- Sosyal Haklar

Adsense kodları


Sosyal Haklar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Wed 18 July 2012, 07:35 pm GMT +0200
Sosyal Haklar

İslam, kadını erkeğe eşit ve onların evlilik münasebetlerinde tam bir ortak olarak tanır. Er­kek, baba ve evin geçimini üstlenen kişi; kadın ise anne ve ev işlerinin idarecisidir. Her ikisinin rolü, İnsan medeniyetinin ilk ve esaslı kökü olan aile hayatının başarılı işleyişi için eşit derecede lüzumludur. Kur'an şu ifadeler içinde bu ilişki­ye işaret eder: "Allah sizin için kendi (cins)inizden eşler yarattı. Eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi hoş (helal ve güzel) şey­lerden rızıklandırdı." (16:72). Kur'an-ı Kerîm, Şûra Suresi'nde iki cins arasındaki yakın müna­sebetlere tekrar temas eder: "Gökleri ve yeri (yoktan) yaratandır. Size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var edendir. Bu suretle çoğal­manızı sağlar.,." (42:11). Bu ayetler cinsî hayatın hikmeti ve önemini ortaya koyar ve taraf­lar arasında sevgi ve eşitlik temeline dayalı aile hayatını kurma ihtiyacını belirtir. Ayetler aynı zamanda taraflara bu münasebetlerini iyice yakınlaştırmalarım ve onu sağlam bir müessese üzerine kurmalarım hatırlatır. Bu hususlar şuur­lu bir şekilde bu evlilik münasebetinin kendisi­ne şükran ve minnet duymaları gereken Allah'ın bir lütfudur. Ve Allah'a şükretmenin bir yolu, evlilik müessesesini başanlı hale getirmek, ada­let ve insaf ile her çabayı birisinin hayat ortağı kabul ederek göstermesidir.

Allah'ın lütfunun bir başka işareti de, O'nun sev­gi ve nezaket hissini eşlere vermesidir. Bu yüzden onlar, kendilerinin de faydası için eşit bir şekilde, muhabbet, sulh ve huzuru elde eder­ler. Bu husus ayrıca onların evlilik bağlarını da­ha kuvvetli bir hale getirmeye yardım eder. Kur'an, bu psikolojik ve ruhi bağlara şöyle te­mas etmektedir. "O'nun ayetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefis­lerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır." (30:21). '

Bu ayet evlilik münasebetleriyle ilgili anlayış ve hikmetleri ihtiva eder. Ev halkının eşit hak ve imtiyazları nasıl kullanacakları konusunda da yönlendirici olmaktadır. İlk mesele "Yaratıcı­nın bir hikmeti mucibince insan, bir tek cins ola­rak değil, insan olarak birbirine eşit, figür ve şekil olarak aynı temel formüle sahip, fakat farklı fiziki yapıya, farklı zihni ve psikolojik ni­teliklere, farklı duygu ve arzulara sahip olan iki ayrı cins halinde yaratılmıştır. Daha sonra bu ikisi arasında o denli mükemmel bir ahenk ya­ratılmıştır ki, her ikisi de, diğerine mükemmel bir eş olur. Birisinin fiziki ve psikolojik ihtiyaç­ları tam anlamıyla diğerinin fiziki ve psikolojik ihtiyaçlarına denk gelir. Bundan başka, Hikmet sahibi Yaratıcı, yaratılışının ta başlangıcından beri her İki cinsten eşit oranlarda yaratmaktadır ki, hiçbir ülkede veya hiçbir bölgede sadece kızların veya sadece, erkeklerin doğduğuna şahit olunmamıştır. Bu olay, insan aklının ke­sinlikle hiçbir dahlinin bulunmadığı bir alandır. İnsan, kızların dişil niteliklerle, erkeklerin de eril niteliklerle - ki bu nitelikler tamamen birbir­lerini tamamlayan özelliktedirlervam ettiği tabii akışa, hiçbir müdahalede bulu­namaz, dünyanın her yerinde kadınların doğmaya devam ettiği belirli oranı da bozamaz. Yüzyıllardan beri, milyonlarca, milyarlarca in­sanın doğusundaki bu ahenkli düzen ve bu düzenin işleyişi asla tesadüfi olamaz. Bu da sa­dece bir Yaratıcının, bir tek Hikmet Sahibi'nin başlangıçta sonsuz hikmeti ve kudreti ile mükemmel bir kadın ve erkek planı düzenle­diğini ve daha sonra bu mükemmel plana göre belirli oranlarda, ayrı kişisel özelliklere sahip sayısız kadın ve erkeğin dünyaya gelmesi için harikulade bir düzen kurduğunu göstermekte­dir.

