saniyenur
Wed 12 October 2011, 09:48 pm GMT +0200
Sonuç
Genel anlamda sûfilerin özel anlamda İsmail Hakkı Bursevî (0.1137/ 1725)'nin hadis anlayışına yer verdiğimiz bu araştırmamızda başlıca şu sonuçlara varmış bulunuyoruz:
Bursevî, XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşayan, meşreb olarak tasavvufu benimseyen bir Osmanlı mutasavvıfı ve ahlâkçısı olarak kültür tarihimizin ö-nemli şahsiyetlerinden biridir. Mutasavvıf kimliği sebebiyle eserlerinde sûfilerin diğer İlim mensuplarından daha üstün olduğunu, dini onlardan daha iyi anlayıp yaşadıklarını iddia etmiş, bu manevî otoritesini her alanda olduğu gibi hadis sahasında da göstermeye çalışmıştır. Bunun sonucu olarak, hadislerin Hz. Peygamber'e ait olduğunu gösteren İsnad sistemini ciddi bir şekilde tenkit etmiş, muhaddislerin kullandıkları isnad sistemine karşı, hadislerin doğrudan doğruya Hz. Peygamber'in kendisinden alınabileceği şeklinde, ehl-i hadisin ravi zincirine karşı hadislerin keşif yoluyla alınabileceği şeklinde bir formül geliştirmiştir. Keşif yoluyla âli isnad elde edildiğini, keşfin muhaddisler tarafından kullanılan isnaddan daha güvenilir ve daha üstün olduğunu Öne sürmüştür. Böyle bir görüş, tasavvuf ehli arasında kabul görse de, hadisçiler arasında kabul görmemiştir. Velilik hak ve gerçek olmakla birlikte, hadis ilminin kuralları bu tür bir anlayışı geçerli saymamıştır.
Bursevînin hadislerle amel konusunda zayıf hadisler dışında bir de uydurma hadislerle amel edilmesini savunması, bu fikirlerini hadislerle ve diğer âlimlerin sözleriyle desteklemeye çalışması, onun en çok eleştirilen yönü olmuştur. Zayıf hadislerle amel edilmesi, belli ölçüler içinde kabul edilebilir olmakla birlikte mevzu hadislerle amel etmenin gerekçesini açıklamak mümkün değildir. Bursevî aslında hadis uydurulmasına ilke olarak karşıdır. Hadis uydurulmasını caiz görmemektedir. Aksine onun savunduğu, muhaddisler tarafından uydurma olduğu hususunda tam bir ittifakın sağlanamadığı veya mânasının diğer hadislere ters düşmediği haberlerde, bu hadislerin en az zayıf hadis olması ihtimalinden dolayı bir iyi niyete dayanarak bu hadislerle amel etme, bu hadislerin sevabından mahrum kalmama düşüncesidir. Bu kadar ılımlı bir yaklaşım eleştiriye açık olmakla birlikte, sûfilerin hadisle amel konusundaki çabalarını da takdirle karşılamak gerekmektedir.
Bursevî, sünnet konusunda mukayyed sünnet dediği veliler ve âlimlerin tatbikatlarını mutlak sünnet kapsamı içine dahil etmiş, özellikle tarikat mensupları arasında uygulanagelen Regâib, Berat, Kadir gecesi namazları gibi sünnet-bidat kavramları arasında tam yerini bulamayan uygulamalarda, özellikle velilerin icraatlarına büyük önem vermiş, onları sünnet çerçevesinde uyulması gereken bir yol olarak görmüştür. Dinî açıdan mukayyed sünnetin geçerli bir yol olduğu anlaşılıyorsa da zamanla çoğalan bu çeşit sünnetlerin, ümmete meşakkat vereceği, üzerlerine düşen yükümlülüğü daha da artıracağı bir gerçektir. Hz. Peygamber'in evrensel boyutlu mutlak sünnetini yaşamak, yaşatmaya çalışmak daha tutarlı gelmektedir.
Bursevî sahabenin tarifi meselesine de farklı bir boyut getirmiş, Hz. Peygamber'in mânâ âleminde görülmesiyle, kişinin sahabi olabileceğini söyleyerek, muhaddislerin benimsediği tanım dışında, yeni bir tanım geliştirmiştir. Kendisinin de Hz. Peygamber ile görüştüğünü ondan hadis dinlediğini belirtmek suretiyle bunun mümkün olduğunu savunmuştur. Fakat bilinen ve alışılagelen Hz. Peygamber'i dünya gözüyle görenlere sahabi denilmesidir.
Bursevî, usûl-i hadis kitaplarında ayrıntılı bir şekilde incelenen, hadis öğrenme yollarına bir misilleme olarak değil, ona bir takviye kabilinden ahz-ı bâtın adı altında ahz anillah, yakaza, ilham, insilah, rüya ve keşfi ilim öğrenme yolu olarak kabul etmiş, ehli olanların bu yollardan hadis öğrenebileceğini, mevcut hadislerin sıhhat durumlarının bu metodla tespit edebileceğini ileri sürmüş, bu konuda keşfin en önemli temsilcilerinden olan İbn Arabî 'nin eserlerinden örnekler vermiştir.
Hadis tespit ölçüleri meselesinde Bursevî bazı esaslara göre hareket etmiş, hadislerin sahih olup olmadığı noktasında bir hadisin büyük veli ve âlimlerin eserlerinde zikredilmiş olmasını, mânasının doğru, diğer hadislere uygun bulunmasını, kelâm-ı kibar sözlerin ve âlem-i mânadaki hâdiselerin de hadis kapsamında ele alınmasını benimsemiştir.
