmazdı."[9]

 

       

 

b- Cabir b. Semura'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir adam hastalandı, onun için feryad edildi. Komşusu Rasûlullah (s.a)'a gelerek dedi ki: O öldü, Peygamber nerden biliyorsun diye sordu. Adam: Ben onu gördüm dedi. Rasûlullah (s.a): Hayır o ölmedi diye buyurdu. Adam geri döndü, yine onun için feryad edildi. Hanımı Rasûlullah (s.a)'a git, ona haber ver dedi. Adam: Allah'ım ona lanet et dedi. (Cabir) dedi ki: Sonra adam gitti. Okun sivri tarafıyla intihar etmiş olduğunu gördü. Peygamber (s.a)'a giderek onun ölmüş olduğu haberini verdi. Peygamber: Nerden biliyorsun diye sordu. Adam: Ben onu yanındaki okun ucu ile kendisini keserken gördüm. Peygamber sen onu gördün mü diye sordu. Adam evet dedi. Peygamber: O halde ben onun namazını kılmam diye buyurdu."[10]

 

         

 

"Bu hasen bir hadistir. İlim ehli bu hususta ihtilaf etmişlerdir. Kimileri: Kıbleye doğru namaz kılan herkesin ve kendisini öldürenin de namazı kılınır demiştir. Bu Süfyan es-Sevri ve İshak'ın görüşüdür. Ahmed ise: İmam (müslümanların halifesi) kendisini öldürenin cenaze namazını kılmaz, fakat imamdan başka birisi kıldırır demiştir."

 

o           Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye, el-İhtiyarat (s. 52)'de şöyle demektedir: "Onlardan herhangi birisinin (katil, ganimet hırsızı, borcunu ödeyecek karşılığı bulunmayan borçlu) cenaze namazını benzer kimseleri, benzer davranışlardan alıkoymak üzere namazını kıldırmak istemeyen kimsenin bu davranışı güzeldir. Şâyet zahiren cenaze namazını kılmamakla birlikte, batınan ona dua edip böylece her iki maslahatı birarada yapmaya kalkışırsa bu onlardan birisini kaçırmaktan daha uygundur."

 

c- Zeyd b. Halid'in Peygamber (s.a)'ın ganimetten çalan kimsenin cenaze namazını kılmak istememesi ile ilgili hadisi ve ashabına söylediği şu sözleri:"Arkadaşınızın cenaze namazını kılınız... Çünkü sizin arkadaşınız Allah yolunda (alınan) ganimetten hırsızlık yaptı."[11]

 

 

›-5- Geriye borcunu ödeyecek kadar mal bırakmayan borçlunun da cenaze namazı kılınır. Rasûlullah (s.a) önceleri böylesinin cenaze namazını kılmamıştır. Bu hususta birtakım hadis-i şerifler vardır:

 

a- Seleme b. el-Ekva'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a)'ın yanında oturuyorduk. Bir cenaze getirildi ve onun namazını kıldır dediler. Peygamber: Borcu var mı diye sordu. Hayır dediler. Peki geriye bir şey bıraktı mı diye sordu. Yine hayır dediler. Peygamber onun namazını kıldırdı.

 

Daha sonra bir başka cenaze getirildi. Ey Allah'ın Rasûlü bunun namazını kıldır dediler. Peygamber: Borcu var mı diye sordu. Evet denilince, peki geriye bir şey bıraktı mı diye sordu. Onlar üç dinar bıraktı dediler. [(Seleme) dedi ki: Parmaklarıyla üç defa dağlanma diye gösterdi] ve namazını kıldırdı.

 

Daha sonra üçüncü bir cenaze getirildi. Namazını kıldır dediler. Geriye bir şey bıraktı mı diye sordu. Hayır dediler. Peki borcu var mı diye sordu. Üç dinar borcu var dediler. Peygamber: Arkadaşınızın namazını siz kılınız diye buyurdu. [Ensardan kendisine] Ebu Katade [denilen adam] kalkıp dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü sen namazını kıldır, borcunu ben üstleniyorum dedi. Peygamber de namazını kıldırdı." [12]

   

 

b- Ebu Katade (r.a)'dan Seleme b. el-Ekva'ın hadisinde zikredilen üçüncü olaya -ondan önceki şahıs ile ilgili olarak da rivayet edilmiştir- yakın bir rivayet gelmiştir. Sözkonusu bu rivayette şunlar yeralmaktadır:

 

"Ben onun borcunu ödeyecek olursam, onun cenaze namazını kılar mısın? (Peygamber): Eğer onun borcunu (borcun sana havalesi şeklinde ya da benzeri bir yolla değil de) kendinden ödeyecek olursan namazını kılarım. Ebu Katade gidip onun borcunu ödedi. Peygamber: Üzerindeki borcu ödedin mi diye sordu. Evet dedi. Rasûlullah (s.a)'ı çağırdı ve onun namazını kıl(dır)dı."[13]

 

       

 

c- Cabir (r.a)'dan da buna benzer bir olay nakledilmiş olup, ifadenin sonlarında şunu zikretmektedir: "Allah Rasûlüne fetihleri nasib edince şöyle buyurdu: Ben her mü'mine kendi öz canından daha yakınım. Her kim geriye borç bırakırsa onu ödemek benim üzerimedir. Kim de bir mal bırakırsa mirasçılarına aittir."

