hafiza aise
Thu 5 May 2011, 11:02 am GMT +0200
Son Umut
Kureyş'in önde gelenleri yanından aynhnca Ebu Talib, yeğenine döndü ve yılların tecrübesiyle şunlan söyledi O'na: - Vallahi de ey kardeşimin oğlu! Onlardan imkansız bir şey istemedin!
391 Bkz. Halebi, Sire, 2/49-50
Efendiler Efendisi'ni ümitlendiren bir cümleydi bu. Nihayet, yıllar sonra amcası da İslam'a geliş emaresi göstermiş; iman adına bir kapı aralamıştı. Her fırsatı değerlendirmek isteyen müşfik Nebi, büyük bir ümitle ona yöneldi; bunca zaman kendisine kol ve kanat geren biricik amcasının, iman adına mesafe alamadan gitmesine gönlü bir türlü razı değildi:
- Ey amca! Peki, onu sen söyle ki, kıyamet gününde ben de onunla sana şefaat edebileyim, dedi.
Kendini, insanların imanını kurtarmaya adamış bir ruh için bu, elbetteki çok önemli bir fırsattı; amcasının, gelip de iman etmesini o kadar gönülden arzuluyordu ki! Ancak iman işi, bir nasip meselesiydi; peygamber bile olsa insan, Allah dilemedikçe kimseyi hidayet üzere sabit tutamaz ve dilediğine bu yolu ayncalıklı hale getiremezdi. Zira, vahiy de aynı şeyleri söylüyordu:
- Şüphe yok ki Sen, dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin; lakin ancakAllah dilediğini doğruya hidayet eder