Hadis yorumuna gelince, Bursevî yukarıda geçen hadis tespit yolları ve ölçüleri içinde şerhettiği hadislerde genellikle işârî yorumlara girmiş, kendinden önceki mutasavvıfların hadis şerhlerinden istifade etmekle birlikte, en çok İbn Arabi'den yararlanmıştır. Bursevî'nin tam manasıyla İbn Arabî aşığı olduğu, onun gibi vahdet-i vücûdu savunduğu açık bir gerçektir. Firavun'un imanı meselesi dışında Bursevî'nin İbn Arabi'ye muhalefet ettiğine dair ikinci bir örneğe rastlayabilmiş değiliz. Bursevî'nin tahlil ettiği pek çok fikrin asıllarını İbn Arabi'nin eserlerinde bulmak mümkündür.
Bursevî hadisleri naklederken senedlerinden daha çok metinlerine bakmış, amacına ulaşmada yardımcı olabilecek her türlü rivayeti kullanmıştır. Bu bakımdan bir hadisçi değil, daha çok bir sûfi kimliğiyle hareket etmiştir. Yaptığı yorumlarda sırf nakille yetinmemiş, yeri geldikçe ulemâyı tenkit etmiş, şahsi görüşlerini mütevazi bir üslup İçinde belirtmiş, İslâmî ilimlerde yetişkin biri olduğunu ispatlamaya çalışmıştır.
Kullandığı kaynaklar bakımından birinci derecede önemli ana hadis kitaplarından daha çok, elde ettiği her eserden gönül rahatlığıyla yararlanma yoluna gitmiştir. Bursevî'nin eserlerinde hadisle amel erme ilkesine büyük önem verilmesine rağmen, bir hadisin hadis olup olmadığı meselesinde hadis kaynaklarına müracaat edilmesi ihmal edilmemelidir.
Bursevî'nin hadis ilminde gerçekten yeterli olup olmadığı, onun eserlerinde kullandığı hadislerin sahihlik derecelerini tespit etmekle mümkün olacaktır. Biz bu çalışmamızda Rûhu'l-beyân'daki hadislerin tahricini de yapmış olmakla birlikte, araştırma içinde ancak sınırlı sayıda hadislerden örnekler vermiş bulunmaktayız. İçinde beşbin (5000) civarında hadis bulunan tefsirin-deki hadislerin ayrı bir çalışmaya konu edinilmesi ve orada bu hadislerin daha geniş boyutlarda ele alınması gerekmektedir. Bursevî'nin diğer eserleri de yüksek lisans ve doktora öğrencilerine malzeme olmalıdır. Bu çeşit çalışmalar "Rivayet İlimleri ve Bursevî" açısından Önemli bir boşluğu dolduracak ve bize Bursevî'nin hadis kültürü hakkında daha sağlıklı bilgiler verecektir. Özellikle Bursevî'nin etkilendiği İbn Arabî'nin eserleri üzerinde daha detaylı yeni araştırmaların yapılması gerekmektedir. Tasavvuf çevrelerinde konuşulan değişik düşüncelerin orijinalleri genellikle el-Fütûhât'ul-Mekkiyye'de ve İbn Arabî'nin diğer eserlerinde bulunmaktadır. Bazı çalışmalar yapılmış olsa da derinlemesine olarak İbn Arabî'nin hadisçiliği üzerinde bir araştırmaya İhtiyaç duyulmaktadır.
Bîr örnek olarak İsmail Hakkı Bursevî'yi ele aldığımız, ama genel mânada tasavvuf-hadis ilişkileri çerçevesinde sûfilerin hadis anlayışını konu e-dindiğimiz bu çalışmamızda son olarak şunları söyleyebiliriz:
Mutasavvıfların hadislere bakışı, hadis kullanma, hadis tespit ve yoru-mundaki usûlleri muhaddislerin usûllerine göre bazı farklılıklar arz etmektedir. Hadisçİlerin hadisleri büyük bir titizlik içinde senedleri ve metinleriyle nakle çalışmalarına rağmen, sûfiler ve diğer ilim sahipleri daha ılımlı bir tarzda meseleye yaklaşmaktadırlar. Onlarda hadisçilerde görülen kılı kırk yaran ilmî bir zihniyet yerine, hadislerin Kur'an'a ve sünnete uygunluğu esası yeterli olmaktadır.
Sûfilerin asıl gayeleri, manevî hallere ait ilim ve inceliklerin kavranması ve bunlarla amel edilmesidir. Onlar daha çok ilahî sırların anlaşılması, kalbin arındırılması ve nefsin ıslah edilmesiyle uğraşmışlardır. Bu konuda sûfilerin anlayışları diğer ilim mensuplarına göre daha derin olduğu gibi, hadisçilerin hadisler hususundaki görüşleri de diğer fırkalara göre daha kapsamlı ve daha ilmîdir. Öyle ise her ilim dalı kendi sahasındakileri bilmede başkalarına göre daha ehliyetli ve daha liyakatlidir.
Tasavvuf-hadis ilişkileri, dinin dış görünümü açısından pek problemli değilse de mevcut iki ilim arasında usûlden kaynaklanan ihtilafların varlığı da bir gerçektir. Her iki ilim dalının mümkün olduğu kadar belli ölçülerde ortak noktalan paylaşmaları, başta bu ilim mensuplarını ve ardından diğer müslümanlan mutlu edecektir. Mümkün olduğu kadar hadise dayanan bir tasavvuf anlayışı, İslâm ümmetinin dinî yaşantısında daha Muhammedi bir yol izlenmesine yardımcı olacaktır. Eğer bu araştırma bu yönde olumlu bir adım atabildiyse sahibi kendini bahtiyar hissedecektir.
Velhamdülillahi Rabbi'l-âlemîn.