 

   Ebu Davud (II, 85), Nesai (I, 278), Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih bir senedle rivayet etmişlerdir. Cabir'den bir başka fazlalık ile başka bir rivayet yolu daha vardır ki daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

d- Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayete göre: "Rasûlullah (s.a)'a (önceleri) borçlu olan bir ölü getirilince bu borcunu ödeyecek bir şeyler bıraktı mı diye sorardı. Şâyet borcunu ödeyecek bir mal bırakmışsa namazını kıldırırdı, değilse namazını kıldırmaz ve: Arkadaşınızın namazını siz kılın derdi. Yüce Allah ona fetihleri nasib edince şöyle buyurdu: Ben mü'minlere kendi öz canlarından daha yakınım. [Dünyada da, ahirette de dilerseniz: "Peygamber mü'minlere kendi öz canlarından daha yakındır."  (el-Ahzab, 33/6) buyruğunu okuyunuz.] Buna göre kim üzerinde borç olduğu halde vefat eder [ve borcunu ödeyecek bir şey bırakmazsa] onu ödemeyi ben üzerime alıyorum. Kim de geriye bir mal bırakırsa o da mirasçılarına aittir."

 

       Hadisi Buhari (IV, 376, IX, 425), Müslim (V, 62), Nesai (I, 379), İbn Mace (II, 77), Tayalisi (2338), Ahmed (II, 290, 399, 453)'de rivayet etmişlerdir. Anlatım Müslim'e aittir. İki fazlalık Buhari'ye ve bunların ilki de sadece Ahmed'e aittir. Hadisin sadece Peygamber (s.a)'ın sözlerinden olan bölümünü: Tirmizi (III, 178) -sahih olduğunu belirterek-, Darimi (II, 263), Tayalisi (2524), Ahmed (II, 287, 318, 334-335, 356, 399, 450, 464, 527) buna yakın ifadelerle nakletmişlerdir. Ayrıca bu Müslim'in de bir rivayetidir. Buhari de aynı şekilde yakın lafızlarla (VIII, 420, XII, 7, 22, 40), Ebu Hureyre'den pekçok rivayet yolundan yakın lafızlarla zikretmiştir.

 

Tayalisi'nin Müsned'inin ravisi olan Ebu Bişr Yunus b. Habib hadisin akabinde şunları söylemektedir "Ben Ebu'l-Velid'i -Tayalisi'yi kastediyor- şunları söylerken dinledim: Bununladaha önce borçlu olana dair (namaz kılmadığını belirten) diğer hadisleri neshetmiş

olmaktadır."

 

›-6- Cenaze namazı kılınmadan defnedilen yahutta bir kısmı kılmakla birlikte, bir

kısmının namaz kılmadığı kimsenin kabri üzerinde cenaze namazı kılınabilir. Şu kadar var ki ikinci halde imam olacak kimsenin daha önce namazını kılmamış kimselerden olması gerekir. Bu hususta bazı hadis-i şerifler vardır:

 

a- Abdullah b.Abbas (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Bir adam vefat etti -Rasûlullah (s.a) hasta iken onu ziyarete giderdi- geceleyin onu defnettiler. Sabah olunca ona haber verdiler. Peygamber: Bana haber vermenizi ne engelledi diye sordu. Onlar gece idi ve karanlık vardı. Seni sıkıntıya sokmak hoşumuza gitmedi dediler. Peygamber (s.a) onun kabrine gitti, üzerine namaz kıldı.

 

[(Abdullah b. Abbas) dedi ki: Bize imam oldu, bizi de arkasında saf halinde dizdi], [ve ben de aralarında idim], [ve dört tekbir getirdi]."[14]

 

   

 

b- Ebu Hureyre (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Mescidi süpüren (bir rivayette: oradan bez parçalarını, sopaları toplayan) siyah bir kadın öldü. Peygamber (s.a) onu görmeyince birkaç gün sonra onu sordu. Ona: O kadın öldü denilince, niye bana haber vermediniz diye sordu. (Onlar: Geceleyin öldü ve defnedildi, seni uyandırmak istemedik dediler.)

