sumeyye
Sun 13 February 2011, 01:21 pm GMT +0200
Sorumluluk İçin İhtiyar (Hür İrade) Şarttır:
Şeriatın “Fiiller sebebiyle sorgulanabilmek için, onların ihtiyar ile işlenmiş olması gerekir.” sözü, doktorun “Zehirden zarar, ilaçtan fayda görmenin şartı, onların boğazdan girmesi ve karın boşluğuna inmiş olmasıdır.” sözü mesabesindedir.
Anlattıklarımızın belirtisi şudur: İnsan nefsi, bütün insanlığın üzerinde hemfikir olduğu riyâzât, ibadetler gibi amellerin ruhunu özümseye özümseye sonunda bütün bu amellerin nurları onda hissedilir. Terki hakkında hemfikir olunan günahlar ve yasaklardan işlenilen amellerin ruhunu yuta yuta da onda bütün bu fiillerin kasveti görülür.
b) Yüce hal ve makamlar: Muhabbetullah, Allah’a tevekkül gibi.
Bunlar hayvanlarda olmayan özelliklerdir.
İnsan, Mutedil Bir Mizaca Nasıl Sahip Olabilir Ve İşini Düzene Koyabilir?
Bil ki: İnsan mizacının bu türe ait özelliklerin gerektirdiği şekilde kıvamı ancak şu yollarla mümkün olur:
1. Örnek insan: Onların içinden en temizleri çıkmalı ve kendilerini ilme vermeli ve diğerleri onları taklit etmelidirler.
2. Şeriat: İlâhî bilgileri ve her türlü ihtiyaçların giderilmesi için gerekli olan kurum ve kuruluşları, ihtiyarî fiillerden ve onun vacip, mendup, mubah, mekruh ve haram şeklindeki beşli taksiminden bahseden kaideleri, genel ahlâk ve âdâb kurallarını içeren bir ilâhî nizam bulunmalıdır.
Kâmil bir insanın yetişmesi bu şartlara bağlı olduğu içindir ki, Allah Teâlâ’nın yüce hikmeti ve sonsuz rahmeti kudsiyet âleminde onların tedarikini gerekli kılmıştır. Bunun sonucunda üstün aklî kuvvete sahip en temiz ve yetenekli insanı bu iş için hazırlar ve o, ilahî mesajı oradan alır. Diğer insanlar ise ona boyun eğerler. Bu, aynen arı kovanının içerisindeki düzene benzer. Arılar içerisinde bir anbeyi bulunur. Bu, diğer bütün arıların işlerini düzene koyacak özelliklerle donatılmıştır. Eğer bu üstün vasıflarla donatılmış kâmil insan ile kudsiyet âlemi arasında vasıtalı ya da vasıtasız bir bağlantı kurulmamış olsaydı, insan kendisi hakkında mukadder olan kemâl mertebesine asla ulaşamazdı.
Basiret sahibi bir kimse, otlamak suretiyle yaşayan bir hayvan gördüğü zaman, Allah Teâlâ’nın mutlaka onun için otlaklar hazırlamış olduğunda şüphe etmez. Aynı şekilde Allah’ın sanatı üzerinde basiretle düşünen kimse de şu sonuca varır: Mutlaka öyle ilimler olmalıdır ki, akıl, eksikliğini onlarla gidersin ve hakkında mukadder olan kemâl mertebesine ancak bunlar sayesinde ulaşabilsin. Bu ilimlerden bazıları şunlardır:
1. Tevhid yani Allah’ın (c.c.) varlığı, birliği ve sıfatlarından bahseden ilim: Bu ilmin, normal insan aklının kavrayabileceği şekilde açıklanmış olması gerekir. Nâdir şahsiyetlerin anlayabileceği şekilde kapalı olmamalıdır. Allah Teâlâ, bu ilmi “Sübhânallahi ve bihamdihî” yani “her türlü noksanlıklardan uzak, her türlü övgüye lâyık” sözüyle açıklamış ve kendisinin, onların bildikleri ve kendi aralarında kullanageldikleri diri olmak, işitmek, görmek, kudret ve irade sahibi olmak, konuşmak, öfkelenmek, acımak, mülk ve saltanat sahibi olmak, zengin olmak.., gibi sıfatları olduğunu belirtmiştir.
Bütün bunların yanında, bu sıfatlarda kendisinin hiçbir şekilde eşi ve benzeri olmadığını da ortaya koymuştur: O (c.c.) diridir, fakat bizim diriliğimiz gibi değildir; O görendir, fakat görmesi bizim görmemiz gibi değildir; O kudret sahibidir, fakat kudreti bizim kudretimiz gibi değildir; O irade sahibidir, fakat iradesi bizim irademiz gibi değildir; O konuşandır, fakat konuşması bizim konuşmama gibi değildir...
Sonra biz insanların hafsalası dahi alamayacağı şeyleri zikretmek suretiyle yaratıklarla kendisi arasında bir benzerliğin olmayısını açıklamıştır. Meselâ O (c.c), kendisinin yağmur tanelerinin sayısını, çollerdeki kumların sayısını, ağaçların yapraklarının sayısını, canlıların nefeslerinin sayısını bildiğini; kapkaranlık gecede (kara) karıncanın ayak izini gördüğünü; kapalı kapılar ardında odalarda çarşaf altında konuşulan fısıltıları duyduğunu... vb., beyan buyurmuştur.
2. İbadetler ilmi.
3. Her türlü ihtiyaçlar ve bunların giderilmesi için gerekli yollara dair olan ilim.
4. Cedel ilmi: Yani aşağılık nefisler, dinî hakikatler konusunda şüpheye düştükleri zaman, hakkın savunulmasına yarayacak ve problemin çözümünü sağlayacak ilim.
5. Hatırlatma ilmi: Bununla Allah’ın nimetleri, günleri [191], berzah ve mahşerde olacaklar hatırlatılır.
Allah Teâlâ, ezelde insan türüne, insanoğlunun tevarüs edeceği istidada, onun melekî kuvvetine, hal ve kabiliyetine uygun düşecek şekilde açıklanmış olan ilimlere bakmıştır. Bütün bu ilimler, gaybın gaybmda (âlem-i gaybı’1-gayb) belirlenmiş ve sayılmış olarak temessül etmiştir. Bu temessül, Eş’arîlerin “Kelâm-ı nefsi” dedikleri şeydir ve ilim, irâde ve kudretten ayrıdır.
Sonra meleklerin yaratılması zamanı geldiğinde, Hak Teâlâ, insan ferdlerinin maslahatının, ancak pâk nefislerle kemâle ulaşabileceğini, bunlar olmadıkça eksik kalacağını bilmiştir. Bunların insan türüne olan nisbeti, insanın aklî kuvvetlerinin bedenine olan nisbeti gibidir. Yüce Allah “Ol!” hitabıyla sadece insan fertlerine gösterdiği inayetin bir sonucu olarak onları yaratmış ve onların içlerine gaybın gaybmda belirlenmiş ve sayılmış bulunan ilimlerden bir gölge koymuştur. Melekler ruhanî varlıklar olarak şekillenmişlerdir.
“Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunan (melekler) Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler.” [192] Ayetinde işte bu varlıklara işaret edilmektedir.
[191] Yani geçmiş ümmetlere vermiş olduğu cezalar vb.
[192] Gâfir/Mü'min: 40/7-9.