- Söylenemeyen

Adsense kodları


Söylenemeyen

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 2 September 2010, 11:56 am GMT +0200
SÖYLENEMEYEN

Yürek atınca söz ardında susar…
 

Ağlarım ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!*

Lisanın tüm çabalarıma rağmen çaresizlikten harap ve bitap düştüğü noktada başlar, yürek yangını. Ve ardından içerisi çılgınca fokurdayan Sekar’a benzer;  derin sükûtum gelir. O kaynadıkça dillerim lal olur. Söz yangını… Konuşamıyorum. Hangi ifadeye yönelecek olsam sonu hep çıkmaz sokak. Anlatamıyorum. Bir kelime bir ifadeyim onun lisanında, tarif olunanım tarif edebilen değil…

Gecenin orta yerinde zifiri karanlığa bir yıldız düşer. Bir tür umuda bağlanma çabası, bir nazenin tebessüm, bir çift göz kırpması. Ve inanmak isterim, ruhum gökyüzünde çarmıha gerilirken yüreğimin Kâbe’sinde konaklayan yıldızın kıble gâhım olduğuna. İnanmak isterim. Gönlümü binlerce kez ateşlerden geçirip ardından gecenin bir yarısında beni yine bir tek kendisiyle baş başa bırakan yıldızın nihayeti ebedi huzur olan bir sevdaya uzanan çileli imtihanımın ilk harfi olduğuna. Çünkü inanmak isterim, iman ettiğim gibi en kutsalıma…

Dudaklarıma mühür vurdu gece. Yüreğime bir ah düşürdü. Issız ve kimsesiz kalmış şehirlere benzedim o vakit, baykuşların ve gece kuşlarının acı çığlıkları savruldu hep göğe, bense o en yüksek en sağlam ve aziz kapılarımı mühürleyen gecenin hürmetine söz diyarlarının fatihlerine bile açılamadım. O geceden gayrı bildim suskunluğumun, varlığımı en az garip bir şehrin ölümü kadar süsleyecek olan zorlu imtihanım sürecinde çepeçevre kuşatacak tek zırhım olduğunu. Aşk… Deyince kendi içine katmerleşen bir gül gibi yanarak kızardı gönlüm…

Aşk bir imtihandır. Zorlu gece, çileli bekleyiş… Her gün doğumuna kucak dolusu dualar sığdırarak vurgunu olduğum cevheri hazinenin sahibinden dilerim. ‘Azabıyla sınayan Allah’ım, huzuru ile şükrüme vesile kıl…’

Uykusuzluktan mor harelerle gölgelenmiş gözlerim seher vakti çatılardan göğe doğru havalanan güvercinlerin neşesine imrenir. Yüreğim kanatlarında büyüyen sonsuz maviliğe öykünür. Ah bir kuş olabilse idim… Yüreğim bir derin ah altında sonsuz kere ürperir. Gül-i rananın yaprakları titrer, seher rüzgârlarında. Yolu kan kırmızı bir sevdanın çilesinden geçene mutlak surette sabır gerek. Sabır söyler, sabır çeker, sabır dilenir o vakit zerrelerim. Sığınırım Yüce Rabb’in El-Vedud ismine, Rahman ve Rahim ismine.

Korkulu sevmek… Diyemem ki,  gecedir bu korkutur, aldığım her nefes içerimde bir ayaz olur, ürperirim. Hani olur ya, üşürse ellerim, ayaza çeker de buz kesilirse gözlerimdeki son çiğ tanelerim… Çünkü korkarım gecenin karanlığından ki korkarım, korkularımın en şedit safhalarında yanı başımda seni bulamıyor olmaktan. Delice korkarım seni her düşündüğümde, adını her andığımda korkularımı dile getiren ve getiremeyen tüm kelimelerimin yanıp da tutuşturduğu dev bir ateş topu kirpiklerimden yuvarlanıp da sahifelere düşüverirse!