        (Ebu Hureyre dedi ki: Sanki onlar kadının halini küçümsemiş gibi oldular. Peygamber şöyle buyurdu: Bana kabrini gösteriniz dedi, ona kabrini gösterdiler), (kabrine gitti ve üzerine namaz kıldı). Sonra [(hadisin ravilerinden birisi olan) Sabit dedi ki: İşte o vakit ya da bir başka hadiste] şöyle buyurdu: Bu kabirler sahibleri üzerine karanlıkla doludur ve şüphesiz aziz ve celil olan Allah benim onlara namaz kılmam sebebiyle o kabirleri onlar için nurlandırmaktadır."[15]

 

   

 

Kaydettiğimiz bu anlatımı tercih etmemizin sebebi onu nakleden ravinin ölenin bir kadın olduğunda tereddüt etmemesidir. Halbuki diğerlerinin kaydettiği rivayette ölen kadın mı erkek mi olduğu hususunda ravi tereddüt etmiştir. Buradaki şüphe Sabit'ten yahutta Ebu Rafi'dendir. Hafız İbn Hacer'in açıkça ifade ettiği gibi. Bize göre ölenin kadın olduğu kanaati bir kaç sebebten tercihe değer görülmüştür: Herşeyden önce yakîn (kesin kanaat) şüpheden önceliklidir.

 

İkinci olarak Buhari'ye ait bir rivayette şu lafızlar kullanılmaktadır: "Mescidi süpüren bir kadın ya da bir erkek -kanaatimce o bir kadındı-" denilmektedir. İşte bu ifadeler ravinin kadın olduğu kanaatini tercih ettiğini göstermektedir.

 

Üçüncü olarak bu hadis bir başka yoldan Ebu Hureyre'den rivayet edilmiş ve ravi bu rivayette şüphe etmemiştir. Rivayetin lafzı da şöyledir: "Kadın bezleri ve çubukları mescidden toplayan siyah bir kadını görmez olunca filan kadın nerede diye sordu. Onlar öldü dediler." Sonra da hadisin kalan bölümünü zikretmektedir. Hadisi Beyhaki (II, 440, IV, 32) el-Ala b. Abdu'r-Rahman'dan, o babasından, o da Ebu Hureyre'den diye böylece zikretmiştir. Yine İbn Huzeyme, Sahih'inde -Fethu'l-Bari'de belirtildiği üzere- de hadisi böylece zikretmiştir.

 

Birinci: fazlalık Beyhaki ile İbn Huzeyme'ye aittir. Onun ilk bölümü Ahmed tarafından zikretilmiştir. İkinci fazlalık Müslim'e ve bir rivayette Beyhaki'ye aittir.Buhari'de o manadaki lafızla kaydetmiştir. Ebu Davud ile iki müsned (Tayalisi ve Ahmed

 

b. Hambel'in müsnedleri) birinci fazlalığın ikinci bölümünü zikretmişlerdir. Üçüncü fazlalık Beyhaki'ye aittir. Dördüncü fazlalık onun kaydettiği bir rivayet ile Müslim'in rivayetinde ve aynı şekilde Ahmed'in bir rivayetindedir. Yine Ahmed, Sabit'in sözü olarak kaydedilen fazlalığı da zikretmiştir. Bu fazlalık Beyhaki'de de vardır. Hafız (İbn Hacer) Beyhaki'ye uyarak dördüncü fazlalığın hadiste müdrec (sonradan sokulmuş) bir ifade olduğunu ve bunun Sabit'in mürsel rivayetlerinden birisi olduğu görüşünü tercih etmiştir. Ancak İbnu't-Türkmani bu hususta onlara muhalefet ederek bunun Ebu Rafi'in, Ebu Hureyre'den diye naklettiği müsned bir rivayet olduğu kanaatindedir.

 

Çünkü Müslim'in Sahih'inde de böyledir fakat Sabit'in bu ifadesi ilk iki alimin benimsediği kanaati desteklemektedir. Yine aynı şekilde İbn Abbas'ın rivayeti olarak varid olan hadis de bunu pekiştirmektedir. Çünkü onun rivayetinde bu fazlalık yoktur. Sözkonusu bu hadisi Taberani el-Mucemu'l-Kebir (III, 128/2)'de rivayet etmiştir. Evet bu fazlalık ya da onun anlamındaki ifade bir başka hadiste müsned olarak sabit olmuştur. O da aşağıdaki hadistir:

