- Son Rasûlü Sevmek

Adsense kodları


Son Rasûlü Sevmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 7 November 2010, 05:53 pm GMT +0200
Son Rasûlü Sevmek

Naci Öztürk


İlahi aşk için yola çıkışta kılavuz olarak son Rasûlü sevmeyi görürüz. Gerçek sevgiliye vardıran aşkı elde etmek için Muhammed Mustafa'da "fena" mertebesine ulaşmalıyız. Varlıkların aydınlığı efendimize sevgi, aşk yolunun hem başlangıcı, hem sonudur. Yani aşık olabilmek için onun eteğine yapışmak nasıl şartsa, aşkı hedefine vardırmak için de onun sevgisiyle dolmak şarttır. Esasında bütün sevgiler farkında olalım veya olmalıyım, peygamberler sultanı Muhammed Mustafa'yı arayan çırpınışlardır. Muhammedi aşkın vefalı yokuşu İkbal bu inceliği ifadeye koyarken şöyle diyor:

Renk ve koku dünyası toprağından fışkırdığını seyrettiğin her arayışın kıymeti, ya Mustafa'nın nurundan gelmektedir, yahut Mustafa'yı arama çabası içinde oluşundan...

Güzellikler varlığın ona tebessümü, ıstıraplar ona duyurulmak istenen iniltilerdir...

Rüzgarda, yağmurda, selde, kurakta onun için soluyan nefesi, akan gözyaşını, çatlayan dudağı görüyoruz. Dallar ve çiçekler onu kucaklayamamanın hüznüyle solar. Boyun bükerler. Bütün çiçekler Onun kokusundan alabilmek için yarışırlar.

Öteki çiçekler gülü kıskanırlar. Çünkü gül, O'nun terinden süzülen ıtrı emerek ebedileşmiştir. Bu yüzden gül, aşk ve sevda dünyalarında saltanat kurmuştur. Ve bunun için Muhammed Mustafa (s.a.) yi "koklamak isteyenler kırmızı gülleri koklasınlar" denilmiştir.

Sahabilerden Ebu Cuheyfe anlatıyor: "Efendimin elini tutup yüzüme değdirdim. Mübarek eli kardan soğuk misk'den daha güzel kokuyordu."

Su, usanmadan arayışın, karşılık beklemeyen bağlılığın sembolü su... Bütün kirleri Onun uğruna temizler, en iğrenç ayakları onun ayağına dokunabilmek umuduyla öper. Su, binlerce inilti ve feryatla onu arıyor.

Cansız diye adlandırdığımız varlıklarda bile gönüller çağlatan Muhammedî aşkı, şimdi bir hurma kütüğünden öğrenelim: "Hanin-i ciz" olayı diye ünlü, Buhari dahil büyük hadis kaynaklarının tümünde yer alan bir hadiseyi biz Buhari'den takip edeceğiz. Buharinin "Cuma ezanı ve Peygamberimizin minberi" adıyla açtığı babında şu satırları görüyoruz.

"Peygamber efendimizin üzerinde halka hitap ettiği bir hurma kütüğü vardı. Daha sonra kendisi için bir minber kurulduğunda o eski kütükten gebe develerin iniltisine benzer sesler çıktığını işittik. Alemlerin efendisi mübarek elini kütüğün üzerine koyunca iniltiler kesildi. "Hurma kütüğünün hüzünlü ağlayışına, olayı seyredenler "Hanin" demişlerdir. "Hanin" şiddetli ağlayış, iştiyak, ayrılık yüzünden feryat etmektir. Peygamberler peygamberinin mescidi, hurma kütükleri üzerine oturtulmuştu. Mübarek vücudunu bu kütüklerden birine temas ettirir, öylece halka hitap ederlerdi. Sık sık yaslandıkları bir kütük vardı.

Sonraları daha rahat konuşsunlar diye bugünkü minbere benzer birşey yapılmış ve onun üzerine çıkarak konuşmalarını icra etmişlerdi.

Olayımız Hz. Peygamberin, yeni minbere ilk konuşmasını yapmak üzere çıkışı esnasında cereyan etmiştir. Olay mütevatirdir. Yani hadis kritiği bakımından şüpheye yer vermeyecek kesinliğe sahiptir. Çünkü olay bir mescit dolusu sahabinin gözleri önünde cereyan etmiştir. Ve seyredenler aylarca etkisinden kurtulamamıştır. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, 3/75-80)

Hz. Peygamber'i sevmek bütün varlıklar için fıtri bir melekedir. Onu sevmemek yaradılış kanunlarına aykırı, mutluluğu baltalayıcı bir tutum olur.