Yakarsa! Yağmalarsa! Öylesine korkuyorum ki, her doğan güne bin bir umudun içinde zehir zemberek tereddütler büyüterek uyanıyorum. Her geceye bir dua diye sarılıp, gözyaşlarımla âminler suluyorum. Yanağımdan süzülen her damlanın ateşi, yüreğimden kaynıyor. Bir volkan deliriyor içimde binlerce kez ateş püskürüyor damarlarıma ve tüm bu felaketler olup bitiyorken ben sadece susuyorum…

Söylenemeyen; Benim gibilerin yürüdüğü kervansız yollarda uyku konakları işgal altındadır. Bazen, derin bir uykuya dalacak kadar perişan düşünce sensizliğim, kapayacak olurum gözlerimi. Ve aniden bir çığlık yükselir şehrin ara sokaklarından, küçük bir kız çocuğu haykırır içimde, yağmur yağmaya başlar. Uzaktan görür de şöylece bir el sallarsın, gülümsersin. Bense yağmur altında belki saatlerce dolaşırım, sen yağmuru en az bir kız çocuğu kadar seviyorum zannedersin. Oysa gözbebeklerim gecenin en korkulu kâbuslarına nöbet tutar o yağmurlar altında ve ellerim üşür paltomun ceplerinde saklanırken arsızca. Üşür hangi düşün sıcaklığına sığınacağını bilemeyen çaresiz yüreğim ki en neşveli haliyle bile titreyen ellerimden daha az bahtiyar… Sen küçük bir kız yağmur altında şarkılar söyler sürurunda. Oysa kalbim, yorgun bir ihtiyar suratı gibi ağlama duvarlarına, yaslanır ağlar…

Aşk ebabilinin gagasından savrulan yağmur… Yağmur; umut ile korku arasında çırpınan bir güvercin kadar çaresiz yağmur, bir gecenin üç buçuğunda kanatlarından tüyler düşürdü kan kırmızı mürekkeple dolu bir hokkaya… Bir şiir yazılsın ve onu sadece onu anla(t)sın diye…

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yoksa bir bir yıldızlar düşecek

Eğer şairsem beni tanırsan

Yağmurdan korktuğumu bilirsen

Gözlerim aklına gelirse

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yağmurlar götürecek yoksa beni

 

Geceleri bir çarpıntı duyarsan

 

Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

 

Sarayburnu’ndan geçiyorum

 

Akşamsa eylül’se ıslanmışsam

 

Beni görsen belki anlayamazsın

 

İçlenir gizli gizli ağlarsın

 

Eğer ben yalnızsam yanılmışsam

 

Elimden tut yoksa düşeceğim

 

Yağmurlar götürecek yoksa beni

 

Aşk bir yağmursa, aşığın bir adı da yağmur kaçağı… Ve acı… Geceden kalan son bir sisle bastırırken yağmur efkârımı, suyun orta yerinde bedenin her zerresini çöle bağışlamak gibidir, acıya teslimiyet. Dikenli bir çalı misali dolandı zerrelerime acı. Çektikçe bir ucundan, benden arda kalan bir damla yağmur izi. Yalnızca sana dair, benden yana çok uzak…

Aşk, İbrahim’in ellerinde, İsmail’e adanmış bir bıçak… Yağmur sokakları bitevi ıslatıyor. Islaklığın buğusunda tüten rahmet, kör bir bıçağın en keskin yüzünden damlayan merhamet gibi sarıp sarmalanırken acıyan duvarlarıma, gözlerimi kapatıp kendimi seve seve adıyorum aşka… Çılgınca koşuyorum şimdi ıslak kaldırımlarla uzayan daracık sokaklarda. Yağmurun ha keza düşürdüğü en ufak bir gökkuşağı parçasını yakalayabilirsem canhıraş, belki o vakit rengârenk bir yağmur olup yağacağım gönlümün çorak topraklarına.

Korku; Adeta dilimden düşen her kelimeye kefen biçilecek.  Vaziyet; Bir bıçağın ağzına yatırılmış çığlık çığlığa susmakta olan her söz her cümle. Sebep; Fırlayıverse o an kalbim yerinden sökülecek. Adı;  Söylenemeyen…


*M. Akif ERSOY-DİLİ YOK KALBİMİN

**Atilla İLHAN-YAĞMUR KAÇAĞI


Zülâl SAHRA