 

c- Yezid b. Sabit -ki Zeyd'den yaşça daha büyük idi-'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: "[Bir gün] Peygamber (s.a) ile birlikte dışarı çıktık. Bakia gelince yeni bir kabir ile karşılaştı. O kabirin kime ait olduğunu sordu. (Filan oğullarının azadlı cariyesi) filan kadına aittir dediler. (Yezid) dedi ki: Peygamber o kadını tanıdı ve şöyle buyurdu: Niçin bana onun öldüğünü haber vermediniz. Ashab: [Öğleyin öldü ve] sen hem öğle uykusunda idin hem de oruçluydun, seni rahatsız etmek istemedik. Şöyle buyurdu: Böyle yapmayınız. Sizden ve sizin aranızda bulunan tanıdıklarımdan olan birisi öldü mü mutlaka bana onu haber veriniz. Çünkü benim ona namazım bir rahmettir diye buyurdu. Sonra kabre gitti, arkasında saf tuttuk ve üzerine dört tekbir getirdi."[16]

 

       

 

4. Peygamber (s.a)'ın ashabından birisinden şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) müslüman yoksullardan, zayıflardan, hasta olanların ziyaretine gider, cenazelerinin arkasından yürürdü. Ondan başkası da onların cenaze namazını kıldırmazdı. (Medine'nin) avali ahalisinden yoksulca bir kadının hastalığı uzayıp gitti. Rasûlullah (s.a) komşularından yanında bulunanlara o kadını sordu ve onlara şâyet vefat edecek olursa, onu defnetmemelerini, üzerine namaz kılmak istediğini söyledi. Bu kadın geceleyin vefat etti. Cenazesini taşıyıp, diğer cenazelerle birlikte getirdiler. -Yahut şöyle dedi: Rasûlullah (s.a)'ın mescidinin yakınındaki cenazelerin yerine (getirdiler).”[17]

 

Rasûlullah (s.a) onlara emir verdiği üzere cenaze namazını kılsın diye getirdiler fakat onun yatsı namazından sonra uyumuş olduğunu gördüler. Rasûlullah (s.a)'ı uykusundan uyandırmak istemediklerinden namazını kendileri kıldılar, sonra onu (kabrine) götürdüler. Rasûlullah (s.a) sabah olunca komşularından huzuruna gelenlere kadının durumunu sordu, ona durumunu haber verdiler ve Rasûlullah (s.a)'ı onun için geceleyin

 

7. Ölenin üzerine cenaze namazı kılacak kimsenin bulunmadığı bir beldede ölen kimse için müslümanlardan bir kesim gaib namazı kılarlar. Çünkü Peygamber (s.a) Necaşi üzerine namaz kılmış (ve kıldırmış)tır. Bunu onun ashabından bir topluluk biri diğerine göre fazla lafızlar kullanarak rivayet etmişlerdir. Ben ashabın bu husustaki hadislerini topladım, sonra bunları daha faydalı olsun diye tek bir anlatım halinde düzenledim. Burada anlatım Ebu Hureyre'nin rivayetine göredir:

 

a- "Rasûlullah (s.a) [kendisi Medine'de bulunuyorken] insanlara Necaşi,[Ashama'nın], [Habeşistan hükümdarının] vefat ettiğini öldüğü gün insanlara bildirdi.[Buyurdu ki: Sizin bir kardeşiniz ölmüş bulunuyor. (Bir rivayette: Bugün Allah'ın salih,bir kulu öldü). [Sizin ülkenizden başka bir yerde] [kalkın onun cenaze namazını kılın], [o kimdir diye sordular. Peygamber: Necaşi diye buyurdu], [ve şunları söyledi: Kardeşiniz için mağfiret dileyiniz. (Ebu Hureyre) dedi ki: Ashabı ile namazgaha çıktı. (Bir rivayette bakia denilmektedir, [sonra öne geçti (ashab) arkasında saf tuttular.] [İki saf oldular],[(Ebu Hureyre) dedi ki: Biz de arkasında ölü üzerine (cenaze namazı için) saf tutulur gibi saf tuttuk ve ölüye namaz kılındığı gibi üzerine namaz kıldık], [cenazenin onun önüne konulmuş olmasından başka bir kanaat düşünülemezdi], [(Ebu Hureyre) dedi ki: Bize imam oldu ve üzerine namaz kıldı] ve (üzerine) dört tekbir getirdi."[18]

 

     

Birinci: fazlalığı Nesai ve Ahmed, ikincisini Buhari, üçüncüsünü İbn Mace, yedincisi Buhari, Müslim, Nesai ve Ahmed, onuncusunu ikinci bölümü sadece Ahmed tarafından rivayet edilmiştir. Ayrıca bu fazlalık tamamı ile Ebu Hureyre'den başkasından kaydettiği bir rivayette bulunmaktadır. Son fazlalık ise Müslim'e aittir. Tirmizi bunun bir bölümünü (II, 140)'da rivayet etmiş ve hadisin sahih olduğunu belirterek Peygamber (s.a)'ın Necaşi üzerinde namaz kıldığını ve dört tekbir aldığını belirtmiştir. Bu aynı zamanda Tayalisi'nin (2296) de rivayetidir.