İkincisi; "bu sistem şans eseri gelmemiştir, bila­kis Yaratıcı, bu düzeni, kadının ve erkeğin bir­birlerinin tabii ihtiyaçlarını karşılamalarını ve her ikisini birbirlerinde huzur ve sükunet bul­maları amacıyla kurmuştur. Bu, yaratıcının bir taraftan insan neslinin devamını sağlamak, diğer taraftan da bir insan medeniyeti meydana getirmek için araç olarak seçtiği mükemmel bir düzendir. Eğer iki cins değişik dizayn ve şekil­lerde yaratılmış ve her ikisine de birlikte olduk­larında duydukları ahenk ve huzur duygusu yer­leştirilmemiş olsaydı, insan nesli koyunlar ve keçiler gibi üreyebilirdi. Fakat bir medeniyetin doğması ihtimali sıfır olurdu. Hayvan türlerinin hepsinin aksine bir insan medeniyetinin ortaya çıkmasını sağlayan asıl özellik, Hikmet Sahibi Yaratıcının her iki cinse, birbirlerine karşı bira-rada olmadıklarında tatmin edemeyecekleri bir sevgi, istek ve arzu yerleştirmesidir. Bu huzur ve sükunet arzusu, onları birlikte bir yuva kur­maya zorlamıştır. Yine bu arzu, aileleri ve kabi­leleri oluşturmuş ve insan için sosyal hayatı mümkün kılmıştır. Sosyal hayatın gelişmesinde insanın zihni özellikleri de mutlaka yardımcı bir rol oynamıştır. Fakat bunlar asıl itici güçler değildir. Sosyal hayatın oluşmasını sağlayan asıl İtici güç, kadın ve erkeğe yerleştirilen ve on­ları bir "yuva" kurmaya zorlayan arzudur. Akl-ı selim sahibi bir kimse kalkıp da bu Hikmet ese­rinin tabiat güçleri sonucu şans eseri meydana gelmiş olduğunu söyleyebilir mi? Veya bunun birçok ilah tarafından düzenlendiğini ve binler­ce yıldan beri sayısız kadın ve erkeğin bu tabii arzu ile doğup varolmaya devam ettiğini söyle­yebilir mi? Bu, yalnız sağduyudan yoksun in­sanların kabul etmeyeceği sadece ve sadece bir Tek Varlığın, o Hikmet Sahibinin hikmetinin bir ayeti, bir işaretidir. Üçüncüsü; "burada cinsî bir sevgi olan aşk, erkek ve kadın arasındaki ca­zibe için birinci derecede itici bir faktör olur ve onları birbirlerine bağlı bir şekilde muhafaza eder. "Merhamet" ve "şefkat" evlilik hayatını tedrici bir şekilde geliştiren ruhî münasebetle­rin varlığını gösterir. Bu tür faziletlerle onlar birbirlerine karşı nazik, şefkatli ve hoşgörülü olurlar. Öyle ki yaşlılık döneminde cinsî sevgi asgariye düşer ve iki eş birbirine gençliklerinde olduğundan daha bağlı olabilirler. Yaratıcının insanın içine yerleştirdiği bu iki olumlu güç, in­sanda varolan tabii arzuyu destekler nitelikte­dir. Bu istek ve arzu sadece huzur ve tatmin arar ve kadınla erkeği bir araya getirir. Bundan sonra bu iki güç (sevgi ve merhamet) ortaya çıkar ve birbirlerinden ayn ortamlarda yetişmiş olan iki yabancıyı o denli birbirine bağlar ki, bu ikisi ha­yatının birçok zorluklarına rağmen yaşamaya devam ederler. Milyonlarca insanın kendi ha­yatında yaşayıp tecrübe ettiği bu sevgi ve mer­hamet, ölçülüp tartılabilen maddi bir şey değil­dir. Bu iki özellik, ne insan vücudunu oluşturan yapısal elementlere bağlanabilir, ne de bunların ortaya çıkışı ve doğuşu bir laboratuvarda ince­lenebilir. Bunun tek açıklaması Hikmet Sahibi Yaratıcının belirli bir gaye için bu iki özelliği in­sanın gönlüne yerleştirmiş olmasıdır. (Tafheem al-Quran, c. III, sh. 744-746).

Şüphesiz erkek kadın arasındaki evlilik müna­sebetleri, bu birlik içinde sadece onların eşit or­taklığını değil, bu müessesenin arzu ettiği hedef ye gayeyi elde edebilir. Bu ayet, bu yüzden İslam'ın kendi sosyal ve evlilik münasebetlerin­de cinsler arasındaki eşitliği arzu ettiği ger­çeğine işaret eder. Bu sebeple o, kadın ve erkek arasındaki yakın münasebetleri kuvvetlendirme hususundaki kendi faydalı fonksiyonuna hiz­met ve insanlık medeniyetini sağlam ve sıhhatli bir temel üzerinde kurmaya yardım eder.

