- Sosyal Müesseseler

Adsense kodları


Sosyal Müesseseler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Tue 7 August 2012, 11:29 am GMT +0200
Sosyal Müesseseler

İslâm kurumlaşmış kilisesi ve ruhban sınıfı olmayan bir dindir. Allah'ın sürekli gözetimi altında nefis terbiyesi ve eğitimin önemi belirtılir. Allah'ın nezareti vurgulanır. Çünkü O, insana kendi nefsinden daha yakındır. (50: i6)- İslâm bütün insanlığın Allah nazarında tam eşitliğe sahip olduğunu vazeder. Rasûlullah onlara "Arab'ın Acem'e, Acem'i Arab'a; beyaz'ın siyah'a, siyah'ın beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün ancak tak­vada olduğunu" bildirmiştir: "... Şüphesiz üs­tünlük muttaki olanlarındır." (49: 13). İnsa­noğlunun Allah katında eşit olduğu prensibi İslâm'da Tevhid' den sonra gelen en temel il­kelerden biridir.

İslâm'da iman bütün kan bağlarını aşar ve ev­rensel bir kavram sunar. İslâm Arap kabile sisteminin siyasî ve sosyal temelini oluşturan eski kan bağı kavramını iman bağıyla değiş­tirmiştir. Buna göre, "Her kim İslâm'a girerse kendi öz yakınları ve akrabaları ile olan bağ­larını, onlarla iman kardeşliği tesis edilmediği müddetçe unutmalıdır." Çünkü kanun önünde eşitlik İslâm nizamının temelidir. De Santillana şu güzel hadisd&n bahsetmektedir: "Müslümanlar tek bir vücut gibidirler, veya tuğla­ları birbirine kenetlenmiş güçlü bir duvar gi­bidirler." (Arnold, a.g.e., sh. 287).

"İslâmî sistemde daha sonra geliştirilen her salih amelin kaynağı ve temeli olan Kur'ân yepyeni bir sosyal düzen geliştirdi ve cemiye­tin teşekkülü için farklı bir temel oluşturdu." (Beşiruddin, "The Political Theory of islam," Islamic Culture, 8: 588, Ekim, 1934). İslâm öğretisi Tek Allah sevgisi ve yalnızca O'na ibadet ilkesi ile yeni bir tevhid ve kardeşlik anlayışı getirdi, bu kişinin yalnızca ülkesine bağlı kalmasından daha yüce bir şeydi... Bü­tün insanlık tek bir topluluktu (2: 213; 4: 1; 6: 99; 7: 189; 39: 6; 21: 92).

Muhtemelen, kasden öldürme ile kazaen Öl­dürmeyi ayırdeden ilk hâkim Hz. Peygamber'dir. Rasûlullah'a göre, suçlanan kimse­nin niyeti bütün olaylarda belirleyici faktör­dür (Muhammed Hamidullah, "Administration of Justice in Early islam", Islamic Cultu­re, II: 107, Nisan 1937). Hz. Peygamber hâkimlerin iki tarafı da dinledikten sonra el­deki delillere dayanarak karar vermelerini is­temiştir. (Tirmizi, Ebu Davud, ve İbni Mâce). Hz. Peygamber bu konuyla ilgili bir diğer temel prensibi daha koymuştur: İspat, iddia (şikâyet) sahibine aittir. Maznun (sanık), aleyhinde bir delil yoksa, suçtan yalnızca ye­minle kurtulabilir. (Buhari, Müslim ve Ebu Davud).

İkinci Halife Hz. Ömer, Basra'ya vali tayin ettiği Ebu Musa el-Eşarî'ye şu talimatları kapsayan bir mektup göndermiştir:

1- Adaletle hükmetmek, ilâhî bir emir ve Rasûlullah'in uyulması gereken bir sünnetidir.

2- Eğer önünüze bir dava gelirse, onu dik­katle muhakeme ediniz ve hükmü mutlak surette uygulayınız. Çünkü en doğru ka­rarlar bile hükmü uygulanmadıkça boşu­nadır.

3- Her iki tarafa eşit muamele et ki, fakirler adaletinden şüpheye düşmesin, zâlimler de herhangi bir zarına kapılmasın.

4- Delil getirme vazifesi suçlayanındır, aksi takdirde zanlı yeminle beraat eder.

5- Taraflar mahkeme dışında anlaşabiliri ancak anlaşmaları İslâmî emir ve yasi lan ihlâl edemez.

6- Sarih vakalarda bile muhakemenin te rarlanması yasaklanmamıştır; çünkü j niden dava görmek adaletsizlikte ısrar mekten daha iyidir.

7- Bir mesele hakkında Kur'ân ve sünnette açık bir delil yoksa, benzer olaylardan kıyasla sonuca varılır. Her şeyi dikkate aldıktan sonra vereceğin hüküm Hakk'a yakın ve Allah'a sevgili olacaktır.

8- Şikâyet sahibine delil toplaması için süre verilir. Eğer bu süre sonunda davasını isptlayamazsa dava düşürülür.

9- Ahlâksızlık sebebiyle bedenen cezalandırılmış olanlar (mecludfi-hadd) veya yalancı şahitlik yaptıkları tespit edilm olanlar hariç bütün Müslümanların şehadeti makbuldür. Kişinin hısım ve akrabalarının şahitliği kabul edilemez.

10- Hakim mağrur tavırlı olmamalı ve gerçeğin söylenmesi karşısında tatmin olmamış bir görünüm sergilememelidir. Allah herşeyi bilendir, işitendir ve kişi O'nunla olan muhasebeden kendisini kurtarmalıdır." (Prof. Hamidullah, "Administratio of Justice in Early islam," Islamic Culture, 11: 107, Nisan, 1937).

İslâm Hukuku hiç kimseyi hatasız ya da hatalı yapmama konusunda âciz kabul etmez. Burdan dolayı, Hz. Peygamber çok dikkatli ve kendi şahsı ile ilgili davaların bile görülmesini temin etti ve cezaya uğramadıysa kişinin hakkını bizzat kendisinden almasına izi verdi.

Hz. Peygamber, insanın canının, malımı ve şerefinin kutsal olduğunu belirtmiştir (Ibn İshak, Seerah). Arnold'a göre "Arap kanun larından alman müsbet kazançlar arasında sınırlı ortaklık (girad) ve ticaret kaidelerimi muhtelif teknik yönleri de vardır. Bunlar gö zardı edilse bile Arap kanunlarının bazı kısımlarının yüksek ahlâkî standartları günü­müz modern kavramlarının gelişmesi üzerin­de oldukça etkili olmuştur ki asıl kalıcı değer bu olmuştur (a.g.e.).

"Hepsinin üzerinde, İslâm Avrupa'nın serflik geleneğinde olduğu üzere insanın insana kö­leliğini kabul etmez. Bu nedenle de şehir ha­yatını teşvik etmiş ve geliştirmiştir. Kast sis­temini tamamen ortadan kaldırıp lağvederek toprağın insanlar arasında eşit şekilde bölü­şülmesini sağlamıştır." (W. Barthold, Mussulman Culture).