 

b- Bu hadisi Buhari (III, 145-146)'da, Müslim, Nesai, Beyhaki, Tayalisi (1681) ve Ahmed (III, 295, 319, 355, 361, 363, 369 ve 400)'de Cabir (r.a)'dan gelen bir rivayet olarak da kaydetmişlerdir. İkinci, üçüncü ve dördüncü fazlalık Buhari, Müslim ve Ahmed'e aittir. Beşinci vealtıncı fazlalık sadece Ahmed'e, dokuzuncu fazlalık Müslim ve Nesai'ye aittir. Onuncu fazlalığın ilk cümlesi Nesai'ye aittir, onikinci fazlalık Müslim ve Ahmed'e aittir.

 

c- Diğer taraftan bu hadisi Müslim, Nesai, Tirmizi (II, 149) -sahih olduğunu belirterek-, İbn Mace, İbn Hibban, Beyhaki, Tayalisi (749), Ahmed (IV, 431, 433, 439, 441, 446), İmran b. Husayn'dan rivayet etmişlerdir.Bu rivayette dördüncü fazlalığı hepsi kaydetmişlerdir. Onuncu fazlalık Tayalisi,Nesai, Tirmizi ve Ahmed'de vardır. Ondan bir sonraki fazlalık da Ahmed tarafından kaydedilmiştir. İbn Hibban da böyle.

 

d- İbn Mace, Tayalisi (1068), Ahmed (IV, 7), Huzeyfe b. Esid'den rivayet etmişlerdir. Bu rivayette bunlar dördüncü ve beşinci fazlalığı kaydetmişlerdir. Tayalisi dışında altıncı fazlalığı da zikretmişlerdir.

 

e- Yine bu hadisi İbn Mace, Ahmed (IV, 64, V, 376), Mucemmi' b. Cariye el-Ensari'den diye rivayet etmişlerdir. el-Busiri, ez-Zevaib'de:"Senedi sahihtir, ravileri sikadırlar" demektedir.Bu rivayette dördüncü fazlalık bulunmaktadır. İbn Mace ise dokuzuncusunu

kaydetmiştir.

 

f- Hadisi Tirmizi ve İbn Mace, Abdullah b. Ömer'den, Ebu Hureyre'nin, Tirmizi'de yer alan muhtasar hadisi gibi rivayet etmişlerdir, bunun da isnadı sahihtir.

 

g- Yine bu hadisi Ahmed (IV, 260-263), Cerir b. Abdullah'dan merfu olarak: "Kardeşiniz Necaşi öldü. Onun için (Allah'tan) mağfiret dileyin" lafzı ile rivayet etmiştir.Senedi de hasendir.

 

Derim ki: bu hadislerde açıkça görüldüğü üzere çeşitli açılardan Necaşi Ashaba'nın müslüman olduğuna delil vardır. Bunu şu da desteklemektedir: Onun Peygamber (s.a)'ın nubuvvetini tasdik ettiğine dair açık ifadeler gelmiş bulunmaktadır. Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) şöyle demiştir:

 

"Rasûlullah (s.a) bizlere Necaşi'nin ülkesine gitmemizi emretti. -Bu husustaki kıssayı anlattı, onda şu ifadeler de yer almaktadır- Necaşi dedi ki: Şehadet ederim ki o Allah'ın Rasûlüdür ve o Meryem oğlu İsa'nın müjdelediği kişidir. Eğer üzerimde şu hükümdarlık görevi olmasaydı, onun yanına gider ve ayakkabılarını taşırdım."[19]

 

 

 

Gaib cenaze namazı ile ilgili sözünü ettiğimiz husus hadisin başka bir mana ifade etme ihtimali olmayan bir husustur. Bundan dolayı mezheblerin muhakkik alimlerinden bir kesim bizden önce bu görüşü tercih etmiş bulunmaktadır. Şimdi bu hususta İbnu'l-Kayyim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'in sözlerinden bir hulasayı size sunmak istiyorum. İbnu'l-Kayyim, Zadu'l-Mead (I, 205-206)'da şunları söylemektedir:

 

"Gaib her ölen kişi üzerine namaz kılmak Peygamberin uygulaması ve sünnetinden değildi. Gaib olduğu halde ölen pekçok müslüman olmakla birlikte onların namazlarını kılmamıştır fakat onun Necaşi'nin üzerine cenaze namazı kıldığı sahih olarak ondan rivayet edilmiş bulunmaktadır. Bu hususta üç farklı görüş vardır:

 

1. Bu her gaib üzerine namaz kılınabileceğine dair ümmet için bir teşri ve bir sünnettir. Şafiî ve Ahmed'in görüşü budur.

