- Sonuç

Adsense kodları


Sonuç

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Fri 10 August 2012, 12:23 pm GMT +0200
Sonuç

Rasûlullah toplumda, yönetim biçimini de ihtiva eden, iyilik, fazilet ve herkes için adalet temeline dayalı bir hayat tarzı oluştur­muştur. Bu hem ruhanî ve hem de dünyevî değerleri içeren en mükemmel ve en kapsam­lı bîr yaşama biçimidir. Ruhanî ve dünyevî sistemler, birbirlerinin tamamlayıcı parçalan olarak harman edilmiş olup, İslâmî sistemde, hayatın bütün yönleri bir bütün halinde bir araya getirilmiştir. Gerçekten hepsi, uyum içinde bir arada ve birbirine bağımlıdır ve birbirinden ayrı düşünülemezler. Çünkü bu hayat tarzı (Din) bir bütündür. İbadet, mua­melat, devlet politikası, malî meseleler, kanunlar ve yönetmelikler, inançlar ve ameller, bu dünya ve ahiret... Bütün bunlar, mükem­mel ve şümullü bir sistemin tamamlayıcı ve belli bir düzen içindeki parçalandır. Bunlar­dan her hangi birini diğerlerinden ayrı olarak ele almak çok zordur.

İslâm, kendine has bir sistem olup, dünyada bir benzeri yoktur. Onun temel prensibi, di­ğerlerinin temel prensiplerinden tamamen farklıdır. Bu yüzden, onun veya kısımların­dan herhangi birinin, diğer dünyevî sistemlerle karşılaştırılıp aralarında benzerlik kurmaya çalışmak makul bir iş olmaz.

Bu sistem, her türlü otoritenin ve hâkimiyetin Allah'a ait olduğu prensibi üzerine kurulmuş­tur ve bu sistemde, ancak ve ancak Allah ka­nun koyar ve insanların hayat tarzını belirler. Diğer bütün sistemler, hâkimiyetin İnsanlara ait olduğu ve kanun yapma hakkının ve hâkimiyetin insanlarda olduğu prensibine da­yanır. Bu iki sistem, temelde birbirlerine zıt-tırlar ve bunları bir araya getirmek mümkün değildir. Bu sebepten, İslâm'ı diğer sistem­lerle kıyaslamak mantıksızdır.

İslâm, dünyanın değişik yörelerinde yaşayan müslümanların eşit olduğunu ilan etmesi ile, diğer dünyevî sistemlerden ayrılır. İslâm, millî, ırkî, ten rengi ile ilgili ve bütün diğer ön yargıları saçma bulur. Bu yüzden İslâm, imparatorluğun değişik bölgelerini merkezin menfaati için sömürülecek koloniler olarak görmez. Her ülke, İslâm dünyasının oluştur­duğu bedenin bir üyesidir ve merkezdeki ahâlinin sahip olduğu hakların aynısına sa­hiptir. Medine'deki merkezî hükümet adına Rasûlullah'in tayin ettiği vali, kumandan veya âmile (zekat memuru) bu görevin veril­mesi, o kişinin takvası ve dürüstlüğü ile ilgi­lidir. Çünkü onlar, bir sömürge yöneticisi de­ğildirler. Şu bir tarihî gerçektir ki, fethedilen bölgelerin çoğunun yönetimi, o bölgelerin sa­kinlerinden birinin elindeydi ve bunun sebebi de yine o kişinin, o bölgeden olması değil, o göreve ehil olmasıydı. Bir bölgeden toplanan bütün gelirler, o yörenin ihtiyaçları için harcanır ve ancak bir fazlalık kalırsa, bu fazlalık merkezî hazineye (beytülmal) gönderilirdi. Bu da yine, geçmişteki ve şimdiki emperya­list ülkelerin yaptıklan gibi, diğer ülkeler ona şiddetle ihtiyaç duysalar bile merkezin alıko­yacağı pay olarak görülmeyip, müslümanların ihtiyacına harcanırdı.

İnsanların birliği ve cihanşümul kardeşlik kavramlarından dolayı, İslâm'ın, yapısı itiba­riyle insanî olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yukardaki prensibi hayata geçirmek için İslâm, bütün insanların eşit ve mü'minlerin kardeş olduğunu ilan etmiştir. İslâm; ulûhiyet, hayat, kâinat ve insan ile ilgili genel görüşünden neşet eden iki fikir üzerine bina edilmiştir. Bunlardan birincisi, insanlığın, or­tak soy, fıtrat, mizaç ve gelişmesine dayanan birliği; ikincisi, İslâm'ın, uygulanabilir ve in­sanlığın menfaatine olan yegâne mükemmel ve şümullü hayat tarzı olduğudur. Bu sebep­le, diğer hiçbir sistem onun yerini tutamaz.

Rasûlullah, İslâmî yönetim tarzının, Al­lah'tan başka ilah olmadığı ve bu sebeple, hâkimiyetin ancak Allah'a ait olacağı prensi­bine dayandığını açıkça ifade etmiştir. İnsan­lığı yönetecek olan ancak Allah'tır. Allah'ın hâkimiyetini tanıyan insanlar, yeryüzünde O'nun kanunlarını dürüst ve âdil bir biçimde uygulayacak olan temsilcileridir. Rasûlullah böyle bir siyasî sistem kurmuş ve hükümet işlerinin nasıl âdâlet ve hakkaniyetle idare edileceğini göstermişti. O, bütün insanlar için, dinî, siyasî ve ekonomik meselelerinde, mükemmel bir uhrevî ve dünyevî model ve bir örnek idi. (Seyyid Kutub, Social Justice in islam).