BöyJe sevgi dolu bir aileyi kurma yolunda ko­canın fonksiyonu, kendi eşine şefkat, sabır, ne­zaket ve saygı ile muamele konusunda Allah'a karşı kendi görevini tam olarak yerine getirme­yi icabettirir. Kocanın bu alicenap ve sevgi dolu davranışı kendi eşinin kalbini tamamiyle ka­zanmasına sebep olacak ve onlar arasında düzenli, iyi bir münasebeti geliştirecektir.

Kur'an kadınlara karşı kötü muameleyi şiddetli bir şekilde yasaklar ve onlara karşı nezaketi em­reder: "Ey inananlar, kadınları miras yoluyla zorla almanız size helal değildir. Onlara verdik­lerinizin bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şayet açık bir edepsiz­lik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlan­madığınız bir şeye Allah çok hayır koymuş ola­bilir." (4:19).

Hanımlara karşı bu nazik ve güzel muamele bütün devirlerde inananlar üzerine onların iyi bir aile münasebeti sürdürmeleri ve dostça bir arada yaşamayı veya ayrılmaya karar veril­diğinde iyi bir şekilde evlilik birliğini sona erdirmeyi emreder. Kur'an bütün şartlar altında, hatta onlarla boşanma durumunda bile kadınla­ra karşı nazik muamele konusunda son derece kat'i bir tavır içindedir: "Boşanma iki defadır. (Bundan sonra kadım) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dır. Onlara verdikle­rinizden bir şeyi geri almanız, size helal değil­dir. Şayet erkek ve kadın, Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarlarsa başka. Eğer erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında durama­yacaklarından korkarsanız, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkında vaz­geçmesinde) ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlandır, sakın bunları aşmayın. Kim (ler) Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir. Erkek (üçüncü kez) boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir ko­caya varmadan kendisine helal olmaz.... Kadın­ları boşadığmız zaman bekleme sürelerini bitir­diler mi, ya onları iyilikle tutun, ya da iyilikle bırakın; haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim bunu yaparsa kendisine yazık etmiş olur. Allah'ın ayet­lerini eğlence yerine koymayın; Allah'ın size olan nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği, Kitab ve hikmeti düşünün, Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi bilir." (2:229-231).

Kur'an'ın bu ayetleri kadın ve erkek arasındaki karşılıklı münasebetlerin önemini ve bu konu­nun eşlerin birbirlerine karşı sabır ve müsama­ha, sevgi ve nezaketin güçlü bir temeli üzerinde kurulması gerektiğini izah etmektedir. Ve bu davranış koca ve karı arasında evlilik münase­beti vasıtasıyla böyle huzur, rahatlık ve memnuniyeti ihsan etmede Allah'ın lütuf ve rahmeti olarak, O'na karşı herbirinin içinde ciddi bir görevi muhafaza etmekle gelişir. Onlara ayrıca bu birliği gerçekten taze, sıhhat ve faydalı so­nuçlar meydana getirecek bir duruma sokmak için münasebetlerin temelinde cinsler arası eşit­lik olması gerektiğini gösterir.

Kur'an bu gerçeğe şöyle işaret eder: " ...(Ey er­kekler) Sİzin bağışlamanız ise takvaya daha yakındır. (Ve bu bağışlama ile) aranızdaki fazi­leti (üstünlüğü) unutmayınız. Allah sizin (bütün) işlediğinizi (fazilet ve ihsanı) hakkıyla görücüdür." (2:237). Bu husus göstermektedir ki, insani münasebetlerin iyileşmesi ve ahengi için esas olan, eşlerdeki karşılıklı nezaket ve te-vazudur. Sosyal hayat, eğer her fert kendi hak­lan üzerinde ısrarlı olursa, asla huzur bulamaz (The Meaning of the Quran, c.I, sh. 174).

Rasulullah bu yüzden alicenap bir tavırla ve müsamaha İle karısı üzerinde kendine ait hak ve imtiyazları garanti altına alarak kullanma husu­sunu kocaya emretmiştir.