 

2. Ebu Hanife ve Malik bu ona (Peygambere) has bir durumdur. Başkasının bunu yapma imkanı yoktur.

 

3. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedir: "Doğrusu şudur. Gaib bir kimse eğer üzerinde namaz kılınmayan bir beldede ölmüş ise onun gaib cenaze namazı kılınır. Peygamber (s.a)'ın Necaşi'nin namazını kıldığı gibi. Çünkü Necaşi kâfirler arasında ölmüştü ve onun cenaze namazı kılınmamıştı. Şâyet öldüğü yerde cenaze namazı kılınırsa onun üzerine gaib cenaze namazı kılınmaz. Çünkü müslümanların üzerine namaz kılmaları suretiyle farz kalkmış olmaktadır.

 

Peygamber (s.a) gaibin cenaze namazını kıldığı da olmuştur, terkettiği de olmuştur. Onun

yaptığı da, terkettiği de sünnettir. Bunun ele alınacağı yer burası değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Üç görüş de Ahmed'in mezhebindeki görüşlerdir. En sahih olanı bu şekildeki açıklama tarzıdır."

 

Derim ki: bunu Şafiî mezhebine mensub bazı muhakkikler de tercih etmiştir. el- Hattabi Maalimu's-Sünen adlı eserinde şunları söylemektedir:

 

"Derim ki:Necaşi müslüman bir adamdır.Rasûlullah (s.a)'a iman etmiş, onun peygamberliğini tasdik etmiştir. Şu kadar var ki o imanını gizliyordu. Müslüman bir kimse öldüğü takdirde diğer müslümanların onun cenaze namazını kılmaları icab eder. Ancak Necaşi kâfir kimseler arasında idi. Onun yanında üzerine namaz kılmak suretiyle hakkını verecek kimse bulunmuyordu. Dolayısıyla Rasûlullah (s.a)'ın bu işi yapması icab etmiştir. Çünkü Allah'ın Rasûlü, O'nun peygamberi, O'nun velisi ve bütün insanlar arasında O'na en yakın olanıdır. İşte bu -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya- Peygamber efendimizin onun üzerinde gıyaben namazını kılmasına sebebtir.

 

Buna göre müslüman eğer herhangi bir beldede ölür ve onun namazı kılınmak suretiyle hakkı yerine getirilmiş ise bir başka beldede bulunan kimseler onun üzerinde gıyabi namaz kılmazlar. Eğer herhangi bir engel ya da bunu önleyen bir mazeret dolayısıyla namazının kılınmadığı bilinecek olursa, sünnet onun namazını kılmaktır.Mesafenin uzaklığı dolayısıyla bu terkedilmez. Üzerine namaz kılacak olurlarsa, kıbleye yönelirler. Eğer ölünün bulunduğu belde kıble cihetinde değil ise o şehire doğru yönelmezler. Bazı ilim adamları gaib ölünün üzerine namaz kılmanın mekruh olduğu görüşündedirler. Bunlar böyle bir fiili uygulamanın Peygamber (s.a)'a has olduğunu iddia etmişlerdir. Çünkü Peygamber Necaşi'yi gören kimse hükmünde idiler. Zira bazı haberlerde: "Yeryüzünün yükseklikleri önünde dümdüz edilmiş ve Necaşi'nin yerini görecek hale gelmişti."5 Ancak bu fasid bir tevildir. Çünkü Rasûlullah (s.a) şeriati ilgilendiren bir fiil işleyecek olursa, bize de ona tabi olmak ve ona uymak düşer. Bir fiilin ona has olduğu ise ancak bir delil ile bilinebilir. Bunu açıkça ortaya koyan hususlardan birisi de şudur:

 

Peygamber (s.a) müslümanlarla birlikte namazgaha çıkmış, onları saf halinde dizmiş ve onunla birlikte namaz kılmışlardır. Böylelikle bu tevilin yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır." Yine Şafiî mezhebine mensub olan er-Ruyani, el-Hattabi'nin benimsediği bu kanaati güzel bulmuştur. Bu aynı zamanda Ebu Davud'un da kabul ettiği görüştür. Çünkü o sözü geçen bu hadisi Sünen'inde zikrettiği bölümün başlığını şöyle koymuştur: "Şirk ülkesinde ölen müslüman üzerine namaz kılmaya dair bir bab." Müteahhir alimlerden büyük ilim adamı muhakkık Şeyh Salih el-Makberi de Neylu'l-Evtar (IV, 43)'de belirtildiği üzere bu görüşü tercih etmiş ve buna hadisin bazı rivayet yollarında zikredilen şu fazlalığı delil göstermiştir:

 

"Sizin kardeşiniz sizin bu topraklarınızın dışında bir yerde öldü. Bu sebeble kalkın onun namazını kılın." Bu fazlalığın senedi Buhari ve Müslim'in şartına uygundur. Her gaibin üzerine cenaze namazı kılmanın meşru olmadığını gösteren hususlardan birisi de şudur. Raşid halifeler ve başkaları vefat ettiklerinde müslümanlardan hiçbir kimse onların gaib namazlarını kılmamıştır. Eğer böyle bir iş yapılmış olsaydı, bu hususta onlardan mütevatir olarak naklin gelmesi gerekirdi.