Bütün varlıkların kemalini temsil ettiğine göre o, aynı zamanda insani bütün güzelliklerin de kemalidir. Ashabı kiram'ın şu beyanlarına bakarak bu hususu bir kerre daha düşünelim:

Cabir b. Semüre anlatıyor:

"Mehtaplı bir gecede Efendimiz'in mübarek yüzüne baktım. Andolsun ki Onun yüzü mehtaptan daha güzel ve daha parlaktı."

İbni Abbas:

"Konuştuğu zaman güzel dişleri arasından sanki ışık süzülürdü".

Rebia binti Muavvezz:

"Onu gördüğünüz anda güneşin üstünüze doğduğunu sanırdınız."

Enes b. Malik:

"Onun ellerinden yumuşak hiçbir ipek ve Onun kokusundan tatlı hiçbir koku tanımadım. Geceleri Onun gelişi mesd edici kokusundan belli olurdu."

Cabir b. Semüre:

Yürüdüğünüz yoldan az önce O'nun geçtiğini, bıraktığı güzel kokudan anlardınız."

Süt kardeşi Şeyma ile gezerlerken bir bulutun sürekli olarak onu koruduğunu Küçük Şeyma koşarak annesine haber vermiştir. "Bulut bir şemsiye gibi başı üstünden hiç ayrılmadan onunla dolaşıyor" diye hayretini belirtmiştir. Bir şairimiz bu mucizevi oluşa temas ederken şöyle diyor:

Başında bir bulut sahi
Yürür, durur. Gider bekler
Bulut değil ya İlahi!
Taç tutuyor Ona gökler.

Hz. Ali Efendimiz şöyle diyor:

"Biz Mekke'de Efendimizle civarda dolaşırdık da dağ ve ağaçlar arasından geçerken bunların her biri peygamberimize (Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Rasûlü diye) selam verirlerdi."

ONU SEVMEK

Sahabilerden biri: "Ey Allah'ın Rasulü, iman nedir" diye sorunca şöyle buyurdu: "Allah ve Rasûlünün sence herşeyden daha sevgili olmasıdır."

Hz. Peygamber sahip olduğumuz, hayal ettiğimiz herşeyden çok sevilmelidir. Çocuk, ebeveyn, eş ve hatta kendi nefsimiz bile Peygamberimiz'in yerini alamaz. Peygamberimiz buyuruyor:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki hiçbiriniz ben kendisine, ebeveyninden, çocuğundan ve bütün insanlardan sevgili olmadığım sürece iman etmiş olamaz." Hz. Ömer birgün: "Ya Rasûlallah, seni anamdan, babamdan çok seviyorum" deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Hayır ey Ömer, beni bizzat kendi nefsinden de çok sevmedikçe imanda kemale eremezsin."

Hz. Peygamber'i herşeyin üzerinde sevmenin gerekçesi nedir? "O, bize herkesten ve hatta kendimizden çok acır ve düşünürde onun için."

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:

"Andolsun, size içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin üstünüze titrer. Mü'minleri ise daha çok esirgeyen, daha çok bağışlayandır O." (Tevbe Suresi, 128)

Varlıklar aleminin, insan ve eşya olarak en bahtiyarları son Rasûl devrini yaşıyarak ona hizmet şerefine erenlerdir.

İşte ashabı kiramın erişilmezliği bu gerçekten kaynaklanmaktadır. Bizler içinde yaşadığımız kainatın kemalini temsil eden o Peygambere bağlılık hürmet ve hizmetimizi nasıl yerine getirecek, nasıl ifade edeceğiz?

Peygamberimize hürmet ve bağlılığımızı biz salât ve selam ile ifade etmekteyiz. Bu yol onun bize bir lütfu olarak açık bulunmaktadır. Allah şöyle buyuruyor:

"Şu bir gerçek ki Allah ve melekleri O nebi Muhammed Mustafa'ya Salat ve selam ederler. O halde, Ey iman edenler: Sizde O'na salat ve selam edin"

(Ahzab, 56)

Salat ve selam'ın iki şekli vardır:

Fiili şekil, sözlü şekil. Bunların ilki O'nun sünnetine uymakla, yani yaşadığı gibi yaşamakla gerçekleştirilir. İkincisi ise "Allah'ım! Efendimiz Muhammed Mustafa'ya, O'nun temiz ehli beytine ve ashabına salat ve selam et." demek suretiyle yerine getirilir.