Kocanın Seçimi: Kadının kendi kocasını seç­mesi hususunda hürriyeti tamamen güvence altına alınmıştır. Hiç kimse evlilikte onun arzu ve rızasını kendinden uzaklaştıracak herhangi bir hakka sahip değildir. Ve eğer o, kendi ser­best iradesi ile bir müslümanla evlenmeye karar verirse, hiç kimse onun bu evliliğini durdura­maz. Bununla beraber o,gayri müslim veya kendisine denk olmayan bir şahsı seçerse velile­ri kabul etmeme hakkına sahiptirler. Fakat son tahlilde onun kendi isteği ve kocasını seçme hu­susundaki karan İslam şeriatı tarafından tanmır.İbni Abbas'tan rivayet olunduğuna göre Peygamber: "Dul kadın kendi nefsi hakkında tasarrufa velisinden daha haklıdır, bakireden ise müsaade İstenir. Onun izni sükûtudur" bu­yurmuşlardır. (Müslim). Benzer bir hadisi Ebu Hureyre rivayet ediyor: "Peygamber: "Dul kadm, kendisinden emir alınmadıkça nikah edi­lemez. Bakire dahi kendisinden izin alınmadık­ça nikah edilemez!' demiş, ashab; 'Ya Rasulul­lah, onun izni nasıl olacak?' deyince; 'Susmasıdir!' buyurmuşlardır." (Buhari-Müslim). Evlilik merasiminden sonra bile eğer o, tasvip etmediğini açıklarsa evlilik sona ermiştir.

Boşanma Hakkı: Kadın kocasından eğer, za­lim veya iktidarsız veya kadının kendisinden nefret etmesi halinde ondan boşanmasını elde edici meşru haklara aynı zamanda sahiptir. Mi­zaç ve alışkanlıkların uyuşmazlığı, aile terbiye­si, sosyal hayat tarzı; İslam şeriatında boşanma İçin önemli sebepler olabilir. Bütün bu boşanma haklan, bugün bile Batı'da kadına tanınmazken müslüman kadına İslam tarafından garanti edil­mektedir. Şimdi bazı Batılı devletler, kendi boşanma kanunlarının aksaklıklarını anlamaya başlıyor ve İslam şeriatı tarafından teklif edil­miş boşanma sebeplerinin bazısı ile uygunluk içinde hatalarını düzeltmeye çalışmaktadırlar.

Dul ve boşanmış kadınlar ve evlilikleri hukuk tarafından feshedilen bütün kadınlar veya meşru^olarak kocalarından ayrılanlar bir daha evlenmek hakkına sahiptirler. Onların önceki kocaları, kendileri üzerinde meşru hiçbir hakka sahip değildirler. Bu iftiraların hepsi, İslam'da kadının cemiyette hiçbir mevkii ve hakkının ol­madığı yolundaki Batılı tenkitçilerin iddia­larıdır. Çünkü bu haklara müslüman kadın evli­likten dolayı sahip olur ve kadına boşanma hakkı henüz Batı'da ve diğer doğu toplumların­da henüz verilmemiştir. Bundan başka İslam, kadına evliliğim sona erdirmeyi sağlayan, ken­dini onun mükellefiyetlerinden uzak tutan uy­gun yollar gösterir.

Medenî ve Cezaî Eşitlik: Bir kadın medenî ve cezaî kanunlara göre erkekle tam bir eşitliğe sa­hip olmaktadır. Kanunlar nezdinde her ikisi de eşit olup, benzer muamele görür; ahlakî, me­denî ve cezaî kanunlara aykırı hareket etmeleri durumunda, erkek ve kadın, her ikisi üzerinde aynı kanuni cezalar uygulanır. Her ikisi de (İslami cemiyetin üyesi olarak) eşit hak ve imtiyaz­lara sahiptir.

Medenî kanunda kadın, erkek gibi aynı hak ve mükellefiyetlerle aynı hayatı tam olarak sürdürür. Bununla birlikte kadınlar kendi biyo­lojik ve psikolojik fonksiyonları yüzünden be­lirli hak ve muafiyetlere sahiptir. Onlar; lohu-salık süresince Ramazan ayı içinde, hayız za­manlarında, yıllık oruç halinde ve günlük na­maz gibi bazı dini görevlerden ve cemaatle cu­ma namazı mükellefiyetinden daimi olarak mu­af tutulmaktadırlar.

halinde durmakta, onu daha karmaşık ve zor bir hale getirmektedir. İslam bu zor ve hassas prob­lemi çözmek için dengeli bir hareket tarzını be­nimsemiştir. İslamî sistemde erkek ve kadın dünyadaki maddî İhtiyaçlarını karşılamak için kendi haklarını kullanma konusunda eşittirler.

Buna, kendi mallarına sahip olup onları istedik­leri biçimde tasarruf etme konusu dahildir. Or­yantalistler İslam'ı, bilhassa kadının rol ve du­rumu yönünden tenkit etmektedirler. Fakat on­lar Avrupa'nın "medenileşmiş kanunî sistemle­rinin" çok yakın zamanlara kadar kadına bu hakları vermediklerini unutuyorlar. Kadın, bu haklarını kendi kocası, babası veya bir vâsi vası­tasıyla dolaylı bir şekilde kullanabilirdi. Diğer bir ifadeyle, bunun manası, İslam bin yüz sene­den daha fazla bir süre içinde bile, Avrupalı kadından mahrum bırakılan bu haklan kadına garanti etmiştir.