 

Şimdi bu gerçeği günümüzde çoğu müslümanların uyguladıkları her gaibin cenaze namazını kılmaları şeklindeki uygulamalarıyla bir karşılaştıralım. Hele bu gaib eğer tanınan ve bilinen birisi ise. İsterse sadece siyasi bakımdan tanınan fakat salih olup olmadığı, İslama hizmet ettiği bilinmeyen bir kimse dahi olsun. İsterse bu kişi Harem-i Mekki'de ölmüş ve onun cenaze namazını hac mevsiminde binlerce kişi hazırda bulunan bir cenaze olarak kılmış olsunlar. Şimdi bizim sözünü ettiğimiz durumu böyle bir namaz ile bir karşılaştıralım. O zaman kesinlikle şu bilinecektir. Peygamber (s.a)'ın sünnetini ve selefin (r.anhum) mezhebini bilen hiçbir kimse bunun bid'atlerden bir bid'at olduğu hususunda asla şüphe ve tereddüt etmez.

 

5 Nevevi, el-Mecmu (V, 253)'de belirttiğine göre bu haber hayali haberlerdendir. Daha sonra el-Ala b. Zeydel'in rivayet ettiği yerin Peygamber (s.a)'ın katlanıp dürülmesi sonucunda gidip Tebuk'te Muaviye b. Muaviye'nin namazını kıldığına dair rivayeti zikretmekte ve bunun zayıf bir hadis olduğunu, aralarında Buhari ve Beyhaki'nin de bulunduğu hadis hafızlarının bunu zayıf kabul ettiklerini belirtmektedir.



[3] Hadisi Müslim (VIII, 55), Nesai (I, 276), Ahmed (VI, 208)'de rivayet etmişlerdir.

[4] Bk. Nasbu'r-Raye (II, 277), et-Telhis (V, 146-147), el-Mecmu (V, 255). Benim eserim: "Nakdu't-Tac el-Camiu li'l-Usuli'l-Hamse" (no: 293) hadis namaz sözkonusu edilmeksizin sahih olarak gelmiştir. İrvau'l-Ğalil (1704)'de tahkik ettiğim gibi.

 

[5] Hadisi Tahavi, Maani'l-Asar (I, 290)'da rivayet etmiştir. Senedi hasendir. Ravilerin hepsi sika ve tanınan ravilerdir. İbn İshak da burada açıkça tahdis lafzını kullanmıştır.Bunun ayrıca pek çok şahidi de vardır. Bunların bir bölümünü "et-Talikatu'l-Ciyad" adlı eserin 75. meselesinde zikrettim.

 

[6] Hadisi Ebu Davud sahih bir senedle rivayet etmiştir. Bu daha önce 37. meselede geçen hadisinin muhtasarı (kısaltılmışı)dır.

[7] Hadisi Buhari (III, 164, VII, 279-280, 302), Müslim (VII, 67), Ahmed (IV, 149, 153-154)'de rivayet etmişlerdir. Anlatım Buhari'ye aittir. Birinci, ikinci, altıncı ve yedinci fazlalıklar Buhari'nindir. İkinci, beşinci ve ondan sonraki fazlalıklar Müslim'e aittir. Birden dörde kadar ki fazlalıkları Ahmed kaydetmiştir. Hadisi Beyhaki (IV, 14)'de rivayet etmiştir. Üç ve beşinci fazlalıklar dışındaki bütün fazlalıklar onda vardır. Ayrıca Tahavi (I, 290)'da rivayet ettiği gibi Nesai de (I, 277) rivayet etmiştir. Darakudni (s. 197)'de muhtasar olarak rivayet etmiş, birinci fazlalık Darakudni'de de vardır.

[8] Hadisi Müslim (V, 121), Ebu Davud (II, 233), Nesai (I, 278), Tirmizi (II, 325) -sahih olduğunu belirterek-, Darimi (II, 180), Beyhaki (IV, 18-19) da rivayet etmişlerdir. İbn Mace de (II, 116-117) muhtasar olarak rivayet etmiştir.

 

[9] Hadisi Ahmed (V, 299-300-301), Hakim (I, 364)'de rivayet etmişlerdir.Hakim: "Buhari ve Müslim'in şartına göre sahihtir" demiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Hadis dedikleri gibidir.

