seymanur K
Wed 14 September 2011, 10:56 am GMT +0200
Seri Sebeplerin Sonucun Meydana Geldiği Zamanı Göstermesi
Sorumluluklar belli sebeplere bağlıdır. Ancak bu sebepler bizatihi maslahatları var kılan ve mefsedetleri defeden durumlar değildir. Bilakis sebepler gerçekte hükümlerin ve bunlara bağlı maslahatların ortaya çıktığı zamanı belirler. Maslahatları var kılan ve mefsedetleri defeden Allah'tır (cc). Fakat O, yarattığı bazı şeyler arasında illiyet bağı kurmuş ve bu bağ sürekli olagelmiştir, ta ki kulları, sebepler meydana gelince onlara bağlı olarak meydana gelecek hayırları bilip hayırlara talip olsunlar, serleri bilip o serlerden sakınsınlar.
Bazı şeyler arasındaki bu sebep sonuç ilişkisi Allah'ın (cc) koyduğu kanunlar gereği genellikle gerçekleşir. Ama çoğu kimseler bunun farkında değildir. Teşvik edilen nice kimseler kulak asmamış, korkutulan nice kimseler korkmamış, sakındırılan nice kimseler sakınmamış, dikkat çekilen nice kimseler umursamamış, sabırla emrolunan nice kimseler sabretmemiştir.
Allah (cc) dileseydi bütün illiyet bağlannı ortadan kaldırırdı. Bütün sonuçları sebeplerden bağımsız, sebepleri de sonuçlardan bağımsız yaratırdı. Fakat O adetullah olarak çoğunlukla bu bağları var kılmıştır. Böylece dilediğini dalâlete düşürüp dilediğini hidayete erdirir.
O, dileseydi bedenleri yiyip içmeksizin ayakta tutabilirdi. Bedenin parçalarından biri bedenden ayrıldığında insan bunun yerine bir başkasını koymaya veya değiştirmeye ihtiyaç duyar. O, ateş olmaksızın yanma acısını, yeme, içme ve cinsel ilişki olmaksızın bunlardan elde edilen hazlan yaratabilirdi. Bu durum tüm haz ve acılar için geçerlidir. Dileseydi haz ve acılar olmaksızın yalnızca sebeplerini ya da haz ve acıları sebepleri olmaksızın yaratabilirdi. Allah'ın bitki ve hayvanlara verdiği kuvvet de böyledir. Dileseydi doğrudan bu kuvvetle elde edilecek sonucu yaratırdı. Bitki ve hayvanlar da hiçbir kuvvet kullanmaksızın gıdalarım alır, yiyeceklerini elde eder, tehlikeleri hiçbir güç harcamaksızın def ederlerdi.
Bu ilahi kanunları görmeyen cahil kimseler, sebep sonuç arasındaki illiyet bağının büyük çoğunlukla mevcut olduğunu görünce sebeplerin sonuçlan meydana getirdiğini, onlara varlık kazandırdığını zannederler. Ve meydana gelen sonuçların, efendilerin efendisi, sebeplerin de yaratıcısı olan Allah ile olan bağım görmeyerek, onları bu sebeplere izafe ederler. Şair şöyle der;
Gecem yüzünün güzelliğini ortaya çıkarsaydı Kınayanlar benim ona meylettiğim gibi ona meylederdi Ancak gecem yüzünün güzelliklerini gizledi Onların hiçbiri de benim makamıma gelemediler.
insanların Allah'ın (cc) bilinmelerine imkan tanımadığı şeyleri bilmeye merakı son derece fazladır. Bu tür konuları düşünmeleri, öğrenmeye çalışmaları onların şaşkınlık ve gafletlerini arttırır. Doğru olan, geçmiş nesillerden faziletli kimselerin yaptığı gibi bu tür konularla ilgilenmemektir. Basiret melekesi, gözlerin görme kabiliyeti gibidir. Dağın arkasında olanları gözüyle görmeye çalışan kimsenin bu gayreti, önündeki engel durduğu sürece hiçbir fayda vermez. Aynı şekilde Cenab-i Allah'ın vehim, zan, batıl inanç gibi şeyleri önüne engel koyup insanlardan gizlediği meseleleri de insanoğlu bilemez, insanın inandığı nice esaslar vardır ki ona aykırı olan şeyleri inkar eder. Ancak zamanla doğruyu anlayınca hata ettiğini farkeder.
Kişinin, amellerinin en faziletli olanlarını düzenli bir şekilde sürdürmesi, mutluluğa götüren yollardandır. Öncelikle yapılması gereken amelleri ihmal etmemek tercihe şayandır. Mutluluk her yönüyle dine uymak ve dine aykırı olan heva ve hevesleri terketmektir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur: "Kim benim hidayetime uyarsa, o sapmaz ve bedbaht olmaz".[20] Yani dünyada doğrudan ayrılmaz ve ahirette cehennemlik olmaz.
"Rabbinizden size indirilene uyun"[21] ayetiyle ilgili olarak Ibn Abbas şöyle demiştir; indirilenden maksat Kuran ve sünnettir. "Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur".[22]
Allah'ın bir emrine istenildiği şekilde itaat eden kimsenin kalbinde bir nur oluşur, itaat etmeye devam ettikçe nur birikir ve kişi irfan sahibi kulların derecesine ulaşır. "Bizim yolumuzda gayret gösterenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz." [23] Bu yollan Allah'a itaat eden ihlas sahibi kimseler bilir. Amellerde ihlas olmaması ancak kalplerdeki karanlığı arttırır. Zira onlar ihlası terketmek ve amellerinde riyaya düşmekle Allah'a itaatsizlik etmişlerdir.
Sonuç olarak; Allah (cc), kendi zatım ve sıfatlannı insanlara hiçbir tefekkür ve gayretleri olmaksızın beyan etseydi, insanlar O'nun cemâline aşık olup O'nun kemâli karşısında hayrete düşüp kalırlardı. Fakat O, kendisiyle cennetlik kulları arasındaki örtüyü kaldırırken, cehennemlik kulla-nyla arasını örtüyle kapattı. Allah'ın kapattığı örtüyü hiç kimse kaldıramayacağı gibi O'nun ihmal ettiği, cezalandırdığı kimseleri de kimse kurtaramaz.
Allah'ın takdiri ezelî ve ebedîdir. İnsanlar hakkında takdir olunan şeylerin yazıldığı mürekkep kurudu. Allah'ın takdirinde yer alan tek bir zerreyi bile hiç kimse bir saniye ne ileri ne de geri alamaz. Her şey ezelde takdir edilip yazıldığı gibi cereyan eder. Cennetlik olmak için gereken vasıflar cehennemlik bir kimsede bulunsa o yine de cennete giremez. Cehennemlik olmayı gerektiren vasıflar cennetlik bir kimsede bulunsa o yine de cehenneme gitmez. "Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur"[24], "Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer Allah sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur." [25]
[20] Taha 123
[21] Araf 3
[22] Ahzab 71
[23] Ankebut 69
[24] Ra'd 11
[25] Yunus 107