 

[10] Hadisi bu haliyle Ebu Davud (II, 65), Müslim'in şartına göre sahih bir senedle rivayet etmiştir.Müslim (III, 66)'da muhtasar olarak rivayet etmiştir. Aynı şekilde Nesai (I, 279), Tirmizi (II, 161), İbn Mace (I, 465), Hakim (I, 364), Beyhaki (IV, 19), Tayalisi (779), Ahmed (V, 87, 91-92, 94, 96-97, 102, 107)'de rivayet etmişlerdir. Tirmizi de şöyle demektedir:

[11] Hadisi Sünen sahibleri daha önce 57. meselede açıklandığı üzere sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.

 

[12] Hadisi Buhari (III, 368-369, 374), Ahmed (IV, 47 ve 50)'de rivayet etmiş olup, fazlalıklar ona  aittir. Nesai de bu hadisin üçüncü şahıs ile ilgili bölümünü (I, 278) rivayet etmiştir.

[13] Hadisi Nesai (I, 378), Tirmizi (II, 161), Darimi (II, 263), İbn Mace (II, 75), Ahmed (V, 297, 300, 302, 304, 311) -anlatım ona ait- rivayet etmişlerdir. Hadisin senedi Müslim'in şartına göre sahihtir. Başkalarının rivayetlerinde Ebu Katade'nin gidip borcu ödemesi, sonra da Peygamber (s.a)'ın namazını kıldırmasından sözedilmemektedir.

[14] Hadisi Buhari (III, 91-92), İbn Mace (I, 466) -anlatım ona ait- rivayet etmiş olup,Müslim'de (III, 55-56)'da muhtasar olarak rivayet etmiştir. Aynı şekilde Nesai (I, 284),Tirmizi (II, 148), İbnu'l-Carut, el-Münteka (266), Beyhaki (III, 45-46), Tayalisi (2687),Ahmed (no: 1962, 2554 ve 3134)'de rivayet etmişlerdir. Birinci fazlalık onlara ve Buhari'nin bir rivayetinde (III, 146-147, 159)'de bulunmaktadır. Son iki fazlalık Buhari'ye ve Beyhaki'ye, son fazlalık ise Müslim ve Nesai'ye aittir.

 

[15] Hadisi Buhari (I, 438-439-440, III, 159), Müslim (III, 56), Ebu Davud (II, 68),İbn Mace (I, 465), Beyhaki (IV, 47)'de rivayet etmiş olup, anlatım İbn Mace ve Beyhaki'ye aittir. Tayalisi (2446), Ahmed (II, 353, 388, 406)'da Sabit el-Bünani'den, o Ebi Rafi'den, o Ebu Hureyre'den diye rivayet etmişlerdir.

[16] Hadisi Nesai (I, 284), İbn Mace (I, 465-466), İbn Hibban, Sahih (759-Mevarid), Beyhaki (IV, 48)'de rivayet etmişlerdir. Anlatım İbn Mace'ye ait olup, fazlalıklar Nesai'ye aittir. Hepsinin de zikrettiği sened Müslim'in şartına göre sahihtir.

[17] Nebevi mescidin doğu tarafıdır. Bugün kuzeyden güneye doğru mescid boyunca kadınlar kapısı tarafındaki alandır. uyandırmak istemediklerini belirttiler. Rasûlullah (s.a) onlara: Ne diye böyle yaptınız haydi gidelim diye buyurdu. Rasûlullah (s.a) ile birlikte gittiler ve onun kabri başında durdular. Rasûlullah (s.a)'ın arkasında cenaze namazı için saf tutar gibi saf oldular. Rasûlullah (s.a) üzerine namaz kıldı ve cenaze üzerine getirildiği şekilde dört defa tekbir getirdi." Hadisi Beyhaki (IV, 48)'de sahih bir senedle rivayet etmiştir. Nesai de (I, 280-281)'de muhtasar olarak zikretmektedir.

 

[18] Hadisi Buhari (III, 90, 145, 155, 157), Müslim (III, 54)'de rivayet etmiş olup lafız ona aittir. Ebu Davud (II, 68-69), Nesai (I, 265, 270), İbn Mace (I, 467), Beyhaki (IV, 49), Tayalisi (2300), Ahmed (II, 241, 280, 289, 348, 438-439, 479, 529) Ebu Hureyre'den çeşitli yollardan rivayet etmişlerdir.

[19]  Bu hadisi Ebu Davud ve Beyhaki sahih bir isnadla rivayet etmişlerdir. Nitekim Beyhaki de -el-Irakî'nin Tahricu'l-İhya (II, 200): "İbn Mesud'un rivayet ettiği bir hadis de buna şahidlik etmektedir." Bu hadisi Tayalisi (346) rivayet etmiştir. Ayrıca Ahmed'in Müsned'inde (V, 290-292) başka şahidleri de vardır.